İSLAM'IN
KADINLAR İÇİN GETİRDİĞİ BAZI KOLAYLIKLAR
A) Kadınlara İbadetlerde Getirilen Kolaylıklar
İslamî emir ve yasakları üstlenmede erkekle kadın arasında
önemli bir ayrılık yoktur. Ancak kimi ibadetlerde ya da ibadetin yapılış şeklinde
kadın lehine bazı kolaylıkların getirildiği görülür. Bunları namaz, oruç, hac,
zekat ve cihad gibi ibadetler üzerinde belirlemeye çalışacağız.
1) Namaz:
Kadınlar beş vakit namazla yükümlü olmakla birlikte cuma, bayram
ve cenaze namazlarından muaf tutulmuşlardır. Beş vakit namazı cemaatle kılmak
yerine, evde kılmalarının üstün tutulması başka bir kolaylıktır. Namazlarda,
kadınların erkeklerden farklı olarak yaptıkları fiil ve davranışları şu şekilde
özetleyebiliriz.
Abdest veya boy abdesti almada iki cins arasında önemli bir ayrılık
yoktur. Ancak saçları uzun kadınların boy abdesti alırken, meliklerini söküp sarkan
saçlarını yıkamaları gerekmez. Belki suyun saç diplerine, yani başın deri
kısmına ulaşması yeterlidir. (bk. Müslim, Hayz,
58; Ebu Davud, Tahare, 120; Döndüren, Delilleriyle islam ilmihali, İstanbul 1991, s:
168.)
Kadınların namaz için ezan ve kamet okuma zorunluluğu yoktur. Bu
yüzden kadının okuyacağı bir ezan iade edilmelidir.
Namazda, erkeklerin yalnız göbek ile diz kapak arasını örtmeleri
farz iken, kadınların el, yüz ve topuktan aşağı ayakları dışında tüm
bedenlerini bolca bir giysi ile örtmeleri gerekir.
Kadınlar, başlangıç tekbirini alırken ellerini, parmak uçları
omuz hizasına gelecek kadar kaldırır ve ellerini göğüsleri üstüne bağlarlar. Bu
durum, onların daha iyi örtünmelerine yardımcı olur.
Ruküda, kadınlar ellerini dizleri üzerine koymakla yetinirler. Yine
rukuda erkekler bacaklarını dik tutarken, kadınların dizleri biraz bükük bulunur ve
buna bağlı olarak, onların arkaları da biraz yukarıya meyilli bulunmuş olur. Secde
aralarında veya birinci ya da son oturuşlarda, kadınlar sol ayaklarını sağ
yanlarına yatık tutarak yere otururlar. Bu durum, onların daha iyi örtünmesine
yardımcı olur.
Hz. Peygamber döneminde erkekler gibi kadınlar da beş vakit namazı
cemaatle kılmak üzere mescide gidiyordu. Allah'ın Rasülü ashabına namaza çıkmak
isteyen kadınlara engel olunmamasını bildirmiştir. (bk. Müslim, Salal, 135, 138, 140; Ebü Davud, Salat, 52; ibn Mace, Mukaddime,
2; A.b. Hanbel, l, 40, II, 43, 90, 140.) Ancak
bununla birlikte; "kadınların en hayırlısı, mescidi, evlerinin içi
olandır." (A.b. Hanbel, VI, 297, 301.) buyurarak, kadınların ibadetlerini evlerinde yapmalarının daha
faziletli olduğuna işaret etmiştir.
Bu duruma göre, kadınlar namaz için mescide gitmekle, evde kılmak
arasında serbest bırakılmış, ancak namaz için cemaate katılmak isteyen kadınlara
da engel olunmaması istenmiştir.
Bu yüzden mezhep müctehitleri kadınların cemaate çıkmalarını
"fitne korkusu" ile birlikte değerlendirerek, kimileri kadını tam olarak
evdeki ibadete yöneltmiş, kimisi ise cemaate şartlı çıkışı caiz görmüştür.
Mesela; Ebü Hanife'ye göre yaşlı kadınlar sabah, akşam ve yatsı namazlarına devam
edebilir. Öğle ve ikindi namazları ise bazı fasıkların da katılımı ile kadınlar
için fitneye yol açabilir. Ebu Yusuf ve İmam Muhammed ise yaşlı kadınların bütün
vakit namazlarına katılmasını caiz görmüştür.
Sonraki hanefî fakihleri zamanın bozulması nedeniyle kadınların
cuma ve bayram namazlarına katılmalarını mekruh saymışlardır. (bk. İbnü'l-Humam.'a.g.e., I, 529; el-Meydani, el-Lübab, l, 83;
İbn Abidîn, a.g.e., l, 529; Döndüren, a.g.e., s: 293; 294.) Bununla birlikte bu namazJara katılırlarsa namazları geçerli olur ve
ayrıca öğle namazı gerekmez.
Erkekler bulunmaksızın kadınların yalnız başına cemaat
oluşturup namaz kılmaları mekruhtur. Bununla birlikte cemaat yapmak isterlerse imam
olacak kadın, aralarında durur, ileri geçmez, ancak bu mekruhtur. Kadınların kendi
aralarında cemaat oluşturmak yerine evlerinde tek başına kılmaları daha
faziletlidir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Kadının namazını evinde
kılması dışarıda kılmasından daha faziletlidir. İç odasında kılması da evin
diğer kısımlarında kılmasından daha faziletlidir." (Ebü Davud, Salat, 53,199.)
Diğer yandan cenaze namazı tekrarlanmayan bir namaz olduğu için kadınlar cemaatı
tarafından da kılınabilir.
Kadın ay halinde veya lohusalık günlerinde namaz kılmaz. Bu
günlere rastlayan namazlar düşmüş olur. Allah elçisi, Fatıma binti Ebî Hubeyş'e
şöyle, buyurmuştur: "Hayız gördüğün zaman namazı bırak." (Buharî, Hayz, 19, 24, Vudü, 63; Müslim, Hayz, 62.) Yine aybaşı veya lohusa olan kadın ramazan orucunu tutmaz ve
daha sonra kaza eder. Hz. Aişe'den şöyle dediği nakledilmiştir: "Biz Rasulullah
devrinde adet görüyorduk. Namazı kaza etmekle emrolunmadığımız halde
tutamadığımız orucu kaza etmekle emrolunuyorduk." (Buharî, Hayz, 20; Ebu Davud, Tahare, 104.)
Yine hayızlı kadın hacc'da tavaf yapamaz. (
Buharî, Hayz, 1,7, Hacc, 71, Edahî, 3, 10; Müslim, Hacc, 119,120.) Kur'an-ı Kerîm okuyamaz (el-Vakıa,
56/79; Tirmizî, Tahare, 98; İbn Mace, Tahare, 105.)
mescide giremez (İbn Mace, Tahare, 92; Darimî,
Vudu, 116.) eşi ile cinsel ilişkide bulunamaz (el-Bakara, 2/222.) ve eşi
onu boşayamaz. (bk. et-Talak, 65/1; el-Kasanî,
Bedayiu's- Sanayi', l, 44; İbnü'l-Hümam, a.g.e., l, 54,57, 61; İbn Abidîn, a.g.e., l,
158 vd.) Bununla birlikte çoğunluğa göre boşama
tasarrufu geçerli olur.
2) Oruç:
Farz, vacip, sünnet veya nafile oruç tutma bakımından erkekle
kadın arasında bir ayrılık yoktur. Kadın da erginlik çağından itibaren oruç
ibadetiyle yükümlü olur. Ancak hayız ve nifas halinde bulunan bir kadının tutacağı
oruç geçerli değildir. Böyle bir kadın ramazanda tutamadığı oruçları daha sonra
kaza eder. Diğer yandan adet halinde iken geceleyin oruca niyet eden kadın, ikinci
fecirden önce temizlenmiş otursa, orucu sahih olur. Böyle bir kadın, mesela sular
kesildiği veya başka bir nedenle boy abdesti almaya fırsat bulamayıp, ikinci fecirden
sonra yıkansa da orucuna zarar gelmez. Nitekim Ümmü Seleme (r. anha)'dan şöyle
dediği nakledilmiştir: "Rasulullah (s.a.s) ihtilamdan dolayı değil, cinsel
tekarrüb nedeniyle cünüp olarak sabahlar, sonra orucunu bozmaz, kazasını
yapmazdı." (Müslim, Sıyam, 77; bk. A.b.
Hanbel, VI, 34, 36, 38, 67; krş. el-Bakara, 2/187; Buharî, Savm, 22, 35; Müslim,
Sıyam, 75-78; İbn Mace, Sıyam 27; Malik, Muvatta', Sıyam, 11.) Bununla birlikte sabah vakti girmezden önce cünüplük, hayız ve
nifastan temizlenmek müstehap sayılmıştır. Çünkü Hz. Peygamber'in, ümmetine
kolaylık için guslü sabah vaktine kadar geciktirmiş olabileceğini unutmamak gerekir.
Ramazanda gebe veya emzikli olan kadınların kendilerine veya
çocuklarına bir zarar gelmesinden korkmaları halinde oruç tutmamaları mubahtır. Daha
sonra bunları kaza ederler. Delil; hasta ve yolcuya oruç tutmama ruhsatı veren ayetle (el-Bakara, 2/184.) şu
hadistir: "Allahü Teala yolcudan orucu ve namazın yarısını kaldırmıştır;
gebe veya emzikli kadınlardan da orucu kaldırmıştır." (Nesaî, Sıyam, 50, 51, 62; İbn Mace, Sıyam, 3, 50; Tirmizî,
Edahî, 10; A. b. Hanbel, II, 183.)
Bir kadın altmış gün keffaret orucunu tutarken aybaşı veya
lohusalık durumu olsa, orucu keser ve temizlendiği günden itibaren, kalan günleri
tamamlar. (bk. Döndüren, a.g.e., s: 459, 462, 463.)
Hanefîler dışındaki çoğunluk müctehitlere göre, kazaya
bırakılan oruçlar, bir yıl içinde kaza edilmezse, bundan sonra kazaya ek olarak
hergün için bir fidye de vermek gerekir. İşte kazaya orucu kalan kadın olur ve
aybaşı veya lohusalık gibi bir özür nedeniyle kaza bir yıl sonraya kalmış
bulunursa fidye gerekmez.
Kadınların itikafı kendi evlerinde mescid edinecekleri bir odada
olur. Burası onlar için bir mescid sayılır. Kadının dışarıdaki bir mescidde
itikafı caiz ise de kerahetten hali değildir. Onların evlerindeki ibadeti daha
faziletli olduğu gibi, evde itikatları da daha faziletlidir. (bk. Döndüren, a.g.e., s: 475 vd.)
3) Hac:
Hac, şartlarını taşıyan erkek ve kadın mü'minlere farzdır.
Beden sağlığı, maddi güç ve yol güvenliği yanında, kadınlar için ayrıca yol
arkadaşının bulunması, boşanma veya ölüm iddetlisi olmaması da gereklidir. Bu son
şartları taşımayan kadına hac farz olmaz. Hadislerde şöyle buyurulmuştur: "Kadın,
yanında mahremi bulunmadıkça üç günden fazla yolculuk yapamaz." (Müslim, Hacc, 413-424; Buharî, Taksîr, 4, Mescidu Mekke, 6,
Sayd, 26, Savm, 67; Ebu Davud, Menasik, 2; Tirmizî, Rada, 15; Darimî, İsti'zan, 46; ibn
Mace, menasik, 7; Malik, Muvatta, İsti'zan, 37.) "Bir
kadın yanında kocası bulunmadıkça hac yapmasın." (Buharî, Mescidu Mekke, 6, Sayd, 26, Savm, 67; Ebu Davud
Menasîk, 2; Tirmizî, Rada, 15; A. b. Hanbel, III, 34; eş-Şevkanî, neylü'l-Evtar, IV,
491.)
Bu duruma göre, zengin olmak ve diğer şartları bulunmakla birlikte,
yanında koca, oğul, torun, kardeş, baba, dede, süt oğul, süt kardeş ve kayın peder
gibi sürekli evlenme yasağı olan mahrem bir hısımı bulunmayan kadına hac, bu
şartın gerçekleşeceği yıla kadar farz olmaz. İleriki yıllarda bu belirtilen
hısımlardan birisi hacca gider ve onu da birlikte götürmeyi üstlenirlerse kadına o
yıl hac farz olur. Aksi halde şartlar gerçekleşmeden ömrü geçerse hac farizası
üstünden düşer. Ancak böyle bir kadın artık hacca gitmekten ümit kesince, kendi
yerine hac vekili gönderirse haccın sevabına kavuşacağı umulur.
Şafiî ve Malikilere göre ise kadın, güvenilir kadın arkadaşları
ile birlikte hac farizasını ifa edebilir. Hatta Malikîler buna yalnız güvenilir erkek
veya erkek-kadın karışık toplulukları da eklerler. Kadın bunlarla birlikte de hacca
gidebilir. Bu müctehitler; "Oraya gitmeye
gücü yeten herkese, Allah için Kabe'yi ziyaret edip hac etmek farzdır" (Al-i imran, 3/97.) ayetinin genel anlamına dayanırlar.
Ancak, Allah elçisi, kadınların yanlarında mahremi olmaksızın
yolculuğa çıkmamasını bildirmesi üzerine, bir adam ayağa kalkarak; "Ey
Allah'ın elçisi, karım hac yolculuğuna çıktı. Ben ise falanca gazveye yazıldım.
Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Git ve karınla birlikte haccet." (Buharî, Nikah, 111,,Cihad, 140,181; Müslim, Hacc 424.)
Diğer yandan hac yapacak kadının boşanma veya kocasının
ölümünden dolayı iddetli olmaması gerekir. İslam yaşlı olan veya kocasından yeni
boşanmış bulunan bir kadını o yıl hac ibadeti ile yükümlü tutmamıştır.
Çünkü iddetin yerini değiştirmek mümkün olmamakla birlikte haccın daha sonraki bir
yılda ifası mümkündür. (bk. et-Talak, 65/1;
ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslami ve Edilletuh, Dimaşk 1405/1985, III, 36,37.)
Çoğunluk müctehitlere göre koca, karısının farz haccına engel
olamaz, çünkü hac, ilk yükümlülük yılında (fevri) farz olmuştur. Şafiîlere
göre ise koca, karısını farz veya sünnet hac'dan alıkoyabilir. Çünkü kocanın
hakkı öncelikli olup, hac ömür boyu ifa edilebilir.
Hac veya umre için mikatta ihrama giren kadınlar, giysilerini
çıkarmazlar, erkeklerde olduğu gibi baş ve ayaklarını açık bulundurmazlar. Yalnız
yüzleri açık bulunur, telbiye (lebbeyk duası) yaparken seslerini yükseltmezler.
Hayızlı veya nifaslı kadınların da ihrama girerken temizlenmek
gayesiyle boy abdesti alması sünnettir. Hadiste şöyle buyurulur: "Hayızlı veya
nifaslı kadınlar boy abdesti alır, ihrama girer ve Beytullah'ı tavaf dışında
haccın bütün menasikini ifa ederler. (Tirmizî,
Hac, 98; Ebu Davud, Menasik, 9; A. b. Hanbel, l, 364.)
Haccın sonunda Mina'da şeytan taşladıkdan sonra erkekler Mekke'nin
hareminde bayramın ilk üç gününden birinde saçlarını keserek veya uçlarından
kısaltarak (bk. el-Hac, 22/29; el-Feth, 48/27.) ihramdan çıkarken, kadınlar saçlarının uçundan biraz
keserek ihramdan çıkmış olurlar.
Kadınların, sa'y'dan (Safa ile Merve arasında yapılan
gidiş-geliş) önce yapılan tavafın ilk üç turunda (şavt) remel (omuzları silkerek
çalımlı yürüme) yapması ve sa'y sırasında iki yeşil direk arasında koşarak
yürümesi gerekmez.
Kadın ihramda üç konuda erkekten ayrılır. Dikişli elbise giymek,
mest giymek ve başını örtmek.
4) Zekat:
Zekat, erkekler gibi zengin olan kadınlara da farzdır. Kur'an-ı
Kerîmin 28 ayetinde "Namaz kılınız ve zekat veriniz" emri kadınları da
kapsar. Diğer yandan "Mü'minlerin mallarından zekatı al ki onları temizleyip,
mallarını çoğaltsın" (el-Bakara, 2/10.) "Hasat günü ürünün hakkını ödeyin" (et-Tevbe,9/103.) ayetlerinde
de erkekle kadın arasında bir ayırım yapılmamıştır. Genel olarak Hz. Peygamberin
hadislerinde de durum böyledir. Kadınların zekat yükümlüsü olduklarını gösteren
özel deliller de vardır.
Amr b. Şuayb babası yolu ile dedesinden şu hadisi nakletmiştir:
"Yemenli bir kadın kızı ile birlikte Hz. Peygamber'in yanına gelmişti.
Kızının kolunda iki tane altın bilezik vardı. Allah'ın Rasulü kadına;
"Bunların zekatını veriyor musun?" diye sorunca, kadın "hayır"
dedi. Hz. Peygamber; "Kıyamet gününde Yüce Allah'ın bu iki bileziği senin
koluna ateşten bilezik olarak takmasını ister misin?" buyurdu. Bunun üzerine
kadın, bilezikleri kızının kolundan çıkarıp Allah elçisinin önüne bıraktı ve
şöyle dedi: "Bilezikler Allah ve Rasulüne aittir." (Nesaî, Zekat, 69; Ebu Davud, Sünen, l, 358. Bu hadis
zayıftır.)
Zekat yükümlülüğü için temel ihtiyaçlardan ve borçtan başka
nisap miktarı mala sahip olmak gerekir. Temel ihtiyaç (havaic-i asliyye) kapsamına ise;
oturulan ev, mutat ev eşyası, nakil aracı, özel kütüphane île kendisinin ve
bakmakla yükümlü olduğu aile bireylerinin bir aylık -sağlam görülen başka bir
görüşe göre bir yıllık - mutat masrafları girer. Bu belirtilenler zekat
dışıdır. Ancak, kadının geçim harcamaları kocasının üzerine vacip olduğu
için, evli kadın için borçlarına karşılık tutma dışında temel ihtiyaç olarak
yedek ayırmak gerekmez. Evli kadına ait altın, gümüş, nakit para veya ticaret malı,
nisap (96 gram altın veya bunun karşılığı kadar, nakit para veya ticaret malı
miktarına ulaşırsa ve üzerinden de bir yıl geçmiş olursa kadın zekat yükümlüsü
olur.
Bekar veya dul bayanlar ise erkekler gibi temel ihtiyaçları için
yukarıda belirttiğimiz yedek akçe ayırma hakkına sahiptir. Hesap üzerinde zekat
dışı bırakılan miktar ayrıldıktan sonra geride nisap miktarına ulaşan altın,
gümüş, nakit para vb. olur ve üzerinden de bir yıl geçmiş bulunursa kadın zekat
yükümlüsü olur.
Malikilere göre kadının kullanmakta olduğu altın veya gümüş
zinet takımlarına zekat gerekmez. Çünkü Abdullah b. Ömer'in (ö. 73/692) kızlarına
ve cariyelerine taktığı zinet eşyasından zekat vermediği nakledilmiştir. (Malik, el-Müdevvene, l, 8, II, 22, 53.) Şafiîlere göre ise, kadının normalin üstünde zinet eşyası île,
erkeğe ait zinet eşyasına zekat gerekir. Kadının normal zinetleri ise zekata tabi
olmaz. (eş-Şirazî, el-Mühezzeb, Mısır, t.y., l,
158 vd.; eş-Şirbinî, muğnî'l-Muhtaç, Mısır, t.y., 390 vd.) Hanbelîlere göre de kullanılan altın ve gümüş zinet eşyasına zekat
gerekmez. (İbn Kudâme, el-Muğnî, III, 9-17)
Sonuç olarak, İslam'da kadın kendi malı üzerinde dilediği
tasarrufu yapma hakkına sahiptir. Evlilikte de eşler arasında "mal ayrılığı
rejimi" geçerlidir. Bu yüzden kadın, kocasının serveti dikkate alınmaksızın,
bağımsız olarak zekat, öşür, fitre, keffaret, diyet vb. malî sorumlulukları bizzat
üstlenmiş olur.
5) Cihad:
Cihad sözlükte; çalışmak, emek harcamak demektir. Bir terim olarak
ise; düşmanla yapılan kutsal savaşı; hak dine çağırıp, kabul etmeyenlere karşı
mal ve canla savaşmayı ifade eder.
Düşmanla savaş çok sert bir mücadeleyi kapsadığı; ölüm,
yaralanma, esirlik savaşların olağan sonucu bulunduğu için tarih boyunca genel olarak
erkekler, savaşta önde olmuş ve kadınlarının ırz ve şereflerini koruma gayesi de
savaşlarda etken olmuştur.
İslam'da cihada katılanlara sağ olarak dönerse "gazî",
ölürse "şehid" ünvanının verilmesi ve mücahidlere ahirette büyük
ecirlerin verileceğinin bildirilmesi (bk. et-Tevbe,
9/111, es-Saf, 61/10-12) bu amelle kadınların da
ilgilenmesine neden olmuştur. Nebî (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah ve
Rasulü nezdinde, en faziletli amel cihadır." (Buharî, Edeb, 1; A. b. Hanbel, II, 32.)
Abdullah b. Mes'ud (r. anhuma)nın en faziletli amelin ne olduğunu sorması üzerine Hz.
Peygamber şöyle cevap vermiştir: "Vaktinde kılınan namaz, sonra ana-babaya
iyilik, sonra Allah yolunda cihaddır." (Buharî,
İman, 18, Mevakît, 5, Tevhîd, 47,48, 56; Müslim, İman, 135,137-139; Tirmizî, Birr,
2, Salat, 13)
Cihadın güçlüklerine rağmen çeşitli gazvelerde kimi kadın
sahabilerin cihadlara katılarak geri hizmetlerde bulunduklarını yukarıda
açıklamıştık. Cihadın çok büyük ecir kazandırdığını Allah Rasülünden
öğrenen kadınlar, erkekler gibi cihada katılamayışlarına üzülmüşler ve kendileh
için cihadın yerini tutabilecek bir amelin olup olmadığını sormuşlardır. Hz.
Peygamber bunun üzerine onlara; kadınların cihadının hac ve umre olduğunu"
bildirmiştir. (bk. Buharî, Cihad, 62, Sayd, 26;
İbn Mace, menasik, 8; A. b. Hanbel, VI, 67,68,71,75, 79,120.) Yani hac veya umre ziyareti yapan hanımların düşmanla cihada
katılmış gibi ecir kazanacaklarını haber vermiştir. Başka hadislerde; "Hac
ne güzel cihaddır" (Buharî, Cihad, 62) "Hac cihaddır, umre ise tetavvu'dur" (İbn Mace, Menasik, 44.) buyurulmuştur.
B) Kadınlara Getirilen Malî Kolaylıklar
İslam, aile fertleri arasında kendine has ekonomik, malî ve sosyal
bir denge kurmuştur. Kadının kocası ve çocukların da babası olan erkek ailenin tüm
harcamalarına tek başına üstlenmiştir. Bu yüzden de kendisine çocukların eğitimi
ve ailede disiplin konularında bazı velayet üstünlükleri verilirken, kız
kardeşlerine göre mirastan alacağı pay arttırılmış, böylece kendisine ekonomik
güç kazandırılmıştır. Çünkü eşinin, çocuklarının ve ailede yoksul düşen
bazı yakın hısımların bakımını üstlenen kimsenin böyle bir desteğe ihtiyacı
olduğunda açıklık vardır.
Evli olan kadın geçim harcamalarını kendi malı olsa bile ondan
karşılamak zorunda değildir. Ona kocası bakmak zorundadır. Kur'an-ı Kerîm'de
şöyle buyurulur: "Onların (annelerin) örfe uygun olarak beslenmesi ve giyimi
babaya aittir." (el-Bakara, 2/233) "İmkanı geniş olan nafakayı imkanına göre versin;
rızkı daralmış bulunan da Allah'ın kendisine verdiği kadarından nafaka
ödesin." (et-Talak, 65/7.) "Onları (boşadığınız kadınları) gücünüz
ölçüsünde oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun" (et-Talak, 65/6.)
Hadiste şöyle buyurulmuştur: "Eşlerinizin sizin üzerinizde
durumlarına uygun olarak yiyecek ve giyecek hakları vardır." (bk. Ebu Davud, Menasik, 56; İbn Mace, Menasik, 84; Darimî,
Menasik, 34; A.b. Hanbel, V, 72.)
Bu duruma göre kadın evlenip kocasının evine yerleştikten sonra
bütün yiyecek, giyecek ve mesken masrafları kocaya aittir. Bunlar israfa kaçmadan ve
cimrilik de etmeden eşlerin sosyal seviyeleri dikkate alınarak karşılanır. Giyim
için, ailenin durumuna göre ve İslam'a uygun olan örf ve adetler ölçü alınır.
Kadının biri yazlık, diğeri kışlık olmak üzere yılda en az iki kat giysiye hakkı
vardır. Giyim kapsamına normal ev eşyası da girer.
Koca, hanımına, içinde oturulmaya yeterli eşyası bulunan, kötü
komşulu olmayan bir mesken sağlamak zorundadır.
Kadın bakıma muhtaç olduğu veya emsali kadınların hizmetçisi
bulunduğu takdirde, hizmetçi tutulması da nafaka kapsamına girer. (bk. el-Kusanî, a.g.e., IV 14,15; İbnü'l-Humam, a.g.e., III,
321-339; el-fetava'l-Hindiyye, l, 544, vd.; Ö.N. Bilmen, Hukuki İslamiye ve İstilahatı
Fıkhiyye Kamusu, II, 450; Döndüren, Delilleriyle, İslam Hukuku, İstanbul 1983, s: 294
vd.)
Çocukların geçim masraflarını da babalarının karşılaması
gerekir. İslam bu konuda anneye bir külfet yüklememiştir. Ayette şöyle buyurulur; "Eğer
(çocuklarınızı) sizin için onlar (anneleri) emzirirlerse, onlara emzirme ücretlerini
tam olarak ödeyin." (et-Talak, 65/6.) Burada, boşanmış bir kadının iddet bittikten sonra kendi
çocuğunu emzirmesi durumunda ücrete hak kazanacağından söz edilmektedir. Bu durum,
çocuğun geçim masraflarının babaya ait olduğunu gösterir.
Hz. Aişe'den şöyle dediği nakledilmiştir: Ebü Süfyan'ın
karısı Hind binti Utbe, Rasülullah (s.a.s)'ın huzuruna girdi ve: "Ey Allah'ın
elçisi! Ebu Süfyan çok cimri bir adamdır. Benim kendime ve çocuklarıma yetecek kadar
nafaka vermiyor. Onun malından haberi olmaksızın bize yetecek kadar bir şey alırsam,
bana günah var mıdır?" dedi. Hz. Peygamber: "Onun malından sana ve
çocuklarına yetecek kadarını ma'ruf şekilde alabilirsin" buyurdu. (Buharî, Buyû; 95; Nesaî, Kudat, 31; İbn Mace, Ticarat, 65.)
Bu duruma göre, bir baba erkek çocuğuna erginlik çağına
ulaşıncaya veya iş ve meslek sahibi oluncaya kadar, kız çocuğuna ise yaşı ne
olursa olsun evleninceye kadar bakmak zorundadır. Kız çocuğu çalışmaya zorlanamaz,
fakat İslam'a uygun şartlar taşıyan bir işte çalışırsa, masrafları kendi
gelirinden karşılanır. (bk. Döndüren, a.g.e., s:
307 vd. "Nafaka" mad. Şamil İslam Ansik. V. 4 vd.) Kocası ölen veya boşanan kadın yeniden babasının evine döner,
babası ölmüşse sıradaki nesep hısmının bakımı altına girer.
Erkeğe yukarıda belirttiğimiz malî yükümlülüklere karşılık
kadından daha fazla miras verilmiştir. Ayette şöyle buyurulur: "Allah size,
çocuklarınız hakkında, erkeğe kadının payının iki katı miras vermenizi
emreder." (en-Nisa, 4/11)
Böylece bir erkek çocuğun kendi kız kardeşleri ile birlikte
mirasçı olması durumunda kız kardeşinin iki katı kadar pay alması erkeğe aile
içinde ekonomik güç kazandırır. Bu durum onun üstlendiği malî yükümlülüklerle
dengelidir. Diğer yandan yine anne-baba, kız kardeş gibi nesep hısımlarından yoksul
düşenlere nafaka verme zorunluluğunun olması, erkeğin kadına göre daha çok mala
ihtiyacının olduğunu gösterir.
KAYNAK: Prof.Dr.Hamdi DÖNDÜREN, Aile İlmihali, Altınoluk Yayını