ZIHAR'IN TARİFİ VE MAHİYETİ
Dürri'l Muhtar'da: "Lugaten zıhar; "Zahera" fiilinin
masdarıdır. Kocası karısına: " Sen bana annemin sırtı gibisin" dediği
zaman, araplar "Zahera min imaretihi" derler. (Karısına sırtını döndü
manasınadır) Şer'an bir Müslümanın karısını (Velev kitabiyye veya küçük, yahut
deli olsun) yahud kadının bütününü ifadeye yarayan uzuvlarından birini veya cüz-ü
şayı'ını kendine ebediyyen haram olan birine zevali mümkün olmayan bir vasıfla
benzetmektir" hükmü kayıtlıdır. İbn-i Abidin bu metni şerhederken şunları
zikretmektedir: "Bu, zıhar'ın lugat manalarından biridir. Çünkü
"Zahera" fiili zahır'dan alınmıştır. Sırt sırta verdiği zaman araplar
"zahertehû" derler. Bahır'da, Misbah'tan naklen şöyle denilmiştir:
"Hassaten zahır kelimesiyle zikredilmesi sırt manasına gelen (Zahır) hayvanın
binilecek yeri olduğu içindir. Cim'a halinde kadına binilir. Binaenaleyh anneye binmek,
hayvana binmekten istiare edilmiştir. Sonra bir kimsenin karısına binmesi, yasak olan
anneye binmeye benzetilmiştir. Burada latif bir istihare vardır. Sanki erkek karısına:
"- Sana nikâh için binmek bana haramdır" demiş gibidir." Sonuç olarak;
zıhar "Zehare" fiilinin masdarıdır, sırt manasına gelir. İslâmi
ıstılahta; "Talaka ehil kocanın, karısını kendisine gerek sıhrıyet, gerek
neseb, gerek süt sebebiyle ebediyyen haram olan kadının bakılması haram olan bir
uzvuna benzetmesine "Zıhar" denilmiştir. Ayrıca zıhar; nikâhı baki olmakla
beraber, karısıyla cim'a etmeyi kendisine haram kılmaktadır.
Cahiliyye döneminde Araplar arasında yaygın adetlerden birisi de;
bir erkek karısını boşamak istediği zaman ona: "Sen bana annemin sırtı
gibisin" derdi. Bu sözle; boşanmanın tahakkuk ettiği örf halindeydi. Sahabe-i
Kiram'dan Evs b. Samt (ra) eşi Havle binti Salebe (r. anha)'ye kızarak: "Sen bana
annemin sırtı gibi ol" der ve evi terkeder!... Havle b. Salebe (r.anha), Resûl-i
Ekrem (sav)'e defalarca müracaat ederek; "ihtiyarlığını, fakirliğini ve
çocuklarına bakacak bir durumu olmadığını" beyanla, bir çare bulmasını
istirham eder. Bu arada gece-gündüz Allahû Teâla (cc)'ya yalvarmayı da ihmal etmez.
Daha sonra "Zıhar"la ilgili ayet-i kerime'ler nazil olur. Şimdi bu ayet-i
kerimeleri zikredelim.
Kur'an-ı Kerim'de: "(Habibim) Zevci hakkında seninle direşip
duran (Nihayet halinden) Allah'a da şikayet etmekte olan (kadın)'ın sözünü
(umulduğu vech ile) Allah dinlemiştir. Allah sizin konuşmanızı (zaten) işitiyordu.
Çünkü Allah hakkı ile işitici, kemaliyle görücüdür. İçinizden
"Zıhar" yapagelenlerin (karıları) onların anneleri değildir. Anneleri
kendilerini doğuranlardan başkaları değildir. Şüphe yok ki onlar, herhalde çirkin
ve yalan bir söz söylüyorlar. Muhakkak Allah çok bağışlayıcı çok
yarlığayıcıdır. Kadınlarından "Zıhar ile ayrılmak isteyib de, sonra
dediklerini geri alacaklar (için) birbirleriyle temas etmezden önce, bir köle azad
etmeleri (lazımdır). İşte size bununla öğüt veriliyor. Allah, ne yaparsanız
hakkıyla haberdardır. Fakat kim (bunu, köleyi) bulamazsa, birbiriyle temas etmeden
önce fasılasız iki ay oruç tutsun. Buna da güç yetiremezse altmış yoksulu
doyursun. Bu (hafifletme) Allah'a ve Resûlüne iman (da sebat) etmekte olduğunuz
içindir. Bu (hükümler) Allah'ın tayin ettiği hududlardır. (Bunları kabul etmeyen)
Kâfirler için ise, elem verici bir azab vardır." hükmü beyan buyurulmuştur.
Zıhar'ın tahakkuku için bir takım şartlar vardır: Bunlar:
1) Zıhar'da bulunan koca; akıl-baliğ, uyanık ve mü'min olmalıdır. Küçük
çocuğun, delinin, uyuyan kimsenin ve kâfirin zıharı muteber değildir.
2) Kendisine teşbihte bulunan kadın, zıhar yapan erkeğe, neseb, süt veya
sıhriyyet sebebiyle nikâhı ebediyyen haram olmalıdır. Binaenaleyh; teyzeye, kız
kardeşe, süt kız kardeşe ve kayınvalideye teşebih ile zıhar sabit olur!.. Baldıza
teşbih ile sabit olmaz. Zira baldızla evlenmek ebediyyen değil, muvakketen haramdır.
3) Kendisine teşbih edilen kimse, kadın olmalıdır. Dolayısıyla bir kimse
karısına "Sen bana babamın, erkek kardeşini veya kayınpederimin sırtı gibi
ol" dese, zıhar olmaz.
4) Kendisine zıhar yapılan uzuv, müzahir (Zıhar yapan kimse) için, bakılması
haram olan bir uzuv olmalıdır. Binaenaleyh koca karısına: "Sen bana annemin eli
gibi ol" dese, bununla zıhar olmaz.
5) Kensiyle zıhar yapılan söz; sarih bir tabir ise niyete muhtaç olmaz. Ancak
kinayeli bir söz ise, niyyet şarttır.
Molla Hüsrev: "Zıhar'ın hükmü; kocanın nikâhlı karısıyla
cim'a etmesinin, dokunmasının ve öpmesinin, keffaret verinceye kadar haram olmasıdır.
Çünkü, Allahû Teâla (cc): "Kadınlarından zıhar ile ayrılmak isteyip de,
sonra söylediklerini geri alacaklar (için) birbirleriyle temas etmezden önce, bir köle
azad etmeleri (lazımdır)" buyurmuştur. Keffaretin vacip olmasının sebebi, zıhar
yapmak ve daha sonra ondan geri dönmektir. Zira, keffaret; ibadet ile ukubat
arasında döner" hükmünü zikretmektedir. Sonuç olarak "Zıhar"da;
nikâh ortadan kalkmaz. Ancak keffaret verinceye kadar karısıyla cinsi temasta (Cim'ada)
bulunması haramdır. Cinsi temas, kucaklaşmak ve öpüşmek gibi fiilleri yapmadıkları
süre içerisinde aynı evde bulunmalarında (Haremlik- selamlık açısından) hiçbir
mahzur yoktur. Zira aralarında nikâh mevcuttur. Erkek, cinsi teması ve ona yol açan
hususları kendi kendisine haram etmiştir. Zıhar'dan vazgeçmek isteyen kimse
(Müzahir); azad etmek için köle bulamazsa hiç ara vermeden iki ay oruç tutar. Eğer
sıhhi durumu buna müsait değilse, altmış miskini doyurur. Müzahir (Zıhar yapan
kimsenin) bu tertibe riayet etmesi zaruridir.
Müzahir (Zıhar yapan kimse) art-arda iki ay oruç tutmaya karar
verirse; içinde Ramazan ayı ve oruc'un yasak edildiği (Ramazan ve Kurban Bayramı
günleri) günler bulunmayan iki ay art-arda oruç tutar. İki ay fasılasız oruç
tutmak, nass'la sabit olduğu için, bir gün dahi orucu terkederse, tekrar başlar!..
Velev ki bu terk hastalık ve yolculuk gibi özür ile veya zıhar yaptığı karısı ile
iki ay içinde geceleyin kasden, yahut gündüz unutarak münasebette bulunsun. Bu
hallerde dahi oruca (İki ay fasılasız tutmak niyetiyle) tekrar başlar. Eğer sıhhi
durumu oruç tutmaya müsait değilse, altmış yoksulun hepsine birer fitre miktarı
yiyecek veya onun kıymetini verir. Bunun dışında; bir yoksulu altmış gün doyurursa
bu da caizdir. Fakat altmış günlük yiyeceğini o yoksula bir günde verirse, yalnız o
günün nafakası yerine geçer.
Şimdi bir mükellef "Zıhar" yapıp; yani karısına:
"- Sen bana annemin sırtı gibi ol" deyip, cinsi temastan (Cim'adan) yıllarca
uzak durabilir mi? sualine cevap arayalım. Nikâh bahsinde de izah ettiğimiz gibi;
kadının da cim'a hususunda hakkı vardır. Dolayısıyla kocasından bunu taleb
edebilir? Fakat "Zıhar" sebebiyle, kocasının kendisine yaklaşmasına mani
olmak zorundadır. Hanefi fûkahası; "Kadı (Şer'i şerifle hükmeden hakim);
zıhar yapan kimseyi (Müzahiri) zevcesinin menfaatini esas alarak keffarete zorlar, bu
hususta yetkilidir" hükmünde ittifak etmiştir. Şayet zıhar yapan koca (Müzahir)
keffaret vermeden önce karısı ile cinsi münasebette bulunursa, Allahû Teâla (cc)'ya
istiğfar eder ve keffaret verir. Said b. Cübeyr (ra) "İki kere keffaret
gerekir" demiştir.
Feteva-ı Hindiyye'de: "Keffaret bedelini; zekât malının
verilmesi caiz olmayan kimselere vermek mümkün değildir. Yalnız bundan zimmet ehlinin
fakirleri müstesnadır. Bu imameyn'in kavlidir. Essah olan mü'min fakirlerin buna daha
çok müstehak olduğudur. Harb ehlinin (Harbi'lerin) fakirlerine, her ne kadar
"Darû'l İslâm'da" ikamet etseler ve güvencemiz altında olsalar dahi
verilemez. Mebsut şerhinde de böyle zikredilmiştir. Bir kimse; gerekli araştırmayı
yaptıktan sonra keffaret bedelini bir şahsa verse ve sonradan onun ehil olmadığı
anlaşılsa İmam Ebû Hanife (rh.a) ile İmam-ı Muhammed (rh.a)'ye göre bu caizdir.
Bahru'r Raif'te de böyledir. Bir kimse, zıhar keffareti için, bir başkasını yemek
yedirmekle görevlendirse, o da öyle yapsa caizdir." hükmü kayıtlıdır.