HACC İBADETİ NASIL EDA EDİLİR?
İhramlı olan kimse; Mekke-i Mükerremeye yaklaştığı zaman, imkân
bulursa gusül abdesti alır. İmam-ı Merginani: "Mükellef Mekke'ye girdiği zaman
ilk defa Mescid-i Haram'a gider. Zira rivayet edilmiştir ki Resûl-i Ekrem (sav) Mekke'ye
girer-girmez Mescid-i Haram'a gitmiştir. Kaldı ki maksad; Kâbe-i Muazzama'yı ziyaret
etmektir. Bu ise o mekândadır. Mekke'ye gece veya gündüz girmesi, mükellefe hiçbir
zarar vermez. Çünkü yapılan amel, bir beldeye girmekten ibarettir. Kâbe-i
Muazzama'yı gördüğü zaman tekbir getirir ve kelime-i tevhid'i söyler, İbn-i Ömer
(ra)'in Kâbe-i Muazzama ile karşılaştığı zaman "Bismillâhi vallâhû
ekber" dediği bilinmektedir. İmam-ı Muhammed (rh.a) "El Asl" isimli
eserinde; beyti gören kimse için dualardan herhangi birşeyi tayin buyurmamıştır.
Zira duaları vakitlendirmek sûretiyle tayin etmek, kalbin inceliğini (rikkatini) tahrip
eder, götürür. Eğer dualardan nakledilen birisiyle (Resûl-i Ekrem (sav) ve Sahabe-i
Kiram'ın dualarından birisini) teberrük ederse, bu gerçekten güzeldir"
hükmünü beyan etmektedir. Feteva-ı Hindiyye'de: "Mekke'ye girmek için gusül
abdesti almak müstehaptır. Mükellef; "Beni Şeybe" kapısına gelinceye
kadar, telbeyi getirerek dahil olma durumundadır. Bu da müstehaptır. Mescid-i Haram'a;
mütevazi bir vaziyette, huşû ve ihlâsla, o makamın azameti düşünülerek sakin
sakin, telbiye getirilerek girilir. Bahru'r Raik'te de böyledir. Zaruret bulunmadığı
süre içerisinde Mescid-i Haram'a yalınayak girilir. İhtiyar'da da böyledir. Mescid-i
Haram'a giren kimse önce sağ ayağını atar ve şu şekilde dua eder: " Hükmü
kayıtlıdır.
"Bismillâhi velhamdü lillâhi vesselâtü alâ Resûlillâhi!..
Allahümeftah lî ebvâbe rahmetike ve edhılnî fiyha!.. Allahümme innî es'elûke fi
mekami hâzâ en tusalliye alâ seyyidinâ Muhammedin abdike ve resûlike ve terhamenî ve
tukîyle asreti ve tağfire zünûbi ve teda'a anni vizrî"
Mânası: Allahû Teâla (cc)'nın adıyla başlarım. Hamd Allah'a (cc) mahsustur.
Salât ve selâm O'nun Resûlüne olsun. Allah'ım!.. Bana rahmetinin kapılarını aç ve
beni oraya dahil et!.. Allah'ım!.. Gerçekten şu yüce makamda senden, senin kulun ve
Resûlün olan Efendimiz Muhammed'e salât eylemeni diliyorum Bana da merhamet etmeni,
hatalarımı gidermeni, günahlarımı bağışlamanı ve benden fenalıklarımı
kaldırmanı da bu bulunduğum yerde, senden istiyorum."
Kâbe-i Muazzama'yı (Beytullah'ı) görünce tekbir ve tehlil
okuyarak, gönlünden geçtiği gibi dua eder. Daha sonra Hacer-i Esved'in karşısından
tavafa başlar. Önce Hacer-i Esved'e döner, tıpkı namazda olduğu gibi iki elini
kaldırarak tekbir alır. Zira rivayet edilmiştir ki; Resûl-i Ekrem (sav) mescid'e
girdi, Hacer-i Esved'in karşısında durdu. Önce tekbir getirdi, daha sonra tehlil'de
bulundu." Essah olan kavle göre eller omuz hizasına kadar kaldırılır. Eğer
hiçbir mü'mine eziyyet vermeksizin, Hacer-i Esved'e elini ve yüzünü sürebilmek
mümkünse, bunu yapar. Zira Resûl-i Ekrem (sav)'den rivayet edilmiştir ki; "Hz.
Ömer (ra)'e hitaben" şunu beyan buyurmuştur: "Şüphesiz sen kuvvetli bir
kimsesin, Hacer-i Esved'i istilâm etmeye kalkarsan zayıf müslümana eziyyet verirsin. O
halde Hacer-i Esved'i istilâm edeceğim diye insanları sıkıştırma. Fakat müsait
bulursan onu istilâm et (Elini ve yüzünü sür). Eğer müsaid değilse Hacer-i Esved'e
karşıdan istikbal et, tekbir getir ve kelime-i tevhid'i söyle." Hanefi fûkahası;
Hacer-i Esved'e elini ve yüzünü sürmenin (İstilâm etmenin) "sünnet",
mü'mine eziyyet vermemenin ise "Vacip" olduğunu esas almıştır. Hacer-i
Esved'i istilâm ederken şu dua okunur:
"Bismillâhirrahmânirrahıym. Allahümmağfirli zünûbi ve tahhirlî kalbî
veşrahlî sadri ve yessirlî emri ve âfinî fimen âfeyte"
Manası: "Rahmân ve Rahim olan Allahû Teâla (cc)'nın adı ile!..
Allah'ım!.. Benim günahlarımı bağışla ve kalbimi temizle, yüreğime genişlik ver,
işimi bana kolaylaştır ve kendilerine afiyet verdiğin kimseler gibi bana da afiyet
ver". Muhıyt'te de böyledir.
Bu duadan sonra, Haceri'l Esved'in sağından Kâbe'nin kapısını
takip ederek tavafa başlar. Zira Resûl-i Ekrem (sav)'in; Hacer-i Esved'i istilâm
ettikten sonra, sağından Kâbe-i Muazzama'nın kapısını takiben yedi şavt tavaf
buyurduğu bilinmektedir. Bu sünnettir.
Tavafı "Hatim'in" arka tarafından yapar. Buna
"Hicir" de denilmiştir. Hz. Aişe (ra)'den rivayet edilen bir Hadis-i Şerif'te
Resûl-i Ekrem (sav) "Hatim (Hicr) Beyt'tendir" buyurmuştur. İlk üç şavt'ta
"Remel" yapar. Önce "Şavt", sonra da "Remel" kavramları
üzerinde duralım.
ŞAVT: "Tavaf esnasında Hacerü'l Esved'den başlayıp, Kâbe-i
Muazzama'nın etrafını dolaşarak, tekrar Hacerü'l Esved'e gelmeye verilen isimdir.
Kafi'de de böyledir." Bütün alimlere göre tavaf'a "Hacerü'l Esved"den
başlamak sünnettir. Tavafa bunun haricinde başlamak da caizdir. Ancak bu mekruh olur.
REMEL: Tavafın ilk üç şavtında erkeklerin kısa adımlarla,
omuzlarını silkerek ve çalımlı bir şekilde yürümesine (koşar gibi) verilen
isimdir. Remel'de Hacerü'l Esved'de başlar yine Hacerü'l Esved'de tamamlanır. İmam-ı
Merginani "Remel" yapmanın sebebini izah ederken; "Bunun sebebi;
müşrikler, müslümanların tavaf yapacakları esnada "Medine'nin sıtması
bunları amma da zayıf düşürmüş" demeleri üzerine, onlara karşı şiddetli ve
kuvvetli olduklarını göstermek içindi. Sonra Resûl-i Ekrem (sav)'in döneminde ve
ondan sonra bu sebeb sona erdi, fakat hükmen bakî kaldı" hükmünü beyan eder.
Nitekim Sahebe-i Kiram'dan bir zat: "Biz neden bu remel'e devam ediyoruz. Vaktiyle
müşriklere kuvvetli olduğumuzu göstermek için Remel yapıyorduk. Halbuki Allahû
Teâla (cc) onları mahv-û perişan etmiştir?" diyor, bunun üzerine Hz. Ömer
(ra): "Remel öyle birşeydir ki, onu Resûl-i Ekrem (sav) yapmıştır. Biz
Resûlüllah Sallâllahü Aleyhi ve Sellem'in sünnetlerini terketmeyi sevmeyiz"
buyurmuştur. Tavaf yapan kimse; ilk üç şavt'ta remel yapar, diğer şavtlarda ise
yavaş yavaş yürür. İnsanlar çok kalabalık olduğu zaman beklenilir ve yol bulunca
Remel yapılır. Serahsi'nin Muhıyt'inde de böyledir. Zira Remel'in bir bedeli yoktur.
Bu sebeble bekler ki tavaf'ta sünnet vechi üzerine yerine getirilsin. İstilam'da ise
durum böyle değildir. Çünkü istikbal etme (Ona karşı durub, selâmlama) bedel
hükmündedir. Yedi şavt tamamlanınca "Tavaf" bitmiş demektir. Tavaf'ı;
Hacerü'l Esved'i istilâm ederek sona erdirmek gerekir.
Tavaftan sonra Makam-ı İbrahim'e gelip orada iki rek'at namaz kılar.
Şayed mükellef Makam-ı İbrahim'de yer bulamazsa, Mescid-i Haram'ın mümkün olan bir
yerinde namazını kılar. Feteva-ı Hindiyye'de "Bu iki rek'at tavaf namazı bize
göre (Hanefi fûkahasına) vaciptir. Birinci rek'atta, Fatiha'dan sonra
"Kâfirûn" sûresi, ikinci rek'atta ise Fatiha'dan sonra "İhlâs"
sûresini okur. Bize göre kılınan herhangi bir farz namaz, bu iki rek'at tavaf namazı
yerine geçmez. Zahidi'de de böyledir. Bu namazdan sonra Makam-ı İbrahim'in arkasında
dua etmek müstehabtır. Kişi bu duasında dünya ve ahirette muhtaç olduğu hususları
Allahû Teâla (cc)'dan taleb eder. Tebyin'de de böyledir. Tavaf namazı; nafile namaz
kılmanın mübah olduğu her vakitte kılınabilir. Tahavi'de de böyledir. Tavafı
tamamlayan mükellefin; Safa tepesine çıkmadan önce "Zemzem" kuyusuna inip,
"Zemzem" suyu içmesi ve kalanını yere dökmesi ve şu şekilde dua etmesi
gerekir. Hükmü kayıtlıdır. Dua şudur;
"Allahümme inni es'elüke rızkan vasian ve ilmen nafian ve şifaen min
külli dâin"
Mânası: "Allah'ım!.. Senden geniş rızık, faydalı ilim ve her derde
devâ vermeni istirham ediyorum." Yapılan bu ilk tavafa "Kudûm" denir,
sünnettir.
Safa ile Merve arasında sa'y etmek isteyen kimse; Hacerü'l Esved'e
döner ve istilâm eder. Şayet buna imkân bulamazsa; Hacerü'l Esved'e yüzünü
dönerek tekbir ve tehlil getirir. Sonra doğruca Safa tepesine geçer. Resûl-i Ekrem
(sav)'in "Benî Mahzûn" kapısından Safa'ya çıktığı bilinmektedir. Bu
kapıya "Babü's Safa" adı verilmiştir. Buradan çıkmak sünnettir. Esasen en
yakın olan kapı da budur. Başka kapılardan çıkmak da mümkündür. Kapıdan
çıkarken sol ayak atılır. Safa tepesine çıkmak gereklidir. Bundan murad; Safa
tepesinden "Beytullah'ın" görülmesidir. Zira mükellif; Safa tepesinden
yüzünü "Beytullah'a" dönerek, ellerini kaldırır ve üç defa tekbir alır.
Daha sonra Kelime-i Tevhid, salât-ü selâm ve duada bulunur. Sonra Safa tepesinden iner;
batn-ı vadiye gelene kadar sükûnet içerisinde yavaş yavaş yürür. Yeşil direğe
gelince koşmaya başlar ve ikinci yeşil direğe kadar koşar. İkinci yeşil
direği geçtikten sonra vakar içerisinde Merve tepesine kadar yürür. Merve tepesine
gelince "Beytullah'a" karşı yüzünü çevirir; Allahû Teâla (cc)'ya hamd-ü
sena, Resûl-i Ekrem (sav)'e salât-ü selâm, tekbir, tehlil ve duada bulunur. Safa ile
Merve arasında yedi şavt gelir-gider!.. Sonuç olarak; Safa tepesinden Merve'ye dört
gidiş ve merve'den safaya üç dönüş yapılmış olur. Sa'yi tavaftan sonra yapmak
şarttır. Hatta bir kimse tavaftan önce sa'y etmiş bulunsa; bu sa'yi tavaftan sonra
iade etme durumundadır.
Kur'an-ı Kerim'de: "Şüphe yok ki "Safa" ile
"Merve" Allah'ın şearindendir. İşte kim o beyti (Kâbe-i Muazzama'yı) hacc
veya Umre (Kasdı) ile ziyaret ederse, bunları güzelce tavaf etmesinde üzerine bir beis
yoktur. Kim gönlünden kopararak bir hayır işlerse, mükâfatını görür. Çünkü
Allah taatlerin ecrini veren, (Her şeyi de) Hakkı ile bilendir" hükmü beyan
buyurulmuştur. Bu Ayet-i Kerime'yi esas alan Hanefi fûkahası; "Safa" ile
"Merve" arasında sa'y etmek vaciptir, rükün değildir" hükmünde
ittifak etmiştir. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Sa'y'a nereden başlanacağı
hususunda" kendisine yapılan bir müracaatı izah ederken: "Allahû Teâla
(cc)'nın kendisiyle başladığı ile (Safa tepesi) başlayınız" hükmünü esas
alan, Hanefi fûkahası, sa'y amelinin "Safa" tepesinden başlaması
gerektiğine kail olmuştur. İmam-ı Şafii (rh.a) indinde; "Safa ile Merve"
arasında sa'y, haccın rüknüdür.
Sa'yi tamamlayan mükellef; Mescid-i Haram'a girip iki rek'at namaz
kılar. Eğer hacca niyyet etmişse, ihramlı olarak Mekke'de Terviye gününe
(Zilhicce'nin 8.nci günü) kadar kalır. Her fırsat buldukça Kâbe-i Muazzama'yı tavaf
eder. Zira Resûl-i Ekrem (sav): "Beyti tavaf namazdır. Namaz ise vazolunmuşların
en hayırlısıdır" buyurmuştur. (Ancak bu tavaflardan sonra Safa ile merve
arasında sa'y etmez!) Kâbe-i Muazzama'yı tavaf eden mükellefin; her yedi şavt'tan
sonra iki rek'at namaz kılması esastır. Çünkü Resûl-i Ekrem (sav): "Tavaf eden
mükellef, her yedi şavt için iki rek'at namaz kılsın" hükmünü beyan
buyurmuştur. Hanefi fûkahasının indinde bu namaz vaciptir. İmam-ı Şafii (rh.a) ise
"Sünnet" olduğunu esas almıştır.
Terviye gününden bir gün önce imam bir hutbe okur!.. Bu hutbe'de
insanlara Haccın Menasikini izâh eder. Hacc esnasında üç hutbe vardır. Bunlar:
1. Terviye gününden bir gün önceki hutbe,
2. Arefe günü Arafat'ta okunan hutbe,
3. Zilhicce'nin onbirinci (Bayram'ın ilk günü) Mina'da okunan hutbedir.
Bu hutbeler arasında oturulmaz. Ancak Arefe günü okunan hutbe iki hutbe olduğu
için ikisinin arasında bir miktar oturulur. Bu hutbelerin hepsi zevalden (Yani öğle
namazından) önce okunur. Yalnız Arefe günü hutbe zevalden sonra, fakat yine de öğle
namazından az önce okunur. Tebyinde de öyledir. Terviye günü sabah namazından ve
güneşin doğmasından sonra hep birlikte Mina'ya gidilir. Efdal olan budur. Ancak
güneş doğmadan önce gidilmiş olsa da caizdir. O gece Mina'da geçirildikten sonra;
Arefe gününün sabah namazı edâ edilir. Daha sonra topluca Arafat'a doğru yola
çıkılır. Mükellefin Mekke'de geceleyip, Arefe gününün sabah namazını orda
kıldıktan sonra Arafat'a yönelmesi ve Mina'ya da uğraması, caizdir. Fakat böyle
yapmak Resûl-i Ekrem (sav)'in sünnetini terk etmek olduğu için, güzel
bulunmamıştır.
İmam-ı Merginani: "Tevriye gününde Mekke'de sabah namazını
kıldığı zaman, Mina'ya hareket edilir. Arefe günü sabah namazını kılıncaya kadar
orada ikamet edilir. Zira rivayet edildi ki; "Peygamber (sav) Tevriye gününde
Mekke'de sabah namazını kıldı. Güneş doğduktan sonra Mina'ya hareket etti. Mina
mevkiinde öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını edâ etti. Sabah
Namazından sonra Arafat'a doğru yola çıktı." Şayed Arefe gecesi Mekke'de
kalıp, sabah namazını orada edâ ettikten sonra Arafat'a doğru yola çıksa ve Mina'ya
uğrasa kifayet eder. Zira Mina'da Arefe gününde, herhangi bir hacc menasikini edâ
etmek sözkonusu değildir. Ancak Resûl-i Ekrem (sav)'in sünnetini terketmesi sebebiyle
isaet (Hata) etmiş olur" hükmünü beyan etmektedir.
Mina'dan topluca Arafat'a doğru hareket edilir. Bir mü'minin;
Mina'dan güneş doğmadan önce tek başına Arafat'a doğru hareket etmesi,
"Tekebbür" tehlikesi dikkate alınarak hoş bulunmamıştır. İmam-ı Muhammed
(rh.a) "el Asl" isimli eserinde; "Arafat'a cemaat halinde inmek esastır.
Zira tek başına inmekte tekebbür (Kibirlenme) tehlikesi vardır. Hal ise tevâzu ve
ihlâsı gerektirir. Cemaat halinde dua ve ibadetin kabulü daha umulan bir husustur"
hükmünü beyan etmiştir. Arafat'ın her yeri vakfe için müsaittir. Zira Resûl-i
Ekrem (sav): "Arafat'ın her yeri vakfe için uygundur. Ancak Batn-ı Arene'den uzak
durunuz. Müzdelife'nin her yerinde vakfe yapılabilir. Fakat muhassir vadisinden uzak
durunuz" hükmünü beyan buyurmuştur. Vakfe'de en faziletli mekân "Cebel-i
Rahme" denilen kısımdır. Zevâlden sonra, hacc emiri veya imam hutbe'ye çıkar ve
Müezzin de ezân okur. Tıpkı Cum'a Namazında olduğu gibi hacc emiri veya imam
"Hutbe'yi" okur. Feteva-ı Hindiyye'de: "İmam bu hutbede insanlara Arafat
ve Müzdelife vakfelerini, şeytan taşlamanın hükmünü ve mahiyetini, kurban kesmeyi,
traş olmayı, ziyaret tavafını ve Bayram'ın ikinci gününe kadar hacc'da yapılması
icabeden bütün amellerin nasıl edâ edileceğini izah eder. Gâyetü's Sürûci'de de
böyledir. Sonra minberden iner, öğle namazının vaktinde, öğle ve ikindi
namazlarını (Cem'i takdim) birlikte kıldırır. Bu namazlarda imam açıktan okumaz,
gizli kıraat eder. Bu namazlar için, sadece bir ezân okunur ve kamet getirilir.
Serahsi'nin Muhıyt'inde de böyledir. Bu iki namaz esnasında öğle namazının ilk
sünnetinden başka, nafile bir namaz edâ edilemez. Bunların arasında nafile namaz
kılınırsa mekrûh olur. Ayrıca böyle bir durumda ikindi ezanı tekrar okunur. Kafi'de
de böyledir. Kezâ bu iki namaz arasında, yemek, içmek vb.. şeylerle meşgul olmak da
mekruhtur. Siracû'l Vehhac'da da böyledir" hükmü kayıtlıdır.
Bundan sonra hacc emiri veya imam; sünnet olan gusül abdestini alır
ve Cebel-i Rahme'nin yakınında Kâbe-i Muazzama istikametine dönerek vakfe'ye durur.
Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Vakfelerin en hayırlısı, kendisiyle kıbleye istikbal
edilenidir" buyurduğu bilinmektedir. Arafat vakfesinin iki şartı vardır:
Birincisi: Vakfe'nin Arafat'ta yapılması,
İkincisi: Vakfe'nin belirli zamanda edâ edilmesidir.
Niyyet etmek Vakfe'nin şartlarından değildir. Ancak niyyet etmek ve kıble'ye
karşı vakfede durmak efdaldir. Vakfe'yi güneşin battığı zamana kadar uzatmak
vaciptir. Vakfe'nin sünnetleri ise şunlardır: Gusül abdesti almak, iki hutbe, öğle
ve ikindi namazlarını cemetmek, bu namazlardan sonra vakfe yapma hususunda acele etmek,
oruçlu olmamak, devamlı abdestli olmak, imama yakın bulunmak ve onun arkasında olmak,
vakfe'ye kalben hazır olmak ve dünyevi kaygılardan, endişelerden ve dünyevi işlerden
zihnen sıyrılmak, vakfe esnasında dua ile meşgul olmak ve kafirlerin gelip-geçeceği
yollarda vakfe yapmamak!.. Ayrıca Resûl-i Ekrem (sav)'in vakfe yaptığı siyah ve
büyük kayanın yanında vakfe yapmak!.. Eğer oraya yaklaşmak güç ise, imkân
nisbetinde yakın olmaya çalışmak. Bahru'r Raik'te de böyledir.
Vakfe sırasında dua etmek esastır. İmam-ı Merginani: "Bu
hususu izah" ederken şunları kaydediyor: "Zira Resûl-i Ekrem (sav)'in vakfe
esnasında dua ettiği rivayet edilmiştir ve denilmiştir ki: "Peygamber (sav) yemek
isteyen miskin gibi ellerini uzatarak arefe gününde dua ederdi". Mükellef dileği
gibi duada bulunur. Her ne kadar bazı dualar hususunda eserler varid olmuşsa da!.."
Feteva-ı Hindiyye'de: "Alimlerimiz vakfeye mahsus muayyen bir dua rivayet
etmemişlerdir. Çünkü insanlar burada gönüllerinden geçtiği gibi dua ederler.
Bedai'de de böyledir. Ancak Arafat'ta ekseri insanların yaptıkları dua şudur"
denilmektedir.
Manası: Allahû Teâla (cc)'dan başka ilâh yoktur, bütün putları ve
tağutları reddederim. Allahû Teâla (cc)'nın ortağı yoktur, hüküm koyma hakkı
(mülk) O'na aittir. Hamd da yalnız O'na mahsustur. Hayat veren de öldüren de O'dur!..
Allahû Teâla (cc) mutlak hayat sahibidir, kat'iyyen ölmez. Hayır O'nun kudret
elindedir ve Allah herşeye hakkı ile kadirdir. Ancak Allahû Teâla (cc)'ya kulluk
ederiz ve Allahû Teâla (cc)'dan başka Rabb (Terbiye edici, hüküm koyucu)
tanımayız!.. Allah'ım!.. Kalbime nûr ver, kulağıma nûr ver, gözüme nûr ver.
Allah'ım! Kalbimi genişlet ve benim işimi kolaylaştır. Allah'ım!.. Bu yer, cehennem
ateşinden sana sığınmanın ve ondan korunmak isteyenin makamıdır. Affınla beni
cehennem ateşinden koru ve rahmetinle beni cennetine koy!.. Ey merhamet edenlerin en
merhametlisi. Beni İslâm'a kavuşturduğun gibi, onu benden sıyırıp alma ve beni
ruhumu alıncaya kadar İslâm üzere bulundur. Allah'ım ben İslâm üzereyim."
Güneş battığı zaman Ulû'lemr (Hacc emiri) ve cemaat; sükûnet ve
vakarla Müzdelife'ye hareket ederler. Müzdelife'ye giderken yavaş yavaş yürümek
efdaldir. Feteva-ı Hindiyye'de: "Hacıların Müzdelife'ye Hacc emirile birlikte
dönmeleri ve onun önüne geçmemeleri uygun olur. Ancak Hacc emiri, güneş battıktan
sonraya kalırsa, Müzdelife'ye vaktinde girebilmek için cemaat ondan önce gider. El
İhtiyar Şerhü'l Muhtar'da da böylerdir" hükmü kayıtlıdır. Müzdelife'ye
doğru harekete geçen mükellef; tekbir, kelime-i Tevhid ve devamlı olarak Telbiye
getirir. Allahû Teâla (cc)'ya hamdü senâ'da bulunur ve bol bol istiğfar eder.
Müzdelife'de yatsı namazının vakti girince; Müezzin ezân okur ve
bunun arkasından kamet getirir. Hz. Cabir (ra)'den rivayet edilen hadis'te;
"Peygamber (sav) akşam ve yatsı namazını bir tek ezân ve ikametle cem etti"
buyurulmuştur. Dolayısıyla Ulûlemr veya Hacc emiri ile birlikte; cemaat önce akşam
namazını, daha sonra da yatsı namazını arka arkaya kılarlar. Bu iki namaz arasında
kat'iyyen nafile namaz kılınmaz. Feteva-ı Hindiyye'de: "Müzdelife'de akşam ve
yatsı namazını, cem'i tehirle tek başına kılmak caizdir. Bu Arafat'taki cem'i
takdimin hilâfınadır. Ancak efdal olan, cemaat olarak imamla birlikte kılmaktır.
İzah'ta da böyledir. İmam Mahbubi: "Müzdelife'deki Cem'de; hutbe, Ulû'lemr,
cemaat ve ihram şart kılınmıştır" demiştir. Kifâye'de de böyledir.
Yatsı namazı kılındıktan sonra Müzdelife'de gecelenir. Muhıyt'te de böyledir"
hükmü kayıtlıdır.
Müzdelife'de gecenin bir kısmını dua ve zikirle geçirmek
müstehabtır. Mükellef; şeytan taşlamada kullanmak üzere nohut büyüklüğünde
70-80 adet taş toplar ve güzelce yıkar!.. Abdullah İbn-i Mes'ûd (ra)'dan rivayet
edildiğine göre, Resûl-i Ekrem (sav) Müzdelife'de sabah namazını gecenin son
karanlığında edâ etmiştir." Dolayısıyla "Ferc-i Sadık" beklenmez,
tıpkı Arafat'ta ikindinin öne alındığı gibi, erken kılınması caiz olur. İmam
veya hacc emiri, sabah namazını cemaatle kıldıktan sonra vakfe yapar. Feteva-ı
Hindiyye'de: "Vakfe esnasında cemaat imamın ardında ve dilediği yerde durur.
Serahsi'nin Muhıyt'inde de böyledir. Müzdelife'de "Kuzeh" dağının
başında ve imamın arkasında vakfe yapmak daha efdaldir. Tahavi Şerhinde de böyledir.
Vakfe esnasında Allahû Teâla (cc)'ya hamd-ü senâ'da bulunulur, tehlil, tekbir,
telbiye ve Resûl-i Ekrem (sav)'e salâtü selâm getirilir. Zâd'da da böyledir.
Muhassir vadisinin dışında, Müzdelife'nin her yerinde vakfe yapılabilir. Feteva-ı
Kadıhan'da da böyledir. Muhassir vadisi (Batn-ı Muhassir) denilen mevkie gelen
mükellef, eğer yaya yürüyorsa süratini artırır, binekli ise hayvanını harekete
geçirir ve bir ok atımı kadar böyle yapar. Kirmani böyle söylemiştir. Hidaye
Şerhi'nde de böyledir" hükmü kayıtlıdır. Müzdelife'de vakfe'nin vakti; fecrin
tulûundan, ortalığın iyice ağarmasına kadardır. Güneş doğunca, Müzdelife
vakfesinin vakti tamam olur. Fecrin doğmasından önce; hiçbir mazereti yokken
müzdelife'yi terkeden kimsenin bir kurban kesmesi gerekir.
Hava iyice aydınlandıktan sonra ve güneş doğmadan az önce imam
cemaatle birlikte Müzdelife'den Mina istikametine hareket eder. Müzdelife'den yola
çıkmanın son haddi güneşin doğmasına iki rek'at namaz kılabilecek kadar bir
müddetin kalmış olduğu andır. Serahsi'nin Muhıyt'inde de böyledir. Resûl-i
Ekrem (sav)'in: "Şüphesiz ki bugünkü ibadetimizin (Menasikimizin) birincisi, taş
atmamız, sonra kurban kesmemiz, sonra da traş olmamızdır" buyurduğu
bilinmektedir. Mina'ya varan mükellef; Akabe Cemresinin bulunduğu yere gelir ve bu
cemreye yedi adet nohut büyüklüğünde (Müzdelife'den topladığı) taş atar. Her
taşı atarken "Tekbir" alır. Tesbih ve tehlil getirmek de caizdir. Telbiye,
ilk taşın atılması ile birlikte kesilir. Zira Resûl-i Ekrem (sav)'in Akabe Cemresine
attığı ilk taş ile birlikte telbiye'yi kestiğini; Hz. Cabir (ra), rivayet
buyurmuştur. Mükellef; Akabe cemresine taş atarken şu duayı okur:
"Bismillâhi vallâhû Ekber!.. Rağmenliş'şeytâni vehizbihî
Allâhümmec'al haccî mebrûren ve sa'yî meşkûren ve zenbî mağrûren"
Mânası: "Allahû Teâla (cc)'nın adı ile başlarım. Yemin ederim ki,
Allah (cc) en büyüktür!.. Şeytan ve Şeytan'ın partisine (Düzenine) hakaret olsun ve
Şeytani güçler kahrolsunlar diye bu taşları atıyorum. Allahım!.. Haccımı kabul
buyur, say-ü gayretimi şükre lâyık eyle ve günahlarımı bağışla."
Şeytan taşlarken, mü'minlerin birbirlerine eziyyet vermemeye
gayret etmeleri esastır. Nitekim Resûl-i Ekrem (sav): "Birbirinize eziyyet vermeden
ufak taşları atmanızı lüzûmlu görürüm" buyurduğu bilinmektedir. Akabe
cemresine yedi taş atıldıktan sonra kurban kesme gündeme girer. Yalnız hacca niyet
etmiş olan kimselere (Müfrid'e, İfrat haccı yapan kimseye) kurban kesmek vacip
değildir. Bunlar kurban kesmek istemiyorlarsa, başlarını tıraş ederler. Temettü ve
Kıran haccını yapan kimselere kurban kesmek vaciptir. Bunlar kurbanlarını kestikleri
an, saçlarını tıraş ederler. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Saçlarını tıraş
edenlere Allah rahmet etsin" duasında bulunduğu bilinmektedir. Hanefi fûkahası
"Resûl-i Ekrem (sav)'e iktida noktasından saçın tamamını tıraş etmek
efdaldir" hükmünde ittifak etmiştir. Ancak bir özürü mevcutsa kısaltmakla
yetinir. Feteva-ı Hindiyye'de: "İhramdan çıkmak için, makina ile tıraş olmak
caizdir. Siracü'l Vehhac'ta da böyledir. Tıraş olma esnasında berberin (Tıraş eden
kimsenin), sağdan başlaması ve tıraş olan kimsenin başının sol yarısını önce
tıraş etmesi sünnettir. Fethû'l Kadir'de de böyledir. Tıraş olduktan sonra saçı
defnetmek müstehaptır. Aynı şekilde tıraş olurken dua etmek ve tekbir getirmek de
müstehabtır. Tıraş olduktan sonra saçın atılmasında da bir beis yoktur. Ancak
helâya veya yıkanılan yere atmak mekruh olur. Bahru'r Raik'te de böyledir".
İhramdan çıkınca, tırnakları kesmek bıyığı kısaltmak, tıraştan sonra etek
tıraşı yapmak da müstehaptır. Gayetü'l Sürûci ve Şerhu'l Hidaye'de de böyledir.
Tıraş olan kimse, sakalından birşey almaz; alırsa birşey de lâzım gelmez.
Tebyin'de de böyledir" hükmü kayıtlıdır. Resûl-i Ekrem (sav)'in; Akabe
cemresini taşlayıp, kurbanını kesen ve tıraşını olan mükellefle ilgili olarak:
"Onun için herşey helâldır, ancak kadınlar (cinsi münasebet) değil"
Hadis-i Şerifini esas alan Hanefi fûkahası "İhram sebebiyle haram olan şeyler,
kadınlarla cinsi münasebet ve cinsi münasebetin davetçisi hükmünde olan öpme,
kucaklama vs. hariç, helâl olur" hükmünde ittifak etmiştir.
Akabe Cemresini taşlayan, kurbanını kesen ve tıraşını olan
mükellef; mümkün olursa aynı günde ziyaret tavafını yapar. Bu tavaf farzdır. Aynı
gün mümkün olmazsa; bayramın ikinci ve üçüncü gününde eda eder. Daha fazla tehir
etmez. Feteva-ı Hindiyye'de: "Tıraş olan kimseye bu tıraşı ile, kadınla cinsi
münasebet hariç diğerleri helâl olmuştu. Ziyaret tavafının ilk dört
şavtını yaptığı zaman, kadınla cinsi münasebet kendisine helâl olur. Çünkü
tavafın bu ilk dört şavtı rükündür. Kalan üç şavtı ise vaciptir. Bir kimse
(Akabe cemresini taşlayıp, kurban kesip, tıraş olduktan sonra) tavaf etmedikçe,
aradan uzun yıllar geçse bile, kendisine kadınla münasebet helâl olmaz. Bu hususta
icma vardır" hükmü kayıtlıdır. Hacc-ı İfrad'a niyetli olan mükellef; daha
önce kudûm tavafından sonra Safa ve Merve arasında sa'yını edâ etmişse, bu farz
olan tavaftan sonra sa'y etmez. Kıran ve Temettü haccına niyetli olanlar ise ziyaret
tavafından sonra sa'y ederler. Daha sonra yeniden "Mina'ya dönülür ve orada
gecelenir. Bunun sünnet olduğu bilinmektedir.
Hacc ibadetini edâ eden mükellef; bayramın ikinci günü, güneş
zeval noktasına vardıktan sonra üç cemre'yi de taşlar. Taş atmaya "Hayf
Mescidi'nin" yakınında olan cemreden (Küçük şeytan) başlar ve ona yedi taş
atar. Her taşı atarken "Allahû Ekber" der!.. Daha sonra
onu takip eden Cemre'ye -ki buna "Cemretü'l Vusta" (Orta Şeytan) denir-
yedi taş atar. Sonra Akabe Cemresi'ne gelir ve ona da yedi taş atar. Küçük ve orta
cemrelerin yanında bir miktar durması icabeder, ancak son cemrenin yanında durması
gerekmez. Kafi'de de böyledir. Bayramın üçüncü gününde de; tıpkı ikinci
gününde olduğu gibi, zeval vaktinden sonra cemreleri taşlar. Bundan sonra eğer
Mina'dan ayrılmak isterse, dördüncü günün taşları sakıt olur. Ancak Mina'da
kalırsa, bütün cemrelere yedişer taş daha atar ki; toplam yetmiş taş olur!..
Mekke'nin dışından gelen mükellef'ler; ayrılmak istedikleri zaman
"Veda" tavafını yapmak durumundadırlar. Essah olan kavle göre
"Veda" tavafını yapmak hacc ibadetini edâ edenler için vaciptir. Umre
yapanlar için ise gerekli değildir. Ayrıca veda tavafı hayızlı ve nifaslı olanlara
haccı zayi etmiş bulunanlara da vacip değildir. Serahsi'nin Muhıyt'inde de böyledir.
Vedâ tavafı yedi şavt olarak edâ edildikten sonra; Makam-ı
İbrahim'e veya Mescid-i Haram'ın müsait bir yerine geçilerek "Tavaf" namazı
iki rek'at olarak kılınır. Daha sonra "Zemzem" suyundan içmek üzere kuyuya
inilir ve kıbleye karşı dönülerek ayakta içilir!... Bu sırada mükellef içinden
geldiği gibi dua eder.
Kâbe-i Muazzama'nın kapısı ile Hacerü'l Esved arasında kalan
"Mültezem" denilen yerde, sağ el kapıya doğru uzatılarak Allahû Teâla
(cc)'dan rahmet dilenir ve göz yaşı dökülür. Yeryüzü müstekbirlerine ve
tağutlara karşı, mü'minlerin muzaffer olması için dua edilir. Cihad gayreti ve
şehadet mertebesinin üstünlüğü dikkate alınarak, "Şehid" olma arzusu
beyan edilir. Bir müddet tekbir, Kelime-i Tevhid ve Resûl-i Ekrem (sav)'e salât-ü
selam getirildikten sonra, Hacerü'l Esved istilâm edilir. Daha sonra yüzü Kâbe-i
Muazzama'dan ayırmadan, huşû ve ihlâs içerisinde Mescid'den çıkılır.
KADINLARIN HACC İŞLERİ: Hacc ibadetini edâ hususunda, kadın
ile erkek arasında herhangi bir fark yoktur. Yalnız şu hususlarda farklılık
sözkonusudur.
1. Kadınlar, erkekler gibi başlarını açamazlar. Yalnız yüzlerini açık
bulundururlar. (Peçe kullanmazlar)
2. Telbiye getirirken seslerini, ancak kendileri işitecek kadar yükseltirler.
3. Safa ile Merve arasında "Sa'y" ederken, yeşil işaretler arasında
koşmazlar ve "Tavaf" esnasında Remel yapmazlar.
4. Saçlarını dibinden tıraş etmezler, ancak uçlarından biraz keserler.
5. Kalabalık ve sıkışık durumlarda, Hacerü'l Esved'i istilâm etmezler.
6. Safa ve Merve tepelerine çıkmazlar.
7. Kendilerine ait her çeşit dikişli elbise ve ayakkabı giyerler. Hayız ve
nifaz hallerinde, temizlik için yıkanırlar ve tavaftan başka bütün vazifelerini
yaparlar. Hayız ve Nifas sebebiyle farz olan ziyaret tavafını yapamayanlar,
temizlendikten sonra bu farzı edâ ederler. Erkekliği ve dişiliği meşkuk olan
"Hünsa-i Müşkil" durumunda olan kimseler, kadınlar hükmüne tabidir. Yani
hacc ibadetini, kadınlar gibi edâ ederler.
İhramlı olan bir kimse, Mekke-i Mükerreme'ye uğramadan, Arafat'taki
"Vakfe"ye yetişirse, hacc ibadetine kavuşmuş demektir. Zira Resûl-i Ekrem
(sav)'in: Hacc Arafa'dır. Kim Arafa'ya kavuşursa, hacca kavuşmuş demektir. Kim de
Arafa'yı fevt ederse (Kaçırırsa) haccı kaçırmış demektir" buyurduğu
bilinmektedir. Arafe gününün zevalinden itibaren, Kurban bayramı gününün fecri
doğuncaya kadar, Arafat'ta bir müddet vakfe'ye yetişen kimse farzı edâ etmiş olur.