DOĞUM
KONTROLÜ ve KÜRTAJ
Esma bin Yezîd (r.anha) Rasullah'tan şu rivayeti yapmıştır:
"...Canımı elinde tutana yemin ederim ki, emziren kadının
hamile kalması (süt emen çocuğa öyle bir zarar verir ki, çocuk) at sırtında
(koşturan ergin erkek olacak yaşa gelse yine) onu tutar yere atar." (İbni Mace: 1/648. Ebu Davud: 5/9. Ahmed b. Hanbel, Müsned.) Yani çocuk ergenlik çağına gelse bile, süt emerken annesinin
tekrar hamile kalmasıyla anne sütünün kalitesinde değişme ve zayıflama olduğundan
kalitesi düşük sütü emen çocuğun sıhhati de etkilendiğinden Peygamberimiz
(s.a.v.) kadının süt emzirme döneminde tekrar hamile kalmamasını tavsiye etmektedir.
İki çocuk arasında en az iki yıl (süt emzirme müddetince) ara vermek, hem annenin
sağlığı, hem de çocukların sağlığı açısından faydalıdır. Modern tıbda bunu
tavsiye etmektedir...
Çocuk doğurma, emzirme ve doğan çocuğu büyütüp, eğitim ve
terbiyesiyle uğraşması kadının asli görevidir. Bütün bunları yapmak için
kadının beden ve ruh sağlığı yerinde olmalıdır. Kadının beden ve ruh
sağlığını dikkate almaksızın İslam'da doğum kontrolü yoktur diyerek ve kadını
ihmal eder tutum içerisinde bulunarak çok sayıda çocuk sahibi olmak taktir edilecek
durum değildir. Önemli olan salt sayı çokluğu değil ümmet olma şuuruna sahip sayı
çokluğudur. Bu şuuru çocuğa verecek olan da sağlıklı, bilgili, İslami terbiyeye
sahip annelerdir.
Kadının hakiki görevi Allah'a kulluk, zevcelik (eşlik), çocuk
doğumu ve eğitimidir. Diğer işlerde ise kadına yardımcı olunmalı, yükü
paylaşılmalıdır.
Gebelikten Korunma Yolları:
AZİL, cinsel ilişkide erkeğin menisini dışarı boşaltması
demektir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bazı hadisleriyle "azil"
yapılmasına izin vermiştir. (Ebu Davud, Nikah: 48.
Nesai, Nikah: 55.). Ancak Peygamberimiz
"azli" teşvik etmemiş, ona izin vermiştir. Hatta bazı hadislerinde
"azil" yapmanın kötülüğüne de işaret etmiştir. Ama Hanefi bilginleri,
kadının izni olması halinde "azlin" caiz olduğu görüşündedirler.
"Azil" korunma yollarından sadece bir tanesidir. Bugün ilkel ve modern
usullerle uygulanan daha bir sürü korunma metodu vardır. Bu korunma yollarının
bazıları, çocuğu olma özelliğini sürekli ortadan kaldırır ve artık bu uygulamaya
konu olan kadın, ya da erkeğin çocuk yapma kabiliyeti kalmaz. Kadının
yumurtalıklarının alınması, erkeğin hadımlaştırılması bu tür bir yöntemdir.
Bu insan fıtratına aykırı bir uygulamadır. Peygamberimiz aynı sonucu veren
uygulamaları yasakladığından, İslam alimleri bunun caiz olmadığında sözbirliği
halindedirler. Ancak her konuda olduğu gibi, bu konuda da zorunlu haller haramları
ortadan kaldırır.
Kanal Bağlatmak:
Ameliyatla tohum yollarının bağlanması da, hüküm olarak
kısırlaştırma gibi olmalıdır. Çünkü bu da fıtrata müdahale etmek demektir ve bu
yöntemde de kısır kalma tehlikesi yüksektir.
Kadınların kendi kendilerine kullandıkları ilkel yöntemlerin hemen
hepsinin zararlı olduğunu, çoğu zaman da bu yöntemlerin gebeliği önlemediğini,
hatta sakat ve özürlü doğumlara sebep olduğunu tıp uzmanları söylemektedir. Bu
yolla bulaşan mikroplar ve yapılan tahrişlerle doğan rahim hastalıkları da işin
cabasıdır. İslam adil tıbbın zararlı dediği uygulamaları, o konuda bir emir
olmadıkça haram sayar.
Takvim usulünü uygulayıp, kadının gebe kalma ihtimali az olan
günlerde ilişki yapmak suretiyle korunmanın haram olduğunu söyleyen birisi, ya da
gösteren bir belirti yoktur. Ancak bu da ihtiyaca dayalı ilişki esasına aykırı bir
yöntemdir.
Erkeğin kılıf kullanması, "azil"den daha hafif olduğu
için, "azil"e caiz diyenlerin ona da caiz diyeceği açıktır. Çünkü
"azilde kadının isteğinin tamamlanmama ihtimali daha çoktur. Halbuki, İslam
ilişkide kadının da tatmin edilmesine çok önem verir.
Dinî Açıdan Spirale Gelince: İbn Abidin'in
"en-Nehr" adlı kaynaktan yaptığı alıntıya bakılırsa, caiz olması
gerekir. Söz konuşu alıntıda "rahminin ağzını kapatmak kadının
hakkıdır" denilir ve bir başka kaynağa atıfla "ancak bunu kocasının izni
olmadan yapması haramdır" kaydı eklenir.
Ancak spiral kullanmanın dinen sakıncalı olan bir yönü vardır:
Kendisi, ya da kocasının takamaması halinde, kadın spirali en hafifi, yine bir kadına
taktıracak ve zaruret bulunmadığı halde avretini göstermiş olacaktır. Ergin
oluncaya kadar sünnet olmamış erkeği artık bir başkası sünnet edemez, kendisi
becerebilirse yapar, beceremezse sünnetsiz kalır. Çünkü avretini göstermesi haram,
bu iş ise sünnettir. Sünneti yapmak için haram işlenemez diyenler vardır. Sünnet
edilmesi gerektiğini söyleyenler ise; sünnetin dini bir şiar anlamı taşıdığını,
sıradan bir sünnet sayılamayacağını söylemiş, bu yüzden ömür boyu
sürecek bir şiar, zorunluluk doğurur ve sünnet edilir, demişlerdir. Spiral
taktıracak kadında bu zorunluluktan söz etmek zordur. Bu yüzden konu, daha değişik
açılardan incelenmesi gereken bir konudur. Bizim bundan şu anda anladığımız,
spirali kadının kendisi ya da kocası takacaksa, "azilin caiz olduğunu
söyleyenlere göre caiz olabilir, bir başkası takacaksa, zaruret yokken caiz olmaması
gerekir (Allahu a'lem).
Haplar: Çeşitli haplar ve ilaçlarla yapılacak korunmanın
caiz oluşu; adil bir doktor tarafından, o ilaçların kadına, erkeğe ve üreme
organlarına kalıcı zarar vermediklerinin açıklanmasına bağlıdır.
Şimdiye kadar söylediklerimiz
işin sadece bir yönüdür ve "azil"in caiz olduğunu söyleyen sahabe ve
müctehid imamların görüşlerine ve diğer koruma yollarının da "azil" gibi
sayılması esasına dayanır. Bunların yanında "azil"i dahi caiz görmeyen
sahabe ve müctehidlerin bulunduğunu ve ayrıca diğer korunma yollarının
"azil"e kıyas edilemeyeceğini söyleyenler de vardır. Haplar, kan
bozukluğuna sebep olur.
Ama her ne olursa olsun, meselenin İslamî delillerle kesin bir sonuca
bağlanmayışı, zamana ve zemine göre değişik uygulamaların caiz olabileceğini
gösteriyor olmalıdır. Fakat İslamın bir fıtrat dini olduğunu düşündüğümüzde
de, doğum kontrol yöntemlerinin hepsinde hoşlanılmayan yönün, hoşlanılana göre
daha belirgin olduğu söylenebilir. En hafifi bile, olsa olsa helalin en hoşa
gitmeyenlerinden olmasıdır. Çünkü konuyu sadece tabiat ve fıtrat açısından
düşünen tıp uzmanları bile: "Çocuk olmaması yolunda alınan tedbirlerin hemen
hiç biri tehlikesiz değil gibidir. Herhalde bu; çocuk istemeyenlerden, tabiatın öç
almasıdır" demektedirler.
KÜRTAJ VE İLGİLİ HÜKÜMLER (Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Celal Yıldırım, Konya, Uysal Y. C.4.S.73 v.d.)
Kürtaj deyimi aslında bir kemik çıbanını, bir yere yapışık
bulunan maddeleri kazımaya denir. Bu terim konuşma dilinde, daha çok döl yatağının
(ana rahminin) içini kazıyarak cenini (organları ile belirmiş çocuğu) almak
anlamında kullanılır.
Hekimlikte de bu işe "Kürtaj" denilmekle birlikte,
dölyatağı içindeki mikropların, poliplerin, bir doğum ya da düşük sonunda kalan
parçaların artıklarının temizlenmesi de aynı adla anılır.
Ana rahminde şekillenmeye başlayan ceninin kürtajla alınması
üzerinde çok şeyler yazılmış ve söylenmiştir. Biz bunun tıbbi yönden
sakıncalarını veya bazı iddialara göre yararlarını anlatacak değiliz. Bizi
ilgilendiren husus, cenin ana rahminde teşekkül ettikten sonra zaruri bir hal
bulunmadığı halde onu kürtajla almak ve aldırmak caiz midir? Müctehid imamların bu
konudaki ictihad ve tesbitleri nelerdir?
Birçok meselelerde olduğu gibi, kürtaj konusunda da imamların
nüans farkıyla da olsa görüşleri farklıdır:
a) Hanefi imamlarına göre, ana rahminde teşekkül eden çocuğu
-zaruri bir hal olmadığı halde- kürtajla aldırmak bir cinayettir. Ancak bu cinayet
bir yüzüyle cana kıymaktır, diğer yüzüyle annenin bir parçasına dokunmaktır.
b) Maliki, Şafii ve Hanbeli imamlarına göre: Kürtaj iki cinse
karşı işlenen bir cinayettir. Çünkü burada ceninin hayatına bir tecavüz
sözkonusudur.
Kürtajla İlgili Ayetlere Gelince:
Bilindiği gibi, kürtaj bir bakıma bir canı yoketmek demek
olduğundan cinayet sayılmıştır. Kur'an'da üç yerde genel manada bundan bahsedilir.
Genel manadan kastımız, mutlak anlamda çocuğu öldürmektir. Bu, ana rahmindeki cenini
düşürmek manasına geldiği gibi, doğan çocuğu öldürme manasına da gelmektedir.
"De ki (Ey Allah'a karşı yalan uyduranlar!) Gelin de Allah'ın
size neleri haram kıldığını okuyup (haber vereyim): Hiç bir şeyi O'na ortak
koşmayın; ana-babanıza iyilikte bulunun. Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı
öldürmeyin; -sizin de onların da rızkınızı biz veririr- hayasızlığın
açığına da gizlisine de yaklaşmayın; Allah'ın haram kıldığı canı -haksız
yere- öldürmeyin." (Kur'an-l Kerim, En'am:
151)
Kur'an burada "öldürmeyin!..." tabirine esneklik katmış,
çağın özelliklerine göre, hüküm çıkarılmasını kolaylaştırmış. Yani usul
ilmine göre, ayet mücmel bırakılmıştır. Açıklaması hadislerle, yoksa ictihad
yollarıyla yerine getirilir.
Burada şu üç husus ayetin kapsamına girer:
1- Ana rahmindeki çocuğu kürtaj ve benzeri bir fiille düşürmek
veya almak,
2- Doğan bir çocuğu bilerek öldürmek,
3- Çocuğu eğitimsiz bırakıp onu ruhen öldürmek.
Birinci ve ikinci şekil, cinayet sayılır. Birincisinin cezasını ve
haram kılındığını yukarıda açıklamıştık. İkincisi ise bilerek
öldürüldüğü taktirde tam bir cinayet sayılır ki kısas gerekir. Üçüncüsü ise,
büyük günahlardan biridir.
Çocukların öldürülmemesi hakkındaki ayette iki ayrı anlatım
biçimi yer almıştı: En'am Suresinde "Sizin de onların da rızkınız) biz
veririz" buyuruluyorken, İsra Suresinde: "Onları da, sizi de biz
rızıklandırınz" buyurulmuştur. Kelime konumundaki değişiklik tekrar değişik
hükümler getirmiştir: Birinci şekilde küçük çocuklarınızı -fakirlik korkusuyla-
öldürmeyin, çünkü sizin ve sizinle birlikte onların rızkını biz veririz,
buyurarak küçük yavrular size verdiğimiz rızıkla rahatlıkla geçinebilirler. O
nedenle endişeye mahal olmadığı hatırlatılıyor. İkinci şekilde ise, baba ile
ana'nın rızıklanmakta bir gün gelir de büyüyen çocuklarına tabii olacakları,
ihtiyaçların karşılıklı yardımla gerçekleşeceği belirtiliyor. Büyüyüp hayata
atılan çocuklar iş sahibi olduklarında kendileri için hazırlayacakları rızıkla
pek ala fakir düşen ana-babalarını da geçindirebilirler. Bu fazla bir masraf ve
külfeti gerektirmez.
"Çocuklarınızı fakirlik endişesiyle öldürmeyin. Biz onları
da sizi de rızıklandırırız. Şüphesiz ki onları öldürmek büyük bir
suçtur." (Kur'an-ı Kerim, İsra: 31.)
Kur'an bu ayetle de kürtajı yasaklıyor. Cenin ana rahminde
oluştuktan sonra artık ona dokunulmaz. Annenin hayatı sözkonusu olup, uzman
dürüstlüğüne güvenilir tabibler tarafından herhalde çocuğun alınması gerektiği
belirtilirse, o taktirde cevaz verilebilir.
Kadına ilaç vererek veya döverek veya rahime bir şey salarak ya da
korkutarak çocuğunun düşmesine yol açmak veya kürtajla almak cinayet kabul edilir.
Çocuk, kadının kendi fiiliyle düşürülse yine hüküm değişmez.
"Kıyamet günü kız çocuğuna hangi suçtan dolayı
öldürüldüğü sorulduğu zaman..." (
Kur'an-ı Kerim, Tekvir: 8)
Bu ayetle, diri diri öldürülen kız çocuklarının hakkının
kıyamet günü ortaya çıkarılacağı ve gereken kısaslama yapılarak ilahi adaletin
tecelli edeceği açıklanıyor. Buradaki kısaslamadan maksat, cinayeti işleyene,
suçuna uygun cezanın verilmesidir.
Kürtajla İlgili Hadisler:
İbn-i Me'sud (r.a.) Peygamber (s.a.v.) Efendimize soruyor:
- "Hangi günah daha büyüktür? Allah Rasülü cevap veriyor.
- Seni yarattığı halde Allah'a denk, ortak ve benzer koşman.
- Ondan sonra?
- Seninle beraber oturup (hazırlanan yemekleri) yer korkusuyla
çocuğunu öldürmen...
- Ondan sonra?
- Komşunun karısıyla zina etmen..." (Buhari. Müslim.)
Çocuk Düşürmek İçin Rahmi Kurcalamanın Sakıncaları:
Rahmi bilhassa gebe iken karıştırmak çok tehlikelidir. Bu hal bazen
çocuğu sarsar, öldürür, düşmesine sebep olur. Hem de çok defa çocuktan önce
annesini mezara götürür.
Rahim gebelikte incelir. Rahmin yanıbaşında büyük kan damarları
olmakla ya bunlar zedelenir büyük kan boşanmasıyla kadın ölür veya rahmin az çok
zedelenmesiyle üstünü kaplayan zar iltihaplanır, karına mikroplar ve pislik
bulaşır. Bu gibi vak'alarda kan zehirlenerek de kadın ölebilir. Bu sebeple çocuk
düşürmek için rahmi her ne suretle olursa olsun karıştırmaktan şiddetle
sakınmalıdır. Bu tehlikeler yalnız bu işi bilmeyenlerin elinde değil, ebe ve hatta
mütehassıs hekimlerin elinde bile (lüzumlu, sıhhi sebeplere dayalı çocuk
düşürmelerde bile) kürtaj yapılırken pekala başa gelebilir.
Rasülüllahın (s.a.v.) Kadınlarla Çocuklarını Öldürmemeleri
İçin Yaptığı Anlaşma...
Hz. Peygamber (s.a.v.) yeni müslüman olan kadınlarla bey'at eder,
onlardan söz alırdı. Bu kadınların uymaya söz verdikleri hususlardan biri de
"evlatlarını öldürmemeleri..." mealindeki ayetin tefsirinde, İbni Kesir,
çocuk düşürmenin de evlat öldürmeye dahil olduğunu kaydeder. (Kur'an-ı Kerim, el-Mümtehine:12)
Kadınlardan Habil kızı Azze şöyle der:
"Rasulüllah (s.a.v.) ile yaptığım antlaşmada o, bana:
"Gizli ve açık bir şekilde çocuğunu öldürmeyeceksin" diye şart koştu.
Açık olan çocuk düşürmenin ne demek olduğunu bilirim. (Cahiliyet çağında olduğu
gibi). Gizlice çocuk öldürmeye gelince ben onu Rasulüllaha sormadım. O da
kendiliğinden söylemedi. Öyle kanaat getirdim ki o, çocuk düşürmektir. Allah'a
yemin ederim ki hayatım boyunca asla çocuk düşürmeyeceğim!...
İslamî açıdan doğum kontrolü ile ilgili görüşler kısaca
böyledir. Şimdi ise doğum kontrolü yöntemlerini ayrı ayrı inceleyelim.
AİLE PLANLAMASI
Uluslararası çalışmalar, doğumlar arasında iki yıl veya daha
fazla ara bırakılmasının uygun olduğunu belirlemiştir. İslamî kurallarda da
bebeğin süt emme müddeti iki yıl olduğuna göre, bu iki yıldan sonraki kalınacak
hamilelikle beraber iki doğum arasının 3 yıl olması daha uygundur. Zira bir anne
aralıksız olarak çocuk doğurursa, zayıf düşer. Sütü daha az olur ve doğurduğu
çocukların sağlığıyla ve en önemlisi eğitimiyle yeteri kadar ilgilenemez.
Gebelik... Rahmin içine düşen bir tohum sayesinde yeni
bir canın yaratılması. Evet, tam mucize.
Fakat kadınların en büyük sorunlarından birisi de işte budur.
Gebe kalmak. Çocuk isteyen aileler için gebe kalmak korkusu yoktur.
Çocuk yapmak istemeyen pek çok kadın, gebe kalma korkusu yüzünden
sevişmeden gereğince zevk alamaz, cinsel birleşimlerden de. Sanırım, kadının en
büyük sorunu da diyebiliriz buna. Bu nedenle doğum kontrol metodlarından bütün
dünyada yaygın olarak kullanılanlardan söz edeceğiz.
Bugün de istenmeyen gebelikler karşısında ailelerin, kadınların
sorunları değişmiş değildir. Kadınlar İstenmeyen bir gebelikten kurtulmak için
gizli tedbirlere başvurmaktadırlar, bu şüphesiz daha sakıncalıdır.
Dört, beş ve daha fazla çocuklu ailelerde, özellikle geçim düzeyi
yeterli olmayanlarda beslenme yetersizlikleri nedeniyle hastalık ve çocuk ölümleri
daha fazla olmaktadır.
Çocuğun ruhsal ve toplumsal gelişimi için, anne sevgi ve
şefkatinin zorunlu olduğu artık klinik kanıtlarla tesbit edilmiştir. Anne bakımı ve
sevgisinden yoksun kalma, çocuğun ruh sağlığı ve gelişmesi bakımından kötü
sonuçlar doğurur.
Gebeliğin Önlenmesi Ve Cinsel Sorunlar:
İstenmeyen gebeliğin önlenememesi, çok sayıda gebelik, kadının
evlenmesinden itibaren gebeliklerin birbirini kovalaması, aile içinde cinsel sorunlara
yol açmaktadır.
Geleneksel toplumsal kalıplar içinde ülkemizde gebelik veya
gebeliğin Önlenmesi sorunu adeta sadece kadının sorunu durumundadır. Arka arkaya
gelen gebelikler, parasal sorunların da eklenmesi ile aile içinde huzursuzluk ve
geçimsizlik kaynağı olmakta, bu da evliliğin temel direklerinden olan cinsel uyumu
bozacak şekilde etkilemektedir. Bir takım cinsel soğukluklar, doyumsuzluklar
doğurmakta, toplumun temelini oluşturan aile mutsuz bir birim durumuna dönüşmektedir.
Cinsel doyuma ulaşamayan insanlar, toplumsal yaşantı içinde de
mutsuz oluşları, bazı komplekslere kapılmaları nedeniyle, çevresiyle uyuşamayan,
sorunlar çıkaran, sorunlu kimseler olarak ortaya çıkmaktadır. Günlük
yaşantımızda bu tür sağlıklı olmayan kişilere pek sık rastlamaktayız. Cinsellik
ve gebelik, fizyolojik ve biyolojik olarak içiçedir. Birbirinden ayırmak gerçekte
imkansızdır. Eşler arasında pek çok gerçek konuşulamamakta, bilgisizlik veya
gereksiz utanma duyguları içinde sorunlar kendi akışına bırakılmakta, gebeliği
önleyici yöntemlerin iyi bilinmemesi veya uygulanmaması, istenmeyen gebeliklere yol
açmaktadır. Bu durum cinsel sorunları beraberinde getirmekte ve bunun dışında diğer
taraftan onbinlerce kadın yasal olmayan çocuk düşürme veya aldırma girişimi ile
karşı karşıya kalmakta, sağlığı ile oynamaktadır.
Ülkemizde yüzbinlerce kadın kürtaja başvurmakta veya kendi
düşük yapmaya çalışmakta, bu girişimlerde gerekli tıbbi önlemler
alınmadığından ve üstelik pek çoğu gereği gibi yapılmadığından, yılda 15-20
bin ölüm olayı görülmektedir.
İLAÇ VE GEREÇ KULLANILMAYAN YÖNTEMLER
1) Geri Çekme:
Bu yöntem hiçbir masrafı gerektirmez, ilaç gereç gibi herhangi bir
araca ve hazırlığa gereksinme göstermez.
Erkeğin menisi akacağı zaman erkek, cinsel organını kadın cinsel organından
dışarı çıkarır. Böylece erkek tohum hücrelerinin kadının dölyoluna akması ve
onun yumurta hücresi ile birleşerek gebelik meydana gelmesi önlenmiş olur. Geri çekme
ya da dışarda boşalma yöntemiyle doğum kontrolü uygulanması, erkeğin tam
boşalacağı anda penisini dölyolundan çekmesi ve dölyoluna ya da dölyolu
yakınlarına meni bulaşmaması ilkesine dayalıdır. Böyle bir boşalmadan sonra dikkat
edilmesi gereken şey, temizliğe önem vermektir. Bu yöntem, yüzyıllardan beri
dünyanın her yerinde kullanılmakta, bazı yazarlara göre belki de insanların bildiği
en eski gebeliği önleyici yöntemdir. Bu nedenle bu yönteme çeşitli adlar
verilmiştir; geri çekme, çekilme, dikkatli olma, kesik cinsel birleşme gibi.
Ancak Cinsel heyecanın dorukta olduğu noktada erkeğin geri
çekilmesi, erkeği ruhi doyumsuzluklara iter. Erkek, vajinada boşalmanın hazzından
yoksun kalacağı için cinsel ve ruhsal mutsuzluk duyabilir. Özellikle kadınlar gebe
kalma korkusuyla cinsel doyuma pek ulaşamazlar.
Cinsel birleşmeyi yarıda kesme yöntemine uzun süre başvuranlar,
ruhsal hastalığa yakalanma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Çünkü birleşme,
uyarılmanın en gergin bir anında kesilmektedir. Ayrıca, erkeklerde olduğu kadar
kadınlarda da doyum imkanı ortadan kalkmaktadır. Çünkü heyecanın kendisi altüst
oluyor ve eşlerin her ikisi de durma anı için "dikkat etmek" zorunda
kalıyorlar. Ayrıca hangi anda durulacağı bütünüyle belirsizdir. Çünkü ya durmak
için geç kalınmıştır ya da sperm kadının organı üzerine dıştan düşmüştür.
Bu durumda, hareketli spermler içeriye ulaşabilirler.
Kadın ve erkeğin, çekinmeden serbestçe tam bir doyuma
ulaşamayacağı bu metod, gebeliği önlemek için modern anlamda ideal bir yöntem
olarak kabul edilmemektedir.
2) Tehlikesiz Günler:
Bu yöntemin esasını, yumurtanın yumurtalıktan atıldığı
günlerde, "cinsel birleşmeden kaçınma" prensibi teşkil eder.
Kadının iki aybaşı kanamasının, yani iki adet ortasına rastlayan
bir günde, yumurta hücresi yumurtalıktan atılarak, yumurta kanalına geçer. İşte
bunlar tehlikeli günlerdir. Tehlikesiz günlerin belirlenmesi ise takvim ve vücut
ısısı yöntemleri ile yapılır.
Bu yöntemlerin amacı, bu tehlikesiz olarak belirlenen günlerde
başka hiçbir ilaç ve gereç kullanmadan cinsel birleşmede bulunmaktır. Yumurtlama, 28
günde bir muntazam ve normal adet gören kadınlarda son adet kanamasının başladığı
ilk günden hesaplandığında adetin 13-14. günü oluşmaktadır. Kadının yumurta
hücresi ve cinsel birleşme sonucu dölyolu ve dölyatağına gelen erkek tohum
hücreleri eğer birleşmezlerse, diğer bir deyimle aşılanma olmazsa, kadının cinsel
organlarında ancak kısa bir süre yaşayabilirler. Genellikle kabul edildiğine göre,
kadının yumurtası yumurtalıktan çıktıktan sonra aşılanmadan 24-48 saat yaşar,
erkeğin tohum hücresi ise yumurta kanalında iki üç gün yaşar. Buna göre her iki
adetin ortasındaki yedi gün tehlikelidir, diğer günler ise tehlikesiz olarak kabul
edilir.
Ancak bazen kadının yumurta hücresinin yumurtalıkta
olgunlaşmasının süratli olması veya gecikmesi sonucu yumurtlama beklenilen zamandan
birkaç gün önce veya sonra olduğu seyrek de olsa görülebilir. Bundan başka
çeşitli nedenlerle adetlerde ve dolayısıyla yumurtlama gününde kayma olabilir.
Örneğin beklenmedik üzüntüler, ruhsal sıkıntılar ve hastalıklar böyle bir geç
veya erken yumurtlamaya neden olabilirler. Bazı araştırıcılara göre, çok seyrek
olarak, özellikle uzun süre cinsel birleşmede bulunmamış veya cinsel birleşme
sırasında ileri derecede heyecan duyan kadınlarda bazen tehlikesiz olarak kabul edilen
günlerde ikinci bir yumurtlama oluşabilmektedir.
Bunlardan başka değinilecek diğer önemli nokta, doğum ve emzirme
devresinden sonra birkaç ay adet ve yumurtlama mekanizmasının düzenli
olmayacağıdır.
Tehlikesiz Günler: Takvim Yöntemi:
Bu yöntemi uygulayacak kadın bir yıllık aybaşı takvimini tutar,
en uzun ve en kısa adet arasını belirler. En kısa adet arasından 18, en uzun adet
arasından 11 gün çıkarılarak, gebeliğin en büyük ihtimalle oluşabileceği zaman
belirlenir.
Bir örnek: Bir kadının bir yıl boyunca tuttuğu aybaşı takviminde
en uzun adet arası 33 gün, en kısa adet arası 25 gün olsun,
33-11 =22
25-18=7
Bu sonuçlara göre kadının adet gördüğü gün 1 kabul edilerek,
7'ci adet günü ile 22'nci adet günleri arasındaki günler kadının gebe kalma
tehlikesi olan günlerdir. Kadının bu günlerde gebe kalma ihtimali çok fazladır. Bu
günler arası herhangi bir yöntemle korunmak gerekir.
Adetin 7'nci gününden önce ve 22'nci gününden sonra yapılacak
cinsel birleşmede gebe kalma tehlikesi yoktur.
Bir başka yöntem, kadının en az 8 ay süreyle adet görme takvimini çıkartarak bu
takvimin kaçıncı gününde yumurtlama olduğunu belirlemektir. Bu belirlemeden sonra
adet dönemini beş günlük bir süre olarak hesaplayıp, adet başlangıcından önceki
sekiz gün ile adet bitişinden sonraki sekiz gün arasında kalan üçüncü bir sekiz
günün döllenme günleri olduğunu kabullenmek ve bu sekiz günlük süre içinde cinsel
ilişkiden kaçınmak ya da çok kesin önlemler alarak ilişkide bulunmak gerekir.
İLAÇ VE GEREÇLERİN KULLANILDIĞI YÖNTEMLER
1) Kaput (Prezervatif, Kondum, Kılıf):
Prezervatif, erkek tarafından kullanılan, bir eldiven parmağı
şeklinde ince lastik veya plastikten yapılmış gebeliği önleyici bir gereçtir.
Kadının yumurtasını aşılayacak erkek tohum hücreleri, yani spermler bu kılıfın
içinde kalarak, gebeliğin oluşmasını engeller. Kaput erkek cinsiyet organına
takılır ve spermler için uç kısmında biraz boşluk bırakılır. Eğer kaputun dış
yüzüne krem sürülürse, kayganlığı sağlanarak, cinsel birleşmenin daha rahat
olması sağlanır. Bu nedenle bugün kaputların çoğu kaygan bir madde ile
hazırlanarak ambalajlanmıştır.
Prezervatif penis sertleştikten sonra takılır. Prezervatifin
avantajları çabuk ve kolay kullanılabilmesi, oldukça güvenli olması ve vücuda
herhangi bir etki yapmamasıdır. Ancak kaput sert hareketlerden yırtılabilir veya
dölyolundayken, kayarak çıkabilir. Bu da gebeliğe neden olabilir. Kaputun % 70
oranında güvenli bir yöntem olduğu kanıtlanmıştır.
Son yıllarda dünyanın pek çok ülkesinde kullanımının
yaygınlaştığını görüyoruz.
Bazı kadın ve erkekler bu yöntemde bir çeşit yabancı bir his
duyduklarından yakınırlar, bunlarda genellikle cinsel doyumsuzluk görülür. Her iki
taraf da kaputun doyumu azalttığını belirterek bu tür korunmaya rağbet etmez.
Erken boşalma görülen erkeklerde ise, kamış başının
duyarlılığını azalttığından, bu tür cinsel sorunları olanlara özellikle
öneriliyor.
Bazen kadında bir hastalık, akıntı veya bir parazit bulunabilir, bu
durumlarda kaput kullanmak daha faydalıdır. Çünkü hastalığın erkeğe geçmesini
önler ve aynı zamanda hastalık geçinceye kadar uzun bir süre cinsel birleşmeyi
ertelemek gerekmez.
Ayrıca kaput kullanma, zührevi hastalıklardan ve AİDS'ten korunmak
için en etkili önlemdir.
Her prezvarvatifin sadece bir defa kullanılması ve kullanıldıktan
sonra atılması gerekiyor. Erkeklerde prostat büyümesine sebep olur.
2) Dölyou Diyaframı:
Diyafram, küçük kenarı ortasından daha kalın olan ince yuvarlak
lastik bir kılıftır. Dölyatağına girişi kapatacak şekilde dölyolunun içine
yerleştirilir. Bu şekilde spermin dölyatağına geçip yumurtayı döllemesine engel
olur. Diyaframı kullanmadan önce üzerine sperm öldürücü krem sürmelidir. Çünkü
spermler birkaç saat yaşarlar ve eğer diyaframın kenarına sperm öldürücü bir krem
sürülmezse, diyafram ile dölyolu duvarı arasından geçerek dölyatağına
ulaşırlar. Diyaframın etki derecesi oldukça yüksektir. Kullanımdan önce doktor
kontrolünü gerektirmesi üstün bir yanıdır. Genellikle korunmak için ilaç ve gereç
kullanmak istemeyen ve prezervatife alışamayan çiftlere önerilir.
Diyaframın çapı 65-80 milimetredir. Hangi boydaki diyaframın kullanılması
gerektiğini hekim, ebe veya aile planlamasında tecrübesi olan bir hemşire
belirlemelidir. Diyaframın yerleştirilmesi için, bu konuda tecrübe sahibi olmak
gerekir. Uygun büyüklük belirlendikten sonra, bunun nasıl takılacağı doktor
tarafından açıklanmalıdır. Kadın bunu bir kere öğrendi mi, artık evde kendi
kendine takabilecektir. Bu gereç kalın ve kaba görülebilir, fakat kadın bunu
yerleştirdikten sonra hiç bir şey duymayacaktır. Ayrıca sadece dölyatağı ağzını
kapladığı için cinsel doyumu azaltmaz. Cinsel birleşmeden birkaç saat önce
konulabildiğinde, ruhsal tepkilere kaputtan daha az yol açar. Cinsel birleşmeden en az
altı saat sonra çıkartılmalıdır.
3) Gebeliğin Önlenmesinde Kimyasal Yöntemler:
Dölyolu köpük tabletleri, vücut ısısında erirler.
Tabletin cinsel birleşmeden 10 dakika önce dölyoluna konması gerekir. İlacın
dölyolunda erimesi 10 dakika kadar sürer, bu nedenle ilacın yerleştirilmesi ile cinsel
birleşme arasında en az on dakika beklemelidir. Köpük tabletlerinin 1 saat süre ile
koruyacağı unutulmamalıdır. Bu süre içerisinde koruyucu etkisinin devamını
sağlamak amacıyla ayağa kalkılmalı ve sekiz saat içinde yıkanılmalıdır. Bu
nedenle çiftler her istediği birleşme duruşunu uygulayamaz.
Dölyolu kremleri de, dölyolu köpük tabletleri gibi,
dölyolu içine konan ve erkek tohum hücrelerini öldüren kremlerdir. Krem, cinsel
birleşmeden az önce özel şırıngası ile yatarken dölyolu içine boşaltılır. Her
ilişkiden önce kullanılır ve 8 saat geçmeden yıkanılmaz ve ayağa kalkılmaz. Her
cinsel birleşmeden ve ayağa kalkıştan sonra kremi tekrar koymak gerekir.