Setri Avret
(AVRET YERLERİNİN ÖRTÜLMESİ)
1 - Soru: Vücut hatlarını belli eden dar pantolonla namaz kılınır mı? Bu hususu
açıklar mısınız?
Cevap: Kılınabilir. Fakat pantolonların geniş yapılmış olanını giymek takvaya
ve ahlaka daha uygun olur.
2 - Soru: Giyilen elbisenin dar olması halinde altındaki uzuv belli olsa setr-i avret
bozulmuş sayılır mı?
Cevap: Kumaşın kalın olması sebebiyle altı görülmüyorsa, darlığı sebebiyle
altındaki uzvun belli olması setr-i avrete mani değildir.
3 - Soru: Bir erkek, başka elbise bulunmaması halinde ipek elbise giyerek namaz
kılsa o namaz sahih olur mu?
Cevap: Olur. Onun giyilmesinin haramlığı, başka bir elbise bulunması halindedir.
İpekten başka bir elbise olmayınca, onunla tesettür ederek namaz kılmak sahihtir.
4 - Soru: Çıplak insan, giyecek hiçbir şey bulamasa, bulanık akan bir suyun içine
girip namaz kılsa olur mu, o kimse bu namazı nasıl kılacaktır?
Cevap: Evet, bulanık suyun içine girip namazını ima ile kılması caizdir.
5 - Soru: Çıplak bir kimsenin ağaç yapraktan ile avret mahallini kapatıp namaz
kılması caiz olur mu?
Cevap: Evet, olur.
6 - Soru: Bir imam, cübbe mevcut olduğu halde ve bir özür de bulunmaksızın, sırf
üşendiğinden dolayı, dar ve kısa bir pardesü ile namaz kıldırsa ne derece mahzuru
vardır?
Cevap: Bunda bir mahzur olmaz. Ancak evlayı terketmiş olur.
7 - Soru: Kısa kollu gömlekle namaz kılmakta veya imamlık yapmakta bir sakınca var
mı?
Cevap: Kerahatten hali değildir.
8 - Soru: Erkeğin avret sayılan uzuvları hangileridir?
Cevap: Tenasül uzvu ve etrafı, husyeler, defi hacet mahalli ve etrafı, arka
taraftaki kaba etler, iki uyluklar (dizler uylukların içinde kabul edilmektedir), göbek
ile kasığın arası.
9 - Soru: Kadın, namazdaki tesettürünü nasıl yerine getirecektir?
Cevap: Kadının namazda farz olan tesettürü yüz, eller ve ayakları hariç
vücudunun tamamı, hatta baştan sarkan saçlarını da içine almaktadır. Avret olan
uzuvlardan birinin dörtte biri, namaz içinde, üç tesbih miktarı (diğer bir ifade ile
bir rükün eda edecek kadar) açılsa namazın sıhhatine mani olur.
Bir kadın, elbise bulunduğu halde giymeyip, kimsenin bulunmadığı bir yerde ve
karanlık bir odada çıplak olarak namaz kılsa, fıkıh bilginlerinin ittifakı ile
namaz sahih olmaz. Altını gösteren elbise veya başörtüsü ile kılınacak namaz caiz
değildir. Baş ve vücudun örtülmesi demek, üzerine bir şey koymak değil, altını
göstermeyecek kalınlıkta dokunmuş bir kumaşla kapatılması demektir.
Avret olarak kabul edilmiş uzuvlardan biri açık olduğu halde bir rükün eda edilecek
olsa, namazın bozulacağı hususunda icma vardır.
10 - Soru: Başı açık namaz kılmakta kerahet tezellül kasdı ile olduğu zaman
kalkar mı?
Cevap: Böyle bir hüküm ve istisna vardır. Fakat tezellülün manasını herkesin
kavraması ve bilhassa cahillerin idraki zor bir iştir. Sonra tezellül kalbi bir
bulgudur. Dışta bunu tesbit edebilmek oldukça güç bir iştir. Bu sebeple, namazda
başın örtülü bulundurulmasını ihtiyar, ihtiyat yönünden tezellülü tesisden daha
kolaydır.
11 - Soru: Bir erkek, giyeceği gömleği olduğu ve giymeye de gücü bulunduğu halde
üst tarafına bir şey giymeden namaz kılacak olsa namazı bozulur mu?
Cevap: Böyle bir hareketin namazı bozması kadınlara mahsustur. Erkek yaptığı
zaman namaz bozulmaz ise de bunda kerahet vardır. Çünkü, giyecek elbise ve giymeye
güç bulununca böyle namaz kılmak ilahi huzurda laubalilik olur.
12 - Soru: Bu sayılan uzuvların hepsi bir uzuv mu kabul edilmekte, yoksa ayrı ayrı
birer uzuv mu sayılmaktadır?
Cevap: Bu uzuvların hepsi ayrı bir uzuv olarak avret mahalli sayılmaktadır. Bu
uzuvlardan herhangi birinin dörtte biri, üç tesbih miktarı açık kalsa kadının
namazı bozulmuş olur.
13 - Soru: Bir kimsenin bir tek elbisesi olup başkaca giyecek şeyi olmasa, bahsi
geçen elbise de pislenmiş bulunsa ve o pisliği temizlemeye elverişli su ve benzeri bir
şey de bulunmasa, bu kimse namazını çıplak olarak mı, yoksa bu elbiseyle mi
kılacaktır?
Cevap: Çıplak olarak namaz kılmak yerine, pislik bulaşmış elbise ile namaz
kılmayı tercih gerekir. Elbisesindeki pisliği temizleme mükellefiyeti zaruret halinde
kalkar. Bu kimse, elbisenin pisliğini yıkayamadan kıldığı namazı iade etmez.
Çünkü mükellefiyet, bulunan güç ve takat nisbetinde olmaktadır.
14 - Soru: Üstündeki pisliği yıkamak için elbisesini çıkardığında, avret
mahallini örtecek bir şeyi olmayan ve insanlardan hali bir mekan da bulamayan kimse
nasıl hareket eder?
Cevap: O elbise ile namazını kılar. Bir kimsenin yanında avret mahallini açmak,
kesinlikle caiz değildir. Müslümanlar avret mahallini başkasının yanında açmaktan
nehy olunmuşlardır. Pisliği temizlemek ise, emrolunduğumuz bir iştir. Rabbimizin emri
ile yasağı bir arada aynı zamanda toplandığı zaman yasağı yapmamak evladır.
15 - Soru: Dörtte üçü pis bulunan bir elbiseden başka avret mahallini örtecek
elbise bulamayan kimse, avret mahalli açık olarak namaz kılabilir mi?
Cevap: Bazı mahallerde dörtte bir, tamamının hükmünü taşır. Avret mahallinin
örtülme zarureti karşısında, elbisenin dörtte birinin temiz olması, tamamının
temiz olması gibi kabul edilerek bu elbise giyilir ve onunla namazını eda eder. Hatta
elbisenin dörtte birinden daha az bir yeri temiz olsa bile, onunla namaz kılmak çıplak
namaz kılmaktan daha sevimlidir. Pis olan bir elbise ile tesettür ederek namaz
kılmakta, her ne kadar temizliği zaruretle ihlal etmiş olmak varsa da, setr-i avret
şartı yerine gelmiş ve aynı zamanda namazın kıyam, rüku ve secdeleri gereği gibi
ifa olunmuş bulunduğundan, çıplak kılmaktan bu cihet daha faziletlidir.
16 - Soru: Avret mahallinin ancak bir kısmım örtebilecek kadar bir bez parçası
bulan kimse bununla kabil olduğu kadar tesettür etmek durumunda mıdır?
Cevap: Bir şeyin tamamı idrak edilemezse tamamı da terk edilmez, diye bir söz
vardır. Avret mahallinin bir kısmım örtecek kadar bir şey bulan kimse onu
kullanmalı, onunla edep yerlerinin ön ve arka kısımlarım örtmelidir. Her iki
tarafını örtmeye yetişmemesi halinde, bazı ilim erbabı, rüku ve secde halinde arka
tarafın görünmemesi için onunla arka tarafındaki edep yerlerini kapamalıdır,
demişler; bir kısım ilim adamları da açık bulunan avret mahallinin kıbleye
gelmemesi için ön tarafın örtülmesini tavsiye etmişlerdir.
17 - Soru: Kadının giyeceği elbise ile İslami tesettürün kamil bir manada yerine
gelmesi için, elbisede aranacak vasıflar nelerdir?
Cevap: Elbisenin kumaşı, altını gösterecek kadar ince olmamalı; kalın kumaştan
yapılsa bile, vücuda tıpa tıp uyacak kadar dar olmamalı ve erkeğe mahsus bir giysi
olmamalıdır. Bu hususa açıklık getirmek için, saadet asrından ve Peygamber
Efendimiz'in (sav) hanesinden örnekler sunmak istiyorum. Hazret-i Aişe (ra) validemizin
kızkardeşi Esma (ra), bir gün Hazret-i Aişe (ra)'nın evine gelmişti. Üzerinde ince
bir elbise vardı. Peygamber (sav) onu bu halde görünce hemen başını aksi istikamete
çevirdi ve "Ya Esma, bir kadın, hayız (görecek yaş)a ulaştığı zaman
şunlardan başka bir yerinin görülmesi iyi olmaz" buyurarak yüz ve ellerini
işaret etti.
Hazret-i Ebu Bekir'in oğlu Abdurrahman'ın kızı Hafsa, halası Hazret-i Aişe'nin
yanına gelmişti. Başındaki örtü, ince olduğu için altını göstermekte idi.
Hazret-i Aişe, dini bir hiddet ile, kalktı ve yeğeninin başındaki örtüyü alıp
yırttı ve onun yerine altını göstermeyen bir örtü verdi.
Akılların muallimi, vicdanların mürebbisi ve iki cihan serveri bulunan Peygamber
Efendimiz(sav), ince elbise giyen kadınları, "giyinmiş çıplaklar" diye
vasıflamış olup, onların akıbetlerini bildiren Hadis-i Şeriflerinde şöyle
buyurmaktadır: "Ateş ehlinden iki sınıf vardır. Onları (dünyada) göremiyorum:
Biri, yanlarında sığır kuyrukları gibi kamçılar bulunan bir kavimdir. Onlarla
halkı döverler. (Diğeri): Giyinmiş çıplaklardır. Başkalarını eğri yola sokan,
kendileri de (haktan) meyletmiş bulunan, başları deve hörgücü gibi birtakım
kadınlardır. Bunlar cennete giremezler ve oranın kokusunu alamazlar. Hakikat cennetin
kokusu şu kadar (uzak) yoldan hissedilir.
18 - Soru: Kadının erkeğe karşı tesettürü nasıl olmalı ve bu hususta nelere
dikkat göstermelidir?
Cevap: Bir kadının, kendisine yabancı olan bir erkek ile oturup kalkması haram
bulunmaktadır. Ancak şahidlikle veya hakimin karşısına çıkma zamanında zaruret
miktarınca erkeğe görünmesine dinimiz müsaade etmiştir. Zaruretler miktarla tayin
olunacağından, zaruret miktarından fazla açılmanın haram olacağı akıldan
çıkarılmamalıdır.
Mü'min kadınların otel, dershane, park, bahçe, ziyafet meclisi, çarşı ve pazar gibi
yerlerde yabancı erkeklerle birlikte bulunmasında zaruret bulunmadığı için
karışık bir şekilde oturup kalkmaları haramdır. Buhari ve Müslim'in ittifakla
rivayet ettikleri bir Hadis-i Şerifte şöyle buyurulmaktadır: "Kim Allah'a (cc) ve
ahiret gününe inanırsa, kendisine helal olmayan ve yanında mahremi bulunmayan bir
kadınla baş başa kalmasın. (Aksi halde) üçüncüleri şeytan olur."
Buhari ve Müslim'in naklettiği diğer bir Hadis-i Şerifte açıklandığına göre,
Resulullah (sav) bir gün, "(Yabancı) kadınların yanlarına girmekten
sakının" buyurdu. Ensardan bir adam, "Kadının, kocası tarafından olan
erkek hısmı (hakkında) görüşünüz nedir?" dedi. Resul-i Ekrem (sav), "Bu
erkek (ile başbaşa kalmak), ölüm (sebebi)dir" buyurdu. Cemiyet içinde İslam'ın
emrettiği bu kaidelere riayet etmemekten nice felaketler vukua gelmektedir. Bunların
önüne geçilmesi, dinimizin emirlerine harfıyyen uymakla mümkündür.
Fetva kitaplarının tetkikinde, fitne korkusu olduğu zaman bir kadının süt itibariyle
oğlan kardeşine, kız kardeşinin kocasına, kayın biraderine görünmesinin caiz
olmayacağı ifade edilmiştir. Enişte ve kayın biradere görünmenin yasaklığında
herhangi bir şart yoktur. Fitne korkusu, ancak süt kardeş hakkında kullanılan bir
kayd-ı ihtirazidir. Böyle bir tehlike mevcut olduğu zaman bir kadının, kendi süt
oğluna da görünmesi yasaklanmıştır. Genç bir kadın, erkekler arasında yüzünü
açmaktan men olunur. Bu, kadının yüzü avret olmasından değil, fitne korkusu
bulunduğu içindir.
Erkeğin kadına bakması haram olduğu gibi, kadının da erkeğe bakması haramdır.
Bazı ilim erbabı, Mescid-i Nebevi'de harbelerle oynayan Habeşileri, Hazret-i Aişe
validemizin seyretmesini, kadının erkeğe bakmasında bir mahzur olmadığına delil
olarak göstermeye çalışmışlarsa da, Abdü'l-Vehhab Şarani, bu vak'anın hicab ayeti
gelmezden önce cereyan ettiğini açıklamaktadır.
Ümmü Seleme (ra) validemizin naklettiği bir Hadis-i Şerif, bu hususu vüzuha
kavuşturmaktadır. Hicab ayetinin gelmesinden sonra, günün birinde Zevcat-ı tahirattan
Ümmü Seleme ve Meymune validelerimiz, Resulullah (sav)'in huzurunda oturuyorlar idi.
Ashabtan her iki gözü âmâ bulunan Abdullah bin Ümmü Mektum, hane-i saadete geldi.
Resulullah Efendimiz(sav), zevcelerine hitaben, "Örtünüze bürününüz"
buyurdu. Bahsi geçen validelerimiz, "Ey Allah'ın Resulü(sav), o âmâ değil mi?
Bizi görmez ve tanımaz" dediler. Resul-i Ekrem(sav) şöyle buyurdular:
"Sizler de mi âmâ sınız? Siz onu görmüyor musunuz?"
Resulullah Efendimiz'in (sav) zevcelerinin, Muhammed ümmetinin anneleri olduğu ayet ile
sabit iken ve gelen sahabinin gözleri âmâ bulunduğu halde böyle buyrulunca, tamamen
yabancı ve gözleri açık erkeklerin nazarına kendini arz eden bir kadın için asla
bir mazeret kabul edilemez.
Allah'ın emirlerine riayette, mü'minlerin anneleri, diğer kadınlardan daha dikkatli
bulunurlardı. Tabiin'den gözleri hiç görmeyen İshak, Hazret-i Aişe (ra) validemizin
ziyaretine gelir ve huzuruna kabul olunurdu. Hazret-i Aişe (ra), bu zatı huzuruna kabul
edeceği zaman başını örter, gözü gören bir erkekten tesettür edercesine dikkat
gösterirdi. İshak bir gelişinde Hazret-i Aişe (ra)'ya, "Ben âmâ olduğum halde,
benden de tesettür ediyorsunuz. Halbuki ben sizi göremiyorum" demişti. Hazret-i
Aişe (ra), "Evet, gerçi sen beni göremiyorsun, ama ben seni görüyorum"
demişti.
İslam'ın sarsılmaz ölçülerine uyan kimse, doğru yoldan sapmaz. Hak'dan sonra
sapıklıktan başka ne vardır? Cihanın mürebbii vicdanı bulunan Hazret-i Muhammed
(sav), erkek ve kadın münasebetlerini açık ve seçik oarak tanzim ve tavzih ederken,
bu vazifenin inceliklerini gün ışığına çıkarmıştır. Kim hak yolda sabit olmak
isterse hiçbir tevile kalkışmadan bu hükümlere harfiyen riayet göstermelidir. Bu
yüce emirlerin inceliklerini bizim aklımız kavrayamasa da onlarda pek çok hikmetler
vardır.