BEŞİNCİ
ESAS
EHL-İ SÜNNET AKİDESİNE GÖRE VELİ (DOST) ve DÜŞMAN EDİNMEK
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat olan selef-i salih'in akidesinin
esaslarından birisi de Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir. Yani sevgi ve
dostluk (velâ) mü'minleredir, buğzetmek ve onlardan uzak oluş müşriklerle
kafirleredir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Mü'min erkeklerle mü'min kadınlar birbirlerinin
velileridirler. Bunlar iyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar.
" (et-Tevhe, 9/71)
Yine yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Mü'minler, mü'minleri
bırakıp kafirleri veliler edinmesin. Kim bunu yaparsa, onun Allah'la hiçbir dostluğu
kalmaz." (Al-i İmran, 3/28)
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat veli edinmek ile düşmanlık etmenin önemli
esaslardan olduğuna, bunun şeriatte -aşağıdaki bakımlardan açıkça
anlaşılacağı gibi- büyük bir öneminin bulunduğuna inanırlar:
1- Evvela bu "la ilahe illallah" sehadetinin bir
parçasıdır. Çünkü bunun anlamı Allah'ın dışında kendisine ibadet olunan herbir
şeyden uzaklaşmaktır. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Andolsun ki Biz
her ümmet arasında: Allah 'a ibadet edin ve tağût'tan kaçının diye bir peygamber
göndermişizdir. " (en-Nahl, 16/36)
2- Bu iman kulplarının en sağlam olanıdır. Nitekim
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "İman kulplarının
en sağlam olanı Allah için veli (dost) edinmek, Allah için düşmanlık etmek, Allah
için sevmek, Allah için buğzetmektir." (1)
3- Böyle bir tutum kalbin imanın tadını, yakînin lezzetini
almasına sebeptir. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır: "Üç
özellik vardır ki onlar kimde bulunursa, o da imanın tadını alır: Allah'ı ve
Rasulünü onların dışındaki herşeyden daha çok seven, sevdiği kulu ancak Allah
için seven, Allah kendisini küfürden kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmekten
tıpkı ateşe atılmaktan hoşlanmadığı gibi hoşlanmayan kimse." (Buharî ve
Müslim)
4- Bu inancın gerçekleştirilmesi ile iman da tamamlanmış
olur. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır: "Kim Allah
için sever, Allah için buğzeder, Allah için verir ve Allah için de engelleyecek
olursa, onun imanı kemale ermiş demektir." (2)
5- Allah'tan ve Allah'ın dininden başkasını sevip, Allah'ı
ve O'nun dinini, o dinin mensuplarını sevmeyip onlardan hoşlanmayan bir kimse Allah'ı
inkar eden bir kafir olur. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "De ki; Ben
gökleri ve yeri yaratan Allah'tan başkasını mı dost edinecek mişim? Ve o yediriyor
ama yedirilmiyor. De ki: Ben İslam'a girenlerin ilki olmakla emrolundum ve (bana:) sakın
müşriklerden olma (denildi)." (el-En'am, 6/14)
6- Bu, İslam toplumunun temel aldığı ve üzerinde
yükseldiği bir ilişkidir. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle
buyurmaktadır: "Sizden herhangi bir kimse kendisi için sevdiğini, kardeşi
için de sevmedikçe iman etmiş olmaz." (Buharî)
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat veli edinmek ile düşman bilmenin (3) şer'an farz (vacib)
olduğuna inanırlar. Hatta bu "lâ ilahe illallah" şahitliğinin gereklerinden
ve şartlarından bir şarttır. Akide'nin ve imanın büyük bir esasıdır.
Müslümanın buna riayet etmesi gerekir. Bu esası pekiştirmek üzere pek çok nass
varid olmuştur. Bunlardan birisi olan yüce Allah'ın şu buyruğunda şöyle
denilmektedir: "De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz,
eşleriniz, soyunuz, sopunuz, elinize geçirdiğiniz mallar, durgunluğa uğramasından
korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden meskenler size Allah 'tan, Rasülünden ve O'nun
yolundaki cihattan daha sevimli ise, o halde Allah'ın emri gelinceye kadar
bekleyedurun." (et-Tevhe, 9/24); "Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin
de düşmanınız olanları -kendilerine sevgi ile haber ulaştırarak- veliler (dostlar)
edinmeyin..." (el-Mumtehine. 60/1)
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat veli edinmek ile kendilerinden uzaklaşmak
(teberri) bakımından insanları üç kısma ayırırlar:
1- Mutlak vela'yı (dostluğu) hakedenler: Bunlar Allah'a
ve Rasülüne iman eden, Allah'a dinlerini halis kılarak dinin belli başlı
hükümlerini yerine getiren kimselerdir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Sizin (asıl) veliniz ancak Allah'tır, O'nun peygamberidir ve namazım kılan ve
rükü halinde iken zekatını veren mü'minlerdir. Kim Allah'ı, Rasülünü ve
mü'minleri veli edinirse, şüphe yok ki Allah'ın hizbi galib geleceklerin ta
kendileridir." (el-Maide, 5/55-56)
2- Bir bakıma velâyı hakeden, bir bakıma berâya
(kendilerinden uzaklaşmaya) layık olanlar: Bazı farzları ihmal eden, küfre
kadar ulaşmayan haramları işleyen, isyankar müslüman gibi kimselere nasihatte
bulunmak, onların bu tutumlarına karşı tepki göstermek gerekir. Masiyetlerine karşı
susmak caiz değildir. Aksine onlara tepki gösterilir, onlara iyilikler emredilir,
kötülükler yasaklanır. Masiyetlerinden vazgeçip, kötülüklerinden tevhe edinceye
kadar onlara gerekli hadler ve ta'zir cezaları uygulanır. Nitekim Peygamber -sallallahu
aleyhi ve sellem- içki içmiş olduğu halde getirilen ve ashab'tan birisi tarafından
kendisine lanet okunan Abdullah b. Hımar'a böyle uygulama yapmıştır. Peygamber
-sallallahu aleyhi ve sellem- ona lanet edilince: "Ona lanet etmeyin, çünkü o
Allah'ı ve Rasülünü sever" diye buyurmuştur. (Buhari) Bununla birlikte de
ona gereken cezayı uygulamıştır.
3- Mutlak olarak berâ'yı (kendisinden uzak kalmayı)
hakedenler:
İster yahudi, ister hristiyan yahut mecusi olsun, müşrik ve kafir
kimseler böyledir. Aynı şekilde bu hüküm küfre götüren işleri yapan
müslümanlara da uygulanır. Allah'tan başkasına dua etmek, O'ndan başkasından
yardım istemek, O'ndan başkasına tevekkül etmek, Allah'a, Rasülüne ya da dinine
sövmek, dinin bu çağa uygun olmadığı inancı ile dini hayattan ayırmak ya da
-kendilerine karşı delili ortaya koyduktan sonra- bu tutumlar içerisinde bulunanlara
karşı müslümanların cihad etmeleri ve onları sıkıştırmaları gerekir.
Yeryüzünde fesad çıkarmak üzere onları terkedemezler. Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır:
"Ey Peygamber! Kafirlerle ve münafıklarla cihad et ve onlara
karşı sert davran. Varacakları yerleri cehennemdir onların. O ne kötü dönüş
yeridir!" (et-Tahrîm, 66/9) Yine yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Allah'a ve ahiret gününe inanan hiçbir kavmin Allah ve Rasülü ile sınır
mücadelesi yapanlara sevgi beslediklerini göremezsin. İsterse bunlar babaları yahut
oğulları yahut kardeşleri ya da soydaşları olsunlar..." (el-Mücadele, 58/22)
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat Allah yolunda veli edinmenin, yerine
getirilmesi gereken birtakım haklarının olduğu kanaatindedirler. Bu hakların
bazıları şunlardır:
1- Hicret: Kafirlerin ülkesinden müslümanların yurduna
hicret etmek gerekir. Mustaz'af olanlar şer'î sebebler dolayısıyla hicret edemeyenler
bundan müstesnadır.
2- Müslümanlara yardım etmek canla, malla, dil ile onları
desteklemek, sevinç ve kederlerinde onlara katılmak.
3- Kendisi için sevdiği hayrı, şerrin önlenmesi gibi
hususları müslümanlar için sevmek, müslümanlarla alay etmemek, onları sevmeye,
onlarla oturup kalkmaya, onlarla danışmaya özel gayret göstermek,
4- Hastayı ziyaret, cenazelerinde bulunmak, onlara karşı
yumuşak davranmak, dua etmek, onlar için mağfiret dilemek, onlara selam vermek,
karşılıklı ilişkilerde onları aldatmamak yahut mallarını batıl yollarla yememek
gibi haklarını yerine getirmek.
5- Onlar aleyhine tecessüste bulunmamak, onların haberlerini,
sırlarını düşmanlara taşımamak, onlara gelecek eziyet verici şeyleri önlemek,
aralarındaki kötü ilişkileri düzeltmek.
6- Müslümanlar cemaatine katılmak, onlardan ayrı düşmemek,
birr (iyilik) ve takva esasları üzere onlarla yardımlaşmak, iyiliği emredip,
kötülükten sakındırmak.
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat, Allah için düşmanlık etmenin birtakım
hususları gerektirdiği görüşündedirler. Bunların bazıları:
1-) Şirke, küfre, şirk ve küfür ehline buğzetmek ve onlara
düşmanlık beslemek.
2-) Kafirleri dost edinmemek, onları sevmemek, yakın
akrabalardan olsalar dahi onlardan tam anlamıyla ayrılmak (gereken şekliyle)
ilişkileri kesmek.
3-) Küfür diyarından hicret etmek ve dinin emir ve
buyruklarını açıkça uygulayabilme gücü bulmak şartı ile birlikte zaruret
olmaksızın oraya yolculuk yapmamak.
4-) Din ve dünya bakımından onların özelliklerinden olan
hususlarda onlara benzememek. Din ile ilgili olarak onların dinlerinin şiadarından olan
hususlarda, dünya ile ilgili olarak da yemek, içmek, giyinmek şekilleri ve birtakım
adetleri ve benzeri hususlar ile müslümanlar arasında yaygınlık kazanmamış hususlar
gibi. Çünkü böyle bir tutum içten içe onlara karşı bir çeşit sevgi ve veli
edinmeyi doğurur. İçteki sevgi de zahiren onlara benzemeyi ortaya çıkartır.
5-) Kafirlerle yardımlaşmamak, onları övmemek,
müslümanlara karşı onlara yardımcı olmamak, onlardan yardım almamak, onlara
meyletmemek, arkadaşlıklarını, onlarla birlikte oturup kalkmayı terketmek,
kendilerine sırlarını verecek şekilde onları sırdaş edinmemek, en önemli işlerini
görsünler diye onlara havale etmemek.
6-) Bayram ve sevinçlerinde onlara katılmamak, bundan dolayı
onları tebrik etmemek. Aynı şekilde onları ta'zim etmeyip onlara Efendim ve benzeri
hitablarda bulunmamak.
7-) Onlar için mağfiret dilememek, onlara rahmet okumamak.
8-) Dinin aleyhine olacak şekilde onlara yağcılık yapmamak,
güzel sözler söylemeye, onları idare etmeye kalkışmamak.
9-) Onların hükümlerine başvurmamak yahut onların
verecekleri hukümlere razı olmamak. Hevalarına uymayı terketmek, herhangi bir hususta
onlara tabi olmamak. Çünkü onlara uymak, Allah ve Rasulünün hükmünü terketmek
anlamındadır.
10-) İslam'ın selamı olan "es-selamu aleykum"
diyerek, öncelikle onlara selam vermemek.
DİPNOTLAR
(1) Bk. el-Elbanî,
Silsiletu'l-Ehadîsî's-Sahiha, No: 998.
(2) el-Elbanî, Sahih-u Sünen-i Ebi Davud.
(3) Veli edinmek (müvâlât) sözlükte sevgi beslemek demektir. Bir
karşılık sözkonusu olmaksızın sevilen her kimse veli (dost) edinilmiş olur. Velilik
(velayet) dostluk, düşmanlığın zıttıdır. Kısacası veli edinmek sevgi beslemek,
yardım etmek ve uymak anlamındadır. Bir şeye yakınlık ve yakınlaşmak hissini
verir.
Düşman bilmek (müadat) ise düşmanlık ve uzaklaşmak
anlamındadır. Bu ise zarar vermek kastı ve intikam arzusunun kalbte yerleşip, şuur
haline gelmesidir. Düşman (aduvv) dostun zıttıdır. Kısacası düşmanlık
uzaklaşmak ve ayrılık içinde olmak demektir. Dostluğun (muvâlât, veli edinmek)ın
zıttıdır.
Şer'î bir terim olarak müvâlât (veli edinmek, dost bilmek)
ile muâdât (düşman bilmek) ise şu demektir: Veli edinmenin esası sevgidir. Düşman
bilmenin esası ise nefrettir. Her ikisinde kalbin ve azaların veli edinmenin ve düşman
bilmenin gerçek anlamına giren birtakım amelleri orlaya çıkar. Yardım etmek,
ünsiyet duymak, yardımlaşmak, cihad ve hicret gibi. O halde müvâlât (veli edinmek)
söz, fiil ya da niyet yolu ile bir şeye yakınlaşmak ve yakın olmaktır. Muâdât
(düşmanlık) ise bunun zıttıdır.
Burdun şunu anlıyoruz: Her ikisinin de sözlük ve şer'î
anlamları arasında hemen hemen bir fark bulunmamaktadır. Yüce Allah mü'minlere tam
anlamıyla mü'minleri veli edinmeyi, tam anlamıyla da kafirlere düşmanlık beslemeyi
farz kılmıştır. Mü'minleri veli edinmek ise ancak müşriklerden beri (uzak olmak)
ile tamamlanır. Bunların ikisi birbirinden ayrılmaz şeylerdir.