MİRASIN
ŞARTLARI
Mirasta hakkın sabit olması için üç şartın gerçekleşmesi
gerekir. Murisin ölümü, mirasçının hayatta olması ve bir miras engeli bulunmaması.
1. Murisin ölmesi:
Mirasın söz konusu olması için, murisin gerçek, hükmî veya
takdiri olarak ölmüş bulunması gerekir. Gerçek ölüm, ruhun bedenden ayrılması ile
gerçekleşir. Görme, işitme veya başka bir delille sabit olur. Hükmî ölüm; hayatta
olduğu bilinen veya muhtemel bulunan kimsenin ölümüne hakimin hükmetmesiyle ortaya
çıkar. Hayatta olduğu bilinen mürteddin (dininden dönen) daru'l-harbe kaçması
halinde hakim ölü sayılmasına hüküm verir. Bunun mirası, hüküm tarihine kadar
mirasçı olan hısımlarına taksim edilir. Hayatta olması ihtimali bulunan kayıp
kişinin (mefkûd) durumu mahkemeye intikal edince, gerekli süreler geçmişse, hakim
vefatına hükmeder. Eşi iddet bekler ve serbest kalır. Mirası da hüküm sırasında
hak sahibi olan varislere paylaştırılır. Takdiri ölüm, kişinin takdiren ölü kabul
edilmesidir. Bu, annesinden suç işleme yoluyla ölü olarak doğan cenindir. Gebe
kadına başkasının vurmasıyla cenînin ölü doğması gibi. Bu durumda suçluya, elli
dinar (yaklaşık iki yüz gram altın para) gurre cezası tazminat olarak ödettirilir.
Bu, tam diyetin yirmide biri kadar bir tazminattır. Ebu Hanife'ye göre, cenin mirasçı
olur ve kendisine mirasçı olunur. Çünkü onun suç işleme sırasında diri olduğu
kabul edilir. (İbnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadir, IV,
440 vd; ibn Kudame, el-Muğni, VI, 320, ez-Zühayli, a.g.e., VIII, 253, Döndüren,
a.g.e., s. 119-121)
2. Mirasçının Hayatta Olması:
Murisin ölümü sırasında varisin hayatta olması gerekir. Bu
yüzden, muristen önce ölen bir hısım, daha sonra ölen murisine mirasçı olamaz.
Muris vefat ettiği zaman, ana karnında bulunan çocuğu da (cenin) sağ doğmak
şartıyla mirasçı olur.
3. Miras engeli bulunmaması:
Miras engelleri şunlardır:
a) Öldürme:
Murisini öldüren bir kimsenin, bir an önce onun servetini elde etmek
için öldürme ithamı vardır. Hısımını öldüren kimsenin onun mirasından mahrum
olacağı konusunda mezheplerin görüş birliği vardır. Ancak hangi çeşit
öldürmelerin miras engeli olacağı hususu mezhepler arasında ihtilaflıdır. Hadiste;
"Katil için miras yoktur" (Ebu Davud, Diyat, 18; Tirmizî.Feraiz, 17; ibn Hanbel, l, 49.) buyurulur. Hanefilere göre, kısas veya keffaret cezasını
gerektiren öldürme çeşitleri mirasa engel olur. Bunlar da şu çeşit öldürmelerdir:
Kasden öldürme: Murisi silah veya kesici bir aletle kasden
öldürmek gibi. Buna günah ve kısas gerekir, keffaret gerekmez. Ebü Yusuf ve İmam
Muhammed'e göre, insan öldürebilecek büyük taş vb. her şeyle, kasden öldürme
suçu meydana gelir.
Kasda benzer şekilde öldürme. İnsan öldürmede
kullanılmayan, sopa, değnek gibi bir şeyle vurup öldürmek gibi... Cezası: keffaret,
akile üzerinde diyet ve günahtır. Birisini yanlışlıkla öldürme: Ava atıp, insanı
öldürmek gibi... Cezası; keffaret, akıle üzerine diyettir. Ahiretteki günahı
kaldırılmıştır.
Hata sayılan öldürme: Uykuda veya uyanık iken birisinin
üzerine düşüp ölümüne sebep olmak gibi. Cezası; hataen öldürmenin aynıdır. (es-Serahsî, el-Mebsüt, XXV, 59 vd.; el-Kasanî, el-Bedayi',
VII, 234, 254; M. Cevat Akşit, islam Ceza Hukuku, s. 55, 56.)
Dolaylı yoldan ölüme sebebiyet verme (tesebbüb) mükellef
olmayanın öldürmesi, meşru savunma halinde öldürme ve mükrehin öldürmesi miras
engeli değildir.
İmam Şafii'ye göre, öldürme fiilini işleyen herkes öldürülene
mirasçı olamaz. Kastın bulunup bulunmaması, öldürenin mükellef olup olmaması
sonucu etkilemez. Malikîler ise, katilde kasıt ve tecavüzü esas alırlar. Buradaki
görüş ayrılığı, miras engeli bildiren hadisteki "katil" sözcüğünün
kapsamındaki belirsizlikten doğmuştur. (bk. M. Ebu
Zehra, Usûlü'l-Fıkh, Kahire, t.y.s. 126, 127)
b) Din farkı:
Murisle varisin ayrı dinlerden oluşu bir miras engelidir. Bu konuda
İslam hukukçularının görüş birliği vardır. Müslüman kafire, kafir de
müslümana nesep hısımlığı veya evlilik akdi bulunsa bile mirasçı olamaz.
"Müslüman kafire, kafirde müslümana mirasçı olamaz" (Buhari Hacc, 44, Meğazi, 48, Feraiz, 26; Müslim, Feraiz, 1; Ebu
Davud, Feraiz, 10)
"İki ayrı dine mensup olanlar, birbirine mirasçı olamaz" (Ebu Davud Feraiz 10; Tirmizî, Feraiz, 16; ibn Mace, Feraiz, 6) hadisleri buna delildir. Bunun sebebi, müslümanla gayri müslim
arasında velayet bağının kesik olmasıdır.
Bu duruma göre, mesela; müslüman bir erkekle gayri müslim olan
karısı arasında mirasçılık cereyan etmeyeceği gibi, bunlardan doğan çocuklar da
babaya tabi olarak müslüman sayılacaklarından onlarla gayri müslim olan anneleri
arasında da mirasçılık cereyan etmez.
Ancak Muaz b. Cebel ve Muaviye ile Tabiîlerden Mesrûk b. el-Ecda',
Saîd b. el-Müseyyeb, İbrahim en-Nahaî ve diğer bazı bilginler aksi görüştedir.
Bunlara göre; "Müslüman kafire mirasçı olur. Fakat kafir müslümana mirasçı
olamaz. "Dayandıkları delil şu hadislerdeki genel anlamdır: "İslam
yücedir, onun üzerine yücelinmez" ( Buharî,
Cenaiz, 79.)
«İslam artırır,eksiltmez" (Ebü
Davud, Fergaz, 10; ibn. Hanbel, Müsned, V, 230, 236.)
Bu konuda sahabe uygulaması da vardır. Bir yahudi vefat edince, biri yahudi diğeri
müslüman olan iki oğlu kalmıştı. Yahudi olan oğlu bütün mirası almak isteyince,
müslüman olan oğlu mahkemeye başvurdu ve hak istedi. Davaya bakan Muaz b. Cebel (ö.
18/639) müslümanı yahudiye mirasçı yapmıştır. (el-Askalani,
Bulûgu'l-Meram, Terc. ve Şerh, A.Davudoğlu İstanbul, 1967, III, 206)
Çoğunluk İslam hukukçuları, müslümanla kafir arasında mirasın
olamıyacağını ifade eden hadisleri bu konuda delil kabul etmiş, azınlığın
dayan-dığı hadisleri ise doğrudan mirasla ilgili görmemiştir.
Diğer yandan gayri müslimler birbirine mirasçı olabilirler.
Çünkü küfür ehli tek millet sayılır. "Ehl-i küfür birbirinin velisidir"
(el-Enfal, 8/73) ayetinin genel anlamı bütün gayri müslimlerin hepsini kapsamına
alır. "Hakkın dışında sapıklıktan başka ne vardır" (Yunus, 10/32) ayeti
de bunu ifade eder. Yalnız Malikîler, "İki ayrı dine mensup olanlar birbirine
varis olamaz" hadisinin, hristiyan ve yahudilerin kendi aralarındaki
mirasçılığını da kapsadığını söylerler.
Mürtedin Mirası:
İslam'ı terkeden kimseye "mürted" denir. Mürted manen
ölmüş sayıldığı için, o ne müslüman ve ne de kafire mirasçı olamaz. Mürtedin
mirasının başkalarına intikali konusunda ise görüş ayrılıkları vardır.
Ebü Hanife'ye göre, irtidattan önce kazandığı malvarlığı
müslüman varislerine gider. Sonra kazandıkları ise beytü'l-male "fey"
geliri kaydedilir.
Mürted kadınsa, bütün mirası müslüman mirasçılarına intikal
eder.
İmam Ebü Yusuf ve İmam Muhammed'e göre, irtidattan önce ve sonra
kazandığı malları müslüman varislerine intikal eder. Bu iki müctehid, erkek ve
kadın mürted arasında miras bakımından bir ayırım yapmaz.
Şafiî, Malikî ve Hanbelîlere göre, aslî inkarcıda olduğu gibi
mürted mirasçı olamaz ve ona da başkası mirasçı olamaz. Bütün malı, beytü'l-mal
için fey' geliri kaydedilir. Çünkü o, irtidat etmekle, İslam toplumuna karşı harp
ilan etmiş sayılır ve servetine de harbinin malına uygulanan hükümlerin uygulanması
gerekir. Ancak bu hükümler, mürted irtidadı üzere ölürse uygulanır. Hayatta
olduğu sürece malı bekletilir. İslam'a dönerse, malı kendisine verilir. (İbnü'l-Hümam, a.g.e., IV, 390 vd.; İbn Rüşd,
Bidayetü'l-Müctehid, Mısır, t.y., II, 322-329; ez-Zühaylî, a.g.e., VIII, 263-266.)
c) Tebealık farkı (İhtilafu'd-dâr):
Müslümanlar hangi devletin tebeası olurlarsa olsunlar birbirine
mirasçı olurlar. Müslüman için başka başka devletin tebası olmak miras engeli
değildir. Mesela; Türkiye'deki bir müslüman, Mısır'daki müslüman bir hısımına
mirasçı olabilir. Çünkü Daru'l-İslam müslümanlar için tek vatan sayılır. Daha
sonra kafirlerin Daru'l-İslam'a egemen olması ve buralarda ayrı sistemlerin ve
rejimlerin olması veya bağlantının kopuk olması da sonucu değiştirmez. Bu yüzden,
bir müslüman Daru'l-Harpte ölse, ona Daru'l-İslam'da yaşayan varisleri mirasçı
olur.
Ülke ayrılığı gayri müslimler için bir miras engeli teşkil
eder. Mesela; İslam tebeasındaki bir gayri müslim, yabancı tebealı gayri müslim bir
hısımına mirasçı olmaz. Burada, mirasçılık "velayet bağı" esasına
dayanır. Bu bağ kopunca mirasçılık hakkı da ortadan kalkmaktadır. Ancak ülkeler
sulh anlaşmaları yaparak, karşılıklı miras ilişkilerini düzenleyebilirler.
Malikî, Hanbelî ve Zahirîlere göre tebealık farkı hiç bir
şekilde miras engeli doğurmaz. (ez-Zuhayli, a.g.e.,
VIII, 266 vd.; Es-Sibai, Şerhu Kanuni'l-Ahvali'ş-Şahsiye, Dimaşk 1959, II, 46,47)
d) Kölelik:
Kölelik hali de miras engelidir. Bu statüde olan kimse hısımlarına
mirasçı olamaz. Çünkü köle, bir mala; mülk edinme sebepleriyle malik olamadığı
gibi miras yoluyla da malik olamaz. Onun elindeki şeyler efendisine ait bulunur. Eğer o,
mirasçı yapılırsa, mülk kendiliğinden efendisine geçeceği için sebepsiz yere, bir
yabancı mirasa sokulmuş olur ki, bu icmaa göre batıldır.
Bu engellerden mürisini öldürme ve kölelik tek yanlıdır. Bunlar
yalnız kendileri başkasından miras alamaz. Fakat başkası kendilerine mirasçı
olabilir. Bunlara, murisin ölüm tarihinin belirlenememesi ve mirasçının kim
olduğunun bilinememesi gibi başka engeller de eklenmiştir. (bk. el-Meydanî, el-Lübab, Kahire, t.y., IV, 188, 197; ez-Zeylaî,
Tebyinü'l-Hakaik, el-Matbaatü'l-Emîriyye Tab'ı, VI, 239 vd.; ibn Abidîn,
Reddü'l-Muhtar, Mısır, t.y., V, 541 vd.)