ADAK (Nezir)
Allah'u Teala'ya ibadet maksadıyla mükellef olmadığı halde
mubah olan bir işi yapmayı kararlaştırmak, kişinin öyle bir ameli kendisine vacip
kılması ve bunu yapacağına dair Allah'a söz vermesi.
Allah rızası için yapılan adaklar Allah katında geçerlidir.
Yalnız Allah'ın rızası gözetilirse böyle bir ibadetten sevap elde edilir. Sırf
Allah rızası için oruç tutmak, sadaka vermek, Kur'an okumak namaz kılmak gibi. Ancak
sırf dünyevî bir maksat uğruna yapılan adaklar geçerli değildir. "Falan bir
işim olursa şu kadar oruç tutacağım", veya şu kadar sadaka vereceğim demek
gibi. Buna benzer dünyaya yönelik isteklerin olması halinde yapılan adaklarda sırf
dünyevî bir arzu taşıdığından ibadetlerde aranan ihlas ve Allah rızası özelliği
kaybolmuş oluyor. Aslında böyle bir adak Allah'ın takdirini değiştirmez. Mukadder ne
ise o olur. Fakat her ne olursa olsun "falan işim olsun, şöyle böyle oruç
tutacağım, sadaka vereceğim..." gibi adakları yaptıktan sonra mutlaka yerine
getirmek vacip olur.
Allah'ın rızasını ve yardımını istemek maksadıyla yapılan bu
ibadet genellikle bütün semavî dinlerde vardır. Kur'an-ı Kerim'de Hz. Meryem ile
ilgili olarak anlatılan kıssada annesinin şöyle dediği ve adakta bulunduğu ifade
edilmektedir: "Hani imran'ın karısı şöyle demişti: 'Rabbim' karnımda
taşıdığım çocuğu sadece sana hizmet etmek üzere adadım. Bunu benden kabul buyur
Allah'ım sen her şeyi çok iyi işiten ve çok iyi bilensin. " (Al-i imran, 3/35).
Ve yine Hz. Meryem'e şöyle hitab edilmişti: "İnsanlardan birini görürsen
"Rahman olan Allah'a konuşmama orucu adadım bugün kimseyle konuşmayacağım"
de." (Meryem, 19/26). Yalnız Semavî dinlerde değil, kısmen semavî din özelliği
ve kalıntıları taşıyan bazı toplum ve dinlerde de adak inancına rastlanmaktadır.
Yahudi ve Hristiyanların yanısıra eski Çin, Türk ve Arap toplumlarında adakların
yapıldığı bilinmektedir.
Kur'an-ı Kerim'de adak ile ilgili olarak bazı hususlar zikredilmişse
de bu konuda herhangi bir emir veya nehiy mevcut değildir. Fakat ileride de ele
alınacağı gibi adaklar yapıldıktan sonra mutlaka yerine getirilmesi gerekmektedir.
Bazı hadislerde Rasülullah (s.a.s.), yapıldıktan sonra Allah'a itaat kabilinden olan
adakların yerine getirilmesi gerektiğini ifade etmiştir. (Tecrid-i Sarih Tercüme ve
Şer-hi, XII, 226 vd.) Adağın Hz. Peygamber tarafından yasaklandığını ileri
sürenler olmuşsa da, bu adaklar insanı kaderden müstağni kılmaya sürükleyen
anlayışlara dayalı olan adaklardır. Çünkü yapıldıktan sonra mutlaka yerine
getirilmesi kesin olarak emredildiğine ve bu konuda gayet açık hükümler bulunduğuna
göre, yasaklanmış bir hususun yapıldıktan sonra yerine getirilmesi isteniyorsa bu
yasak ne ile izah edilebilir?
Adak, yemin keffaretinde olduğu gibi yerine getirilmesi kişinin
İslamî hükümlere olan sadakatine bağlıdır. Böyle bir adağı yaptıktan sonra onu
yapmaması halinde İslam devleti yetkilileri ibadeti ihmal ettiğinden dolayı onu bu
konuda zorlayamazlar. Ancak Cenab-ı Hakk Kur'an-ı Kerim'de "Nezirlerini eda
etsinler" (el-Hacc, 22/29) buyurmaktadır.
Adağın Şartları
Adağın İslamî hükümlere göre geçerli olabilmesinin
çeşitli şartları vardır:
1 - Adanan ibadetin cinsinden mutlaka bir farz veya vacibin olması gerekir. Örneğin
"üç gün oruç tutacağım.", "Şu kadar namaz kılacağım'',
"Kurban keseceğim", diye adamak caizdir ve böyle bir adak sahihtir. Fakat
"Filan hastayı ziyaret edeceğim", "Aldığım malları sermayesine
satacağım", demek adak olmuyor. Dolayısıyla Allah rızası için adanan ibadetin
cinsinden farz ve vacip olmayan hatta islam dininde yapılması uygun olmayan, İslam'ın
emretmediği kötü geleneklerden ibaret olan türbelere, yatırlara mum yakmak, bu
yatırların uğruna bir şeyler yapmak, yatırlara bazı eşyalar adamak caiz değildir.
Hatta bu gibi adaklar kesinlikle haramdır.
2- Adayanın akıllı, buluğa ermiş yani ergin olması gerekir. Adağı yapan kimsenin
aklından hasta olmaması, çocuk yaşta bulunmaması gerekir. Erginlik çağma
ulaşmamış olanlarla delilerin yaptığı adakların yerine getirilmesi zorunlu
değildir.
3- Adanan ibadet o anda veya gelecekte yapılması farz olan bir ibadet olmamalıdır.
Mesela 'şu işim olursa öğle namazım veya yatsı namazım kılacağım', yahut
'Ramazan'da oruç tutacağım', veya zengin olduğu halde 'Kurban bayramında kurban
keseceğim' gibi adaklar sahih değildir. Çünkü bu gibi ibadetler zaten farz veya vacip
ibadetler olup yerine getirilmesi gereken ibadetlerdir. Buna göre bu tür adaklar
geçerli değildir.
4- Adanan ibadet ayrıca bir farz veya vacip bir ibadete sebep ve zemin türünden
olmamalıdır. Örneğin abdest almayı veya tilavet secdesi yapmayı adamak da sahih bir
adak değildir. Zira bu gibi ibadetler farz olan ibadetlere vesiledir, onun için adanmaz.
5- Adanan şey Allah'ın razı olmayacağı, günah özelliği taşıyan türden de
olmamalıdır. Mesela "Çu işim olursa kendimi Allah rızası için kurban
edeceğim" diye bir adak yapmak geçerli olmadığı gibi haramdır. Fakat aslında
İslam'ın emrettiği bir ibadet iken yine İslam'ın başka bir sebepten dolayı
yasakladığı bir ibadet türü ise geçerli olur. Mesela bir kimsenin Ramazan
Bayramı'nın birinci gününde veya Kurban Bayramı'nin ilk üç gününde oruç tutmayı
adaması sahih bir adaktır. Ancak bu günlerde oruç tutmak haram olduğu için, başka
bir zamanda bu adağını kaza eder.
6- Adanan şeyin yerine getirilmesi mümkün olmalıdır. Mesela geçen falan günde yahut
falanın geleceği günde oruç tutmak gibi. Geçen bir gün geri gelmeyeceği gibi, falan
kimsenin gece veya gündüz zeval vaktinden sonra gelmesi halinde artık oruç
tutulamayacağı bellidir. Çünkü oruç gündüz tutulduğu gibi fecirden başlanması
gerekir. Dolayısıyla böyle bir adak olmaz.
7- Adanan şey bir malın sadaka olarak verilmesi ise, adanan mal adağı yapanın
malından ve servetinden fazla olmamalıdır. Çünkü adağı yapan kimse ancak mal
varlığı kadar bir tasaddukta bulunabilecektir. Ayrıca başkasının malını tasadduk
etmeyi adamak da caiz değildir.
Adak Kurbanı
Adanılan şey bazen kurban olabilir. Bu durumda şu iki
hususa dikkat edilmelidir.
1- Kurban davar, sığır ve deve gibi dört ayaklı hayvanlardan olur. Tavuk, kaz ve
hindi gibi iki ayaklı hayvanlardan kurban olmaz.
2- Kurbanın etinden onu adayan kimse ile usûl ve füru yiyemezler. Kurbanın eti
fakirlere tasadduk edilir. Şayet yerlerse yedikleri miktarın değerini fakirlere
vermeleri gerekir.