EHL-İ
SÜNNET VE'L-CEMAAT
Sözlükte Sünnet:
Sözlükte fiil olarak: "Senne'l-emra" bir işi açıkladı
anlamındadır.
Sünnet, ister övülen, ister yerilen olsun izlenen yol ve gidiş
anlamındadır. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'ın şu hadisinde bu anlamıyla
kullanılmıştır: "Sizden öncekilerin yollarına (senen) karış karış ve
arşın arşın uyacaksınız." (Buharî ve Müslim) Yani din ve dünya ile
ilgili yollarını izleyeceksiniz.
Peygamber efendimizin şu hadisinde de bu anlamda kullanılmıştır:
"Kim İslam 'da güzel bir sünnet ortaya koyarsa, ona hem o sünnetin ecri, hem de
ondan sonra onunla amel edenlerin ecri -onların ecirlerinden bir şey
eksiltilmeksizin- verilir. Kim de İslam'da kötü bir sünnet ortaya
koyarsa..." (Müslim) yani bir yaşayış şekli, tarzı ortaya koyarsa demektir.(1)
Terim Olarak Sünnet:
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'ın ve ashabının ilim,
itikad, söz, davranış ve takrir (yapılıp da itiraz etmedikleri) hususlarda
izledikleri yol demektir.
Sünnet aynı zamanda ibadet ve itikatlardaki sünnetler hakkında da
kullanılır. Sünnetin karşıtı bid'attir. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-
şöyle buyurmuştur: "Gerçek şu ki sizden benden sonra yaşayacak olanlar pek çok
ayrılıklar görecektir. Size benim ve doğru yolda hidayet üzere bulunan halifelerin
sünnetine bağlanmanızı tavsiye ederim." (2)
Cemaat:
Sözlük anlamıyla cemaat, bir şeyin parçalarını birbirine
yaklaştırmak suretiyle, katmak ve eklemek demek olan cem'den alınmıştır. Ben onu cem
ettim o da cem oldu, denilir.
Cemaat, içtimadan türemiştir. Ayrılıp dağılmanın ve
ayrılığın zıttıdır.
Cemaat çok sayıdaki insan topluluğu demek olduğu gibi, belli bir
maksat etrafında toplanmış bir kesim insan anlamında da kullanılır.
Yine cemaat herhangi bir iş üzere toplanmış olan topluluk demektir.
(3)
Terim Olarak Cemaat:
Müslümanların cemaati demek olup, bunlar da ashab, tabiîn ve
kıyamet gününe kadar onlara güzel bir şekilde uyan, kitab ve sünnet etrafında
toplanmış, Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in zahiren ve batınen gittiği yolu
izleyen bu ümmetin selefi demektir.
Yüce Allah mü'min kullarına cemaat olmalarını, birbirleriyle
kaynaşıp yardımlaşmalarını emr ve teşvik etmiş, onlara tefrikayı, ayrılığı ve
birbirini boğazlamayı yasaklamıştır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Allah'ın
ipine topluca sarılın ve ayrılmayın." (Al-i İmran, 3/103), "Siz
kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi
olmayın." (Al-İmran, 3/105)
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- da şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz
bu ümmet yetmişüç fırkaya ayrılacaktır. Bunların yetmişikisi ateşte, bir tanesi
ise cennette olacaktır ki o da cemaattir." (4)
"Cemaatle birlikte olmaya bakınız, tefrikadan uzak durunuz.
Şüphesiz şeytan tek başına kalanla beraberdir. İki kişiden ise nisbeten uzaktır.
Kim cennetin geniş yerini istiyor ise o halde cemaatten ayrılmasın." (5)
Yüce sahabi Abdullah b. Mes'ud -radıyallahu anh- da şöyle
demiştir: "Cemaat tek başına olsan dahi hakka uygun düşen şeydir." (6)
Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat:
Buna göre ehl-i sünnet ve'l-cemaat, Peygamber, -sallallahu aleyhi ve
sellem-'in sünnetine, ashabının ve onların yollarını izleyenlerin sünnetine itikad,
söz ve amel hususlarında sımsıkı sarılanlar ile bu şekilde dosdoğru tabi olup,
bid'atlerden uzak duran kimselerdir. Bunlar kıyamet gününe kadar ilahi yardıma mazhar
olarak kalacaklar, varlıklarını sürdüreceklerdir. Bunlara uymak hidayet, muhalefet
etmek ise sapıklıktır.
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat birtakım nitelik ve özellikleriyle
diğerlerinden ayrılırlar. Bunların bazıları şunlardır:
1- Ehl-i sünnet ve'l-cemaat ister itikad, ister ahkam, ister yasayış
bakımından ifrat ile tefrit, aşırı gitmek ile katılık arasında vasat ve itidal
üzere olanlardır. O halde bu ümmet diğer ümmetler arasında vasat olduğu gibi, onlar
da bu ümmetin fırkaları arasında vasat olanlardır.
2- Dinin hükümlerini sadece kitab ve sünnetten alırlar. Bunlara
gereken önemi verirler. Bunların nasslarına teslim olur ve selef yönteminin
gereklerine göre bunları kavrarlar.
3- Onların, sözlerinin tamamını aldıkları ve ona uymayan herşeyi
bir kenara bıraktıkları, Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in dışında tazim
ettikleri herhangi bir imamları yoktur. Rasulullah'ın hallerini, sözlerini ve
fiillerini insanlar arasında en iyi bilenler onlardır. Bundan dolayı insanlar arasında
sünneti en çok seven, ona tabi olma gayretini en çok ortaya koyan ve bu sünnet ehlini
en çok sevenler de onlardır.
4- Din hususunda düşmanlıkları terkederler, düşmanlık
yapanlardan uzak kalırlar. Helal ve haram meselelerinde tartışmayı bir kenara
bırakırlar, dinin tamamını esas alır ve kabul ederler.
5- Selef-i Salih'i tazim eder, selef yolunun en esenlikli, en ilme
uygun ve en muhkem olduğuna inanırlar.
6- Tevili kabul etmezler, şeriata teslim olurlar. Bununla birlikte
nakli, akıldan (zihni tasavvurlar) öncelikli kabul ederler ve ikincisinin, birincisine
boyun eğmesini sağlarlar.
7- Aynı mesele ile ilgili değişik nassları birlikte ele alırlar ve
müteşabih olanları muhkem'in ışığında anlamaya çalışırlar.
8- Hak üzere sebatları, akide hususları üzerinde ittifak edip,
değişip duran kanaatlere sahih olmamaları, ilim ve ibadeti şahıslarında
toplamaları, Allah'a tevekkül etmekle birlikte sebeplere yapışmaları, dünya
nimetlerini elde ederken dünyaya karşı zâhidâne yaşayışları, korku ile ümit,
sevgi ile buğz duygularını birlikte taşımaları, mü'minlere karşı merhametli ve
yumuşak olmakla birlikte, kafirlere karşı ise sert ve haşin olmaları, zaman ve
mekanın değişmesi ile birlikte değişikliğe uğramamaları suretiyle hakka hidayet
eden ve dosdoğru yolu gösteren salihlerin önderleridirler.
9- Onlar İslam, sünnet ve cemaatin dışında herhangi bir isim
almazlar.
10- Sahih akideyi, dosdoğru dini yaymaya, insanlara bunları
öğretip, doğruya iletmeye, onlara içten nasihat edip, onların işleriyle ilgilenmeye
önem verirler.
11- İnsanların sözlerine, inançlarına ve davetlerine karşı,
insanlar arasında en çok sabredenler, tahammül gösterenler onlardır.
12- Cemaate ve kaynaşmaya çokça gayret ederler, buna davet eder,
insanları buna teşvik ederler. Ayrılıkları ve tefrikayı bir kenara bırakırlar,
insanları bunlardan sakındırırlar.
13- Yüce Allah onları birbirlerini tekfir etmekten korumuştur.
Başkaları hakkında da ilme ve adalete uygun olarak hüküm verirler.
14- Birbirlerini severler, birbirlerine karşı merhametlidirler. Kendi
aralarında yardımlaşırlar, birbirlerini tamamlarlar. Ancak dini esaslara bağlı
olarak başkalarını dost ya da düşman bilirler.
Özetle ehl-i sünnet ve'l-cemaat, insanlar arasında huyları en
güzel olanlar, yüce Allah'a itaat etmek suretiyle nefislerini temizlemeye en çok gayret
gösterenlerdir. En geniş ufuklu insanlar, en uzak görüşlüler, başkalarının
görüş ayrılıklarına en çok tahammül gösterenler, bunun adabını ve usulünü en
iyi bilenler onlardır.
Özetle söylenecek olursa, ehl-i sünnet ve'l-cemaat'in anlamı
şudur:
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in
fırkalar arasında kurtuluşu vaadettiği kesimdir. Bu vasfın eksenini ise sünnete
uymak ve sünnette gelmiş olan itikad, ibadet, hidayet yaşayış ve ahlaka tabi olup,
müslüman topluluğuna bağlı olmaktır.
Böylelikle ehl-i sünnet ve'l-cemaat'in tanımı, selefin tanımının
dışına çıkmamaktadır. Selefin ise kitab ile amel eden, sünnete sımsıkı sarılan
kimseler olduklarını öğrenmiş bulunuyoruz. O halde selef, Peygamber -sallallahu
aleyhi ve sellem-'in kastettiği ehl-i sünnet, ehl-i sünnet de selef-i salih ile
onların yolları üzerinden giden kimselerdir.
İşte ehl-i sünnet ve'l-cemaat'in özel tanımı budur. Bid'atçi ve
hevalarının peşinden giden hariciler, cehmiye, mürcie, rafıziler ve diğer bid'at
ehlinden olan bid'atçi kesimler bu kapsamın dışında kalmaktadır.
Çünkü burada sünnet bid'atin karşısında, cemaat de tefrikanın,
ayrılığın karşısındadır. İşte cemaate bağlanmak ve tefrikadan ayrılmak
hususunda varid olmuş hadislerden maksat da budur.
Abdullah b. Abbas -radıyallahu anhuma-'nın yüce Allah'ın: "O
günde kimi yüzler ağaracak, kimi yüzler kararacaktır. " (Al-i İmran, 3/106)
buyruğunu tefsir ederken söylediği: "Ehl-i sünnet ve'l-cemaat'in yüzleri
ağaracak, bid'at ve tefrika ehli kimselerin yüzleri ise kararacaktır." (7) şeklindeki
açıklamasında kastettiği de budur.
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat'in genel kapsamlı anlamına gelince,
rafızilerin dışında İslam'a intisab edenlerin hepsi girer.
Kimi zaman bid'at ehli ve hevalarının peşinden giden birtakım
fırkalar hakkında da ehl-i sünnet ve'l-cemaat denildiği olur. Çünkü bunlar sapık
fırkalar karşısında itikadi birtakım meselelerde katıksız ehl-i sünnet'e uygun
kanaat belirtirler. Ehl-i sünnet alimleri tarafından bu anlamı ile kullanımı azdır.
Çünkü bu sadece birtakım itikadi meseleler ile kayıtlıdır ve muayyen birtakım
taifelere karşılık kullanılan bir isimdir. Mesela, hilafet ve ashab-ı kiram
meselelerinde rafızilerin karşısında ehl-i sünnet vasfının kullanılması ile
diğer itikadi meseleler hakkında kullanılması buna örnek gösterilebilir.
Ehl-i sünnet'in karşısında ehl-i bid'at yer alır. Bunların belli
başlıları ise hariciler, rafıziler, mürcie, kaderiye ve cehmiye olmak üzere beş
fırkadırlar.
Buna göre selef-i salih tabiri muhakkik ehl-i sünnet alimlerinin
ıstılahında, ehl-i sünnet ve'l-cemaat ile eş anlamdadır. Aynı şekilde onlar
hakkında ehlu'l-eser, ehlu'l-hadis, et-taifetu'l-mansura (ilahi yardıma mazhar kesim),
el-fırkatu'n-naciye (kurtuluşa eren fırka), ehlu'l-ittiba' (sünnete tabi olanlar)
isimleri de kullanılır. Bu isim ve tabirler selef alimleri tarafından çokça
kullanılır. (8)
DİPNOTLAR
(1) Bk. Lisanu'l-Arab, Muhtaru's-Sıhah, el-Kamusu'l-Muhît gibi sözlükler
"sin, nûn, nûn" maddeleri.
(2) el-Elbanî, Sahihu Sünen-i Ebi Davud.
(3) Bk. Lisanu'l-Arab, Muhtaru's-Sıhah, El-Kamusu'l-Muhît gibi sözlükler
"cim, mim, ayn" maddesi.
(4) el-Elbanî, Sahih-u Sünen-i Ebi Davud.
(5) İmam Ahmed, Müsned'inde rivayet etmiş olup, el-Elbanî, İbn Ebi Âsım'ın
es-Sünne adlı eserinde (ilgili notunda) sahih olduğunu belirtmiştir.
(6) el-Lâlekâî, Şerhu Usuli İ'tikadi Ehl-i Sünneti Ve'l-Cemaa adlı eserinde
rivayet etmiştir.
(7) Bk. İbn Kesir, Tefsir, I, 390
(8) Geniş bilgi için bk. Dr. Nasır Abdu'l-Kerim el-Akl, Mefhumu Ehl-i Sünneti
ve'l-Cemaati inde Ehl-i Sünneti ve'l-Cemaati adlı eseri. Gerçekten de konuyu hakkıyla
incelemiş, güzel ve faydalı bir şekilde ele almıştır. Allah'tan onu hayırlarıyla
mükafatlandırmasını dileriz. Ayrıca bk. Muhammed Abdu'l-Hadî el-Mısrî,
Meâlimu'l-İntilâkati'l-Kübra inde Ehli's-Sünneti ve'l-Cemaa, Ahmed Ferit, Hasaisu
Ehl-i Sünne adlı eserleri.