ONUNCU
ESAS
HEVA ve BİD'AT EHLİNE KARŞI EHL-İ SÜNNETİN TUTUMU
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat olan selef-i salih'in akidesinin
esaslarından birisi de şudur: Onlar dinde, dinden olmayan şeyleri ortaya çıkartmış
bulunan heva ve bid'at ehline buğzederler. Onları sevmezler, onlarla arkadaşlık
etmezler. Sözlerini dinlemez, onlarla oturup kalkmaz, din hususunda onlarla tartışmaz,
onlarla münazaraya girişmezler. Kulaklarını onların batıl sözlerine karşı
korumayı, onların durumlarını ve kötülüklerini açıklamayı, ümmeti onlardan
sakındırıp, insanların onlardan uzak kalmalarını sağlamayı da uygun görürler.
Peygamber -sallallalhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
"Benden önceki ümmetler arasında Allah'ın gönderdiği ne
kadar peygamber varsa, mutlaka onun ümmeti arasından sünnetini alan, emrine uyan
birtakım havarileri ve ashabı olmuştur. Daha sonra onların yerine birtakım kimseler
gelir, yapmadıkları şeyi söyler, emrolunmadıkları işleri yaparlar. Bunlara karşı
eliyle cihad eden kimse mü'mindir, diliyle cihad eden mü'mindir, kalbiyle cihad eden
mü'mindir. Bunun ötesinde ise imandan hardal tanesi kadar dahi bir şey yoktur. "
(1)
Yine Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "Ümmetimin
sonlarında sizlere ne sizin, ne babalarınızın duymadıkları şeyleri söyleyecek
kimseler olacaktır. Onlardan sakınabildiğiniz kadar sakınınız." (Müslim)
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat'in bid'at tarifi:
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat bid'ati şöylece tarif ederler: Peygamber
-sallallahu aleyhi ve sellem-'den sonra ortaya çıkartılmış hevâlar ile din kemale
erdikten sonra din diye uydurulan şeylerdir. Yapılmasına kitab ve sünnetten şer'î
bir delil bulunmayan herbir iş bid'attir. Aynı zamanda taabbüd ve yüce Allah'a
yakınlaşmak maksadıyla şeriate benzer, din diye ortaya konulan herbir yol da
bid'attir. Bundan dolayı bid'at sünnetin karşıtıdır. Şu da var ki sünnet
hidayettir, bid'at dalalettir.
Onlara göre bid'at tevhidin kemaline aykırıdır. Şirke giden
yollardan bir yoldur. Bid'at Allah'ın teşri' kılmadığı bir şekilde Allah'a ibadet
etmek maksadını güder. Bir maksada ulaşmak için ortaya atılan yollar da o maksadın
hükmünü taşırlar. Yüce Allah'a ibadet hususunda şirke götüren herbir yolun
kapatılması ve dinde ortaya çıkan herbir bid'atin önünün tıkanması gerekir.
Çünkü din kemale erdirilmiştir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Üzerinizdeki
nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı beğenip seçtim. " (el-Maide, 5/3)
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurmuştur: "Her
kim bizim bu işimizde ondan olmayan bir şeyi sonradan ortaya çıkartırsa, o red
olunmuştur." (Buhari ve Müslim)
Yine Peygamber şöyle buyurmaktadır: "Her kim bizim bu işimize
uymayan bir amel işleyecek olursa, o merduttur." (Müslim); "Şüphesiz sözün
en hayırlısı Allah'ın kitabı, yolun en hayırlısı da Muhammed'in yoludur. İşlerin
en kötüleri ise sonradan uydurulanlardır, her bid'at bir sapıklıktır."
(Müslim) (2)
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat'in görüşüne göre bid'atler aynı
mertebede değildir. Aksine bid'atler farklı farklıdır. Kimisi dinden çıkartır,
kimisi büyük günahlar seviyesindedir. Kimisi de küçük günahlardan sayılır. Fakat
hepsinin ortak niteliği sapıklık olmasıdır. Genel bir bid'at onlara göre cüz'î bir
bid'at gibi değildir. Birkaç bid'atten meydana gelen karmaşık bir bid'at sade, basit
bir bid'at gibi değildir. Gerçek bid'at izafi (göreceli) bid'at gibi değildir. Hem
zatı itibariyle bir değildir, hem hükmü itibariyle.
Bid'atler hükümleri itibariyle farklı olup, kimisi küfür, kimisi
fasıklık olduğu ve bundan dolayı da hükümleri arasında farklılık bulunduğu gibi,
o bid'atleri işleyenin hükmü de farklıdır. İşte bundan dolayı ehl-i sünnet bid'at
ehli olan kimseler hakkında tek bir hüküm vermezler. Aksine kişiden kişiye bid'atine
göre hüküm farklılık arzeder. Cahil ve te'vilci bir kimse, neye davet ettiğini bilen
bir kimse gibi değildir. İçtihad edebilen alim bir şahıs, bid'atine davet eden ve
hevasına uyan bir alim gibi değildir. Yine bundan dolayı bid'atini açıktan açığa
işleyen kimseye yahut ta o bid'ate davet edip propagandasını yapan kimseye muamele
ettikleri gibi, bid'atini gizleyen kimseye davranmazlar. Çünkü bid'atinin
propagandasını yaparak ona çağıran bir kimsenin zararı başkasına da erişir.
Böyle birisinin alıkonulması, açıktan açığa yaptığının reddedilmesi gerekir.
Böyle bir kimsenin bu halini sözkonusu etmek gıybet olmaz. Ayrıca bu işten
vazgeçmesini sağlayacak şekilde cezalandırılması gerekir. Bu, bid'atinden
vazgeçinceye kadar onun için bir cezadır. Çünkü böyle bir kimse münker şeyleri
açıkça ortaya koyduğundan cezalandırılmayı haketmiştir.
Bundan ötürü ehl-i sünnet herkese karşı diğerinden farklı bir
tutum takınırlar. Genel olarak bid'at ehline ve onları taklid edenlere acırlar, onlara
hidayet bulmaları için dua ederler. Sünnete bağlanmalarını, hidayete uymalarını
ümid ederler. Tevbe edinceye kadar da bu hususta onlara açıklamalarda bulunur,
zahirlerine göre haklarında hüküm verirler. Kalblerini ise -eğer bid'atleri küfre
götürmeyecek türden ise- Allah'a havale ederler.
Heva ve Bid'at Ehlinin Alametleri:
Heva ve bid'at ehlinin üzerlerinde görülen ve kendileri
vasıtasıyla tanındıkları birtakım alametleri vardır. Yüce Allah onlar hakkında
kitab-ı kerim'inde, Rasülullah -sallallahu aleyhi ve sellem-de sünnetinde bize haber
vermiş bulunmaktadır. Bu da ümmeti onlardan sakındırmak, onların izledikleri
yolları izlemekten uzak tutmak içindir. Onların alametlerinin bazıları Şeriatın
maksadlarını bilmemek, ayrılık, dağınıklık, cemaatten uzak kalmak, tartışmak,
düşmanlık etmek, hevaya uymak, aklı nakilden öncelemek, sünneti bilmemek,
müteşabihlere dalmak, Kur'an'ı sünnete karşı koymak, şahısları ta'zimde
aşırıya gitmek, ibadette sınırı aşmak, kafirlere benzemeye çalışmak, ehl-i
sünnette lakablar uydurmak, hadis ve rivayet ehline buğzetmek, Peygamber -sallallabu
aleyhi ve sellem-'in haberlerini taşıyanlara düşmanlık edip, onları hafife almak,
delilsiz olarak kendilerine muhalefet edenlerin kafir olduklarını söylemek, hak ehline
karşı yönetici ve sultanların yardımını almak.
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat'in görüşüne göre bid'atin esasları
dörttür:
Rafızilik, haricilik, kaderiye'nin ve mürcie'nin görüşleri. Sonra
da bu fırkaların herbirisinden pekçok fırkalar dallanıp, budaklanmış ve nihayet
yetmişiki fırkayı bulmuşlardır. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in haber
verdiği gibi.
Ehl-i sünnet ve'l-cemaat'in bu heva ve bid'at ehline cevap vermek
hususunda oldukça güzel gayretleri olmuştur. Onlara karşı daima tetikte
bulunmuşlardır. Bid'at ehline dair söyledikleri sözleri gerçekten çoktur. Hepsini
kaydetmek maksadıyla değil de örnek olmak üzere bu sözlerin bir bölümünü
zikredelim:
İmam Ahmed b. Sinan el-Kattan -yüce Allah'ın rahmeti üzerine olsun-
dedi ki:
"Dünyada ne kadar bid'atçi varsa, mutlaka hadis ehline
buğzeder. Çünkü adam bid'at ortaya koydu mu kalbinden hadisin lezzeti sökülüp,
alınır." (3)
İmam Ebu Hatim el-Hanzalî er-Razî -yüce Allah'ın rahmeti üzerine
olsun- der ki:
"Bid'at ehlinin alameti rivayet alimlerine dil uzatmaktır.
Zındıkların alameti ise rivayet ilmiyle uğraşanlara Haşviye adını vermeleridir.
Onlar böylelikle rivayetleri iptal etmek istediler. Cehmiye'nin alameti ise ehl-i
sünnete müşebbihe adını vermeleridir. Kaderiye'nin alameti ise ehl-i sünnet'e
Cebriyeciler adını vermeleridir. Mürcie'nin alameti, ehl-i sünnet'e muhalifler ve
noksancılar adını vermeleridir. Rafızilerin alameti, ehl-i sünnete Nevâsıb adını
vermeleridir. Ehl-i sünnet'e ise ancak bir isim uygun düşebilir. Bütün bu isimlerin
onlar hakkında kullanılmalarına imkan yoktur." (4)
İmam Ahmed b. Hambel'e, Mekke'de İbn Kuteyle'ye ashabu'l-hadis'ten
söz edilince, onun: Ashabu'l-hadis kötü bir topluluktur dediği söylenince, Ahmed b.
Hambel elbisesini silkeleyerek kalktı ve bu arada: "O zındık birisidir, zındık
birisidir, zındık birisidir" sözlerini eve girinceye kadar tekrarlayıp durdu. (5)
Yüce Allah hadis ehli ve sünnet ehlini kendilerine nisbet edilen
bütün bu kusurlardan korumuştur. Onlar ancak sünnet-i seniye ehlidirler. Onların
yaşayışları beğenilen bir yaşayıştır, yolları düzgündür, onlar güçlü ve
tartışılmaz delillerin sahihleridir. Yüce Allah kitabına uymak, peygamberinin
sünnetine bağlanmak muvaffakiyetini onlara vermiş, kendisinin din önderlerinin
ilimleriyle amel eden ümmetin alimlerinin muhabbetine kalblerini genişletmiştir. Bir
kavmi seven bir kimse ise onlardandır. Nitekim Rasülullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:
"Kişi sevdiği ile beraberdir. " (Buharî) diye buyurmuştur.
Buna göre Rasülullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'ı ve onun
ashabını, onlara güzel şekilde tabi olanları, hidayet önderlerini, şeriat alimleri,
hadis ve eser ehli olup faziletleri belirtilen ilk üç nesilde gelip, daha sonra da
günümüze kadar onlara tabi olan kimseleri sevenler, bilelim ki onlar sünnet sahibi
kimselerdir. (6)
Bid'at Ehlinden Sakındırmak Hususunda Selef İmamlarından
Tavsiyeler:
Emîru'l mü'minîn Ömer b. el-Hattab -radıyallahu anh- şöyle
demiştir: "Kur'an-ı Kerîm'in müteşabihleri ile sizlerle tartışacak birtakım
kimseler gelecektir. Siz de onları sünnetlerle susturunuz, çünkü sünnete tabi olan
kimseler Allah'ın kitabını en iyi bilen kimselerdir." (7)
Abdullah b. Ömer'den gelen rivayete göre ona kaderi inkar eden
kimseler hakkında soru soran kimseye şöyle cevab vermiştir: "Bunlarla
karşılaştığın zaman onlara şunu bildir ki İbn Ömer onlardan uzaktır, onlar da
ondan uzaktırlar -ve bu sözlerini üç defa tekrarlamıştır.- (8)
Abdullah b. Abbas -radıyallahu anhüm- da şöyle demiştir:
"Heva ehli olanlarla oturup kalkma, çünkü onlarla oturup kalkmak kalbleri hasta
eder." (9)
Büyük ilim adamı zahid el-Fudayl b. lyad -Allah'ın rahmeti üzerine
olsun- de şöyle demiştir: "Bid'at sahibi kimseye dinin hususunda sakın güvenme,
işlerinde onunla istişare etme. Onun yanında oturma, bid'at sahibi kimsenin yanına
oturan bir kimsenin yüce Allah kalbini kör eder." (10)
İmam Hasan-ı Basrî -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- şöyle
demiştir: "Şanı yüce Allah heva sahibi bir kimseye tevbe etmeye izin vermeyi
kabul etmemiştir." (11)
İmam Abdullah b. el-Mubarek -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- de
şöyle demiştir: "Allah'ım, bid'at sahibi bir kimsenin bana bir iyilik yapmasına
ve bunun sonucunda kalbimin ona sevgi beslemesine imkan verme." (12)
Hadiste mü'minlerin emiri olan Süfyan es-Sevrî -Allah'ın rahmeti
üzerine olsun- şöyle demektedir; "Her kim bir kimsenin bid'at sahibi olduğunu
bildiği halde o kimseye kulak verecek olursa, Allah'ın koruması üzerinden kalkar ve
kendi haline terkedilir." (13)
İmam el-Evzaî -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- de şöyle
demiştir: "Bid'at sahibi kimsenin tartışmasına imkan vermeyiniz. O vakit fitnesi
dolayısıyla kalbinize şüphe sokar." (14)
İmam Muhammed b. Şîrîn de bid'atlerden sakındırarak şöyle
demektedir: "Bir bid'at ortaya koyup da sünnete başvuran hiçbir kimse
yoktur." (15)
İmam Malik b. Enes -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- de şöyle
demektedir: "Bid'at ehli kimse nikahlanmaz, bid'at ehli kimseye kız verilmez ve
onlara selam da verilmez." (16)
İmam Şafîi -yüce Allah'ın rahmeti üzerine olsun-den rivayete
göre o, kelam meselelerinden herhangi bir husus hakkında konuşan bir topluluk
görmüş, yüksek sesle bağırarak şöyle demiş: "Ya hayır ile bize komşuluk
edersiniz, yahut yanımızdan kalkar gidersiniz." (17)
Ehl-i sünnet'in imamı Ahmed b. Hambel -Allah'ın rahmeti üzerine
olsun- de şöyle demektedir: "Şüphesiz bid'at ve heva ehlinden müslümanlara ait
herhangi bir iş hakkında yardım istememek gerekir. Çünkü böyle bir şey yapmak,
dine en büyük zarardır." (18)
Yine şöyle demiştir: "Bütün bid'atlerden sakın. Bid'at ehli
hiçbir kimseye dinin hakkında istişare etme." (19)
İmam Abdu'r-Rahman b. Mehdî -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- de
şöyle demiştir: "Heva sahibi kimseler arasında cehm'in taraftarlarından daha
kötüleri yoktur. Bunlar semada hiçbir şey yoktur diyecek kadar ileri gidiyorlar.
Allah'a yemin ederim, onlarla evlenilmeyeceği ve onlardan miras alınıp, miras
bırakılmayacağı görüşündeyim." (20)
Ebu Kilâbe el-Basrî -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- de şöyle
demiştir: "Heva ehli olanlarla oturup kalkmayınız, çünkü sizler onların içine
daldıklarına girmeyecek olsanız dahi, bildiğiniz şeyleri sizin için içinden
çıkılmayacak şekilde karıştırırlar." (21)
Eyyub es-Sahtiyânî -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- de şöyle
demiştir: "Muhakkak ki heva ehli sapık kimselerdirler. Görüşüme göre onlar
ancak cehenneme gideceklerdir." (22)
Kadı Ebu Yusuf -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- de şöyle
demiştir: "Ben Cehmiyecinin, Rafızinin ve kaderiyeci kimsenin arkasında namaz
kılmam." (23)
Şeyhu'l-İslam Ebu Osman İsmail es-Sabunî -Allah'ın rahmeti
üzerine olsun- şöyle demiştir: "Bid'at ehli olan kimselerin alametleri
üzerlerinde açıkça görülür. Onların alamet ve belirtilerinin en açık olanı ise
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in haberlerini taşıyan kimselere düşmanlık
etmeleri, onları küçümsemeleri, onlara Haşviye, cahil, zahiriye ve müsebbibe adını
vermeleridir. Çünkü onlar Rasülullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e dair haberlerin
ilimle ilgisi olmadığına inanırlar. Onlara göre ilim şeytanın bozuk akıllarının
sonuçları ile karanlık kalblerinin vesveseleri arasından kendilerine telkin etmiş
olduğu şeylerdir." (24)
İmam Şafîi -yüce Allah'ın rahmeti üzerine olsun- bid'at ve heva
ehlinin hükümlerini şu sözleriyle açıklamaktadır: "Kelamcılar hakkındaki
hükmüm şu ki: Onlar sopalarla dövülür, develere bindirilir. Aşiret ve kabileler
arasında dolaştırılarak Kitab ve sünneti terkedib kelama dalan kimselerin cezası
budur, diye teşhir edilirler." (25)
İmam Muhammed el-Huseyn b. Mes'ud b. el-Ferra el-Beğavî de şöyle
demektedir: "Sahabe, tabiûn ve onlara tabi olanlar ile sünnet alimleri bid'at
ehline düşmanlık etmek ve onlarla ilişkileri kesmek şeklinde tavır takına
gelmişlerdir." (26)
İsmail es-Sabunî değerli kitabı "Akidetu's-Selefi
Ashabi'l-Hadis " adlı eserinde ehl-i sünnet'in bid'at ehli olan kimseleri kahredip,
zelil kılmanın gerektiği üzerinde icma ettiklerini nakletmiş ve şöyle demiştir:
"Bu kitabçıkta kaydettiğim ifadeler onların hepsinin
benimsediği bir inanç idi. Bu hususta birbirlerine muhalefetleri yoktu. Hatta bunların
hepsi üzerinde icma etmişler, bununla birlikte bid'at ehlini kahretmek, onları zelil
etmek, hakir düşürmek, uzaklaştırmak, uzakta tutmak, onlardan ve onlarla
arkadaşlıktan, oturup kalkmaktan uzaklaşmak, onlara uzak kalıp, onlardan uzaklaşmak
ile yüce Allah'a yakınlaşmak gereği üzerinde de sözbirliği etmişlerdir."
DİPNOTLAR
(1) el-Elbanî, Sahih-u Sünen-i Ebî Davud.
(2) Dinde ortaya çıkmış ilk bid'at namaz ile zekat arasında ayırım gözetmek
ve zekatın ancak Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'a ödeneceğini iddia
etmektir. Ebu Bekr es-Sıddîk -radıyallahu anh- onlara karşı çıkmış, onlarla
savaşmış ve güçlenme imkanı bulamadan onların sonlarını getirmiştir. Şayet
onları halleri üzere bırakmış olsaydı, onların bu iddiaları günümüze kadar din
oluverecekti. Ömer -radıyallahu anh- döneminde ise küçük bazı bid'atler ortaya
çıkmış, o da bunların sonlarının gelmesini sağlamıştı. Osman -radıyallahu anh-
döneminde büyük fitnenin başlangıcı meydana gelmişti. Bu ise hak olan imama
kılıç ile karşı çıkmak bid'ati idi. Onların bu bid'atleri onu öldürmekle son
buldu. Bu ise günümüze kadar devam eden Haricilerin fitnesinin başlangıcını teşkil
ediyordu.
Daha sonra bid'atler arka arkaya geldi. Kaderiye, Mürcie, rafıziler,
zındıklık, batini fırkaları, Cehmiye isim ve sıfatları inkar ederler... ve daha
başka bid'atler ortaya çıktı.
Bid'atler ortaya çıktıkça ehl-i sünnet de onlara karşı tetikte
duruyordu. Hala hak ehli ile batıl ehli arasındaki mücadele günümüze kadar devam
etmekte, kıyamete kadar da sürecektir. Ehl-i sünnet her zaman ve mekanda Kur'an'a,
sünnete ve ümmetin icmaına muhalif olan herbir söz yahut davranış üzerindeki
perdeyi kaldırırlar.
(3) Nevevî, et-Tezkire.
(4) er-Razî, Aslu's-Sünneti Va'tikadu'd-Din.
(5) Ebu Muhammed el-Hasen b. Halef el-Berbeharî, Şerhu's-Sünne.
(6) Bid'at ehli arkasında namazın hükmü: Bu mesele ile ilgili olarak
ehl-i sünnet'in görüşlerinin özeti şöyledir: Aslen kafir ve mürteci olan bir
kimsenin arkasında namaz caiz değildir. Durumu açık olmayan kimse ile akidesi
bilinmeyen kimsenin arkasında namaz kılmayı terketmek seleften hiçbir kimsenin
söylemediği bir bid'attir. Aslolan bid'atinin çirkinliğini ortaya koymak ve
başkalarının ondan uzaklasmasını sağlamak için bid'atçi kimsenin arkasında namaz
kılmanın nehyedilmesidir. Bununla birlikte böyle bir namaz kılınacak olursa sahihtir.
Bid'at Ehline Rahmet Okumayı ve Namazlarını Kılmayı Terketmenin
Hükmü:
Aslen kafir yahut dininden irtidad etmiş bir kimse ya da bid'ati
dolayısıyla tekfir olunup, muayyen olarak ona karşı delil ortaya konulan kimsenin
cenaze namazını kılmak, ona rahmet okumak caiz değildir. Bu hususta icma vardır.
İsyankar yahut dinden çıkartmayan bir bid'atin bid'atçisi olarak ölen bir kimseye
gelince, imamın ve ona uyan ilim ehlinin insanları işlediği masiyetten ve bid'atten
alıkoymak maksadıyla namazını terketmek meşrudur. Ancak bu herkes için namazını
kılmanın haram olduğu anlamına gelmez. Aksine onun namazını kılmak ve ona dua
etmek, ebedi olarak cehennemde kalacakları şeklinde haklarında hüküm verilmiş
kafirlerden bir kafir olarak ölmediği sürece farz-ı kifaye'dir.
(7) el-Lalekaî, Şerhu Usuli İ'tikadi Ehli's-Sünneti ve'l-Cemaa: İbn Batta,
el-îbane.
(8) Aynı yerler.
(9) Aynı yerler,
(10) Aynı yerler.
(11) el-Lalekaî, aynı yer.
(12) el-Lalekaî, aynı yer.
(13) İbn Vaddah, el-Bidau ve'n-Nehyu anbâ.
(14) Aynı yer.
(15) Müslim, Mukaddime'de rivayet etmiştir.
(16) İmam Malik, el-Müdevvenetu'l-Kübrâ..
(17) Nasr b. İbrahim el-Makdisî, Muhtasaru Kitabi'l-Hucceti alâ
Terki'l-Mehacceti.
(18) İbnu'l-Cevzî, Menakıbu'l-İmami Ahmed.
(19) Aynı yer.
(20) Abdullah b. İmam Ahmed, Kitabu 's-Sünne.
(21) İbn Batta. el-İbâne.
(22) Aynı yer.
(23) el-Lalekaî. Şerhu Usuli İ'tikadi Ehl-i Sünneti ve'l-Cemaati.
(24) Bk. Şeyhu'l-İslam Ebu Osman es-Sabunî, Akidetu's-Selefi
Ashabi'l-Hadis.
(25) İmam Beğavî, Şerhu's-Sünne.
(26) Aynı yer.