Zekatın Farz
Olmasının Şartları
Bir, kimseye zekatsın farz olması için onda şu şartların
bulunması gerekir:
1) Zekat verecek kimse, müslüman, hür, akla sahib ve buluğ
çağına ermiş olmalıdır. Buna göre, müslüman olmayanlar, köle ve cariyeler,
mecnunlar ve çocuklar zekat vermekle yükümlü değillerdir. Gayri müslimler zekat
vermekle mükellef değillerdir. Öyle ki, (Allah korusun), bir müslüman bir müddet hak
dinden çıkıp ondan sonra tevbe ederek Allah'dan mağfiret dilese, dinden çıkış
(irtidat) zamanında zekat vermek ona farz olmayacağı gibi, irtidatınndan daha Önceki
zamana ait zekat borçları da düşmüş olur. Çünkü zekatın farzıyetinde İslam
şart olduğu gibi, bekasında da şarttır.
Kölelerle cariyelere gelince, onlar aslen bir mala sahib
olamayacakları için, zekat vermeye ehil değillerdir. Kendilerine ticaret için izin
verilse de, yine hüküm aynıdır.
Mecnunlara gelince, bunlarda iki durum düşünülebilir. Birincisi,
doğuştan beri mecnun (deli) bulunmaktır. Bunların bu durumu devam ettikçe, onlar
zekatla yükümlü olmazlar. Fakat bunlar buluğ çağına erdikten sonra iyileşip
düzelseler, sağlığa kavuşmalarından itibaren zekat vermekle mükellef olurlar.
İkincisi, buluğa erdikten sonra bir müddet mecnun olmaktır. Bu durumda bunların
cinnetleri (delilikleri) bütün bir yıl devam ederse, bu yıl için zekat vermeleri
onlara farz olmaz. Çünkü bu durumda onlardan yükümlülük düşmüş olur. Fakat bu
yıl içinde bir iki gün gibi kısa bir zaman iyileşecek olsalar, zekat vermeleri onlara
farz olur. Bu mesele İmam Muhammed'e göredir, İmam Ebû Yusuf' a göre, yılın
çoğunda sağlık üzere bulunmadıkça, o yılın zekatı gerekmez.
Baygınlık hali ise, zekat verme mükellefiyetine engel değildir.
Çocuklara gelince, bunlar akılları başlarında olarak buluğa
ermedikçe, zekat vermekle yükümlü olmazlar. Onun için bunların mallarından velileri
zekat veremez. Bunların zekat vermeleri buluğ çağına ermekle başlar. Bir sene
sonunda yerine getirilmesi gerekir. (İmam Safiî'ye göre çocukların ve delilerin
mallarından zekat verilmesi gerekir. Bunu velileri mallarından öderler. Çünkü zekat
mala gereken bir haktır. Küçüklük ve noksanlık bu hakkın varlığını gideremez.
Öşürde de durum böyledir.) Bize göre sekat malî bir ibadettir. Bunlar ise ibadetle
mükellef değillerdir.
2)Zekat verecek kimse, temel ihtiyaçlarından ve borçlarından başka
nisab mikdarı veya daha fazla bir mala sahib bulunmalıdır. Bu miktar malı bulunmayana
zekat farz olmaz.
"Nisab", şeriatın bir şey için koymuş olduğu belli bir ölçü ve mikdar
demektir. Şöyle ki: Zekat vermek için altının nisabı yirmi miskaldır. Gümüşün
nisabı iki yüz dirhemdir. Koyun ile keçinin nisabı kırk koyun veya keçidir. Sığır
ile mandanın nisabı otuz ve deveninki de otuz beşdir.
Temel ihtiyaçlar: Bundan maksad, oturacak ev ile eve gerekli olan
eşya, kışlık ve yazlık elbise, gerekli silah ve aletler, kitablar, binek hayvanı,
hizmetçi, köle veya cariye, bir aylık -doğru kabul edilen başka bir görüşe göre,
bir yıllık- nafaka demektir. Borç karşılığı olarak elde bulunan para da böyledir.
3) Zekatı verilmesi gereken mal, gerçekten veya hüküm bakımından
artıcı bulunmalıdır. Böyle olmayan mallardan zekat gerekmez. Nisab mikdarından fazla
olması hükmü değiştirmez.
Gerçekten artıcılık, ticaret veya doğurma ve üreme yolu ile olur.
Ticaret için kullanılan herhangi bir eşya ve hayvan zekata bağlı olduğu gibi,
dölünü veya sütünü almak için, yılın çoğunu kırlarda otlayarak idare eden ve
"Saime" adını alan hayvanlar da zekata bağlıdır, ileride anlatılacaktır.
Hüküm itibariyle artış da, çoğalmaya ve artmaya elverişli
bulunan ve sahibinin veya vekilinin elinde olan altın ve gümüşteki geçerliliktir.
Altın ve gümüşün maddeleri ile ihtiyaçlar giderilemez. Bunlar ticarette kullanılmak
ve malların değiştirilmesinde vasıta olmak yolu ile ihtiyaçları karşılar. Bu
yönü ile bunlar, yaratılış bakımından artmaya ve ticarete mahsustur. Onun için
elde bulunan altın ve gümüş paralar, külçeler ve süs eşyaları, kendileriyle
ticarete niyet edilmese veya bunlar nafakaya ve ev satın alınmasına harcanmak üzere
saklansa bile, nisab mikdarına ulaşınca zekata tabi olurlar.
4) Zekatın gereği için, tam bir mülkiyet bulunmalıdır. Bir malın
mülkiyetiyle beraber onun elde de bulunması gerekir. Onun için bir kadın mehrini eline
geçirmedikçe, onun zekatı ile yükümlü olmaz. Çünkü o mehre (nikah bedeline) malik
ise de, onu eline geçirmiş değildir.
Yine, elindc rehin mal bulunan bir kimseye, rehinden dolayı zekat
gerekmez. Çünkü rehin, bir borç karşılığıdır. Bunda mamikinin ele geçirip sahib
olma hakkı yoktur. Satın alınıp da henüz de geçirilmemiş bulunan bir mal, ele
geçmiş hükmünde olarak zekata bağlıdır. Bu nisaba girer, ondan zekat vermek
gerekir.
Yolculuk halinde bulunan kimse de, malının zekatını vermekle
yükümlüdür. Her ne kadar o, malını elinde bulundurmuyorsa da, vekili aracılığı
ile onu kullanmaya gücü vardır.
5) Zekat gerekmesi için, bir mal üzerinden tam bir yıl geçmiş
bulunmalıdır. Buna "Havl-i havelân" denir. Çünkü bu zaman içinde artış
ve çoğalma gerçekleşir, döllenme ve üreme olur. Mevsimlerin değişmesiyle
ihtiyaçlar ve fiyatlar değişir.
Şöyle ki: En az nisab mikdarında olmak şartı ile artmaya
elverişli bir mal üzerinden tam bir kamerî yıl geçip son bulmadıkça ona zekat
gerekmez. Nisab mikdarı hem senenin başında, hem de sonunda bulunmalıdır. Bu
mikdarın sene ortasında azalması, zekatın verilmesine engel olmaz. Aksine olarak sene
içinde artan mal da, sene sonunda diğer mal ile beraber zekata tabi olur. Örnek: Bir
kimsenin (1364) senesi başında temel ihtiyaçlanndan fazla iki yüz dirhem gümüş
mikdarı artıcı bir malı olup mal, sene sonuna kadar devam etse, bundan beş dirhem
zekat vermek gerekir. Bu mal, sene ortasında yüz dirheme indiği halde, sene sonunda
yine iki yüz dirhem mikdarına çıkmış bulunsa, yine beş dirhem zekat gerekir.
Sene başında en az iki yüz dirhem mikdarı iken, sene içinde
ticaret, bağış ve miras gibi sebeblerle dört yüz dirhem mikdarına çıkıp sene
sonuna kadar devam etse, on dirhem mikdarı zekat gerekir. Fakat böyle bir mal, sene
başında yüz doksan dirhem mikdarı iken sene sonunda iki yüz veya üç yüz dirhem
mikdarına çıkmış bulunsa yahut sene başında iki-üç yüz dirhem mikdarı iken,
sene sonunda yüz doksan dokuz dirhem mikdarına düşse, zekat gerekmez. Ancak iki yüz
dirhem olduğu günden itibaren devam edecek olan bir yıl sonunda yine aynı miktara veya
daha fazlasına erişecek olursa zekat gerekir.
İmam Züfer'e göre, nisab miktarı, senenin başından sonuna kadar
bulunmalıdır. (İmam Şafiî'ye göre, saime denilen hayvanlarda da hüküm böyledir.
Fakat ticaret mallarında nisabın yalnız ticaret mallarında sene sonunda tam bulunması
lazımdır. Sene başında ve ortasında nisabın noksan olması, zekatın verilmesine
engel olmaz.)
Zekata bağlı bir mal üzerinden bir sene geçtikten sonra artacak
olsa bu artan kısmı, arttığı günden itibaren bir sene geçmedikçe zekata tabi
olmaz.