Mescidlere
Ait Hükümler
Mescid, İslam mabetlerine (ibadet evlerine) verilen bir isimdir.
Lügatta "secde edilecek yer" demektir. Çoğuluna "mesacid" denir.
Mescidlerin büyüğünc "Cami" denir. Bunun çoğulu da "Cevami"dir.
Mescidler Yüce Allah'a ibadet için yapılmıştır. Bundan dolayı
her mescidin büyük bir şeref ve fazileti vardır. Bu şerefi göstermek için her
mescide Beytullah (Allah'ın evi) denmiştir. Onun için mescidlere hürmet edilir.
Mescidlerde hiç kimse istediği gibi hareket edemez. Bir mescid kıyamete kadar
mesciddir. Mescidlere saygısızlık etmek, taşkınlıkta bulunmak, Yüce Allah'ın
hakkına saldırmaktır. Bunun sorumluluğu pek büyüktür.
Bir mescidin içi ve arsası mescid olduğu gibi, semaya kadar olan
bütün üst tarafı da mescid hükmündedir. Onun için mescidlerin içlerinde
yapılması mekruh ve yasak şeyler, bunların üstlerinde de mekruhtur.
Mescidlerin "Fina-i Mescid" denilen çevresi, mescidlere
bitişik olup aralarında yol bulunmayan yerler de namaz hususunda mescid hükmündedir.
Bu bakımdan oralardan imama uymak sahihdir. Saflar bu yerlere ulaşmasa bile hüküm
aynıdır. Fakat diğer hususlarda mescid hükmünde değillerdir. Oralardan geçip gitmek
ve oralara abdestsiz girmek caizdir.
Bayram ve cenaze namazgahları da, yalnız namaz hususunda mescid
hükmündedirler. Bir kimsenin kendi evinde kendisi için mescid edindiği yer, asla
mescid hükmünü kazanmaz.
Mescidlerin en faziletlisi Mescid-i Haram (Kâbe) ile çevresindeki
sahasıdır. Sonra Medine-i Münevveredeki "Mescidünnebi"dir. Sonra
"Beytülmakdis"dir. Sonra "Kuba" mescididir. Bundan sonra en eski
mescidler, daha sonra da en büyük olan mescidler gelir. (Malikîlere göre, mescidlerin
en faziletlisi önce "Mescid-i Nebevidir. Sonra "Mescid-i Haram", sonra
"Mescid-i Aksa'dır. Bunlardan sonra bütün mescidler eşittir. Ancak insanın evine
yakın olan mescidde namaz kılması, komşuluk hakkını gözetme bakımından daha
faziletlidir.)
Bir kimsenin, kendi mahalle veya kabilesi mescidinde namaz kılması
diğer mescidlerde namaz kılmasından daha faziletlidir, diğer mescidlerin cemaatı
ister daha çok ve ister daha az olsun. Yalnız bir mescidin imamı daha salih ve alim
olursa, orada namaz kılmak daha faziletlidir. Bu konuda Mescid-i Haram ile Mescid-i
Nebevi'de kendilerine has bir özellik ve üstünlük vardır. Bunlarda kılınan
namazların sevablan kat kat ziyadedir.
Bir mescid insanlara dar gelecek olsa, "yanındaki yer sahibinden
kıymeti ile arsa satın alınarak mescide katılır. Arsa sahibi razı olmasa bile bu
işlem yapılır, çünkü buna bütün insanların ihtiyacı vardır. Böyle bir mescid
veya cami, sonradan binaların durumundan anlayan yetkili kimselerin görüşlerine göre
çok genişlemiş ise, içinde cuma ve bayram namazları kılınması gibi en büyük
idareciden tekrar izin alınması gerekir.
Bir kimse, Yüce Allah'ın rızası için yaptırmış olduğu mescidin
idaresine, tamirine, döşeme ve aydınlatılmasına ehil ise müezzinliğine ve
imamlığına, başkalarından daha çok hak sahibidir. Kendisinden sonra da evladı ve
aşireti, diğer insanlardan evladır. Bunlar müezzinliğe ve imamlığa ehil değiller
ise, diledikleri uygun kimseleri müezzin ve imam tayin edebilirler. Ancak yapılan bu
tayin işinde vakıf ile mahalle halkı arasında bir ayrılık olursa, bakılır: Eğer
vakıfın seçtiği kimseler daha iyi veya halkın seçtiği şahıslara eşit ise,
vakıfın, seçtiği tercih edilir. Değilse, halkın isteği geçerli olur.
Bir mescidin duvarlarını ve kubbesini birtakım nakış ve
yaldızlarla süklemekte bir beis yoktur; fakat sade bir halde bulunması daha iyidir,
özellikle kıble tarafının bakışları toplayacak şekilde ince ve zarif nakışlarla
süslenmesi,
namaz kılanların dikkatini çekeceğinden ve kalblerinin huzurunu bozacağından mekruh
görülmüştür. Bununla beraber bir kimse kendi malından bir mescidi süsleyebilir.
Fakat mütevelli (mescidin bakımına memur olan kimse), bu gibi nakış ve süsleri,
vakıfın malından yapamaz. Yaparsa, bedelini öder. Çünkü bunlar mescidin yapısına
ve devamına ait şeyler değildir. Ancak gelir fazlasının zalimler eline geçip yok
olacağından korkulursa bu gibi harcama yapılabilir.
Mescidlerin lambaları en fazla gecenin üçte birine kadar
yakılabilir, bundan fazla yakılamaz. Çünkü vakfın malına tecavüz olur. Ancak
vakıfın böyle bir şartı varsa veya adet öyle ise, tecavüz sayılmaz.
Mescid içinde kuyu kazılmaz. Eskiden beri varsa, olduğu gibi
bırakılır. Abdest için hazırlanmış bir yer yoksa, mescid içinde abdest alınmaz.
Devamlı imam ve müezzini bulunan bir mescidde namaz kılındıktan
sonra, tekrar cemaat halinde ezan ve ikametle namaz kılınması mekruhtur. Fakat tekrar
ezan ve ikamet yapılmaksızın mescidin mihrabından başka bir tarafta bazı kimselerin
tekrar cemaatla namaz kılmaları, sahih olan görüşe göre, mekruh değildir.
Bir mescidde ezan okunduktan sonra, içinde bulunan kimsenin o mescidi
bırakıp başka bir mescide gitmesi, başka bir mescidde görevli değilse, mekruhtur.
Namaz kılanın önünden geçmek günahtır. Fakat mescidde ileri
saflarda yer varken, arka saflarda namaz kılanın önünden geçmek ve ileri gitmek
caizdir. Çünkü bu kimse, kendisine hürmet hakkını kaybetmiştir.
İtikâfa girmeyen kimsenin mescid içinde yemek yemesi ve uyuması
mekruhtur. Fakat bir görüşe göre memleketinden uzak kalmış kimsenin mescid içinde
yemesi ve uyuması caizdir. Ancak ihlilafdan kurtulmak için böyle bir garibin itikafa
niyet etmesi daha iyidir.
Mescidlere abdestli olarak girilir. Namaz maksadı olmaksızın
mescidlere çocukları ve delileri sokmak, zaruret olmadıkça yol gibi geçip gitmek caiz
değildir.
Bir mescide girerken önce sağ ayağı ileri atarak girmeli ve hemen
Peygamber Efendimize Salat ve Selam getirmeli: "Allahümmeftah aleyna ebvabe
rahmetike = Ya Rabbi! Üzerimize rahmetinin kapılarını aç," diye dua etmeli.
Çıkarken de önce sol ayağı dışarıya atmalı: "Allahümmeftah aleyna ebvabe
fadlike = Ya Rabbi! Üzerimize lütuf ve kereminin kapılarını aç," diye duada
bulunmalıdır.
Mescidlere gelişi güzel hareket ve davranışlarla girilemez. Kollar
sıvalı, pallo omuzlara atılmış bir şekilde girmek uygun olmaz. Bir zaruret
bulunmadıkça, mescidlerde dizleri dikmek veya ayakları uzatmak sureti ile rastgele
oturulmaz. Bunlar caiz görülemez.
Yine, mescidlere serili sergiler üzerine kirli veya ıslak ayaklarla
basılamaz. Mabedlerin temizliğine zarar veren işler yapılamaz. Herkes haline göre,
mabedlere en temiz ve en güzel elbiselerini giyerek gitmeli. Cemaatı tiksindirici
hallerden kaçınmalıdır. Bir ayet-i kerimede: "Her mescide gidişinizde temiz ve
güzel elbiselerinizi giyiniz," buyurulmuştur.
Mescidlerde yüksek sesle konuşmak mekruhtur. Ancak cemaata duyurmak
için hatiblerin ve vaizlerin, din dersi veren hocaların seslerini yükseltmeleri
caizdir. Başkalarının namazlarını karıştırmamak şartıyla, Kur'an okuyanların ve
Allah'ı zikredenlerin seslerini yükseltmeleri de caizdir.
Mescidlerde gürültü yapmak, gereksiz yere dünya işlerini
konuşmak, kaybolan eşyaları sorup araştırmak, zikir ve hikmet taşımayan şiirler
okumak caiz değildir. Denilmiştir ki: "Ateşin odunu yemesi gibi, mescidde
konuşulan sözler, iyilikleri yer, bitirir."
Mescidlerde suçlulara ceza uygulamak, alış-veriş yapmak caiz
değildir. Yalnız itikâf halinde olanlar, kazanç sağlamak maksadı olmaksızın sadece
ihtiyaçları kadar alış-verişte bulunabilirler. (İmam Ahmed'e göre, mescidlerde
nikah akdî yapılması sünnettir, İmam Şafiî Hazretlerine göre, bu akid yalnız,
itikaf halinde bulunan için caizdir.)
Mescid içinde dilencilik yapmak haramdır. Bu dilencilere para vermek
de mekruhtur. En ihtiyatlı görüş budur. Fakat hediye ve sadaka vermek yasak değildir.
Mescidleri pis ve kötü kokulu şeylerden korumak, vacib olan bir
görevdir. Onun için mescid lambalarında temiz olmayan yağları kullanmak caiz
değildir. Soğan ve sarımsak gibi, kokuları hoş olmayan şeyleri yemiş kimselerin
cemaat arasına girmeleri de uygun değildir. Çünkü bunların kokusu cemaata eziyet
verir.
Mescidlerde okunan Kur'an-ı Kerimi, hutbeleri ve yapılan vaazları
tam bir hürmetle dinlemek gerekir. Mescidlerde oturup kalkma, gidip gelme edeblerine
gereği üzere riayet edilmesi bir görevdir.
Bütün bunlar, mübarek mabedlere ait edeblerdendir. Bunlara aykırı
hareket etmek, İslâm adabına aykırıdır. Böyle hoş olmayan bir hareket, İslâm
mabedinin ne kadar kutsal bir makam olduğunu güzelce anlamamaktan ileri gelir. Kur'an-ı
Kerime ve diğer saygı değer şeylere karşı yapılması gereken hürmeti bilmemekten
ileri gelir. Sosyal terbiyeye ve din kardeşlerine karşı gösterilmesi gereken hürmet
ve nezakete aykırı bulunur. Artık bu gibi yolsuz hareketlerden kaçınmalı, İslâm
adabına yaraşır şekilde hareket etmelidir.
Mescid kapılarını namaz vakitlerinden sonra kapamak mekruhtur. Ancak
içindeki eşyanın çalınmasından korkuluyorsa, kilitlenebilir.
Ek
Mescid ve cami inşa etmenin fazileti ve sevabı pek çoktur. Bunları
yapmak, bunların inşaatına yardım etmek, bir iman ve hayırseverlik nişanıdır.
Çünkü Kur'an-ı Kerimde: "Yüce Allah'ın mescidlerini, ancak Allah'a ve ahiret
gününe iman eden kimse bina ve imar eder," diye buyurulmuştur.
Mescidleri bina ve imar eden müminler hakkında büyük müjdeler
vardır. Bir hadis-i şerifde şöyle buyurulmuştur: "Her kim Yüce Allah'ın
rızasını dileyerek bir mescid bina ederse, Allah da ona cennette bir ev bina eder.
Diğer bir hadis-i şerifde şöyle buyurulmuştur: "Her kim helal
malından, içinde Yüce Allah'a ibadet edilecek bir bina yaparsa, Allah da onun için
Cennetde inci ve yakuttan bir bina yapar".
İşte helal maldan, görsünler ve işitsinler için değil de,
yalnız Allah rızası için yapılan bir mabedin sevabı çok fazladır. Ne mutlu böyle
hayırlı işler başaranlara!..
İnsanlar ölünce amelleri biter, amel defterleri kapanır. Artık bu
defterlere sevab yazılmaz. Ancak mescid yapmış olmak gibi devamlı hayırları bulunan
müminlerin amel defterleri kapanmaz. Onlara daima sevablar yazılır durur. Çünkü bir
hadis-i şerifde buyurulmuşlur: "Bir mümine, öldükten sonra, amelinden ve
iyiliklerinden ulaşacak şeylerden biri, öğrenip yaydığı ilim yahut geriye
bırakmış olduğu salih evladı yahut miras bırakmış olduğu Mushaf yahut yapmış
olduğu mescid yahut yolcular için yapmış olduğu ev yahut akıtmış olduğu ırmak
yahut sağlık halinde hayatta iken malından çıkarıp verdiği sadakadır. Bunlar
vefatından sonra kendisine (sevab olarak) ulaşır". İşte bu hadis-i şerifin
beyanına göre de, mescidleri yapan, medreseleri kuran, çeşmeleri akıtan ve benzeri
hayırlı vakıfları yapan kimseler hakkında ne büyük bir müjdeyi kapsıyor.
Yüce Allah'ın rızası için yapılmış vakıflar birer sadaka-i
cariyedir (devam edip giden hayırlardır). Şöyle ki: Mükellef olan bir müslüman, bir
malının mülkiyet ve menfaatini insanların tasarrufundan engellerde, Allah yolunda bir
hayır işine bağlarsa, onu vakfetmiş olur. Artık o mal, ancak Yüce Allah'ın mülkü
hükmüne geçer. Onda hiç kimsenin mülkiyet hakkı kalmaz.
Herhangi bir vakfın geçerli hale gelebilmesi için usulüne göre
mahkemede tescil edilmesi gerekir. Ancak bundan vakıf olan mescidler, mezarlıklar ve
vasiyet suretiyle olan vakıflar müstesnadır. Şöyle ki: Bir müslüman bir mescid
yapar da, onu yoluyla beraber mülkiyetinden çıkararak içinde namaz kılınması için
insanlara izin verirse, insanlarda orada cemaatla namaz kılarsa, o mescidin
vakıflığı, tescile muhtaç olmadan tamamlanmış olur.
Yine, bir kimse bir malını, bir hayır yoluna vakıf olmak üzere
vasiyet edip sonra o vasiyet üzerine vefat etse, bakılır: Eğer malının üçte biri
bunu karşılıyorsa veya varisi yoksa veya varisleri olur da vasiyetin tümünü geçerli
kabul ediyorsa, o mal, o hayır yoluna tamamen vakfedilmiş olur. Eğer geriye bırakmış
olduğu malın üçte biri yetmeyip varisler de muvafakat etmiyorsa, terekesinin üçte
biri kadar olan mikdar ancak o hayır işine konulan şartlarla vakfedilmiş bulunur.
Bunun geçerliliği tescile bağlı değildir.
Mescidlere, ibadet yapmak ve cemaatla namaz kılmak için devam etmek
de, mescidleri sağlığa kavuşturmak ve imar etmek sayıldığından fazileti pek
ziyadedir. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur: "Bir kimse, içinde cemaatla namaz
kılınan bir mescide gidecek olsa, gidiş ve gelişlerinden atacağı adımlarından her
biri ile bir günahı silinir. Diğer biri ile de kendisi için bir sevab yazılır.
Diğer bir hadis-i şerifde de: "Her kim evinde güzelce abdest
alır da, sonra mescide giderse, o kimse Allah'ın ziyaretçisi olur. Ziyarette bulunana
ikram ise, her ziyaret edilen zat üzerine bir haktır" diye buyurulmuştur.
Diğer bir hadis-i şerifde de şöyle buyurulmuştur: "Gecenin
karanlığında mescide yürüyen kimse, kıyamet gününde Yüce Allah'a nurlar içinde
kavuşacaktır".
Ne büyük müjdeler!... Artık mescidlere devamlı bir ganimet
bilmeli, cemaatla namaz kılmanın sevabını kaçırmamaya çalışmalıdır. Bu hususta
muvaffak olmamazı Yüce Allah'tan niyaz ederiz.