HACCIN EDÂSI'NIN ŞARTLARI
İbn-i Abidin: "İkinci nevi: edâsının şartlarıdır.
Bunların tamamı vücûb şartları ile birlikte bulunursa, o kimsenin bizzat haccı edâ
etmesi vacip olur. Vücûb şartları tahakkuk eder de bunların bazısı bulunmazsa,
bizzat edâsı değil, yerine bedel göndermesi veya ölürken vasiyyet etmesi lâzım
gelir. Bunlar şu beş şarttır: "Vücud sağlığı, yol emniyeti, hapsedilmiş
olmamak, kadının mahremi veya kocasının bulunması ve iddet beklemek" hükmünü
zikretmektedir. Şimdi bunların mahiyetlerini izâha gayret edelim.
BEDENEN SALİM VE SIHHATLİ BULUNMAK: Bir kimseye haccı edâ
etmenin farz olması için o kimsenin bedeninin tam ve sıhhatli olması gerekir.
Binaenaleyh felçli, yatalak ve iki ayağı kesik olana hacc farz değildir. İbn-i
Abidin: "Hacının bedeni sağlam olacaktır. Yani seferde lâzım olan şeylere mani
olacak dertlerden salim bulunacaktır. Binaenaleyh kötürüm, inmeli ve çok ihtiyar olup
vasıta üzerinde kendiliğinden duramıyacak kimselere körlere (yedek, yardımcı
bulunsa bile) ve sultandan korkusu olanlara bizzat haccetmeleri farz olmadığı gibi,
imam-ı Azam'dan rivayet edilen zahir mezhebe göre, bedel göndermek sûretiyle de farz
olmaz. Bu kavil imameyn'den de bir rivayettir. İmameyn'den gelen zahir rivayete göre;
böylelerinin bedel göndermeleri icabeder ve aczleri devam ederse, bedel onlara kâfidir.
Aczleri kalmazsa, bizzat haccı tekrar ederler. Hasılı İmam-ı Azam'a göre
"Sağlamlık" vücûbun şartlarından, imameyn'e göre ise; vücûb-u
edâsının şartlarındandır. Bu hilâfın (İhtilâfın) semeresi, bedel göndermekle,
vasiyetin vacip olması hususlarında zahir olur. Bu sağlamken hacca kâdir olmamakla
kayıtlıdır. Eğer kudretli olur da, hacca diye yola çıkmadan aciz kalırsa, boynuna
borç olarak kalır ve bedel göndermesi lâzım gelir. Hacca diye çıkar da yolda
ölürse, vasiyyet etmesi vacip olmaz. Çünkü icaptan sonra geçikmiş değildir.
böyleleri bizzat haccetmeyi göze alırsa, üzerlerinden borç sakıt olur. Tuhfenin
zahirine bakılırsa, imameyn'in kavlini tercih etmiştir. İsbicabi de öyledir. Fetih
sahibi de bunu kuvvetli bulmuş ve sağlamlığın vücûb-u edâsının şartlarından
olduğunu kabul etmiştir. Bu satırlar Bahır ve Nehir'den alınmıştır."
hükmünü zikretmektedir.
YOL EMNİYETİ: İmam-ı Merginani: "Yol emniyetinin
bulunması elbette lâzımdır. Çünkü hacca gitmeye kudretin bulunması, yol emniyeti
olmadan sabit olmaz." hükmünü zikreder. Feteva-ı Hindiyye'de: "Haccın
edâsının şartlarından birisi de, yol emniyetinin bulunmasıdır. Ebû'l Leys
"Yol emniyetinin bulunduğu hususunda, zann-ı gâlibi olan kimse üzerine hac farz
olur. Aksi takdirde farz olmaz" demiştir. İtimad bu kavledir. Tebyin'de de
böyledir" hükmü kayıtlıdır. İmam-ı Azam'dan gelen bir kavle göre, yol
emniyeti haccın farz olmasının (vücûbunun) şartıdır. İbn-i Abidin: "Selâmet
galib olmakla yol emniyeti de şarttır. Fakih Ebû'l-Leys bunu tercih etmiştir. İtimad
bunadır. Deniz yolu ile gitmekten başka çare yoksa haccın sakıt olup olmayacağından
ihtilâf edilmiştir. Bazıları sükût edeceğini söylemiş; Kirmani "Gidilmesi
âdet olan deniz yolunda selâmet galib görülürse hac vaciptir. Aksi takdirde vacip
değildir" demiştir ki essah olan budur. Bahır. Fetih sahibi diyor ki; "Öyle
görülüyor ki, selâmet galib görülmesi ile birlikte, korkunun galip görülmemesi de
muteberdir. Hatta yağmacılık olduğu ve eşkiyanın galip geldiği defalarca tecrübe
edilmekle, korku galip görülür veya bir eşkiya taifesinin yolu kestiği, hem kuvvetli
olduğu duyulur da, hacılar onların karşısında kendilerini zayıf hissederlerse, hac
vacip olmaz. Râzi'nin "Bağdatlılardan hac sakıttır" diye verdiği fetvaya,
İskâf'ın 636 yılında: "Ben haccın, zamanımızda farz olduğunu
söyleyemem" demesine ve Selci'nin "Horasanlılara falan seneden beri hac
yoktur" sözüne gelince; bunlar yağmacılığın ve yolda korkunun galip olduğu
vakitlerden söylenmiş sözlerdir. Sonra -Allah'a hamdolsun- bu korku
kalmamıştır" hükmünü zikrediyor.
HAPSEDİLMEMİŞ OLMAK: Haccın edâsının şartlarından
birise de hapsedilmemiş olmaktır. Feteva-ı Hindiyye'de: "Hapiste bulunanlara ve
insanları hacca gitmekten meneden bir sultanın (Siyasi yönetimin) teb'asından olanlara
da, haccın edâsı farz değildir. Kezâ bu gibi kimselerin bedel göndermeleri de farz
değildir. Nehrû'l Faik'te de böyledir" hükmü kayıtlıdır.
KADININ MAHREMİNİN VEYA KOCASININ BULUNMASI: Resûl-i
Ekrem (sav)'in "Elbette bir kadın kendisiyle birlikte bir mahremi bulunmadığı
sürece, hacc etmesin" Hadis-i Şerifini esas alan Hanefi fûkahası:
"Kendisiyle Mekke arasında üç günlük mesafe bulunan kadının (genç olsun,
ihtiyar olsun) haccı edâ edebilmesi için yanında mahreminin bulunması
şarttır." hükmünde ittifak etmiştir. Malûm olduğu üzere üç günlük yol;
seferilik hükmünü ortaya çıkarır. İbn-i Abidin: "Seferde, yani üç gün, üç
gecelik yolda akil-baliğ bir koca veya mahrem lâzımdır. Bundan az olursa, bir hacet
için mahremsiz gidebilir. İmam Ebû Hanife (rh.a) ile İmam Ebû Yusuf (rh.a)'tan bir
rivayete göre kadının bir günlük yola mahremsiz gitmesi mekrûhtur. Zaman bozulduğu
için fetvanın buna göre olması gerekir. Lübab Şerhi. Buhari ve Müslim'in rivayet
ettikleri şu hadis de bunu teyid eder: "Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir
kadının, bir gün bir gecelik yola mahremsiz gitmesi helâl olmaz". Müslim 'in bir
rivayetinde "bir gecelik yola", diğer bir rivayetinde "bir günlük
yola" demiştir. Lâkin Fetih'te, "Mezhep birinci kavil oduğuna göre, kadın
ile Mekke arasında üç günlükten az bir mesafe bulunursa, kocası onu hac'dan
menedemez" demiştir. Bu ibaredeki "Koca" veya "Mahrem" tabirleri
ile, aşağıda gelecek "iddeti bulunmamak" kaydı, kadına mahsus iki
şarttır. Diğer şartlar erkekle kadın arasında müşrterektir. Mahrem, akrabalık
veya süt yahud damadlık dolayısıyla kadını edebiyyen nikâhına alamayan
erkektir" hükmünü zikreder. Feteva-ı Hindiyye'de: "Mahremin emniyetli,
akıllı ve bülûğa ermiş olması şarttır. Mecûsi olan bir mahrem; eğer kendisinin
mezkûr kadınla nikâhlanmasının mübah olduğuna itikad ediyorsa, bu kadın onunla
yolculuk yapamaz. Serahsi'nin Muhıyt'inde de böyledir" hükmü kayıtlıdır.
Yanındaki mahremin, hac masraflarını kadının bizzat ödemesi gerekmez. Esasen bu
hususta iki ayrı kavil bulunduğu için, bazı çevreler, sırf hacc süresince evlenme
hadisesini gündeme getirmektedirler. İbn-i Abidin: "Bu hususta iki kavil vardır.
Bu iki kavil koca ve mahrem bulunması vücûbunun şartı mı, yoksa vücûbu edânın
şartı mı olduğuna ibtina eder. Fetih sahibi'nin tercih ettiği, sıhhat ve yol
emniyetiyle birlikte, vücûb-ı edâ'nın şartı olmasıdır. Binaenaleyh hacca
hastalık veya yol korkusu (Yol emniyetinin bulunmaması) mâni olur, yahud kadına koca
veya mahrem bulunmazsa, haccı vasiyyet etmesi vacip olur. Mahremi yoksa kadına evlenmesi
vacip olur. Birinci kavle göre hiçbirşey lâzım gelmez. Nitekim Bahır'da da böyle
denilmiştir. Nehir'de şöyle denilmektedir: "Bedai sahibi, birinci kavli sahih
bulmuştur. Nihaye sahibi ise Kadıhan'a uyarak, ikinciyi tercih etmiş, Fetih sahibi de
bunu kabul etmiştir. Ben derim ki, lâkin lübab sahibi, bu kadına evlenmek vacib
olmadığına kesinlikle hükmetmiştir. Halbuki kendisi mahrem ve koca bulunmasını
edâsının şartı kabul etmiştir. Cevhere sahibi ile İbn-i Emir Hacc Menasik'te bunu
tercih etmişlerdir. Nitekim musannıf bunu Minah adlı eserinde bildirmiş, "Bunun
vechi şudur: Evlenmekle kadının maksadı hasıl olmuyor. Çünkü kocası ona malik
olduktan sonra, onunla hacca gitmekten vazgeçebilir. O da (Kadın da) kendisini ondan
kurtaramaz. Çok defa da kocası ona uymaz; böylece ondan zarar görür" hükmünü
zikrederek, konuya açıklık getirir.
İmam-ı Şafii (rh.a) kadının, kocası veya mahremi olmadan hacca
getmesinin yasaklanmasının, emniyetle ilgili olduğunu esas almış ve "Kadınlar
birbirine güvenen bir cemaat halinde olursa, hacca gitmeleri caiz olur. Zira emniyet
hasıl olmuştur" hükmünü beyan eder. Amelde Hanefi mezhebini taklid eden bir
kadın, kocası veya mahremi olmadan hacca giderse durum ne olur? sualine cevap
arıyalım. İbn-i Abidin: "Kadın mahremsiz haccederse kerahetle caiz olur. Bu
kerahet tahrimidir. Çünkü Sahihayn'ın (Buhari ve Müslim'im) rivayet ettikleri bir
hadiste, bu yasaklanmış "Kadın, üç günlük yola mahremsiz gidemez"
buyurulmuştur. Müslim'in bir rivayetinde "Veya kocasız gidemez" ifadesi
vardır" hükmünü zikreder. Kadın şartları haiz bir mahrem'i olduğu zaman,
kocasının izni bulunmasa dahi hacca gidebilir. Zira kocanın hakkı farzları iskat
edemez. Hac ibadeti ise farzdır. Ancak nafile hac hususunda kocasının izni olmadan,
yola çıkamaz. Zira kocasının nafile hac'tan menetme hakkı mevcuddur. İmam-ı Şafii
(rh.a) hac hususunda kocanın iznini şart görür.
İDDET İÇİNDE OLMAMAK: Kadınlar için haccın edâsının
şartlarından birisi de "İddet müddeti içinde olmaması"dır. Feteva-ı
Hindiyye'de: "Kocası ölmüş veya kocası tarafından boşanmış olan bir kadına
haccın farz olması için; bu kadının iddetinin bitmiş olması şarttır. Tahavi'de de
böyledir. Kadın ölüm veya talâk iddeti içinde iken hacca gidemez" hükmü
kayıtlıdır.
HACCIN
EDASININ SAHİH OLMASININ ŞARTLARI
İbn-i Abidin "Haccın şartlarını" izah ederken;
"Üçüncü nevi, edânın sahih olmasının şartlarıdır ki, dokuzdur: İslâm,
ihram, zaman, mekân, temyiz, akıl, özür hali müstesna olmak üzere fiilleri kendi
yapması, cinsi münasabette bulunmaması ve haccı ihrama girdiği yıl edâ etmesi!..
Dördüncü nevi; haccın farz namına olmasının şartlarıdır. Bunlar da dokuzdur:
İslâm, İslâm'ın ölünceye kadar devamı, akıl, hürriyet, bülûğ, kudreti
varsa bizzat edâ etmesi, nafileye niyyet etmemiş olması, haccı bozmamak ve başkası
namına niyetlenmiş olmamak" hükmünü beyan etmektedir. Feteva-ı Hindiyye'de:
"Haccın sahih bir şekilde edâ edilmiş olması için; üç şart vardır. Bunlar
ihram, zaman, mekân'dır. Siracü'l Vehhac'ta da böyledir" denilmektedir. Esasen bu
iki sınıflama arasında herhangi bir ihtilâf yoktur. Zira İbn-i Abidin'in zikrettiği
dokuz şart'ın altısı, bütün hacc boyunca gözetilmesi gereken hususlardır. İhram,
zaman ve mekân ise, her ikisinde de ortak şartlardır.