DOKUZUNCU
ESAS
EHL-İ SÜNNET'İN ASHAB-I KİRAM, AL-İ BEYT ve HALİFELİĞE DAİR
İNANIŞLARI
Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in ashabını sevmek, onlara
karşı kalblerini ve dillerini tutmak, ehl-i sünnet ve'l-cemaat olan selef-i salih'in
akidesinin esaslarındandır. Çünkü iman ve ihsan itibariyle insanların en
mükemmelleri, itaat ve cihat bakımından en büyükleri idiler. Yüce Allah onları
Peygamberi -sallallahu aleyhi ve sellem-'e ashab olmak üzere beğenip seçmiştir.
Kendilerinden sonra gelecek herhangi bir kimse ne kadar yüksek bir noktaya ulaşırsa
ulaşsın, asla yetişemeyeceği bir özelliğe sahib idiler. Bu ise Peygamber -sallallahu
aleyhi ve sellem-'ı görmek ve onunla oturup kalkmak, birlikte olmak şerefidir.
Sahabe-i kiram'ın hepsi de yüce Allah'ın ve Rasülünün onların
adil olduklarını belirtmesi dolayısı ile adaletlidirler. Onlar Allah'ın dostları ve
seçkin kullarıdır. İnsanlar arasında seçtiği hayırlı şahıslardır. Onlar
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den sonra bu ümmetin en faziletlileridirler.
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"îleriye geçen muhacir ve ensar ile güzellikle onlara
uyanlardan Allah razı olmuştur, onlar da ondan hoşnut olmuşlardır. Bunlar için orada
ebediyyen kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler hazırlamışdır. İşte bu en
büyük kurtuluştur." (et-Tevbe, 9/100)
Onların mü'min ve fazilet sahibi kimseler olduklarına tanıklık
etmek dinden olduğu kesinlikle bilinen kat'î bir esastır. Onları sevmek dindir,
imandır. Onlara buğzetmek küfürdür, münafıklıktır. Ehl-i sünnet ve'1-cemaat
onlardan ancak hayır ile sözederler. Çünkü Rasülullah -sallallabu aleyhi ve sellem-
onları sevmiş, onları sevmeyi tavsiye (ve emr) etmiştir. Peygamber -sallallahu aleyhi
ve sellem- şöyle buyurmuştur:
"Ashabım hakkında Allah'tan korkun, Allah'tan. Benden sonra
onları bir hedef edinmeyiniz. Çünkü onları seven bana sevgisi dolayısıyla
sevmiştir. Onlara buğzeden de bana olan buğzu dolayısıyla buğzetmiş demektir.
Onlara eziyet eden bana eziyet etmiş olur, bana eziyet eden de Allah'a eziyet etmiş
demektir. Allah'a eziyet eden kimseyi de aradan fazla geçmeden Allah onu alır."
(1)
Rasülullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ile sohbeti olan yahut onu
gören ve ona iman eden bir kimse arkadaşlığı bir sene, bir ay, bir gün yahut kısa
bir süre dahi olsa o ashab'dandır.
Ağacın altında bey'at etmiş sahabelerden hiçbir kimse ateşe
girmeyecektir. Aksine yüce Allah onlardan razı olmuş, onlar da ondan razı
olmuşlardır. Sayıları 1400 kişiden fazla idi. Peygamber -sallallabu aleyhi ve sellem-
de: "Ağaç altında bey'at etmiş hiçbir kimse ateşe girmeyecektir."
(Buharî) diye buyurmuştur.
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat, aralarında meydana gelmiş anlaşmazlıklar
hakkında ileri geri konuşmazlar. (2) İşterini Allah'a havale ederler. Onlardan isabetli olan kimse
için iki ecir sözkonusudur. Aralarından hatalı olan kimseye de tek ecir vardır,
inşaallah hatası da bağışlanacaktır.
Onlardan kimseye sövmezler, aksine onları hakettikleri güzel
övgülerle anarlar. Çünkü Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle
buyurmuştur:
"Ashabıma sövmeyiniz, ashabıma sövmeyiniz. Nefsim elinde
olana yemin ederim ki, sizden herhangi bir kimse Uhud kadar altın infak edecek olursa,
onlardan birisinin harcadığı bir müdde yahut onun yarısı kadarına dahi
yetişemez." (Müslim) (3)
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat ashab-ı kiram'ın hatadan korunmuş (masum)
olmadıklarına inanırlar. Onlara göre yüce Allah tarafından korunmak (masum oluş),
Rasullerinden seçtiği kimseler için tebliğ hususundadır. Ayrıca yüce Allah ümmetin
genelini -fertleri değil- hata içinde olmaktan korumuştur.
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-de şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz Allah benim ümmetimi bir sapıklık üzerinde
biraraya getirmez. Allah'ın eli cemaatin üzerindedir." (4)
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali -Allah
onlardan razı olsun- diye bildiğimiz dört sahabinin Peygamber -sallallahu aleyhi ve
sellem-'den sonra bu ümmetin hayırlıları olduklarına inanırlar. Raşid ve hidayet
bulmuş halifeler de sırasıyla bunlardır. Nübüvvet yolu üzere halifelik el-Hasen b.
Ali -radıyallahu anhuma-'ın halifeliği ile birlikte otuz yıl süre boyunca onlarla
birlikte devam etmiştir. Çünkü Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle
buyurmuştur: "Hilafet ümmetim arasında otuz yıldır. Bundan sonra ise mülk
(krallık, hükümdarlık) olacaktır." (Buharî ve Müslim)
Bundan sonra ehl-i sünnet ve'l-cemaat, Rasülullah -sallallahu aleyhi
ve sellem-'in isimlerini verdiği cennetle müjdelenmiş on kişinin diğerlerinden
faziletli olduğunu kabul ederler. Bu on kişi de şunlardır: Ebu Bekr es-Sıddîk, Ömer
el-Faruk, Osman Zinnureyn, Ali b. Ebi Talih, Talha b. Ubeydillah, ez-Zübeyr b. el-Avvam,
Sa'd b. Ebi Vakkas, Said b. Zeyd, Abdu'r-Rahman b. Avf ve bu ümmetin emini Ebu Ubeyde b.
el-Cerrah'tır. Allah hepsinden razı olsun.
Daha sonra Bedir'e katılmış olanlar, sonra Rıdvan bey'atinde
bulunan ve ağaç altında bey'atte bulunmuş olanlar, sonra da diğer ashab-ı kiram
gelir.
Onları seven, onlara dua eden, onların haklarına riayet edip,
üstünlüklerini kabul eden kimse kurtuluşa erenlerden olur. Onlara buğzedip, onlara
dil uzatan kimse ise helak olanlardandır.
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'ın
şu buyruğunun gereği olarak Ehl-i Beyt'i de severler:"Ehl-i beyt'im hususunda
sizlere Allah'ı hatırlatırım. Ehl-i beyt'im hususunda sizlere Allah'ı
hatırlatırım." (Müslim); "Muhakkak Allah, İsmailoğullarını seçti.
İsmailoğullarından, Kinane'yi seçti. Kinane'den Kureyş'i seçti. Kureyş'ten de
Haşimoğullarını seçti. Haşimoğulları arasından da beni seçti." (Müslim) (5)
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in hanımları -Allah hepsinden
razı olsun- da onun ehl-i beytindendir. Aynı zamanda onlar Kur'an-ı Kerîm'in nassı
ile mü'minlerin anneleridir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ey
Peygamber hanımları, siz diğer kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer
takvalı kimseler iseniz, edalı ve yumuşak söylemeyin. O takdirde kalbinde hastalık
bulunan kimseler umutlanır. Siz hep uygun söz söyleyin. Evlerinizde oturun, ilk
cahiliyeninki gibi açılıp, saçılarak salınıp yürümeyin. Namazı da dosdoğru
kılın, zekatı verin. Allah'a ve Rasülüne itaat edin. Ey ehl-i beyt! Allah sizden
ancak kiri giderip, tam anlamıyla sizi temizlemek ister." (el-Ahzab, 33/32-33)
Huveylid'in kızı Hatice, Ebu Bekir'in kızı Aişe, Ömer b.
el-Hattab'ın kızı Hafsa, Ebu Süfyan'ın kızı Ummu Habibe, Ebu Umeyye b.
el-Muğire'nin kızı Ummu Seleme, Zem'a b. Kays'ın kızı Sevde, Cahş kızı Zeyneb,
Haris kızı Meymune, Haris b. Ebu Dırar kızı Cuveyriye ve Huyey b. Ahtab kızı Safiye
(Allah hepsinden razı olsun) onlardandır.
Yine ehl-i sünnet ve'l-cemaat hepsinin bütün kötülüklerden
tertemiz ve arındırılmış olduklarına, dünyada da, ahirette de Peygamber efendimizin
hanımları olduklarına inanırlar. Allah hepsinden razı olsun.
En faziletlilerinin Huveylid kızı Hadice ile siddîk'ın kızı Aişe
es-Sıddîka olduğunu kabul ederler. Yüce Allah aziz kitabında Aişe -radıyallahu
anhüma-'nın kendisine yapılan iftiradan çok uzak olduğunu bildirmiştir.
Dolayısıyla Allah'ın uzak olduğunu belirttiği şey ile ona iftirada bulunan kimse
kafir olur. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
"Aişe'nin diğer kadınlara üstünlüğü, tiridin
diğer yemeklere üstünlüğü gibidir." (Buhari)
DİPNOTLAR
(1) el-Elbanî, Sahih-u Süneni't-Tirmizî.
Abdullah b. Mes'ud (r.a) der ki: "Ebu Bekir ve Ömer'i sevmek ve
onların üstünlüklerini kabul etmek sünnettendir." İmam Malik -Allah'ın rahmeti
üzerine olsun- der ki: "Selef, çocuklarına Kur'an-ı Kerîm'in bir suresini
öğretircesine Ebu Bekir ve Ömer'i sevmeyi de öğretiyordu." Bu iki rivayeti de
el-Lalekaî, Şerhu Usuli İ'tikadi Ehl-i Sünne adlı eserinde zikretmektedir.
(2) Ashabın büyük çoğunluğu fitneye karışmamışlardır. Fitne alevlendiği
sırada Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in ashabı onbinleri geçiyordu. Bu
fitneye onlardan yüz kişi dahi katılmış değildir, hatta otuz kişiyi dahi bulmazlar.
Nitekim İmam Ahmed, Müsned'inde sahih bir sened ile İbn Sîrin'den Abdu'r-Rezzak da
Musannef'inde, İbn Kesir de el-Bidaye ve'n-Nihaye adlı eserinde böylece rivayet
etmektedirler.
(3) Ubeydullah b. Ömer ile el-Mikdad arasında bir tartışma meydana gelmiş.
Ubeydullah, Mikdad'a ağır söz söylemişti. Bunun üzerine Ömer -radıyallahu anh-
şöyle demişti; "Bana usturayı getirin, bunun dilini keseyim. Bundan sonra
Rasülullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'ın ashabından kimseye dil uzatmak cesaretini
gösteremesin." (el-Lalekaî, Şerhu İ'tikadi Ehl-i Sünne)
(4) el-Elbanî, Sahih-u Süneni't-Tirmizî.
(5) Her namazda Rasulümüze salat ve selam getirdikten sonra onlara salat ve selam
getirdiğimize göre onları nasıl olur da sevmeyiz!