İHRAM'A GİRMEK
Önce "İhram" kelimesi üzerinde duralım. Lûgat'ta ihram:
"Ayaklar altına alınamayan bir hürmete girdi" manasına gelen
"Ahreme" fiilinin masdarıdır. İhrama girene "Haram" denir ki
"İhrama girmiş" manasınadır. Sıhhat'ta da böyle denilmiştir. Şer'an
ihram; hususi bir takım hürmetlere girmek, yani onları iltizam etmektir." İhram'a
girmenin rüknü; niyyet ve telbiye'dir. Bu ikisinin bir arada bulunması gerekir. Telbiye
yapar, niyyet etmezse ihrama girmiş olmaz. Hanefi fûkahası; niyetle telbiyenin
arasının açılamıyacağını, ikisinin bir arada bulunması gerektiğini esas
almıştır. Nitekim Husâm-ı Şehid'in; "İhrama niyetle girilir, ama bu telbiye
ederek olur. Nasıl ki namaza niyetle girilir, ama tekbir almak şartı iledir. Sadece
tekbirle girilmez" hükmü mutemed kavil olarak beyan edilmiş. Yani; nasıl namaza
niyet ve iftitah tekbiri ile başlanırsa; hacc ve umre'ye de; mikatlarda ihrama girerek
başlanır. İhram'a girmek de; niyyet ve telbiye ile olur.
Mükellef ihram'a girmeye niyyet ettiği zaman; gusül abdesti veya
abdest alır. Resûl-i Ekrem (sav)'in ihrama girmek için gusül abdesti aldığı rivayet
edilmiştir. Ancak bunun temizlik niyyetiyle yapıldığı esas alınmıştır. Nitekim
İmam-ı Merginani; ihrama girerken gusül abdesti almanın hükmünün, tıpkı cum'a
namazına giderken alınan gusül abdesti gibi olduğunu beyan ettikten sonra:
"İhram için gusül abdesti almak efdaldir. Zira temizliğin manası, onda eksiksiz
bir şekilde zuhur eder. Ayrıca Resûl-i Ekrem (sav) de bunu ihtiyar etmiştir"
buyurmaktadır. Gusül abdestini aldıktan sonra; temiz bir izâr ve ridâ giyer!. Zira
Resûl-i Ekrem (sav)'in (İhramı esnasında) izâr ve ridâ giyindiği bilinmektedir.
Dikişli elbise giyilmesi menedilmiştir. Avretini örtmesi sıcak ve soğuktan korunması
için, belden aşağısını izâr'la, belden yukarısını da ridâ ile örter. Feteva-ı
Hindiyye'de: "Avret yerlerinin örtülmesi şartı ile, ihramın bir parçadan ibaret
olması caiz olur. Tatarhaniyye'de de böyledir. İzâr; göbekten dizkapağına kadar
olan yeri örten bir peştemaldır. Ridâ ise; sırta, omuzlara ve göğüse örtülen
havludur. İzâr göbeğin üstüne bağlanır. İhramı iğne ile tutturmak veya iple
bağlamak kötü bir iştir. Ancak böyle yapan kimseye de birşey gerekmez. Bahru'r
Raik'te de böyledir. İhrama giren kimse; ridâ'sını sağ omuzunun altından alır ve
sol omuz başına kor, böylece sağ omuzu açıkta kalır. Hizanetü'l Müftin'de de
böyledir" hükmü kayıtlıdır.
Hz. Cabir (ra)'den rivayet edilmiştir ki; "Resûl-i Ekrem (sav)
"Zül'l-Huleyfe"de ihrama girdikten sonra iki rek'at namaz kıldı."
Dolayısıyla mükellef, ihrama girdikten sonra iki rek'at namaz kılar ve şöyle der;
"Allâhümme innî ürîdül hacce feyesirhü lî vetekabbelhü minnî"
Manası: "Allah'ım!.. Ben haccetmek istiyorum, niyetim budur. Bunu bana kolay
kıl ve benden kabul buyur".
Hacca niyet eden kimse bunu söyler. Eğer "Umre'ye" niyet ederse, hacc
yerine umreyi söyler!.. Daha sonra Telbiye getirir. Telbiye'den murad şu duayı
okumaktır;
"Lebbeyk Allâhümme lebbeyk; lebbeyke lâ şerikeleke lebbeyk, innelhamde
venni'mete leke vel'mülke lâ şerîkeleke"
Manası: "Emrine hazırım!.. Allah'ım, emrine hazırım!.. Emrine hazırım,
senin kat'iyyen şerikin (ortağın) yoktur!.. Emrine hazırım!.. Şüphe yok ki; hamd
da, nimet de, mülk de, sadece sana mahsustur. Kat'iyyen Senin ortağın yoktur."
İhrama niyyet etmeden; sadece telbiye söyleyen kimse
"Muhrim" olmaz. Serahsi'nin Muhıyt'inde de böyledir. Zira ibadet; ancak niyyet
ile hasıl olur. Hem niyyet eden, hem de telbiye getiren mükellef "Muhrim"
durumdadır. Namazlarının sonunda, yüksek bir yere çıktığı, bir vadiye indiği
veya bir kafile ile karşılaştığı zaman telbiye getirir. Ayrıca seher vakitlerinde
yüksek sesle telbiye duasını okur. Hanefi fûkahası; her durum değişikliğinde
telbiye'nin yüksek sesle (Fakat, gırtlağı zorlamadan) okunmasının müstehab olduğu
hususunda ittifak etmiştir.