Keffareti
Gerektirmeyen Oruçlar
* Ramazan orucundan başka hiç bir orucun bozulmasından dolayı bir ceza ve geçmişteki
kusuru düzeltme olarak iki ay oruç tutmak gerekmez. Çünkü Kur'an'ın açık beyanı,
yalnız tutulan Ramazan orucunun bozulması üzerine keffareti gerekli kılmaktadır.
* Ramazan orucunun bozulmasından dolayı keffaret gerekmesi için, hem şekil ve hem de
mana bakımından iftar (orucu bozan bir şey) gerçekleşmelidir. Bu da, adet olarak
gıdalanmak, tedavi olmak veya lezzetlenmek kasdi ile yenip içilen şeylerden birini
kendi isteğiyle ve kasden yutmakla veya bir canlı kişiye kendi isteğiyle kasden iki
yoldan biriyle cinsel ilişki kurmakla meydana gelir. Bunda inzal olması şart değildir.
Bunun için gıda sayılmayan, beden için elverişli olmayan, aslen murdar olup
kendisinden tiksinilen bir şeyin rıza ile ve kasden yenip içilmesinden veya bir ilacın
ağızdan başka bir yerden içeriye akıtılmasından dolayı keffaret gerekmez. Yine,
diri bir insana başka bir taraftan veya ölü insana normal yoldan, ölü veya diri bir
hayvana herhangi bir taraftan isteyerek yapılan ve inzal bulunan temaslar da bu
hükümdedir. Yalnız kazayı gerektirir. Dinde yasak ve haram olan işleri yapmak da
ayrıca azaba sebeb olur. (Şafîîlere göre, ölü veya hayvan hakkındaki cinsel
ilişki keffareti gerektirir. Çünkü bu halde, oruca engel olan bir temas bulur.)
* Keffaret, oruç tutmamanın değil, orucu bozmanın bir cezasıdır. Bunun için bir
kimse, Ramazanda oruca asla niyet etmediği gibi, asla iftar da etmeyip imsak etmiş
bulunsa (oruç tutsa), üzerine yalnız kaza lazım gelir. Fakat İmam Züfer'e göre,
oruç için mutlak surette imsak yeterlidir. Bunun için, niyet bulunmasa da, yalnız
imsak yapılsa oruç tutulmuş olur. Artık ne kaza, ne de keffaret lazım gelir. Bu
durumda kasden yapılacak bir iftar hem kazayı, hem de keffareti gerektirir.
Yine; Oruca asla niyet etmediği halde, gündüzün kasden iftar edilse, yalnız kaza
gerekir. Böyle bir yersiz davranıştan dolayı, ayrıca sorumluluk doğar. Tevbe edip
mağfiret dilemek gerekir. Fakat keffaret gerekmez.
Yine, geceleyin niyet edilmeyip sabahleyin zevalden önce (nehar-i şer'înin yarısından
önce) oruca niyet edilip de, ondan sonra kasden iftar edilecek olsa, yine yalnız kaza
gerekir, keffaret gerekmez. Bu İmamı Azam'a göredir, iki İmama göre (İmam Muhammed -
İmam Ebû Yusuf), niyet bulunmaksızın imsak edilse (oruç tutulsa) veya zevaldan sonra
iftar edilse, kaza lazım gelir, keffaret gerekmez. Fakat zevalden önce iftar edilse, hem
kaza, hem de keffaret gerekir, çünkü zevalden önce oruca niyet edilmcsi mümkündür.
(İmam Malik'e göre, bir özrü bulunmadığı halde iftar eden her mükellef üzerine
keffaret gerekir. İmam Şafiî'ye göre, yalnız cinsel ilişkiden dolayı keffaret
gerekir ve bu iş tekrarlandıkça, keffaret de tekrarlanır. Çünkü keffaretlerde
ibadet manası daha yüksektir, ibadetlerde tedahül (birkaç keffaretin bir sayılması)
mümkün değildir.)
* Ramazanda oruca niyet etmiş bir kimse için bilerek ve isteyerek yenilmesi ve içilmesi
keffareti gerektiren şeylerden bir kısmı şunlardır: Ekmek, yemek, yağ, peynir,
buğday, kavrulmuş arpa, yağ ile yoğrulmuş darı otu, pişmiş veya çiğ et, su, kar,
dolu, sebze suları, karpuz, kavun, yaş ve kuru meyveler, yaş olup temiz bulunan karpuz
kabuğu, üzüm tanesi, taze küçük üzüm yaprağı, yenen diğer yapraklar, bitkiler,
safran, misk, kafur, herhangi bir ilaç, yenmesi adet halinde olan çamur, kilermeni,
gebenin canı isteyip yiyeceği çamur, bütün içkiler, tütün, nargile, enfiye, emilen
bir şekerin boğaza giden tadı.
Bunlarda, yenip içilmek bakımından şeklen iftar bulunduğu gibi, bedenin yararına
elverişli bulunmaları veya bunlarla lezzetlenilmesi bakımından da mana yönünden
iftar vardır.
* Kasden yutulacak bir taş, bir demir, bir kurşun, bir çekirdek, kuru kabuklu bir
fındık veya badem, orucu bozar. Kazayı gerektirirse de, keffaret icab etmez. Çünkü
bunlarda şeklen iftar varsa da, yenilmeleri adet edinilmediğinden mana bakımından
iftar yoktur.
Yine, yutulan bir kağıt parçası, bir pamuk, adi çamur, bir toprak, kuru bir ot, bir
saman parçası, yetişmemiş ayva, tanesi kuru veya yaş kabuklu ceviz tanesi, kabuklu
yumurta kazayı gerektirirse de, keffareti gerektirmez. Çünkü adet bakımından
bunlarla gıdalanılmaz ve bunlarda tedavi kasdedilmez. Kuru fıstık ise, içi olduğu
halde çiğnenirse, keffareti gerektirir. Çiğnenmeden yutulursa, keffareti gerektirmez.
Fıstığın başı yarılmış olsa da, hüküm yine aynıdır.
* Kuru pirinç, kuru darı, mercimek, fiğ de keffareti gerektirmez. Çünkü bunlarla
gıdalanmak adet değildir. Buruna kaçan su veya akıtılan ilaç da böyledir. Çünkü
bunlarda, rıza ile yutup iftar yapmak yoktur. Sadece bir yararlanma ise, yalnız kazayı
gerektirir.
* Başkasının tükrüğünü, başkasının ağzından çıkmış olan lokmayı, kendi
ağzından çıkıp da biraz dışarda kalmış olan lokmayı alıp yutmak da yalnız kaza
gerektirir, keffaret gerekmez. Çünkü insan yaratılışı bakımından bunlardan
tiksinir. Geçerli sayılan rivayete göre, kan da böyledir. Fakat dostun tükrüğünü
alıp yutmak, Ramazan orucu için keffareti gerektirir. Çünkü bununla lezzetlenir.
Afyon gibi sarhoşluk veren kuru otlar da böyledir.
Sonuç: Keffaret, insanları bazı işlerden engellemek içindir. Bu engelleme, yenip
içilmesi adet olan ve yaratılış gereği kendilerine meyil duyulan şeylere karşı
uygulanır, insanlar yaratılışı gereği tiksineceği şeylerden zaten kaçınacakları
için bunlardan dolayı zorlamaya gerek yoktur.
* Yenilmesi adet halinde olan bir şeyi Ramazanda oruçlu iken unutarak ağzına alan
kimse, oruçlu olduğunu hatırlayınca hemen onu ağzından çıkarıp atması gerekir.
Fakat ağzındakini çıkarmayıp yutarsa, üzerine keffaret gerekir. Ancak ağzından
çıkarır da onu soğuduktan sonra yutacak olursa, yalnız ona kaza gerekir. Çünkü
böyle bir şeyi yutmak tiksinti veren bir şeydir.
* Bir kimse, fecir doğduğu halde, henüz doğmamıştır zannı ile sahur yemeğini yese
veya güneş batmamış olduğu halde, battı sanarak iftar etse, üzerine kaza gerekir,
keffaret lazım gelmez. Çünkü kasden iftar etmiş değildir.
* Bir kimse, Ramazanda zevcesine: "Bak, fecir doğmuş mu, doğmamış mı?"
dedikten sonra, kadın bakıp henüz doğmadığını haber vermesi üzerine, o kimse
oruca aykırı bir harekette bulunsa; fakat daha sonra fecrin doğmuş olduğu
anlaşılsa, kendisine yalnız kaza gerekir, keffaret gerekmez. Fakat kadın fecrin
doğmuş olduğunu bilerek böyle bir harekette bulunmuş ise, ona keffaret de lazım
gelir.
* İki kimse güneşin battığına, iki kimse de güneşin henüz batmamış olduğuna
şahidlik ettiği halde iftar edilecek olsa ve sonradan güneşin batmamış olduğu
anlaşılsa, bundan dolayı ittifakla yalnız kaza gerekir. Keffaret gerekmez.
* İnsanların hukukunda iki kimsenin şahidliği isbata yeterli olduğu gibi, oruç
hakkında da böyle şahidlik ettikleri halde, bir kimse yemek yeyip sonradan fecrin
doğmuş olduğu anlaşılsa üzerine hem kaza, hem de keffaret gerekir. Buneda ittifak
vardır. Bu konuda bir şeyin yokluğuna şehadet (fecrin doğmadığını söylemek)
isbat hususundaki şehadete (fecrin doğmuş olmasına) karşı çıkamaz.
Fakat bu hadisede böyle şehadet edenler birer kimse olsa, yalnız kaza gerekir. Çünkü
fecrin doğuşu hakkında bir kişinin şahidliği tam bir delil değildir.
* Unutarak bir şey yiyen veya fecir doğmuşken, henüz doğmamıştır sanarak veya uyku
halinde oruca aykırı bir harekette bulunan kimse, artık orucunun bozulduğunu
zannederek tekrar kasıdlı olarak yese, üzerine keffaret gerekmez. Bu unutma ile
orucunun bozulmayacağını bildiği halde iftar etse, İmamı Azam'a göre yine keffaret
gerekmez. Sahih olan da budur. Çünkü bunda orucun bozulma şüphesi vardır.
* Kendisine içten kusuntu gelen veya ağzına su verirken hata eseri boğazına su kaçan
veya bir kadının güzelliğine bakan kimse, bununla orucun bozulduğunu sanarak
Ramazanda kasden iftar edecek olsa, üzerine keffaret gerekmez. Fakat bununla orucun
bozulmayacağını bildiği halde iftar etse, keffaret de gerekir. Çünkü burada
şüpheye yer yoktur.
* Bir kimse Ramazanda gündüzün misvak kullansa veya gıybet etse de bu yüzden orucun
bozulduğunu sanarak iftar etmekle üzerine keffaret gerekmez. Fakat bununla orucun
bozulmayacağını öğrenmiş ise, keffaret gerekir.
* Ramazan günü ihtilam olan kimse, orucunu bozsa bakılır: Eğer bu ihtilamla orucunun
bozulmuş olduğunu zannetmiş ise, üzerine keffaret gerekmez. Fakat bununla orucun
bozulmayacağını biliyordu ise, keffaret gerekir.
* Ramazan ayında oruçlu olduğunu unutarak cinsel ilişkide bulunan kimse, oruçlu
olduğunu hatırlar hatırlamaz, kendini geri çekse, orucu bozulmuş olmaz. Sonradan
inzal zarar vermez. Bu, bir ihtilam gibi olmuş olur. Fakat hiç hareket etmeksizin inzal
oluncaya kadar duracak olsa, kendi sine yalnız kaza gerekir. Fakat kendisini tahrik
ettiği takdirde, keffaret gerekir. Çünkü bu durumda cinayet tamamlanmış olur.
Kendini geri alıp tekrar münasebette bulunmak da, böyle keffareti gerektirir. Böyle
bir ilişkinin ikinci fecir zamanına raslaması halinde de hüküm aynen geçerlidir.
* Bir kadın oruca niyet ettikten sonra uyuduğu veya geçici olarak cinnet getirdiği
halde, kocası onunla ilişki kursa, orucu bozulur, üzerine yalnız kaza gerekir,
keffaret icab etmez.
* Ramazan günü nefsini bir çocuğa veya bir mecnuna teslim edip cinsel ilişki kuran
oruçlu bir kadın hakkında ittifakla keffaret gerekir.
* Ramazan günü zor kullanmak suretiyle yapılan cinsel ilişkiden dolayı, bu işe
zorlanan kimseye yalnız kaza gerekir, keffaret gerekmez. Zor kullanmak, can almak, bir
azayı (organı) kesmek veya bunlardan birine sebebiyet verecek şekilde dövmekle
yapılan zorlamadır. Yalnız üzüntü ve acı verecek derecede olan dövmek veya yalnız
hapsetmek suretiyle yapılan bir zorlamadan dolayı orucu bozmak keffareti düşürmez.
* Bir yolcu zevaldan önce memleketine (ikamet vatanına) dönmekle bir şey yememiş
olduğu halde oruca niyet edip ondan sonra kasden orucunu bozacak olsa, üzerine keffaret
gerekmez. Zevalden önce iyileşip kendine gelen bir mecnun niyet etmişken, sonra orucunu
bozarsa, ona da keffaret gerekmez.
* Orucunu bozan kimseye, o gün oruç tutmamasını mubah kılacak bir hal gelirse, ondan
keffaret düşer. Misal: Sağlıklı bir kimse, Ramazanda oruca niyet etmişken,
gündüzün orucunu bozsa da aynı günde bayılsa veya bir kadın adet görmeğe başlasa
yahut oruç tutamayacak bir halde hastalansa, üzerine yalnız kaza gerekir, keffaret
gerekmez. Doğru olan görüş budur. Bunlar birer semavi özürdür. Fakat böyle bir
kimse, kendini yaralayıp da oruç tutamaz hale gelse, sahih olan görüşe göre,
üzerinden keffaret düşmez. Çünkü bu duruma düşmeye kendisi sebeb olmuştur.
Yine, orucu açtıktan sonra isteyerek veya zorlanarak yolculuğa çıksa, yine keffaret
düşmez. Çünkü yolculuk semavî bir özür değildir. Sefere (yolculuğa) çıktıktan
sonra orucu bozmak ise, yalnız kazayı gerektirir. Çünkü o gün aslen oruç tutmakla
mükellef değildi.
* Ramazanda oruçlu olarak yolculuğa başlamış bir kimse, unutmuş olduğu bir şeyi
almak için evine dönüp de bir şey yedikten sonra tekrar yola çıksa, üzerine
keffaret gerekir. Çünkü evine dönmekle yolculuktan çıkmış olduğundan yemek
yediği sırada mukim sayılmıştır. Fakat beldenin evlerini geçtikten sonra bir şey
yeyip de, ondan sonra evine dönüp yine bir şey yiyecek olsa, üzerine keffaret
gerekmez. Böyle yedikten sonra yolculuktan tamamen vazgeçmiş olsa da yine keffaret
gerekmez. Çünkü bu yemesi bir ruhsat (izin) haline rasgelmiştir. (Zahirîye mezhebine
göre, yolculuk halinde oruç tutmak nassa (Kur'anın hükmüne) aykırı olacağından
aslen caiz değildir. Diğer mezheblere göre, yolcu serbesttir, dilerse orucunu tutar,
dilerse tutmaz. Sonradan kaza eder. Öyle ki, kendisine zarar vermezse, orucunu tutması
bizce daha iyidir.)