SELEF'İN TANIMI
Sözlük Anlamı: Selef geçen, önceden geçip giden demektir.
Aynı zamanda önceden geçip gitmiş cemaat yahut yaşayışları itibariyle ya da
yürüyüşlerinde önden giden topluluk anlamındadır.
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Nihayet onlar bizi
gazablandırınca, kendilerinden intikam aldık. Hemen onları topluca suda boğduk.
Böylece onları sonra gelenler için bir selef (geçmiş topluluk) ve bir örnek
kıldık. " (ez-Zuhruf, 43/55-56)
Yani onların amelleri gibi amelde bulunanlardan önce geçmiş selef
kıldık. Bu ise onlardan sonra gelenler, onlardan ibret alsınlar ve başkaları onların
bu durumlarından öğüt alsın diyedir.
Selef: "Yaş ve fazilet itibariyle kişiden daha ileri mertebede
bulunan, ondan önce gelip geçmiş ataları ve akrabaları demektir... İşte bundan
dolayı tabiîlerin ilk nesline de selef-i salih adı verilmiştir."(1)
Terim olarak tanımına gelince:
İtikad alimleri tarafından "selef" lafzı mutlak olarak
kullanıldığı takdirde ashab yahut ashab ve tabiîn yahut ashab, tabiîn ve onlara
uyan, imamlıkları, faziletleri, sünnete uyuşları, bu husustaki önderlikleri,
bid'atten sakınmak ve ondan çekinmek özellikleri kabul edilmiş önder imamlar
arasından onlara uyanlar ile imam oldukları dindeki durumlarının önemi hususunda da
ümmetin ittifak ettiği kimseler kastedilir. Bundan dolayı ilk nesle "selef-i
salih" denilmiştir.
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Kim kendisine doğru yol
apaçık belli olduktan sonra peygambere karşı gelir, mü'minlerin yolundan başkasına
uyup giderse, onu döndüğü o yolda bırakır ve cehenneme atarız. O ne kötü bir
dönüş yeridir!" (en-Nisa, 4/115)
Yine yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "İleriye geçen
muhacir ve ensar ile onlara güzellikle uyanlardan Allah razı olmuştur. Onlar da O'ndan
hoşnut olmuşlardır. Bunlar için orada ebediyyen kalmak üzere altından ırmaklar akan
cennetler hazırlamıştır. İşte buu en büyük kurtuluştur." (et-Tevbe, 9/100)
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurmuştur:
"İnsanların en hayırlısı benim çağdaşlarımdır. Sonra onlardan sonra
gelenler, sonra da onlardan sonra gelenler." (Buharî ve Müslim)
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ile ashab'ı ve onlara güzel
bir şekilde uyanlar bu ümmetin selefidirler. Rasülullah -sallallahu aleyhi ve selle
m-'ın ashabının ve onlara güzel bir şekilde uyanların davet ettiği şeyin
benzerine davet eden herkes de selef'in yolu üzerindedir.
Bu konuda bir zaman sınırlamasına gitmek şart değildir. Aksine
şart akide, ahkam ve yaşayış itibariyle kitab ve sünnete selef'in anlayışı ile
uygunluktur. Kitab ve sünnete uygun düşen herkes selef'e tabi olan kimselerdendir.
İsterse zaman ve mekan itibariyle kişi ile onlar arasında bir uzaklık bulunsun. Onlara
muhalefet eden ise onlar arasında yaşamış olsa dahi onlardan değildir.
Selef-i salih'in önderi Rasûlullah -sallahu aleyhi ve sellem-'dır.
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Muhammed Allah'ın Rasülüdür. Onunla
birlikte olanlar kafirlere karşı sert ve katı, kendi aralarında merhametlidirler. Sen
onları rüku ediciler ve secde ediciler, Allah'tan bir lütuf ve rıza isteyenler olarak
görürsün. Secde izinden nişanları yüzlerindedir." (el-Feth, 48/29)
Yüce Allah kendisine itaat ile Rasûlüne itaati bir arada söz
konuşu etmiş ve şöyle buyurmuştur: "Kim Allah'a ve Rasulüne itaat ederse,
işte onlar Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberler, siddiyklar, şehidler ve
salihlerle birliktedirler. Onlar ne iyi arkadaştırlar!" (en-Nisa, 4/69)
Yine yüce Allah Rasulüne itaati kendisine itaat olarak
değerlendirmiş ve şöyle buyurmuştur: "Peygambere itaat eden gerçekle Allah'a
itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, zaten biz seni onların üzerine bir koruyucu
göndermedik. " (en-Nisa, 4/80)
Yüce Allah Rasule itaat etmemenin amelleri iptal edip, boşa
çıkartacağıni haber vermek üzere şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler!
Allah'a itaat edin, Rasule itaat edin, amellerinizi de boşa çıkarmayın."
(Muhammed, 47/33)
Yine yüce Rabbimiz bize peygamlerinin emrine muhalefet etmeyi
yasaklayarak şöyle buyurmaktadır: "Kim de Allah'a ve Rasulüne isyan eder,
sınırlarını aşarsa, onu da orada ebedi kalmak üzere bir ateşe koyar. Üstelik onun
için küçültücü bir azab da vardır. " (en-Nisa, 4/14)
Yüce Allah bizlere peygamlerinin bize emrettiğini alıp, bize
yasakladığı şeyleri terketmemizi de emretmektedir: "Hem peygamber size ne
verdi ise onu alın, neyi yasak etti ise de sakının. Allah'tan korkun çünkü Allah
azabı çok çetin olandır." (el-Haşr: 7/59)
Ayrıca yüce Allah bizlere Peygamber -sallallahu aleyhi ve
sellem-'ı hayatımızın bütün hususlarında hakem kılmayı ve onun hükmüne
başvurmayı emretmekte ve şöyle buyurmaktadır: "Hayır, Rabbine andolsun ki
aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükümden
dolayı içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça
iman etmiş olmazlar." (en-Nisa, 4/65)
Yüce Allah bizlere Peygamberinin en mükemmel, en güzel örnek ve
uyulacak en mükemmel şahsiyet okluğunu bildirmiştir. Kendisine uyulması ve izinden
gidilmesi gereken odur. İşte yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Andolsun ki
sizin için Allah'ı ve ahiret gününü ümit eden ve Allah'ı çokça anan kimseler
için Rasulullahta güzel bir örnek vardır." (el-Ahzab, 33/21) Yüce Allah
kendi rızasını, Rasulünün rızası ile birlikte zikrederek şöyle buyurmaktadır: "Halbuki
daha doğru olan Allah'ı ve Rasülünü hoşnut etmeleridir. Eğer mü'min iseler."
(et-Tevbe, 9/62)
Yüce Allah Rasulünün peşinden gitmeyi, kendisinin sevgisine mazhar
olmanın alameti olarak değerlendirmiştir: "De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız
bana uyun, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah günahları
bağışlayandır, rahimdir. " (Al-i İmran, 3/31)
İşte bundan dolayı selef-i salih herhangi bir hususta
anlaşmazlığa düştükleri vakit başvurdukları kaynak Allah'ın kitabı ve
Rasulünün sünneti idi. Tıpkı yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi: "Eğer
Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, herhangi bir hususta anlaşmazlığa
düşerseniz, onu, Allah'a ve Rasülüne götürünüz. Bu hem daha hayırlı, hem de
sonuç itibariyle daha güzeldir." (en-Nisa, 4/59)
Rasulutlah -sallallahu aleyhi ve sellem-'den sonra selefin en
faziletlileri elbetteki dinlerini ondan samimiyet ve ihlas ile öğrenmiş bulunan
ashab-ı kiram'dır. Nitekim yüce Allah aziz kitabı Kur'an-ı Kerîm'de onları
şöylece nitelendirmektedir: "Mü'minler arasında Allah'a içerdikleri sözde
içtenlikle sebat eden nice yiğitler vardır. Onlardan kimisi adağını yerine getirdi,
kimisi de beklemektedir. Onlar hiçbir şeyi değiştirmemişlerdir." (el-Ahzah,
33/23.)
Daha sonra da Rasulullah -sallallabu aleyhi ve sellem-'ın haklarında
şöyle buyurduğu faziletli kılınan ilk nesiller arasında onların peşinden gelenler
gelir: "İnsanların en hayırlısı benim çağdaşlarımdır. Sonra onlardan sonra
gelenler, sonra onlardan sonra gelenler. " (Buhari ve Müslim)
Bundan dolayı ashaba ve tabiîne uymak başkalarına göre daha
uygundur. Buna sebeb ise imanlarındaki sadakatleri, ibadetlerindeki ihlaslarıdır. Onlar
akidenin koruyucuları, şeriatın bekçileridir. Gereğince söz ve davranışlarıyla
amel edenlerdir. Bundan dolayı yüce Allah dinini yaymak, Peygamberinin sünnetini
tebliğ etmek için onları seçmiştir. Peygamber -sallahu aleyhi ve sellem- şöyle
buyurmuştur: "Ümmetim yetmişüç fırkaya ayrılacaktır. Hepsi ateştedir, bir
tanesi müstesna." O kimlerdir, ey Allah'ın Rasulü? diye sordular. O da: "Benim
ve ashabımın üzerinde bulunduğu yoldur" diye buyurdu. (2)
Sonraki asırlarda selef-i salihe uyan ve onların yollarını izleyen
kimseye de hem onlara nisbet etmek, hem de böyle bir kimse ile selefin yoluna muhalefet
ederek onların yolundan başkasına uyanlardan ayırdetmek maksadıyla "selefi"
denilir.
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Kim kendisine doğru yol
apaçık belli olduktan sonra peygambere karşı gelir, mü'minlerin yolundan başkasına
uyup giderse, onu döndüğü o yolda, bırakır ve cehenneme atarız. O ne kötü bir
dönüş yeridir!" (en-Nisa, 4/115)
Her müslüman onlara mensub olmaktan sadece iftihar eder.
"Selefîlik (es-selefiye)" lafzı artık İslam'ı
algılamak, anlamak ve uygulamak hususunda selef-i salih'in izlediği yolun özel ismi
haline gelmiştir. Buna göre selefilik kavramı Allah'ın kitabına ve Rasûlullah
-sallallahu aleyhi ve sellem-'ın sünneti diye sabit olan hususlara selefin anlayışına
uygun olarak, tam anlamıyla sımsıkı sarılan kimseler hakkında kullanılır.
DİPNOTLAR
(1) Tacu'l-Arus, Lisanu'l-Arab ve el-Kamusu'l-Muhît sözlükleri "sin, lâm ve
fe" maddesine bakınız.
(2) el-Elbanî, Sahih-u Süneni't-Tirmizî