EHL-İ
SÜNNET VE'L-CEMAAT'IN SELEF-İ SALİH'İN AKİDESİNE DAVETİN ŞART ve İLKELERİ
Müslüman kardeşim! Şunu bil ki selef-i salih'in
akidesine davet etmek ancak şu üç şartın gerçekleşmesi ile mümkündür:
1- İtikadın Doğruluğu: Onların rububiyetin tevhidi,
ulûhiyetin tevhidi, isim ve sıfatların tevhidi ile sair akide meselelerinde
inandıklarının aynısına inanmamız.
2- Yöntemin Doğruluğu: Yani kitab ve sünneti onların
ortaya koymuş oldukları usul ve tesbit etmiş oldukları kaideler ışığında anlamak.
3- Sağlıklı Amel: Yani amel ile ilgili herhangi bir
bid'at ortaya koymamalıyız. Amelimiz yalnızca Allah için ihlasla olmalı ve ister
itikadi, ister fiili, ister kavlî olsun, mutlaka O'nun şeriatına uygun olmalıdır.
Yüce Allah'a davet etmek amellerin en şereflisi, ibadetlerin en
yücesi olduğundan, Rasüllerin en önemli özellikleri Allah'ın salih kullarının, en
seçkin ve en önemli dostlarının en bariz görevi olduğundan dolayı, yüce Allah bu
daveti yapanlar hakkında şöyle buyurmaktadır:
"Allah 'a davet eden, salih amel işleyen ve Şüphesiz ki ben
müslümanlardanım diyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir!" (Fussilet,
41/33)
Rasülullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bizlere daveti insanlara
nasıl taşıyacağımızı, onu nasıl tebliğ edeceğimizi öğretmiş bulunmaktadır.
Onun sîretinde bunu bulmak isteyen kimseler için pekçok dersler vardır.
Selef akidesine davet eden kimselerin davette Peygamber -sallallahu
aleyhi ve sellem-'ın yöntemine uymaları gerekir. Şüphesiz ki onun yöntemi yüce
Allah'a davet üslubu hususunda doğru ve gerekli açıklamaları ihtiva eder.
İnsanların onun yöntem ve sîretine uymayan, bid'at olarak ortaya koymuş oldukları
birtakım yöntemlere de ihtiyaç bırakmaz.
İşte bundan dolayı davetçilerin bizim salih selefimizin davet
ettiği gibi -zaman ve mekanı göz önünde bulundurmakla birlikle- Allah'a davet
etmeleri gerekir.
İşte bu doğru anlayıştan hareketle davetçi için birtakım ilke
ve hareket noktalarını tesbit etmeye gayret ettik. Bunların istenen şekilde ve doğru
olacağını ümit ederiz:
Davetçinin İlke ve Hareket Noktaları:
1- Şunu bil ki yüce Allah'ın yoluna davet etmek dünya ve ahiretle
kurtuluş yollarından bir yoldur. Allah'ın senin vasıtan ile tek bir kişiye hidayet
vermesi, senin için kırmızı tüylü develerden hayırlıdır. Mükafat almak için
sadece davette bulunmak yeterlidir. Ayrıca o davetin kabul edilmesine bağlı değildir.
Davetçiden İslam'ı zafere kavuşturması istenmez. Bu Allah'a ait bir iştir, fakat
ondan bu uğurda bütün gayretini ortaya koyması istenir.
Gerekli hazırlıkları yapmak davetçi için bir şarttır, zafer de
Allah'ın vaadidir. Davet de cihad şekillerinden birisidir. Hedef ve sonuç itibariyle
savaşmakla ortaktır.
2- Ehl-i sünnet ve'l-cemaat'in yönteminde müşahhas ifadesini bulan,
vasat oluşuyla, kapsamlılığıyla, itidaliyle, ifrat ve tefritten uzak oluşu ile
tanınan bu ümmetin selefinin yöntemini vurgulamak ve onu derinleştirmek.
Kitab ve sahih sünnete bağlı şer'î ilimden hareket etmek, yüce
Allah'ın izniyle düşüşe karşı koruyucudur. Peygamberlerin yolu üzerinde
yürümekte kararlı olan kimseler için de yolu aydınlatıcıdır.
3- Kelime-i tevhid, kelimenin tevhidinin (söz birliğinin) esasıdır,
ilkesi ile hareket eden, yöntemden kalkarak müslüman cemaati meydana çıkarmak ve hak
üzere onların sözbirliği etmeleri için gayret harcamak. Bununla birlikte bugün
müslüman cemaati darmadağınık eden, müslümanları dağıtıp biraraya toplamayan,
hiziblere ayrılmanın olumsuz yanlarından da uzak kalmaya çalışmak.
Yüce Allah'a davet yolunda biraraya gelişin sağlıklı bir şekilde
anlaşılması, müslüman cemaatten bir parçadır. Müslüman cemaatin tümü değildir.
4- Bağlılığın şahıslara değil, dine olması gerekir. Çünkü
hak kalıcıdır, şahıslar geçicidir. Hakkı bil, hak ehlini de bilirsin.
5- Yardımlaşmaya ve buna götüren herbir şeye çağırmak,
ayrılık noktalarından, ayrılığa götüren herbir husustan da uzak durmak gerekir.
İttifak ettiğimiz hususlarda birbirimize yardım ederiz, ihtilaf ettiğimiz hususlarda
ise birbirimize kin duymamakla birlikte karşılıklı nasihatta bulunuruz.
Müslüman cemaatler arasında geçerli olan ilke karşılıklı
ilişki ve birliktir. Şayet buna imkan olmazsa, yardımlaşma olmalıdır. Buna da imkan
olmazsa birlikte yaşamaya çalışmalıdır. Dördüncüsü ise helak oluştur.
6- Kişi mensub olduğu cemaate taassubla bağlanmamalı,
başkalarının ortaya koydukları herbir çaba ve gayreti şeriate uygun, ifrat ve
tefritten uzak olduğu sürece sevinçle karşılamalıdır.
7- Şeriatın fer'î meselelerinde ayrılık karşılıklı nasihati ve
diyaloğu gerektirir, düşmanlık ve savaşmayı değil.
8- Öz eleştiri, sürekli gözden geçirmek ve sürekli
yanlışlıkları doğrultmaya çalışmak gerekir.
9- İhtilafın edebini öğrenmek, diyaloğun esaslarını
derinleştirmek ve bunların önemlerini, gerekli araçlarına sahih olmanın
zorunluluğunu kabul etmek gerekir.
10- Hüküm verirken genelleştirmekten uzak durmalı, bunun
tehlikelerinden sakınmalıdır. Kişileri hep aynı ölçü ile ya siyah, ya da beyaz
diye değerlendirmemelidir. Lafızlara değil de manaya göre hüküm vermek insafın bir
gereğidir.
11- Amaç ile aracı birbirinden ayırdedebilmek gerekir. Mesela davet
hedeftir, fakat hareket, cemaat, konum gibi şeyler ise bir araçtır.
12- Hedefler üzerinde sebat, araçlarda ise şeriatın müsaade
ettiği ölçüler içerisinde esneklik gerekir.
13- Öncelikler ilkesine riayet etmek ve işleri önemine göre
sıralamak gerekir. Fer'î ya da cüz'î bir mesele kaçınılmaz bir hal alırsa, bunun
gereken yerde, zamanda ve uygun şartlarda yerine getirilmesi gerekir.
14- Davetçiler arasında karşılıklı olarak tecrübelerden
yararlanmak, geçmişlerin deneyimlerini esas almak önemli bir iştir. Davetçi boşluk
bir noktadan işe başlamaz. Bu dine hizmet etmek için ilk kalkışan kişi o değildir,
bu işe kalkışanların sonuncusu da olmayacaktır. Çünkü hiçbir kimse nasihat ve
irşadın üzerinde olmamıştır, olmayacaktır. Yahut doğrunun tamamını kimse kendi
tekeline almamıştır, aksi de böyledir.
15- Sünnete sıkı sıkı sarılmak, güzel akide sahibi olmakla
tanınan ümmet alimlerine saygı duymak, onlardan ilim öğrenmek, onlara saygılı
olmak, onlara dil uzatmamak, şeref ve haysiyetlerine dokunmamak, niyetleri hakkında
şüphe uyandırmaya, onları itham altında bulundurmaya kalkışmamak, bununla birlikte
de onlara taassubla bağlanmamak gerekir. Çünkü herbir alim hata da edebilir, isabet de
edebilir. Hata kişinin kendisine -müçtehid olduğuna göre fazilet ve değeri kalmakla
birlikte- kişiye aittir.
16- Müslümanlar hakkında güzel zanlar beslemeli, onların
söyledikleri sözler mümkün olan en güzel şekilde yorumlanmalı, kusurları
örtülmelidir. Bununla birlikte bunları kişinin kendisine açıklamayı da ihmal
etmemelidir.
17- Bir kimsenin iyi tarafları daha fazla ise bir maslahat
olmadıkça, onun kötülüklerinden sözedilmez. Bir kimsenin kötülükleri daha ağır
basıyor ise bilmeyenler için işin içinden çıkılamaz hale gelmesi korkusuyla
iyiliklerinden de sözedilmez.
18- İncelikleri ve sağlamlıkları dolayısıyla kullanılmaları
gerekir, buna karşılık eğri büğrü, ithal edilmiş lafızlardan uzak kalmalıdır.
Mesela demokrasi değil de şura tabirini kullanmak gerekir.
19- Fıkhî mezheblere karşı sağlıklı tavır takınmalıdır.
Fıkhî mezhebler bizim için büyük bir fıkhî servettir. Onu inceler, ondan
yararlanır, fakat onlara taassub göstermeyiz. Toptan onu reddetmeyiz, fakat zayıf
taraflarından uzak kalırız. Kitab ve sünnetin ışığında ümmetin selefinin
anlayışı çerçevesinde doğru ve hak olanları alırız.
20- Batıya ve batı uygarlığına karşı sağlıklı tutumumuzu
belirleriz. Öyle ki onların deneysel ilimlerinden yüce dinimizin ilke ve kaideleri
çerçevesinde yararlanırız.
21- Şura ve ona çağırmanın önemini kabul ederiz, davetçi
istişare fıkhını iyice öğrenmelidir.
22- Güzel bir önderlik ve davetçi, davetin aynası, onu ifade eden
güzel bir örneğidir.
23- Hikmet ve güzel öğüt vermek yolunu izleyerek yüce Allah'ın: "Rabbinin
yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et. Onlarla en güzel yolla mücadeleni yap."
(en-Nahl, 16/125) buyruğunu davetin ve davet yolunda ilerlemenin hikmetli ilkesi
olarak kabul etmelidir.
24- Sabırla bezenmelidir. Çünkü sabır peygamber ve rasûllerin
niteliklerindendir, davetlerinin başarılı olmasının esasıdır.
25- Şiddet ve aşırı gitmekten uzak durup, onun afet ve olumsuz
sonuçlarından çekinmeli, şeriatın müsaade ettiği sınırlar çerçevesinde
kolaylık ve yumuşaklıkla amel etmelidir.
26- Müslüman hakkı arayan kimsedir. Hak yolunda kahramanlık, davet
uğrunda zorunlu bir gerekliliktir. Eğer hakkı söylemekten aciz isen batıl söyleme.
27- Usanmaktan, olumsuz sonuçlarından çokça çekinmeli, bunun
sebeplerini ve tedavi yollarını araştırmaktan gaflete düşmemelidir.
28- Asılsız haberlerin yaygınlaşmasından, bunların
propagandalarından, İslam toplumunda doğuracağı olumsuz etkilerden sakınmalıdır,
onlara karşı uyanık olmalıdır.
29- Faziletin ölçüsü takva, salih amel ile bölge taassubu,
aşiret, taife ya da cemaat taassubu gibi bütün cahili asabiyet duygularından uzak
kalmaktır.
30- Davette en üstün yöntem öncelikli olarak İslam'ın
hakikatlerini ve yollarını sunmaktır. Yoksa şüpheleri ortaya koyup, bunları
cevaplandırmaya kalkışmak değildir, insanlara hak ölçüsünü verip, onları dinin
esaslarına davet etmeli, akıllarına göre onlara hitab etmeli, onları hidayete iletmek
için ruhen onları hangi yollardan etkileyebileceğini bilmelidir.
31- Davetçiler ve İslamî hareketler sürekli yüce Allah'a
bağlanmaya gayret göstermeli, beşerî çalışma ve gayretleri ortaya koyup, yardımı
yüce Allah'tan istemeli, işleri idare edenin Allah olduğuna, daveti yönlendirenin,
davetçileri doğruya iletenin O olduğuna, dinin ve emrin bütünüyle yalnızca yüce
Allah'ın olduğuna kesin inanmalıdır.
Bu ilke ve faydalı hatırlatmalar birçok ilim adamı ile yüce
Allah'a davet eden davetçinin deneylerinin meyvesi ve özüdür. Kesinlikle bilelim ki
Allah'a davet edenler eğer bu ilkeleri gereği gibi fıkhedecek olurlarsa, bunun davetin
yoluna pekçok hayırları dokunacaktır.
Bütün davetçiler şunu bilmelidir ki; onların doğruyu bulmaları,
davetlerinin başarılı olması, ancak yüce Allah'a bağlanmak, bütün işlerde ona
tevekkül etmek, niyeti halis kılmak, hevâdan soyutlanmak ve işi bütünüyle Allah'tan
bilmekle olur.