İKİNCİ
ESAS
İMAN ADININ KAPSAMI
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat, selef-i salih'in akidesinin esaslarından
birisi de şudur: Onlara göre iman kalb ile tasdik, dil ile söylemek, azalarla amel
etmektir. İtaatle artar, masiyet dolayısıyla eksilir.
İman (1) hem söz, hem ameldir.
Kalb ile dilin sözü, kalb, dil ve azaların amelidir.
Kalbin sözü inanması, tasdik etmesi, ikrarı ve kesin olarak
kabulüdür.
Dilin sözü ise ameli kabullenmesidir. Yani şehadet kelimelerini
söyleyip, gerekleri ile amel etmesidir.
Kalbin ameli ise niyeti, teslimiyet göstermesi, ihlası, boyun
eğmesi, sevmesi ve salih amelleri yapmak istemesidir.
Dil ile azaların ameli ise emrolunan şeyleri yapmak, yasak
kılınmış şeyleri de terketmektir.
"Amel olmadıkça iman kamil olamaz. Niyetsiz söz ve amel
olmaz. Sünnete uygun olmadıkça da ne söz, ne amel, ne de niyet olur." (2)
Yüce Allah Kur'an-ı Kerîm'e iman edip, iman etmiş oldukları dinin
esasları ve fer'î hükümleri ile zahiri ile batını ile amel eden, imanın etkileri
akidelerinde, sözlerinde açık ve gizli amellerinde ortaya çıkan kimseler hakkında
"gerçek mü'min" niteliğini kullanmıştır. Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır: "Gerçek mü'minler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı
zaman kalbleri titrer, ayetleri karşılarında okunduğu zaman imanlarını arttırır ve
onlar ancak Rablerine dayanıp güvenirler. Onlar namazı dosdoğru kılarlar ve
kendilerine rızık olarak verdigimizden de infak ederler. İşte onlar gerçek
mü'minlerin ta kendileridir. Onlar için Rableri katında dereceler, mağfiret ve bitmez
tükenmez bir rızık vardır." (el-Enfal, 8/2-4)
Yüce Allah Kur'an-ı Kerîm'in pek çok ayet-i kerîmesinde iman ile
salih ameli birlikte sözkonusu etmiştir. Şöyle buyurmaktadır:
"Gerçekten iman edip salih ameller işleyenlerin ise
konakları Firdevs cennetleridir." (el-Kehf, 18/107)
"Muhakkak Rabbimiz Allah'tır deyip, sonra dosdoğru olanların
üzerine melekler: Korkmayın, üzülmeyin ne size vaadolunan cennetle sevinin diye
inerler." (Fussilet, 41/30); "İste bu cennet yapageldiğiniz ameller sebebi ile
size miras verilmiştir." (ez-Zuhruf, 43/72); "Andolsun asra ki, gerçekten
insan ziyandadır. İman eden, salih ameller işleyen birbirine hakkı tavsiye ve sabrı
tavsiye edenler müstesna." (el-Asr. 103/1-3)
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- da şöyle buyurmuştur "Allah'a
iman ettim de, sonra da dosdoğru, ol." (Müslim)
Yine Peygamber şöyle buyurmaktadır: "İman yetmiş kusur
şubedir. Bunların en faziletlileri Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur demek, en alt
derecede olanları yolda rahatsızlık veren şeyleri kaldırmaktır. Haya da imanın
şubelerinden birisidir." (Buharî)
İlim ve amel birbirinden ayrılmaz şeylerdir, biri diğerini
bırakmaz. Amel ilmin şekli ve özüdür.
İmanın birtakım dereceleri ve şubeleri olduğuna, artıp
eksildiğine, mü'minlerin aralarında fazilet farkının bulunduğuna dair pekçok ayet
ve hadis nassı varid olmuştur.
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "İman edenlerin de imanı
artsın. " (el-Müddessir, 74/31); "Bir sure indirildiği zaman içlerinden
bazıları: Bu hanginizin imanını arttırdı, derler. İman etmiş olanlara gelince, bu
onların imanını arttırmıştır." (et-Tevhe, 9/24); "Ayetleri
karşılarında okunduğu zaman onların imanını arttırır ve onlar ancak Rablerine
dayanıp, güvenirler. " (el-Enfal, 8)
"İmanlarına iman katmaları için mü'minlerin kalbine sükun ve
huzur indiren O'dur." (el-Feth, 48/4)
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurmuştur:
"Kim Allah için sever, Allah için bugzederse o imanını
tamamlamış olur." (3)
Yine Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır: "Sizden
kim bir münker görürse onu eliyle degiştirsin, eğer gücü yetmezse diliyle, eğer
yine gücü yetmezse kalbi ile değiştirsin. Bu ise imanın en zayıf halidir."
(Müslim)
İşte ashab-ı kiram, Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'den
böylece imanın itikad, söz ve amel olduğunu, itaat ile artıp, masiyet dolayısıyla
eksildiğini öğrenmiş ve kavramış oldular.
Emiru'l mü'minin Ali b. Ebi Talih -radıyallahu anh.- şöyle
demiştir: "Sabrın imana göre durumu, başın vücuda göre durumudur. Sabrı
olmayanın imanı da olmaz." (4)
Abdullah b. Mes'ud -radıyallabu anh- da şöyle demiştir:
"Allah'ım! İmanımızı, yakînimizi ve fıkhımızı arttır." (5)
Abdullah b. Abbas, Ebu Hureyre ve Ebu'd-Derda (r.anhum): "İman
artar ve eksilir" derlerdi. (6)
İmam Vekî' b. el-Cerrah -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- şöyle
derdi: "Ehl-i sünnet der ki: iman söz ve ameldir." (7)
Ehl-i sünnet'in imamı Ahmed b. Hanbel -Allah'ın rahmeti üzerine
olsun- şöyle demiştir: "İman artar ve eksilir. Artması amel ile eksilmesi de
ameli terketmekledir." (8)
Hasan-ı Basri de -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- şöyle demiştir:
"İman ne birtakım süslenmelerle, ne de temennilerledir ama iman kalbe yerleşen ve
amellerin doğruladığı şeydir." (9)
İmam Şafîi -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- şöyle demiştir:
"İman söz ve ameldir, artar ve eksilir, itaatle artar, masiyetle eksilir."
Sonra da yüce Allah'ın: "Ve iman edenlerin imanı artsın diye... "
buyruğunu okumuştur. (10)
İmam Ebu Ömer b. Abdi'l-Berr, et-Temhid adlı eserinde şöyle
demektedir: "Fıkıh ve hadis ehli icma ile şunu belirtmişlerdir: İman söz ve
ameldir. Niyetsiz amel olmaz, Onlara göre iman itaatle artar, masiyet dolayısıyla
eksilir. Onlara göre bütün itaatler de imandır." (11)
Bütün ashab-ı kiram, tabîin ve muhaddis, fukaha dinin önder
imamları ile onların peşinden gidenlerin oluşturduğu, onlara güzelce uyanlar hep bu
kanaatte idiler. Selef ile haleften bu hususta haktan sapanların dışında onlara
muhalefet eden kimse yoktur.
Ehl-i sünnet der ki: Ameli imanın dışına çıkartan bir kimse
mürcie'dendir. Ondan olmayan şeyleri onun içine sokan kimse ise bid'atçidir.
Diliyle şehadet kelimesini söyleyen, kalbiyle yüce Allah'ın
vahdaniyetine inanan, bununla birlikte azalarıyla İslam'ın rükünlerini eda etmeyen
bir kimsenin imanı kamil değildir. Her ne kadar hükmen ya da ismen böyle bir kimse
hakkında iman lafzını kullansak bile.
Ancak hiçbir şekilde şehadet kelimesini söylemeyen kimseye mü'min
ismi verilemez.
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat imandan istisnada bulunmanın yani
"inşaallah ben mü'minim" demenin ve kendileri hakkında kesin mü'min
oldukları ifadesini kullanmamanın caiz olduğu görüşündedirler. Bu ise onların
Allah'tan ileri derecedeki korkuları, kadere imanları ve nefislerini tezkiye etmekten
uzak kalmaya çalışmalarından ötürüdür. Çünkü mutlak iman bütün itaatleri
işlemeyi, bütün yasakları terketmeyi kapsar. Ancak istisna imanda şüphe
dolayısıyla yapılacak olursa, bunu kabul etmezler. Buna dair kitabta, sünnette
seleften gelen rivayetlerle ve ilim adamlarının görüşlerinde pekçok delil
bulunmaktadır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Hiçbir şey hakkında sakın: Ben bunu mutlaka yarın
yapacağım, deme. Meğer ki Allah dilemiş ola (inşaallah yapacağım de)."
(el-Kehf, 18/23-24); "Artık kendinizi temize çıkarmayın. O kimin takvalı
davrandığını en iyi bilendir." (en-Necm, 53/32)
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'da kabristana girdiği sırada
şöyle derdi: "Ey mü'min ve müslüman kimselerin kaldığı diyarın sakinleri!
İnşaallah biz de size kavuşacağız. Allah'tan bize ve size esenlik dilerim."
(Müslim)
Abdullah b. Mes'ud -radıyaliahu anh.- da şöyle demiştir:
"Her kim kendisi hakkında mü'min olduğuna dair şahitlik
ederse, kendisinin cennette olduğuna da şahitlik etsin." (12)
Cerir dedi ki: "Ben Mansur b. el-Mu'temir, Muğire, A'meş, Leys,
Umare b. el-Ka'ka, İbn Şubrume, el-A'la b. el-Müseyyib, Yezid b. Ebi Ziyad, Süfyan
es-Sevrî, İbnu'l-Mübarek ve yetiştiğim diğer imamların "imanda istisna
yaptıklarını ve istisna yapmayanları ayıpladıklarını dinledim." (13)
İmam Ahmed b. Hanbel'e imana dair soru sorulunca, o: "İman,
söz, amel ve niyettir" diye cevab vermiş. Bu sefer ona: Adam: Sen mü'min misin?
diye sorarsa, o: Bu bir bid'attir diye cevab vermiş. Bu sefer ona: Peki böylesine nasıl
cevab verilir diye sorulunca; İnşaallah mü'minim der, diye cevab vermiş. (14)
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat'e göre iman ancak aslının ortadan
kalkması ile gider. Yasakları işlemek, farzları terketmek suretiyle onun dallarının
ortada olmamasına gelince, bu imanı eksiltir ve onun şeklini bozar, fakat onu
büsbütün ortadan kaldırıp yok etmez. Kul ancak kendisini imana sokan şeyi inkar
etmekle imandan çıkar. Kimi zaman bir kimsede hem küfür, hem de iman, hem şirk, hem
tevhid, hem takva ve hem fücur (günahkarlık) birarada bulunabilir. Nitekim yüce Allah
şöyle buyurmaktadır:
"Onların çoğu şirk koşmaksızın (bir türlü) Allah'a
iman etmezler." (Yusuf, 12/106)
Yine yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Onlar o gün imandan
çok küfre daha yakındılar." (Al-i İmran, 3/167)
Büyük günah işleyen bir kimse imanın dışına çıkmış olmaz. O
düyada imanı eksik bir mü'mindir. İmanı dolayısıyla mü'min, büyük günahı
dolayısıyla fasıktır. Ahiretteki durumu ise Allah'ın dilemesine kalmıştır. Dilerse
günahını bağışlar, dilerse onu azablandırır.
İman kısım ve parçalara ayrılmaya kabildir. Yüce Allah cehenneme
girmiş olan kimseyi az bir iman sebebiyle oradan çıkartır. Nitekim Peygamber
-sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
"...Kalbinde hardal tanesi ağırlığı kadar iman namına bir
şey bulunan bir kimse cehenneme girmez (orada ebedî kalmaz)." (Müslim)
Bundan dolayı ehl-i sünnet ve'l-cemaat imanın aslını ortadan
kaldıran günah dışında hiçbir günahtan ötürü kıble ehlinden kimsenin kafir
olduğunu söylemezler. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Doğrusu Allah kendisine
şirk koşulmasını mağfiret etmez. Ondan başkasını da dilediğine bağışlar."
(en-Nisa, 4/48)
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- da şöyle buyurmuştur:
"Cibril -aleyhisselam- bana geldi ve bana şu müjdeyi verdi:
Senin ümmetinden Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmaksızın ölen herkes cennete
girecektir. Ben: Zina etse, hırsızlık yapsa da mı? O: Zina da etse, hırsızlık da
yapsa diye cevab verdi." (Müslim)
Ebu Hureyre -radıyallahu anh- şöyle demiştir: "İman
kötülükle bağdaşmaz. Kim zina ederse, iman ondan ayrılır. Şayet nefsini kınar ve
doğruya dönerse, iman da ona döner." (15)
Ebu'd-Derda -radıyallahu anh.-'da şöyle demiştir: "İman ancak
sizden herhangi bir kimsenin bir defa giydiği, diğerinde çıkardığı bir gömleğe
benzer. Allah'a yemin ederim ki bir kul kendi imanından yana kendisini emniyette hissetti
mi mutlaka onun kendisinden alınmış olduğunu görür ve onun yokluğunu
hisseder." (16)
DİPNOTLAR
(1) İman sözlükte tasdik etmek, boyun
eğdiğini ortaya koymak ve ikrarda bulunmak demektir. Şer'an gizli ve açık bütün
itaatlerdir. Gizli amellere kalbin amelleri örnek gösterilebilir. Bu da kalbin tasdik
etmesi ile olur. Zahir (açık) ameller ise bedenen yapılan farz ve mendub fiillerdir.
Kısacası iman kalbte yer eden amel tarafından da doğrulanan, meyveleri Allah'ın
emirlerini yerine getirmek, yasaklarından kaçınmak sureti ile açıkça ortaya çıkan
şeydir.
Eğer ilim amelden uzak kalacak olursa, bunun bir faydası yoktur. Amelden uzak ilimin
herhangi bir kimseye faydası olsaydı, Allah'ın lanetine uğramış, İblis'e fayda
vermesi gerekirdi. O yüce Allah'ın ortağı olmaksızın bir ve tek olduğunu, sonunda
mutlaka O'na dönülüp bunda herhangi bir şüphenin bulunmadığını biliyordu. Fakat
yüce Allah kendisine: Adem'e secde et! diye emir verince, o da büyüklük tasladı ve
diretti. Kafirlerden oldu. Allah'ın vahdaniyetini bilmiş olmasının ona bir faydası
dokunmadı. Çünkü amelden ayrı bir ilmin alemlerin Rabbinin terazisinde hiçbir
ağırlığı yoktur.
İşte selef te bunu böylece anlamışlardır. İman da Kur'an-ı Kerîm'de amelden soyut
olarak kullanılmamıştır. Aksine pekçok ayet-i kerîme'de salih amel imana atıf
edilerek, birlikte zikredilmiştir.
(2) Selef önderlerinden bir çoğunun söylediği bir sözdür. İmam Evzaî,
Süfyan es-Sevrî, el-Humeydî ve başkalarının söylediği belirtilmiştir. Bu,
onlardan -el-Lalekaî ile İbn Batta'nın da rivayet ettiği gibi- meşhur olarak gelmiş
bir rivayettir.
(3) el-Elbanî, Sahih-u Sünen-i Ebu Davud.
(4) Bk: 8'no'lu not.
(5) Bk: 8'no'lu not.
(6) Bk: 8'no'lu not.
(7) Bk: 8'no'lu not.
(8) Bu rivayetleri sahih senetler ile İmam el-Lalekaî değerli kitabı Şerhu
Usuli İ'tikadi Ehli's-Sünneti ve'l-Cemaati mine'l-Kitabi ve's-Sünneti ve İcmai's
Sahabeti ve't-Tabiin adlı eserinden rivayet edilmiştir.
(9) Bk. Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye, Kitabu'l-İman.
(10) Bk. Fethu 'l-Barî, I, 62. Kitabu 'l-İman.
(11) Bk. Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye, Kitabu'l-İman.
(12) Bk. 14'no'lu not.
(13) Bk. 14'no'lu not.
(14) İmam el-Lalekaî, Şerhu Usuli İ'tikadi Ehli's-Sünneti ve'l-Cemaa adlı
eserinde rivavet etmiştir.
(15) el-Lalekaî, Şerhu Usuli İ'tikadi Ehl-i Sünneti ve'l-Cemaa.
(16) el-Lalekaî, aynı eser.
İmam Buharî -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- şöyle demektedir:
"Hicaz'lı, Mekke'li, Medine'li, Kûfeli, Basra'lı, Vasıt'lı, Bağdat'lı,
Şam'lı ve Mısır'lı bin kişiden daha çok ilim adamı ile defalarca, ardı arkasına
görüştüm. Ben bunlarla yaklaşık 46 yıldan fazla süredir görüşüyorum. -Ve bu
arada elli kişiden daha fazla ilim adamının ismini zikrettikten sonra- şöyle diyor:
Biz kısa kesmek maksadıyla ve bu liste uzamasın diye sadece bunların ismini vermekle
yetiniyoruz. Onlardan hiçbir kimsenin şu hususlarda ihtilaf ettiğini görmedik: Din hem
sözdür, hem ameldir. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Halbuki onlar
onun dininde ihlas sahibleri ve hanifler olarak Allah 'a ibadet etmelerinden, namazı
dosdoğru kılmalanndan, zekatı vermelerinden başkaları ile emrolunmadılar. Dosdoğru
din işte budur." (el-Beyyine, 98/5) diye buyurmaktadır... dedikten sonra
onların benimsedikleri geri kalan diğer itikadi kanaatlerini sıralamaktadır. Bk.
el-Lalekaî, Şerhu Usuli İ'tikadi Ehl-i Sünne.