Nişanın Bozulması Ve Sonuçları
1) Nişanın bozulması:
Nişan bir akit olmayıp, yalnız bir evlilik va'dinden ibaret olduğu
için, çoğunluk müctehitlere göre nişanlı erkek veya kızın nişandan vazgeçmesi
caizdir. Bunun için karşılıklı rıza da gerekmez. Tek yanlı irade beyanı ile nişan
sona ermiş olur.
Ancak mü'min, önemli bir neden olmaksızın verdiği sözden
dönmemelidir. Bu İslam ahlakının gereğidir. Çünkü özellikle bir kızın onuru ve
ailesinin mahremliği ile oynamaya kimsenin hakkı yoktur. Bu yüzden nişandan önce
evlenecek erkek, kadın ve aileleri iyi düşünerek, danışarak ve gerekli araştırma
ve soruşturmaları yaparak, böyle bir evliliğin yürüyeceğine kanaat getirirlerse
söz ve nişan işine yönelmelidir. Bir defa söz verince de çok önemli bir neden
olmadıkça verilen sözden caymamalıdır.
Allahü Teala şöyle buyurur: "Ahdi yerine getirin, çünkü
(insana) ahd (in) den de sorulacaktır." (el-İsra,
17/34) Hadiste şöyle buyurulur: "Bana
kendinizle ilgili altı şey konusunda güvence verin, ben de size cennet için güvence
vereyim. Konuştuğunuz zaman doğruyu söyleyin, söz verdiğiniz zaman yerine getirin,
emanete hıyanet etmeyin, cinsel organlarınızı (haramdan) koruyun, gözlerinizi
(haramdan) koruyun ve ellerinize sahip olun." (Ahmed b. Hanbel, V, 323)
2) Nişanın bozulmasının sonuçları:
Nişanlılar birbirini evlenmeye zorlayamaz ve nişanın bozulmasından
ötürü evliliğe ait bir sonuç da meydana gelmez. Ancak, peşin verilmiş olan mehrin
veya tarafların birbirine verdiği hediyelerin durumu bir problem olarak ortaya çıkar.
a) Mehrin durumu: Erkek kıza mehir olarak bir şey
vermişse, nişan bozulunca bunu geri alabilir. Verilen mehrin durması veya tüketilmiş
olması da sonucu etkilemez. Mehir mevcutsa aynen, tüketilmişse bedel olarak geri
verilmesi gerekir. Nişanı şu veya bu tarafın bozması yahut nişanı bozmanın şu
veya bu nedene dayanması mehrin durumunu etkilemez. (ez-Zühaylî,
a.g.e., VII, 25,26; Ömer Nasuhî Bilmen, İstilahat-ı Fıkhiyye Kamusu, İstanbul, 1967,
II, 12 vd.)
1917 Tarihli Hukuki Aile Kararnamesi 8. madde şöyledir:
"Nişanlılardan birisi vazgeçer veya evlenme isteğine olumlu cevap verdikten sonra
ölürse, erkeğin vermiş olduğu mehrin durması halinde, ailesi onu geri alma hakkına
sahiptir. Eğer mehir telef olmuşsa, kız tarafı bedelini aynen tazmin eder".
b) Hediyelerin durumu: Hanefilere göre, nişanlıların
ve ailelerinin birbirine verdiği hediyeler hibe (bağış) hükmündedir. Bu yüzden
bağışlanan şeyin telef olması veya tüketilmesi ya da başkasına temlik edilmesi
gibi bağıştan geri dönmeyi engelleyen bir durum söz konusu olmadıkça, bağıştan
dönmek caizdir. Bu yüzden erkek verdiği hediyelerin durması halinde onları geri
alabilir. Fakat nişan yüzüğünün kaybolması, kurbanda götürülen koçun kesilerek
tüketilmesi, nişan giysilerinin giyilip eskitilmesi gibi durumlarda hibe edilen şey
elde bulunmadığı için, bedel olarak tazmin edilmeleri gerekmez.
Malikilere göre, hediyelerin durumu, nişanı bozanın erkek veya kız
oluşuna göre değişiklik göstermektedir. Eğer nişanı erkek bozmuşsa hiçbir
hediyeyi geri alamaz. Hatta hediyenin mevcut oluşu veya tüketilmiş bulunması da sonucu
etkilemez. Eğer vazgeçen kızsa, erkeğin hediyeleri geri alması caizdir. Hediyeler
tüketilmişse kadın bunların bedelini tazmin eder.
Şafiî ve Hanbelîlere göre ise, nişanın bozulması durumunda
artık hediyeler geri alınamaz. Çünkü hediye hibe hükmünde olup, hibeden dönme
teslimden sonra artık caiz değildir. Babanın oğluna yaptığı hibe bunun
dışındadır.
Hadiste şöyle buyurulur: "Bir kadın nikah akdinin
sorumluluğunu üstlenmezden önce, kendisine verilen mehir, hediye veya verilmesi
va'dedilen şeylerin tümü bu kadına aittir. Nikah akdi sorumluluğunu üstlendikten
sonra verilenler ise, kime verilmişse ona ait olur." (eş-Şevkani, Neylû'l-Evtar, VI, 174; Nesai, Nikah, 67.)
3) Nişanın bozulmasında zararın tazmini:
İslam haklı bir neden olmaksızın da nişanın bozulabileceğini
kabul etmiş, fakat kusursuz tarafın uğrayabileceği maddî ve manevi zararın tazmini
üzerinde durulmamıştır. Halbuki evlenme umudu ile taraflar bir takım giysi ve ev
eşyası satın almakta, kadın işten ayrılmakta ya da uzun nişanlılık devresi
sonunda, nişanın bozulması özellikle kadının toplum içindeki itibarını
sarsmaktadır. Kimi zaman nişanın bozulması kusursuz tarafın beden veya ruh
sağlığını bozmaktadır. İşte bütün bu karşı tarata verilen zararları acaba
kusurlu taraftan istemek mümkün müdür?
İslam müctehitlerinin bu konuda tazminat üzerinde durmamasının
nedenleri şunlar olabilir:
1. Nişan bir akit olmayıp, bir söz vermeden ibarettir. Bu yüzden
haksız olarak sözünden dönen kimse günahkar olursa da tazminatla yükümlü
tutulamaz.
2. Nişanlılık devresi evliliği daha sağlam temeller üzerine
oturtmak için alınmış bir ön tedbirdir. Ağır tazminat konulması tarafları
evlenmeye zorlayabilir. Evlendikten sonra geçinemeyip ayrılma nişanın bozulmasından
daha ağır bir olaydır.
3. İslam toplumunda nişanlıların yalnız başbaşa kalması veya
birlikte yaşaması meşru sayılmadığı için kadının büyük ölçüde zarar
göreceği, prensip olarak düşünülmemiştir. (bk.
es-Sibaî, Şerhu Kanüni'l-Ahvali'ş-Sahsiyye, Dimaşk 1958, l, 44; Ebu Zehra,
el-Ahvalü'ş-Şahsiyye, S: 40, 41; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam Hukuku,
İstanbul 1983, S. 174, 175.)
Ancak toplumun yeni değer yargılarına kapılan ve birlikte gezip
dolaşan, hatta birlikte yaşayan nişanlıların ayrılmasından tarafların önemli bir
maddi veya manevî zarara uğradıkları da bir gerçektir. Bu yeni yaklaşıma göre
konuyu araştıran günümüz bazı fakihleri İslam'ın hileli alış-verişi
yasaklamasını ve "zarar verme de zarar görme de yoktur" prensibini dikkate
alarak nişanın bozulmasından zarar görenin de bu zararını mahkeme yolu ile
isteyebileceğini söylemişlerdir. Diğer yandan nişanlıların yaptığı harcamalar
evlenme ümidi ile olmaktadır. Maliki mezhebine göre sebebe dayalı va'd borç doğurur.
Günümüz fakihlerinden Ebü Zehra, es-Sibaî ve Mahmud Şeltut gibi
bilginler nişanın bozulması durumunda kusursuz tarafın uğradığı zararı
isteyebileceği görüşündedir.