Seferin
Hükümleri
Yolcular hakkında bir takım kolaylıklar ve ruhsatlar
gösterilmiştir. Şu uygulamalar bu kolaylıklardandır: Ramazan ayında yolculuk halinde
bulunan kimse için, orucu sonraya bırakmak mubahtır. Misafirler (yolcular) için
mestler üzerine mesih üç gün üç gecedir. Misafir dört rekat farz namazlarını iki
rekat olarak kılar. Buna: "Kasr-ı Salat" denir. Biz Hanefilerce, misafirin
böyle namazını kısaltması gerekir. Buna aykırı olarak bu farzların dört rekat
olarak kılınması mekruhtur. Bununla beraber iki rekat kılıp da teşehhüdde
bulunduktan sonra iki rekat daha kılacak olsa, farzı yerine getirmiş olur. Bu son iki
rekat nafile sayılır. Ancak selamı geciktirmiş olmasından dolayı hata işlemiş
olur. Fakat birinci teşehhüdü terk etse veya önceki iki rekatta kıraatta bulunmamış
olsa, farzı yerine getirmiş olmaz. Sabah ve cuma namazlarında da hüküm böyledir.
"Kasr-ı Salat=Namazı kısaltmak", Peygamber Efendimizin
hicretlerinin dördüncü yılında meşru kılınmıştır. Meşru oluşu, kitab, sünnet
ve ümmetin icmai ile sabittir. (İmam Şafiî'ye göre misafir (yolcu) olan kimse
serbesttir. Dilerse dört rekatlı farzları dört rekat olarak kılar)
Misafir kimse, vatanına dönünce yolculuk hükmünden çıkar.
Vatanında beklemeyi niyet etmesi şart değildir. Fakat kendi asıl vatanından başka
bir yere gidip orada niyetsiz olarak beklemekle misafir olmaktan çıkmaz. Ancak en az
onbeş gün bu beldede oturmaya niyet ederse, o zaman sefer hükmünden çıkar. Onbeş
günden az ikamete (oturmaya) niyet etse veya ayrı ayrı iki beldede onbeş gün ikamete
niyet edip bunlardan yalnız birinde onbeş gün durmasa, misafirlik hükmü son bulmaz.
Bir misafir, bulunduğu yerde onbeş gün durmayı niyet etmeyip
bugün, yarın çıkacağım diye uzun zaman orada kalacak olsa, yine misafirlik
hükmünden çıkmaz. Öyle ki, bir beldeye gidip belli bir işini gördükten sonra
dönmek kararında olan bir kimse, o işin onbeş günden az bir zamanda
yapılamayacağını bilmedikçe yine sefer hükmünden çıkmaz, mukim sayılmaz. Eğer
onbeş günden önce bitmeyeceğini biliyorsa, niyet etmese bile mukim sayılır.
Sahrada ikamete niyet sahih değildir. Ancak göçebe halinde olup
çadırlarda oturanlar, kendilerine ve hayvanlarına onbeş gün yetecek yiyecek ve
içecekleri bulunduğu takdirde, sahralarda onbeş gün oturmaya niyet ederlerse, mukim
sayılırlar. Bu durumda onlar, bu yerden kalkıp onsekiz saatlik bir yere gitmeyi niyet
etmedikçe, mukim olmaktan çıkmazlar.
Sefer ve ikamet hallerinde, kendisine uyulan kimsenin niyeti
geçerlidir. Ona uyanın niyetine itibar yoktur. Onun için asker, kumandanının, köle
efendisinin, işçi iş verenin, öğrenci hocasının, peşin olan nikah bedelini almış
bulunan kadın, kocasının niyetine göre mukim veya misafir olur.
Sefer hususunda henüz buluğ çağına ermemiş çocuğun niyeti
geçerli değildir. Bunun için böyle bir çocuk hakkında sefer hükümleri uygulanmaz.
Çünkü sefer hususunda, sefer müddeti olan bir mesafeye gitmeyi niyet etmek şart
olduğu gibi, fikrinde özgür olmak ve buluğ çağına da ermiş bulunmak şarttır.
(Şafiî'lere göre, mümeyyiz olan (kâr ve zararını seçen) çocuğun sefere niyeti
geçerlidir, namazını kısaltabilir.)
Sefer halinde bulunan bir kimse, tabi bulunduğu şahsın niyetini,
nereye kadar gideceğini bilmediği ve sorusuna da cevab alamadığı takdirde, üç
günlük mesafeye gidinceye kadar namazlarını tam kılar; ondan sonra kısaltmaya
(kasra) başlar. Düşman eline esir düşen bir müslüman hakkında da hüküm
böyledir. Herhangi bir sebebden dolayı soru sorulamaması da soruya cevab alınamaması
gibidir.
Dar-ı harbde (düşman yurdu içinde) askerin ikamete niyeti sahih
değildir. Fakat güvenlik teminatı ile böyle bir bölgede bulunan müslümanların
orada ikamete (onbeş günden fazla durmaya) niyet etmeleri sahihdir.
En büyük idareci de, sefer konusunda diğer insanlar gibidir. Buna
göre bir idareci, sefer müddeti olan bir yolculuğa niyet etmeksizin memleketi dahilinde
dolaşıp dursa, namazlarını tam kılar. Fakat sefer müddeti olan bir yere gitmeyi
niyet edip dolaşırsa, namazlarını kısaltır. Sahih olan budur. Peygamber Efendimiz
(sallallahu aleyhi ve sellem) ve onun dört halifesi, Medine'den Mekke'ye gidince dört
rekatlı farz namazları ikişer rekat olarak kılarlardı.
Namaz vakti devam ettikçe, misafirlik ve ikamet bakımından, namazın
vasfı değişebilir; vakit çıkınca da, vasıf kararlaşmış olur. Bunlarda vaktin
sonu, yani "Allahü Ekber" diyebilecek bir zamanın kalmamış olması
muteberdir. Buna göre bir misafirin namazı, vakit henüz tamamen çıkmadan vatanına
dönmesi ile veya bir yerde onbeş gün ikamete niyet etmesi ile namazı iki rekattan
dört rekata döner. Fakat namazını henüz kılmadan vakit çıkıp da, ondan sonra
vatanına dönse veya bir yerde onbeş gün ikamete niyet edecek olsa, artık bu namazı
iki rekat olarak kaza eder, dört rekat olarak kaza etmez. Çünkü vaktin çıkması ile,
namazın vasfı (misafir namazı olması) kararlaşmış olur.
Yolculuk halinde bulunan bir kadın haiz iken, gideceği yere üç
günden az bir mesafe kaldığı esnada temizlenecek olursa, namazlarını tam olarak
kılar.
Mukimin kazaya kalan namazları sefere çıkması ile, misafirin de
kazaya kalan namazları ikamete niyet etmesi ile değişmez. Onun için ikamet halinde
olan bir kimse, sefer halinde kazaya kalmış olan namazlarını ikişer rekat kılacağı
gibi, sefer halinde bulunan kimse de, ikamet zamanında kazaya kalmış namazlarını
dörder rekat olarak kılar.
Mukim misafire, misafir de vakit içinde mukime uyabilir. Şöyle ki:
Bir mukimin vakit içinde olsun olmasın, misafire uyması sahihdir. Misafir iki rekati
kıldıktan sonra selam verince, mukim kalkar ve kıraat yapmaksızın namazını
tamamlar. Yanılsa da, bundan dolayı sehiv secdesi yapmaz. Çünkü bu mukim bir lahık
demektir.
İmam olan misafirin, namazdan önce veya namazdan sonra cemaata
dönerek: "siz namazınızı tamamlayın, ben misafirim," demesi müstahabdır:
Misafire gelince: Bu da ancak vakit içinde mukime uyabilir. Bu halde
dört rekatlı bir farz namazını mukim gibi tam olarak kılar, İmama vakit içinde
uymakla farz namazı iki rekattan dört rekata dönmüş olur. Fakat vaktin dışında,
yani kendisi misafir iken kazaya kalmış dört rekatlı bir namazında mukime uyması
sahih olmaz. Çünkü böyle kazaya kalmış namazı, evvelki iki rekat olarak
kararlaşmıştır.
Misafir ile mukim, dört rekatlı bir namazı kazaya bırakmış
olsalar, bu namazda misafir mukime uyamaz. Çünkü bu namaz, misafir için iki rekat
olarak kararlaşmıştır. Onun için birinci oturuş misafir için farz olduğu halde,
mukim için farz değildir, vacibdir. O halde farz namaz kılan, nafile namaz kılana
uymuş olur ki, bu caiz değildir.
Misafir vakit içinde mukime uymuş iken namazı bozulsa bunu yine iki
rekat olarak kılar. Çünkü onun imama uyması bozulmuştur.
Yolculuk veya yağmur sebebi ile iki vakit namazı bir vakitte kılmak
caiz değildir. Yalnız hac mevsiminde Arafat'da öğle ile ikindi namazlarını öğle
vaktinde ve akşam ile yatsı namazlarını Müzdelife'de yatsı vaktinde bir arada
cemaatla kılmak caizdir. (Üç imama göre, bir özür sebebi ile, öğle ile ikindi veya
akşam ile yatsı namazlarını öne almak veya geciktirmek suretiyle bir vakitte toplamak
caizdir. Öğle namazı ile ikindi namazı öğle vaktinde kılınabileceği gibi, ikindi
vaktinde de kılınabilir.)
Sefer hükümlerinin uygulanması hususunda, yolculuğun meşru olup
olmaması arasında fark yoktur. Bunun için efendisinden kaçmış bir köle veya haksız
yere kocasından kaçmış bir kadın sefer müddeti yola çıkınca namazını iki rekat
kılar ve isterse orucunu da sonraya bırakabilir. (Üç İmama göre, böyle yolcular,
misafirler hakkındaki kolaylıklardan yararlanamazlar. Onlar bu ihsana ehil
değillerdir.)