ALTINCI
RÜKÜN
KADERE İMAN
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat her hayır ve şerrin Allah'ın
kaza ve kaderi ile meydana geldiğine, Allah'ın dilediği her şeyi yaptığına kesin
olarak inanırlar. Herşey O'nun iradesi iledir. Hiçbir şey O'nun meşîet (dilemesi) ve
tedbiri dışına çıkamaz. O olmuş ve olacak herşeyi olmadan önce ezelden beri bilir.
Ezeli ilminin gereğine ve hikmetine uygun olarak meydana gelecek bütün kainat için
kaderler ve miktarlar tayin etmiş, kullarının hallerini, rızıklarını, ecellerini,
amellerini ve daha başka diğer hallerini bilmiştir. Meydana gelen herbir yeni şey
O'nun ilim, kudret ve iradesi ile meydana gelir. Kadere iman özetle: Ebede kadar meydana
gelecek olan herşeye dair Allah'ın ezelî bilgisi ile Kalemin bunları yazdığına
inanmaktır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Bu önce geçenlerde Allah 'ın geçerli kıldığı
sünnetidir. Allah'ın emri mutlaka yerini bulan bir kaderdir." (el-Ahzah, 33/38);
"Çünkü biz herşeyi bir takdir ile yarattık." (el-Kamer, 54/49)
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurmuştur:
"Bir kimse kadere hayrı ile şerri ile Allah'tan geldiğine iman
etmedikçe, kendisine gelip isabet eden bir şeyin gelip çatmamasının imkansız
olduğunu ve kendisini gelip bulmayan bir şeyin kendisine isabet etmesinin de imkansız
olduğunu kesinlikle bilmedikçe hiçbir kul iman etmiş olmaz." (1)
Ehl-i sünnet derler ki: Kadere iman ancak dört husus ile tamam olur.
Bunlara da kaderin mertebeleri ya da esasları adı verilir. Bu hususlar kader meselesini
anlamanın yoludur. Kadere iman ise, bütün esasları gerçekleştirilmedikçe tamam
olamaz. Çünkü bunların bir kısmı diğerine bağlıdır. Bunların hepsini kabul eden
bir kimsenin kadere imanı tamam olur. Bunlardan birisini yahut daha fazlasını eksik
bırakanın ise kadere imanında sarsıntı meydana gelir.
Birinci Mertebe: İlim:
Yüce Allah'ın olmuş ve olacak, olmamış şeyler eğer olacak olsa
nasıl olacaklarını, geneliyle ve bütün incelikleriyle bildiğine iman etmektir. O
kulların neler yapacaklarını, onları yaratmadan önce bildiği gibi, onların
rızıklarının, ecellerinin, amellerinin, hareket ya da hareketsizliklerinin
inceliklerini de bilendir. Onlardan kimin mutlu, kimin bedbaht olduğunu da bilendir. O
bütün bunları ezelden beri, sıfatı olan kadim ilmiyle bilir. Yüce Allah: "Şüphesiz
Allah herşeyi çok iyi bilendir." (et-Tevhe, 9/115) diye buyurmaktadır.
İkinci Mertebe: Yazmak:
Bu da yüce Allah'ın mahlukatın kaderleri ile ilgili olarak ezelden
bildiğini Levh-i mahfuz'da yazmış olduğuna iman etmektir. Levh-i mahfuz ise hiçbir
şeyin eksik bırakılmaksızın tamamıyle yazıldığı kitabtır. Meydana gelmiş,
gelecek ve kıyamet gününe kadar olacak herşey yüce Allah'ın nezdinde
Ümmü'l-kitab'ta yazılmıştır. Buna ez-Zikr, el-İmam, el-Kitabu'l-mübin adları da
verilir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Biz berşeyi İmam-ı mübin'de
(önder kitabta) tesbit etmişizdir." (Yasin, 36/12)
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'da şöyle buyurmuştur:
"Allah'ın ilk yarattığı şey kalemdir. Ona: Yaz diye buyurdu. O, ne yazayım?
diye sorunca, kaderi yaz, olanı ve ebediyete kadar olacak olanı yaz diye buyurdu." (2)
Üçüncü Mertebe: İrade ve Meşîet (Dileme):
Yani bu kainatta meydana gelen herbir şey rahmet ve hikmet
özellikleri ile Allah'ın irade ve meşîeti ile meydana gelir. O dilediğini rahmetiyle
hidayete iletir, dilediğini hikmeti ile saptırır. Hikmet ve egemenliği eksiksiz
olduğundan dolayı, yaptıkları hakkında O'na soru sorulmaz, ancak yaratılmışlara
sorulur. Bu kabilden meydana gelen herbir şey Allah'ın Levh-i mahfuz'da yazılı ve
ezelî ilmine uygundur. Allah'ın meşieti gerçekleşir, kudreti de herşeyi kapsar.
O'nun dilediği olur, dilemediği olmaz. Hiçbir şey O'nun iradesi dışında değildir.
Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Alemlerin Rabbi
olan Allah dilemedikçe de siz dileyemezsiniz." (et-Tekvîr, 81/29)
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- da şöyle buyurmuştur: "Bütün
Ademoğullarının kalbleri Rahman'ın parmaklarının ikisi arasında, dilediği gibi
evirip çevirdiği tek bir kalb gibidir. " (Müslim)
Dördüncü Mertebe: Yaratmak:
Yüce Allah'ın herşeyin yaratıcısı olduğuna inanmaktır. O'ndan
başka bir yaratıcı, O'nun dışında bir Rab yoktur. O'nun dışında her ne varsa
yaratılmıştır. O, amelde bulunan herkesi ve onun amelini, hareket eden herbir
varlığı ve hareketini yaratandır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Herşeyi
yaratıp onu inceden inceye takdir ve tayin etmiştir." (el-Furkan, 25/2)
Hayır ve şer türünden iman ve küfür, itaat ve masiyet kabilinden
meydana gelen herbir şeyi Allah dilemiştir, takdir etmiştir ve yaratmıştır. Yüce
Allah şöyle buyurmaktadır: "Allah'ın izni olmadan hiçbir kimsenin iman etmesi
mümkün değildir." (Yunus, 10/100); "De ki: Allah'ın bizim, için
yazdığından başkası asla bize isabet etmez." (et-Tevbe, 9/51)
Yüce Allah tek başına yaratıp var edendir. O, istisnasız herşeyin
yaratıcısıdır, O'ndan başka bir yaratıcı, O'nun dışında bir Rab yoktur. Yüce
Allah şöyle buyurmaktadır:
"Allah herşeyin yaratıcısıdır. O herşeye vekildir."
(ez-Zümer, 39/62)
Yüce Allah itaati sever ve masiyetten hoşlanmaz. Dilediği kimseyi
lütfuyla hidayete iletir, dilediği kimseyi de adaletiyle saptırır. Nitekim şöyle
buyurmaktadır: "Eğer kafir olursanız, şüphesiz Allah size muhtaç değildir.
Bununla birlikte O kullarının kafir olmalarına razı olmaz. Eğer şükür ederseniz,
faydanız için, ondan razı olur. Günah taşıyan hiçbir kimse başkasının günah
yükünü yüklenmez." (ez-Zümer, 39/7)
Allah'ın saptırdığı kimsenin ileri sürecek herhangi bir delili ya
da bir mazereti yoktur. Çünkü yüce Allah ileri sürülecek bir bahane kalmasın diye
peygamberler göndermiş ve kulun işlediği ameli ona izafe ederek, bunu kulun kesbi
(kazancı) olarak takdir etmiş ve ancak gücünün yettiği şeylerle onu yükümlü
tutmuştur. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır; "Bugünde herkese kazandığının
karşılığı verilir. Bugün zulmetmek yoktur." (el-Mu'min, 40/17);
"Gerçekten Biz, ona yolu gösterdik. İster şükredici olsun, ister nankör (bir
kafir olsun)." (el-İnsan, 76/30); "Müjdeleyici ve korkutucu peygamberler
olarak (gönderdik) ki insanların peygamberlerden sonra Allah'a karşı bir bahaneleri
olmasın." (en-Nisa, 4/165); "Allah hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden
başkasını yüklemez." (el-Bakara, 2/286)
Fakat yüce Allah'ın rahmetinin kemali dolayısıyla şer O'na nisbet
edilmez. Çünkü O hayrı emretmiş olmakla birlikte şerri yasaklamıştır. Şer ancak
O'nun takdiri ve hikmeti ile meydana gelir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Sana gelen her iyilik Allah'tandır. Sana gelen her fenalık da kendindendir."
(en-Nisa, 4/79)
Yüce Allah zulümden münezzehtir, O adalet sıfatına sahibtir.
Kimseye zerre ağırlığı kadar dahi zulmetmez. O'nun bütün fiilleri adalettir ve
rahmettir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Ben kullara asla zulmedici değilim." (Kaf, 50/29);
"Rabbin kimseye zulmetmez." (el-Kehf, 18/49); "Muhakkak Allah zerre
ağırlığı kadar dahi zulmetmez. " (en-Nisa, 4/40)
Ayrıca yüce Allah'a yaptıklarından ve dilediklerinden dolayı soru
sorulmaz. Çünkü O şöyle buyurmaktadır: "O işlediklerinden sorumlu tutulmaz.
Halbuki onlara sorulur." (el-Enbiya, 21/23)
O halde insanı ve fiillerini yaratan yüce Allah'tır. Ona bir irade,
bir kudret, bir tercih ve bir dileme gücü vermiştir. Yüce Allah bunu mecazi anlamıyla
değil de gerçek anlamıyla fiillerini yapan kendisi olsun diye insana
bağışlamıştır. Sonra da ona hayır ile şerri birbirinden ayırdedecek bir akıl
vermiş, ancak irade ve tercihi ile yaptığı amelleri dolayısı ile hesaba çekecektir.
İnsan mecbur değildir, aksine onun kendi iradesi ve tercihi vardır. Bunlarla fiilerini
ve inançlarını tercih eder. Şu kadarı var ki meşiîeti itibariyle Allah'ın
meşîetine tabidir. Allah'ın dilediği herşey olur, dilemediği hiçbir şey olmaz.
Kulların fiillerini yaratan yüce Allah'tır. O fiilleri işleyen de kullardır. O halde
bu fiiler yaratılmaları, var edilmeleri ve takdir edilmeleri itibari ile Allah'tan, fiil
ve kazanım olmaları itibariyle de kula aittirler. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"O ancak alemlere bir öğüttür, aranızdan dosdoğru yolda
gitmek isteyenlere. Alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe de siz dileyemezsiniz. "
(et-Tekvir; 81/28-29)
Yüce Allah kaderi delil göstererek: "Allah dileseydi biz de,
babalarımız da ortak koşmazdık. Hiçbir şeyi de haram kılmazdık." diyen
müşriklerin söylediklerini kabul etmeyerek, devamında şu buyruklarıyla onların
yalanlarını reddetmektedir: "De ki: Yanınızda bize çıkartıp
gösterebileceğiniz, herhangi bir bilgi var mı? Siz ancak zanna uyuyorsunuz ve siz
yalnızca yalan uyduruyorsunuz. " (el-En'am, 6/148)
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat kaderin Allah'ın yarattıklarındaki bir
sırrı olduğuna inanırlar. Ona ne mukarrab bir melek, ne mürsel bir peygamber muttali
değildir. Bu hususta çokça derine dalmak ve uzun boylu düşünmek sapıklıktır.
Çünkü yüce Allah kader bilgisini yarattıklarından saklı tutmuş ve onun nihai
maksadını bilmeye kalkışmalarını yasaklamıştır. Yüce Allah: "O
işlediklerinden sorumlu tutulmaz. Halbuki onlara sorulur." (el-Enbiya, 21/23)
diye buyurmaktadır.
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat kendilerine muhalefet eden sapık fırkalara
yüce Allah'ın şu buyruğu ile hitab eder ve delil gösterirler: "De ki: Hepsi
Allah'tandır. Böyle iken bunlara ne oluyor ki hiçbir sözü anlamaya
yanaşmıyorlar?" (en-Nisa, 4/78)
İşte ashab, tabiîn ve kıyamet gününe kadar onlara güzel bir
şekilde uyan selef-i salih'in iman ettikleri hususlar bunlardır. Yüce Allah hepsinden
razı olsun.
DİPNOTLAR
(1) el-Elbanî, Sahih-u Süneni't-Tirmizî.
(2) el-Elbanî, Sahih-u Süneni't-Tirmizî.