DÖRDÜNCÜ
ESAS
VAAD ve VAÎD (TEHDİT) NASSLARINA İMAN
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat olan
selef-i salih'in akidesinin esaslarından birisi de vaad ve vaîd nasslarına iman
etmektir. Onlar bu nasslara inanır ve geldiği gibi kabul ederler. Herhangi bir şekilde
te'vile kalkışmazlar. Vaad ve vaîd ile ilgili nassların hükmünü kabul ederler.
Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Şüphesiz Allah kendisine eş koşulmasını mağfiret etmez.
Ondan başkasını ise dileyeceğine mağfiret eder. Kim Allah'a ortak koşarsa, muhakkak
büyük bir günahla iftira etmiş olur." (en-Nisa, 4/48)
Kulların akıbetlerinin müphem olduğuna ve hiçbir kimsenin son
olarak ne halde öleceğini bilmediğine inanırlar. Peygamber -sallallabu aleyhi ve
sellem- şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz ki bir kimse insanlara göründüğü
kadarıyla cennet ehli ameli ile amel eder. Halbuki o cehennem ehlindendir. Yine bir adam
insanlara göründüğü kadarıyla cehennem ehlinin ameli ile amel eder, halbuki o
cennetliklerdendir." (Buhari ve Müslim)
Yine şöyle buyurmaktadır: "Sizden herhangi bir kimse
cennetliklerin ameli ile amel eder, nihayet kendisi ile cennet arasında sadece bir
arşınlık mesafe kalır. Kitab onun aleyhine yerini bulur ve cehennemliklerin ameli ile
amel eder, o da cehenneme girer. Şüphesiz sizden bir kimse de cehennemliklerin ameli ile
amel eder. Nihayet kendisi île cehennem arasında sadece bir arşınlık mesafe kalır.
Kitabın hükmü hakkında tecelli eder ve cennetliklerin ameli ile amel eder, o da oraya
girer." (Buhari ve Müslim)
Fakat İslam üzere ölen kimse hakkında, zahiren müslüman olması
sebebiyle -mü'min ve takva sahibi kimseler hakkında- genel olarak inşaallah cennet
ehlinden olduğuna tanıklık ederler.
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "İman edip salih amel
işleyenlere de şunu müjdele: Gerçekten onlar için altından ırmaklar akan cennetler
vardır..." (el-Bakara, 2/25); "Muhakkak ki takva sahibleri cennetlerde ve
ırmaklar (ın kenarın)dadır. Sıdk meclisinde gayet muktedir bir melikin
yanındadırlar." (el-Kamer, 54/54-55)
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurmuştur: "Her
kim Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığını bilir halde ölürse, cennete
girer." (Müslim)
Kafirlerle müşrikler ve münafıkların da cehennem ehlinden
olduklarına tanıklık ederler.
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Kafir olup ayetlerimizi
yalanlayanlara gelince, işte bunlar cehennemliktirler, onlar orada ebediyyen
kalıcıdırlar." (el-Bakara, 2/39); "Gerçek şu ki ister kitab ehlinden olsun,
ister müşriklerden olsun o kafirler cehennem ateşindedirler. Orada ebedi
kalıcıdırlar, yaratılanların en kötüleri de işte bunlardır." (el-Beyyine,
98/6); "Şüphesiz münafıklar cehennemin en aşağı tabakasındadırlar."
(en-Nisa, 4/145)
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'ın
haklarında söylediği şekilde cennetle müjdelenmiş on kişinin cennetlik olduklarına
tanıklık ettikleri gibi, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in cennetlik olduğunu
söylediği herkesin de cennetlik olduğuna tanıklık ederler.
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
"Ebu Bekir cennettedir, Ömer cennettedir, Osman cennettedir, Ali
cennettedir, Talha cennettedir, Zübeyr cennettedir, Abdu'r-Rahman b. Avf cennettedir, Sad
b. Ebi Vakkas cennettedir, Said b. Zeyd cennettedir, Ebu Ubeyde b. el-Cerrah
cennettedir." (1)
Cennetlik olduklarına dair ashab-ı kiram'dan pekçok kimse hakkında
böyle bir tanıklık sabit olmuştur. Ükaşe b, Mihsan, Abdullah b. Selam, Yasir ailesi,
Bilal b. Ebi Rebah, Cafer b. Ebi Talih, Amr b. Sabit, Zeyd b. Harise, Abdullah b. Revaha,
Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- 'in kızı Fatıma, Hadice bnt. Huveylid, Aişe,
Safiyye, Hafsa, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'ın bütün hanımları ve daha
başkaları... Allah hepsinden razı olsun.
Cehennemliklerden olduklarına dair nassların bulunduğu kimseler
hakkında da biz böylece şahidlik ederiz. Abdu'l-Uzza b. Abdu'l-Muttalib adını
taşıyan Ebu Leheb, onun hanımı Ummu Cemil künyeli Harb kızı Arva ve haklarında
böyle bir tanıklığın sabit olduğu diğerleri gibi.
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat kim olursa olsun, Rasulullah -sallallahu
aleyhi ve sellem-'ın hakkında kat'î ifade kullandığı kimseler dışında muayyen
olarak cennetlik ya da cehennemlik olduğunu kesin ifadelerle söylemezler. Fakat iyilik
yapan kimse hakkında cennet ümidini, kötülük işleyenler hakkında da cehennem
korkunusu taşırlar. (2)
Ameli güzel dahi olsa, yüce Allah bir kimseyi lütfuna daldırıp,
rahmeti ile onu cennete sokmadıkça cennetin hiçbir kimse hakkında kesin olarak vacib
olmadığına inanırlar. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Eğer Allah'ın üzerinizde lütuf ve rahmeti olmasaydı,
sizden hiçbir kimse ebediyyen temize çıkamazdı. Allah herşeyi işitendir, çok iyi
inilendir." (en-Nur, 24/21)
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurmaktadır: "Ameli
kendisini cennete sokacak hiçbir kimse yoktur." Sen de mi ey Allah 'ın Rasülü
diye sorulanca, o: "Ben dahi Rabbimin rahmeti ile beni kuşatması hali
müstesna." (Müslim)
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat tehdidin kendisine yöneltilmiş olabileceği
herbir kimsenin azaba uğramasını gerekli görmezler. Çünkü yapmış olduğu
itaatler, tevbe etmesi yahut günahlara keffaret olan bir takım musibet ve hastalıklar
dolayısıyla Allah o kimseyi bağışlayabilir. Nitekim yüce Allah şöyle
buyurmaktadır;
"De ki: Ey nefisleri aleyhine ileri giden kullarım! Allah'ın
rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları mağfiret eder. Muhakkak o
çok çok mağfiret edendir, rahmet edendir." (ez-Zümer, 39/53)
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurmuştur; "Bir
adam bir yolda yürümekte iken yol üzerinde dikenli bir dal buldu, onu bir kenara
çekti. Yüce Allah onun bu davranışını güzel bulduğundan dolayı ona mağfiret
etti." (Buharî)
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat yaratılmış herbir varlığın bir ecelinin
bulunduğuna, Allah'ın izni olmaksızın ve belirli bir süreye ertelenmiş bir yazı ile
olmaksızın hiçbir kimsenin ölmeyeceğine inanırlar. Onların tayin edilen süreleri
de geldi mi ne bir an geri bırakılırlar, ne de öne alınırlar, ister ölmüş olsun,
ister öldürülmüş olsun. Bu ancak onun için belirlenmiş ecelinin sona ermesi ile
olur. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Allah'ın izni olmadıkça hiçbir kimse ölemez. O vadesiyle
yazılmış bir yazıdır." (Al-i İmran, 3/145)
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat yüce Allah'ın mü'minlere cenneti vaad
ettiğine, muvahhid isyankarları ve kafir ve münafıkları ise cehennem ateşinde
azablandırmak ile tehdit ettiğine, bu tehdidinin hak olduğuna inanırlar. Allah
vaadinden caymaz. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"İman edip, salih amel işleyenlere gelince, biz onları
altından akan ırmaklara, orada ebedi kalıcılar olmak, üzere koyacağız. Bu Allah'ın
dosdoğru bir vaadidir. Allah'tan daha doğru sözlü, kim olabilir?" (en-Nisa,
4/122)
Ancak yüce Allah lütuf ve keremiyle günahkar muvahhidleri
affedecektir. Yüce Allah muvahhidleri affedeceğini vaadetmiş, böyle olmayanlar
hakkında bu affın sözkonusu olmayacağını da belirtmiş bulunmaktadır:
"Doğrusu Allah kendisine şirk koşulmasını mağfiret etmez. Ondan başkasını
da dilediğine bağışlar." (en-Nisa, 4/48 ve 116)
DİPNOTLAR
(1) el-Elbanî, Sahih-u Sünen-i Ebi
Davud.
(2) Bunlardan bazıları: Ölmüş bir kimse hakkında "merhum" yani
"mağfirete nail olmuş" lafızlarının kullanılması caiz değildir. Çünkü
böyle bir ifade ölü hakkında söylenmesi gereken dua ifadeleri arasında yer almaz.
Aksine bu, kesin kanaat belirten ve yüce Allah hakkında bilgisizce söz söyleme
ifadeleridir. Zira bu ifadeler ölenin rahmet ve mağfirete nail oluşunun
gerçekleştiği anlamındadır. Doğrusu ise ölen bir kimsenin adının geçmesi halinde
ona: Allah ona mağfiret buyursun, Allah ona rahmet buyursun gibi sözlerle dua ve rahmet
dileğinde bulunmanın müstehab olduğudur. Aynı şekilde öldürülmüş yahut ölmüş
bir kimse hakkında: O şehiddir de denilemez. Çünkü niyeti ancak Allah bilir. Doğru
olan ise: Allah'tan şehit olmuş olmasını dileriz, inşaallah şehittir diye zannederiz
-bununla birlikte Allah'a rağmen kimseyi de temize çıkarmayız- şeklinde dua ifadeleri
kullanılır. Kesinlik belirten ifadeler kullanılmaz. Çünkü kesinlik belirten bu gibi
ifadeler yüce Allah hakkında bilgisizce söz söylemektir.