KUR'AN-I KERIM OKURKEN HATA ETMEK
(ZELLE-I KARI)
Bütün muteber fıkıh kitaplarında "Zelle-i Kari"
(Kur'an-ı Kerim okurken hata etmek, dil sürçmesi veya dil kayması) üzerinde
durulmuştur. İbn-i Abidin: "Mütekaddimin ûlemaya göre kaide şudur: Manayı,
itikadi küfür olacak şekilde değiştiren dil sürçmesi, bütün bu söylenenlerde
namazı bozar. Hata olarak ağzından çıkan kelime Kur'an'da bulunsun bulunmasın fark
etmez. Meğer ki değiştirilen cümlelerin arası tam bir durakla ayrılmış olsun.
Değistirme böyle olmazsa bakılır: Söylenenin misli Kur'an'da yoksa, mana da
hakikatten uzak son derece değişmiş olursa yine namaz bozulur. "Hâza'l
gurab" yerine "Hâzâ'l gubar" okumak böyledir. Kezâ misli Kur'an-ı
Kerim'de olmadığı gibi manası da yoksa hüküm yine böyledir.
"Serâir" yerine "Serail" okumak bu kabildendir. Misli Kur'an-ı
Kerim'de bulunur, fakat mana hakikattan uzak olur da pek fazla değişmezse Ebû Hanife
(rha) ile İmam-ı Muhammed (rha)'e göre yine bozulur. İhtiyat olan da budur. Ulemadan
bazıları umum belvaya bakarak bozulmayacağını söylemişlerdir" hükmünü
zikretmektedir. Feteva-i Hindiyye'de: "Hz. Osman (ra)'nın toplamış bulunduğu
Kur'an'da bulunmayan bir lafzı okumak da zelledir (Kıraat hatasıdır). Bazi alimler:
"Bir kimse ma'ruf olan mushafta bulunmayan ve manası da yerinde olmayan bir lafzı
okursa, ittifakla o kimsenin namazı bozulur" denilmektedir.
Mü'minler Kur'an-ı Kerim'i ezberlerken çok titiz olmak
durumundadırlar. Müteahhirin ûlemâya göre; kıraat esnasında hata, i'rab hatasi ise
namaz fasid olmaz. Çünkü insanlarin ekserisi i'rabin vecihleri arasını temyiz
edemezler. Kadihan demiştir ki; müteahhirûnun dedikleri şey daha geniştir.
Mütekaddimûnun dedikleri ise daha ihtiyatlıdır. Ebû'l Kâsim Es-Safari'l Buhari'nin
şöyle dediği nakledilmiştir: "Namaz bazı yönlerden caiz ve fakat bir cihetten
fasid ise, ihtiyaten fesadi ile hükmolunur. Yalnız kiraat meselesi bundan müstesnadir.
Çünkü bunda insanlar için umum belva vardır." Zahiriyye'de de böyledir. Hem
namaz, hem de Kur'an-ı Kerim okumak bir ibadet olduğuna göre; bu konuda İmam-ı Azam
Ebû Hanife (rha)'nin ictihadi ile fetva vermek, usule daha uygundur. Nitekim İbn-i
Abidin: "Ulema, ibadetlerde fetvanın mutlak sûrette İmam-ı Azam (rha)'in kavline
göre verileceğini söylemiştir" hükmünü beyan etmektedir.