ULU'LEMR'İN VEYA KADI'NIN EVLİLİĞE SON
VERECEĞİ HALLER
Nikâh akdi sırasında mevcud olan veya sonradan meydana gelen bir
eksiklik veya bozukluk sebebiyle evliliğe son vermeye "Fesih" denilir!.. Nikâh
akdi sırasında mevcud olan eksiklik sebebiyle fesihler şunlardır:
A) Nikâh'ın sıhhat şartlarından herhangi birisinin bulunmadığı, akidden
sonra anlaşılması. Mesela: Nikâh akdinden sonra karı-koca'nın "Süt
Kardeşi" olduğunun beyyine ve ikrarla sabit olması gibi!..
B) Babası veya velisi tarafından evlendirilen küçük kız; baliğa olduktan
sonra, kefaet veya başka bir meşru sebebler ileri sürerek nikâhın feshi için
kadı'ya başvurma hakkı vardır. Nikâh akdinden sonra karı-kocadan herhangi birisi
irtidat ederse, nikâh derhal münfesih olur!.. Karı-kocadan birisi; diğerinin usul ve
furu'undan birisiyle hürmet-i müsahereyi gerektiren bir fiil işlemişse, nikâh derhal
münfesih olur!.. Müşrik olan karı-koca'dan birisi İslâm'a girer, diğeri İslâm'a
girmeyi reddederse, nikâh derhal münfesih olur!.. Misalleri daha da çoğaltmak
mümkündür. Fesih'in talaktan (Boşanma'dan) farklı olduğu bilinmektedir. Fesih; bazı
hallerde ulû'lemr veya onun tayin ettiği kadı vasıtasıyla gerçekleşir, bazı
hallerde ise kendiliğinden tahakkuk eder!..
CİNSİ İKTİDARI OLMAYAN (CİM'A EDEMEYEN) KİMSE: İNNİN: Tenasül
uzvu olduğu halde (cinsi iktidarı olmayan ve) kadınlarla cima edemeyen kimseye innin
denir. Hanefi fûkahası: "Bir kadın; kocasının innin olduğu iddiası ile
"Ulû'lemr'e" veya "Kadı'ya" müracaat edebilir. Bu müracaatında
ayrılmayı taleb ederse; Kadı (Şer'i şerifle hükmeden hakim) kocaya karısı ile
cim'a edip-edemediğini sorar, eğer koca cim'a edemediğini ikrar ederse, kocaya bir yıl
müddet tanınır. Zira mevsimlerin cim'a etme üzerinde etkileri mevcuttur. Bir yıl
içerisinde; cinsi iktidarında herhangi bir değişme olmaz ve cim'a edemezse, aczinin
asıl bir afet olduğu anlaşılır ve kadı; ayrılığa hükmeder. İşte bu hüküm
"Talak-ı Bain" mahiyetini taşır." hükmünde ittifak etmiştir.
Feteva-ı Hindiyye'de: "Bir yıl mühlet vermenin başlangıcı, kadının müracaat
ve dava tarihidir. Tecil yalnız kadı'nın (şer'i şerifle hükmeden hakimin) mukim
olduğu şehirde geçerlidir. Kadı'nın haricinde, başkasının teciline (bir yıl
mühlet vermesine) itibar edilmez. Zahiri'r rivaye'de kameri yıl esastır. Sahih olan da
budur. Hidaye'de de böyledir. İmam-ı Azam Ebû Hanife (rh. a)'den Hasan'ın rivayetine
göre, itibar güneş yılına göredir. Güneş yılı, kameri yıldan bir-kaç gün
fazladır. Şemsü'leimme Serahsi itiyad olarak, bu rivayeti esas almıştır. Cumhur'un
görüşü de budur. Mebsut'ta da böyledir. Fetva'da bunun üzerinedir. Güneş yılı;
365 gün, bir de günün dörtte biri ile günün yüzyirmide bir parçasıdır. Kameri
yılı ise, 354 gündür. Kafi'de de böyledir. Mücteba'da; "Şayed tecil ay içine
rastlarsa, itibar senenin günlerinin sayısınadır" denilmiştir. Fetva'da bunun
üzerinedir. Fetava-ı Kübra'da da böyledir. Kocanın hacc yolunda harcadığı veya
gaib olduğu günler hesaba dahildir. Fakat kadın hacca giderse veya gaib olursa, bu
günler hesaba dahil edilmez. Tebyin'de de böyledir." hükmü kayıtlıdır.
Kadının; şer'i devlete, kocasının innin olduğunu ve bu sebeble
ayrılmak istediğini beyan etmesi vacib değildir. Zira cim'a istifadesi kendi
hakkıdır. Ancak böyle bir durumda, kadından zulmü defetmek için kocanın ya tedavi
olması veya tedavisi mümkün değilse boşamasıdır. Çünkü "cinsi
acziyyet" meşru boşama sebebidir.
Eğer kocanın tenasül uzvu kesikse (Mecbub); karısının
"Ulû'lemr'e" veya "Kadı'ya" müracaatı ve ayrılığı talep etmesi
halinde, araları derhal ayrılır. Zira bu gibi durumlarda; bir yıl mühlet verip,
denemekte fayda yoktur. Hayaları kesilen buruk (enenmiş) kimsenin durumu ise
farklıdır. Tıpkı inninde olduğu gibi bir yıl mühlet tanınır. Zira bu süre
içerisinde cinsi temas yapabilme imkânı mevcuttur. Fakat her halûkarda; velâyet
hakkı olan kimse (Ulû'lemr veya Kadı) ayrılmalarına hükmedebilir.
Şafii fûkahası Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Cüzzamlı olan
kimseden, arslandan kaçtığın gibi kaç" hadis-i şerifi esas alınarak; hissen ve
teb'an cima istifadesine engel olan her hastalık halinde nikâhın feshinin mümkün
olduğunu esas almıştır. Ancak karar yetkisi; "Ulû'lemr'in" veya
Kadı'nındır.
Eğer koca delirir veya cüzzam hastalığına tutulur veya baras
illetine mübtela olursa; İmam-ı Azam Ebû Hanife (rh.a) ve İmam-ı Yusuf'a (rh.a)
göre kadına, ayrılma hususunda muhayyerlik hakkı yoktur. İmam-ı Muhammed (rh.a) ise;
"Kadının zararını defetmek için, bu gibi hallerde muhayyerlik
sözkonusudur" hükmünü beyan etmiştir. Dikkat edilirse bütün bunlar; istisnai
durumlardır. Ulû'lemr'in veya Kadı'nın; mü'minler üzerinde velâyeti (Velilik
hakkı) mevcuddur. Nikâh akdinden sonra ortaya çıkan her türlü noksanlık veya
bozukluk halinde; hem erkeğin, hem de kadının şer'i devlete müracaat hakkı vardır.
Nitekim erkek, kadının mehrini vermediği zaman, şer'i şerifle hükmeden kadı
(Hakim); erkeği, mehri verinceye kadar hapseder!..
Cinsi iktidarı olmayan kimsenin (İnnin'in) veya tenasül uzvu kesik
olan erkeğin, halveti sahihtir. Dolayısıyle kadın "halvet-i sahiha"
sebebiyle mehrinin tamamını alır ve itiyaden iddet bekler.
Bir kadın, "Ulû'lemr'e" veya "Kadı'ya" müracaat
ederek, kocasının innin olduğunu ve ayrılmak istediğini beyan eder; kocası da aksini
iddia ederse durum ne olacaktır? Bu gibi hallerde şer'i şerifle hükmeden kadı;
erkeğe yemin teklif eder!.. Eğer erkek; şartlarına uygun şekilde "Yemin"
ederse, kadı bunu tasdik eder ve aralarını ayırmaz!.. Ancak kadın "Bakire"
ise; mütehassıs olan kadınlardan "ehl-i hibre" tayin edilir.