TARİKATLER ve KURUCULARI
Yukarıda da bir nebze
bahsolunduğu veçhile, büyük tarikatlerin ve vaktiyle Türkler arasında yaygın
olanların pîrlerinin terceme-i hallerini, varsa eserlerim ve bizler için faydalı olan
sözlerini zikrederek bu hususta muhtasar bir malumat verilecektir.
Tarikat şeyhleri hakkında müridleri tarafından pek çok menkıbevî
eserler yazılmış ve neşredilmiştir. Fazla bilgi edinmek isteyenler bu gibi kitaplara
müracaat edebilirler.
1-KÂDİRİYYE TARÎKATİ
1. Cüneyd Bağdadî, 2. Ebû Bekr eş-Şibli, 3. Abdurrahman et-Temîmî, 4. Ebû'l-Hasan
Ali bin Muhammed el-Kureyşî el-Hünkarî 5. Ebû Saîd el-Mahzûmî, 6. Abdü'l-Kadir
Gîlanî.
ABDU'L-KÂDİR GÎLÂNÎ
Künyesi Muhyiddin Ebû Muhammed bin Ebi Salih'dir. Gavs-ı A'zam diye
şöhret bulmuştur.
Evliyaullahın büyüklerindendir ve Kâdiriyye tarikatinin pîridir.
Nesebi İmam Hüseyin bin Ali bin Ebîbekr hazretlerine vâsıl olur.
470 (1077-78) tarihinde İran'ın Gîlan kasabasında dünyaya
gelmiştir. Genç yaşında tahsil için Bağdad'a gitmiştir.1
Kadı Ebû Saîd Mahzûmî'den fıkıh, Ebû Bekr bin el-Muzaffer ile
diğer meşhur muhaddislerden hadis dinlemiş, bilahare va'z ve tedrise başlamıştır.
Hanbelî mezhebine mensuptur.
Sonraları Ebû Zekeriyya et-Tebrîzî'den edebiyat okumuştur.
Tahsilini tamamlayıp, bir müddet daha Bağdad'da va'z u nasihatte bulunduktan sonra,
halvete çekilip, riyazetle yaşamaya başlamıştır. Bundan sonra seyahate çıkıp,
mücahede-i nefse ve sahralarda ikametle zühd ve ibadete koyulmuş, o sıralarda Şeyh
Ahmed Debbâs'la sohbet edip, kendisinden ahz-ı tarikat etmiştir.
528 (1134) tarihinde Ebû Sa'd Medresesi'nde ders verirken, aynı
zamanda usûl-i fıkıh ve tasavvufa ait bazı kitaplar yazmıştır.
561 (1166) tarihinde Bağdad'da vefat etmiştir.
Abdü'l-Kadir'in telifâtı umumî olarak dinî mevzulara aittir ve
ekserisi va'z ve hutbelerden ibarettir:
1. El-Gunye li Talibi Tarîki'l-Hakk: Sülûk ve ahlaka ait bir
risaledir. Kahire'de 1288 (1871) tarihinde tab' edilmiştir.
2. El-Fıkhu'r-Rabbânî: 545-546 (1150-1151) yılları arasında
verdiği altmış iki va'zdan ve bir zeyilden ibarettir. Bu kitap da 1302 (1885) tarihinde
Kahire'de basılmıştır.
3. Fütûhu'l-Gayb: Oğlu Abdürrezzak'ın topladığı çeşitli
mevzular hakkında babası tarafından verilmiş yetmişsekiz va'azı havidir. 1304 (1887)
tarihinde basılan "Behcetü'l-Esrar"ın kenarındadır.
4. Hizbü Beşâiri'l-Hayat: Tasavvufî evraddan ibarettir.
İskenderiye'de 1304 (1887)'de basılmıştır.
5. Cilau'l-Hâtır min Kelami'ş-Şeyh Abdi'l-Kadir: Keşfü'z-Zünûn,
c.1, s. 592'de zikredilmiştir.
6. El-Mevâhibu'r-Rabbaniyye ve'l-Fütûhu'r-Rabbaniyye fi
Meratibi'l-Ahlaki's-Seniyye ve'l-Makamati'l-İrfaniyye: Ravza-tü'l-Cennat, s. 441'de
zikredilmiştir.
7. Yevakîtü'l-Hikem: Keşfü'z-Zünûn, c. 2, s. 2053'de
zikredilmiştir.
8. El-Füyûzatü'r-Rabbaniyye fi'l-Evradi'l-Kadiriyye: Bu eser de 1303
(1886) tarihinde Kahire'de basılmıştır.
9. Behcetü'l-Esrâr ve diğer terceme-i hal eserlerinde mevcut olan
mev'izalarından ibarettir.
Eserlerindeki mev'izaların umumî mevzuları şudur.
Müridin bir müddet çile devresini geçirerek, dünyadan tamamiyle el
çekmesi ve bundan sonra tekrar dünyaya dönüp, ondan haz ve nasibini alarak,
başkalarını irşad etmesi.2
Kadiriyye tarikatinin şubeleri: Esediyye, Ekberiyye, Mukaddesiyye,
Garibiyye, Eşrefiyye, Rûmiyye, Yâfiyye, Hamadiyye, Hilâliyye, Hindiyye'dir.3
2-YESEVİYYE TARİKATİ
1. Cüneyd Bağdadî, 2. Ebû Ali Rudbârî, 3. Ebû Ali Kâtip, 4.
Ebû Osman Mağribî, 5. Şeyh Ebû Kasım Kürkanî, 6. Ebû Ali Faremedî, 7. Hoca Yusuf
Hemedânî, 8. Ahmed Yesevî.
HOCA AHMED YESEVÎ
Ahmed Yesevî, ilk tahsil yıllarını Yesi'de geçirdikten sonra
Maveraünnehr'in büyük İslam merkezi olan Buhara'ya geldi. Buhara o sırada İslam
kültürünün çok mühim bir merkezi bulunuyordu.
Ahmed Yesevî, Buhara'da devrin en ileri gelen alim ve
mutasavvıflarından Şeyh Yusuf Hemedanî'ye intisap ederek, onun nüfuzu altında kaldı
ve onunla beraber birçok yerleri gezdi. Şeyhinin büyük teveccühünü kazanarak onun
üçüncü halifesi oldu. Ahmed Yesevî ilk iki halifeden sonra 555 (1160)'de Buhara'da
şeyhin postuna geçti; bilahare Yesi'ye döndü. 562 (1166)'de ölümüne kadar bu
şekilde kuvvetli bir tasavvuf propagandası yaptı.
Ahmed Yesevî, Sir-Derya havalisinde, Taşkent ve mülhakatında,
Seyhun ötesindeki bozkırlarda büyük bir nüfuz kazandı.
Bütün İslam tarikatlerinde mevcut olan bir usul gereğince Ahmed
Yesevî de henüz hayatta iken bazı halifelerini çeşitli memleketlere göndermiştir.
Bugün bu halifelerinden çoğu o memleketlerde yadedilmektedir.
Bu arada halkın kolayca anlayabileceği tarzda, hece vezni ile ve
Türkçe, sofiyane manzumeler yazdı. Bu manzumeleri biraraya getirilip "Divan-ı
Hikmet" ismi verilen bir kitapta toplanmıştır.
Bugün elimizde Ahmed Yesevî tarafından yazılmadığı tesbit
edilmiş bir eser mevcut değildir. Ölümünden asırlarca sonra yazılmış muhtelif
tasavvuf kitaplarında, yahut menakıp mecmualarında ona isnad edilen bazı sözler,
bazı hareketler, birtakım menkıbeler mevcuttur.
Divan-ı Hikmet adı altında toplanan manzumelerin muhtelif Yesevî
dervişlerine ait olduğu üzerinde durulmaktadır. Zira bugün kütüphanelerde mevcud
olan bu kitabın, eski bir nüshasını bulmak şimdiye kadar mümkün olamamıştır.
Manzumeleri bilhassa 4/3= 7 ve 4/4/4= 12 hece vezinleri ile,
dörtlükler şeklinde yazılmış, yarım kafiye ve redif kullanılmıştır.
Dörtlüklerden mürekkep bazı uzun manzumelerde her dörtlüğün sonundaki mısraların
kafiyeli olması, bunların umumî toplantılarda muayyen bir beste ile okunduğunu
göstermektedir.4
3-RIFÂİYYE TARİKATI
1. Cüneyd Bağdadî, 2. Ebû Muhammed Rüveym Bağdadî, 3. Ebû Saîd
Yahya, en-Neccarî el-Vâsıtî, 4. Ebû Mansûr et-Tayib, 5. Şeyh Mansûr el-Betayihî
er-Rabbanî, 6. Ahmed Rıfaî.
AHMED RIFÂÎ
Bazı müelliflere göre 500 yılının Muharrem'inde (Eylül 1106),
diğerlerine göre 512 (1118)'de Basra bölgesinde Hasan köyünde doğmuştur. Babasını
yedi yaşında iken kaybetmiştir. Seyyid Ahmed'i dayısı Mansûr büyütmüştür.
Mansûr, yeğenini Basra'ya göndererek Şafiî alimlerinden olan
Ebû'l-Fadl Ali el-Vâsıtî ile dayısı Ebû bekr el-Vâsıtî'den ders okutmuştur.
Yirmi yedi yaşında tahsilini bitirip Ebû'l-Fadl'dan icazet aldığı vakit Ümmü
Âbide'ye yerleşmiş, dayısının ölümünden sonra da tarikat şeyhi olmuştur 540
(1145).
Ebû'l-Hüdâ'ya göre Ahmed Rıfaî hazretlerinin şu eserleri
mevcuttu:
1. 577 (1181) ve 578 yıllarında irad etmiş olduğu iki hitabe,
2. Kasidelerinden teşekkül eden bir divan.
3. Dua, vird ve hizibleri ihtiva eden bir mecmua,
4. Bazı vesileler ile söylemiş olduğu birçok sözler ki, bunlardan
bazıları meviza denilecek kadar uzundur.
Ahmed Rıfaî önce Mansûr'un yeğeni Hatice ile evlenmiş, onun
vefatından sonra Muhammed bin el Kasımiyye'nin kızı Nefise'yi nikahlamıştır. Bu
hanımından birçok çocuğu olmuştur.
İbn Celal "Cilâu's-Sadâ" isimli kitabında Ahmed
Rifaî'yi:
"Muaşereti güzel, maişeti kolay ve sade, nefsi gani, ilmi çok,
ketum, sözünde duran, kusurları örten, fukara ile düşüp kalkan, ezaya sabır
gösteren, düşmana bile nasihat eden insanların sevinç ve üzüntülerine iştirak
eden" bir zat olarak tavsif ediyor.
"Sahibu'l-Berâhin" isimli kitabında ise Ahmed Rıfaî'nin:
"Sözünde duran, şehvete düşkün olmayan, kanaatkar, eline
geçeni bezleden, kötü söz asla söylemeyen, az yiyip içen, insanların her işlerine
koşan, onlara faydalı olmaya çalışan" kimse olduğundan bahsetmiştir.5
Rıfâiyye tarikatinin şubeleri:
Haririyye, Keyaliyye, Sayyadiyye, Aziziyye, Cendeliyye, Aclâniyye,
Katnâniyye, Fazliyye, Vâsitiyye, Cebertiyye, Zeyniyye, Nûriyye, Mağrûfiyye.6
4-MEDYENİYYE TARİKATI
1. Cüneyd Bağdadî, 2. Ebû Ali Rudbarî, 3. Ebû Ali Hüseyin bin
Ahmed el-Kâtib, 4. Ebû Osman el-Mağribî, 5. Ebû Kasım Ali bin Abdi'l-Vahid
el-Kürkânî, 6. Ebûbekr bin Abdillah et-Tûsî, 7. Ebû'l-Fütûh Necmüddin Ahmed
Gazzalî, 8. Ebû'l-Fadl Muhammed Bağdadî, 9. Ebû'l-Berekât Ali Bağdadî, 10. Ebû
Ya'za el Mağribî, 11. Ebû Saîd Mağribî, 12. Ebû Medyen Şuayb bin el-Hüseyn
el-Mağribî.
EBÛ MEDYEN ŞUAYB
Meşhur Endülüs mutasavvıfı, İşbiliyye civarındaki Cantillana
kasabasında doğmuş, 594 (1197-1198) tarihinde vefat etmiş ve Tilemsen yaknıında
el-Ubdâd'a defnedilmiştir.
Fakir bir aileye mensuptu. Henüz küçük yaşlarında Kur'an-ı
Kerim'i ezberlemiş ve yine o sıralarda dokumacılık san'atını da öğrenmiştir.
Daha sonra tahsil için Fas'a gitmiş, orada tasavvufa meyletmiş ve
Şeyh Ebû Ya'san'dan faydalanmıştır. Dünyayı ve ona karşı olan muhabbeti
terkederek tasavvufî mertebeleri aşmış ve kutubluk makamına yükselmiştir.
Fas'da birkaç senelik ikametten sonra Mekke'ye gitmiş ve rivayete
göre orada meşhur Abdü'l-Kadir Gîlanî ile buluşmuştur. Mekke'den ayrılıp Becâye
şehrine yerleşmiş, orada büyük şöhret kazanmıştır.
Neşrettiği akideler Sultan Ebû Yusuf, Ya'kûb'u kuşkulandırmış
ve Merakeş'e celbedilmiştir. Ancak bu seyahat sırasında yolda vefat etmiş ve
Rabiatü'l Ubbâd'a defnedilmiştir. Ubbâd köyündeki mezarı halen ziyaretgahdır.
İbnü'l-Arabî, Fütûhat-ı Mekkiyye'sinde ondan pekçok bahsetmiş
ve birçok hikayeler nakletmiştir. Fakat bununla beraber onu hiç görmemiştir.7
Ebû Medyen tarafından ta'lim edilen akide Yahya bin Haldûn'a göre
onun ekseriya tekrar ettiği şu beyitte hülasa edilmiştir.
"Eğer hakikî hedefe ulaşmak istiyorsan, Allah'tan başka maddî
ve maddeye bağlı bulunan herşeyi terket".
Ebû Medyen'in eserleri bazı tasavvufî ve dinî şiirler ile, bir
vasiyye ve bir akideden ibarettir. Bu yazmalar Paris ve Cezayir milli kütüphanelerinde,
arapça yazmalar kısmında mevcuttur.8
Medyeniyye tarikatinin şubeleri:
Cebertiye, Meymûniyye, Deccâniyye, Ulvâniyye-i Hameviyye.9
5-KÜBREVİYYE TARİKATI
1. Ebu Necib Abdü'l-Kahir Zıyaüddin Sühreverdî, 2. Rûzbihan
Baklî, 3. İsmail Kasrî, 4. Ammâr Yasir, 5. Necmüddin Kübrâ.
NECMÜDDİN KÜBRÂ
Kübreviyye veya Zehebiyye tarikatinin kurucusu olup, XII, XIII. asır
İran sofîlerinin en mühim şahsiyetlerinden biridir. İsminin tamamı Ahmed bin Ömer
Ebû'l-Cennab Necmüddin Kübrâ el-Hivakî el-Harezmî'dir.
Sofîliğin gelişmesinde rolü pek büyük olmuştur. Onun birçok
talebeleri arasında tasavvufî akidenin büyük mümessillerini bulmaktayız.
Münazara ve mübaheseyi çok sevdiğinden ve her münazarada
hasımlarını yendiğinden kendisine, "et-Tammetü'l-Kübra" ismi verilmiştir.
Bu isim sonraları çok meşhur olmuş, zamanla baştaki kelime de unutularak sadece
"Kübra" denmiştir.
Necmüddin Kübrâ 540 (1145) senesinde dünyaya gelmiş, genç yaşta
seyahatlere çıkmış ve Mısırda meşhur Şeyh Rûzbihan el-Vezzah el-Mısrî ile
tanışmış, onun müridi olmuş ve şeyhinin nezareti altında son derece sıkı riyazet
geçirmiştir. Bu sırada şeyhin teveccühünü kazanmış ve kızı ile evlenmiştir.
Necmüddin birkaç sene Mısır'da kalmış, bu zaman zarfında iki oğlu dünyaya
gelmiştir.
Bir gün İmam Ebu Nasr Hafza'nın Tebriz'de "sünne"
hakkında güzel dersler verdiğini duymuş, bunun üzerine hemen oraya hareket ederek
Sermeydan mahallesinde Zahide hankâhında oturan mezkur kelam aliminin derslerine devam
etmiştir.
Necmüddin "Şerhü's-Sünne ve'l-Mesalih" adında mukaddime
mahiyetindeki kelama dair eserini burada yazmıştır.
Bundan sonra Şeyh Necmüddin Ammar-ı Yasir'e intisap etmiş, onun
tavsiyesi üzerine tam bir sofî olabilmek için, İsmail Kasrî'nin mektebine girmiştir.
Buradan ikinci hırkayı (hırkayı teberrük) almış ve şeyhinin yanına dönmüştür.
Şeyh Rûzbihan, Necmüddin'e anayurdu olan Harezm'e gidip, oradaki
insanları irşad etmesi için tavsiyede bulundu. Bu tavsiyeye uyan Necmüddin ailesi ile
birlikte Harezm'e gidip yerleşerek orada bir hankâh te'sis edip, Kübreviyye (Zehebiyye)
tarikatini kurmuştur. Kısa bir zamanda tedris ve irşad halkası genişlemiştir.
Talebeleri arasında Attâr'ın şeyhi Mecdüddin el-Bağdadî de bulunuyordu. 618 (1226)
yılında vefat etmiştir.
Necmüddin çok verimli bir müellif idi. Sofîliği ilgilendiren
çeşitli mes'eleler hakkında bir çok risaleler yazmıştır. Eserlerinin ekserisini
arapça olarak te'lif etmiştir. Keşfü'z-Zünûn'da ona ait eserler şunlardır:
1. Usûlü'l-Aşere: Keşfü'z-Zünûn c. I, s. 114. Bu risale İsmail
Hakkı Bursevî tarafından türkçe olarak şerh edilmiş ve 1256 (1840) yılında
İstanbul'da basılmıştır.
2. Risaletün fi's-Sülûk: 632 (1234-35) senesinde yazılmıştır.
Keşfü'z-Zünûn, c. I, s. 872.
3. Risaletü't-Turuk: Keşfü'z-Zünûn, c. I. s. 876.
4. Tevali't-Te'nis Bimelâli İbni İdris: Keşfü'z-Zünûn, c. I, s.
503.
5. Fevatihu'l-Cemal: Farsçadır, Keşfü'z-Zünûn, c. 2, s. 1292.
6. Hidayetü'l-Talibîn: Keşfü'z-Zünûn, C. 2, s. 2031.
7. Aynü'l-Hayât: Eserin birinci cildi Leningrad kütüphanesinde
bulunmaktadır.10
Kübreviyye tarikatinin şubeleri:
Bahaiyye, Halvetiyye, Firdevsiyye, Nûriyye, Rükniyye, Hemedâniyye,
Nûrbahşiyye, Berzenciyye.11
6-SÜHREVERDİYYE TARİKATİ
1. Cüneyd Bağdadî, 2. Ebû Ali Rudbarî, 3. Ebû Ali Katib, 4. Ebû
Osman Mağribî, 5. Ebû Ali Kürkânî, 6. Ebû Ali Nessâc, 7. Ahmed Gazzâlî, 8. Necib
es-Sühverdî, 9. Ömer bin Muhammed Şihabüddin es-Sühreverdî.
ŞİHÂBÜDDİN SÜHREVERDÎ
Hazret-i Ebübekr evlâdındandır. Tasavvufta intisabı amcası
Ebû'n-Necib Sühreverdî'yedir. 539 (1144) tarihinde doğmuştur.
Fıkıh, hadis, tasavvuf ve diğer ilimlerde zamanının en ileri
gelenleri arasında bulunuyordu.
Pek çok eserler te'lif etmiştir. Bu eserlerinin arasında en meşhuru
"Avârifu'l-Mearif'dir.
Asıl adı Ömer bin Muhammed olan Sühreverdî, bir rivayete göre 623
(1226), diğer bir rivayete göre de 632 (1234-35) tarihinde vefat etmiştir.
Abdü'l-Kadir Gîlanî ile görüştüğü, Abdü'l-Kadir'in ona:
"Sen Irak'ta meşhur olanların sonuncususun" dediği rivayet
olunur.
Şihabüddin, zamanında Bağdad şeyhlerinin şeyhi olup, ekseri
vakitlerini halkın müşkillerini halletmeye vakfederdi. Bir gün birtakım kimseler
Sühreverdî'ye gelerek:
"Ey bizim efendimiz! Ameli terkederek tembel ve avare oluruz,
eğer amel edersek, gönlümüze gurur gelir, bu hususta ne buyurursunuz?" diye
sordukları zaman, cevaben o:
"Amele devam ediniz, gururun gelmemesi için de Allah'a dua ve
istiğfarda bulununuz" buyurmuştur.12
Sühreverdî'nin eserleri:
1. Cezbü'l-Kulûb ila Muvasalati'l-Mahbûb: Halep'de 1328 (1910)
yılında basılmıştır. 31 sayfadır." 13
2. Avarifü'l-Meârif: 63 babdır, 1294 (1877)'de Mısır'da
İhyau'l-Ulûm kenarında olarak basılmıştır.14
Sühreverdiyye tarikatinin şubeleri:
Bedriyye, Zeyniyye, Bahâiyye, Kemaliyye, Ahmediyye, Necibiyye.15
7-EKBERİYYE TARİKATİ
1. Cüneyd Bağdadî, 2. Ebû Ali Rudbarî, 3. Ebû Ali Hüseyn bin
Ahmed el-Kâtib, 4. Ebû Osman el-Mağribî, 5. Ebû Kasım Ali bin Abdi'l-Vahid
el-Kürkânî, 6. Ebübekr bin Abdillah et-Tûsî, 7. Ebû'l-Fütûh, Mecdüddin Ahmed
Gazzâlî, 8. Ebû'l-Fadl Muhammed Bağdadî, 9. Ebû'l-Berekât Ali Bağdadî, 10. Ebû
Ya'zî el-Mağribî, 11. Ebû Saîd Mağribî, 12. Ebû Medyen Şuayb bin el-Mağribî,
13. Muhyiddin İbnü'l-Arabî.
MUHYİDDİN İBNÜ'L-ARABÎ
İbnü'l-Arabî Muvahhidler sultanı Ebû Yusuf Ya'kûb devrinde 560
(1165) senesinde İspanya'daki Mürsiye'de dünyaya gelmiştir. Daha küçük yaşlarında
ailesiyle birlikte İşbiliyye şehrine gitmiş, ilk tahsilini burada tamamlamıştır.
Kur'an-ı Kerim'i ezberlemiş, tefsir, hadis ve fıkıh okumuştur.
İbnü'l-Arabî, meşhur Arap Tayy kabilesine mensûptu. Yakın cedleri
hakkında fazla bir şey bilinmiyorsa da, anne ve baba tarafından nüfuz ve itibar sahibi
kimseler olduğu anlaşılmaktadır.
Akrabaları arasında tasavvufî bilgilere sahip kimseler mevcuttu.
Kendisi de, ifadesine göre, tasavvufta, kutubluk mertebelerine varmış bir zat idi.
Dayısı Ebû Müslim el-Havlânî de, kutubların büyüklerindendi.16
Diğer dayısı Yahya bin Yağân, Tilemsen şehrinin meliki
bulunuyordu. İbnü'l-Arabî'nin rivayetine göre Ebû Abdillah et-Tûsî adlı bir
şeyhin te'siri ile, hükümdarlığı bırakıp, tasavvuf yoluna girmiştir.17
Yine kendi ifadesine göre, babası Ali bin Muhammed'in de, devletin
ileri gelenleriyle, bilhassa filozof İbn Rüşd ile dostluğu vardı.
İbnü'l-Arabî, bu tahsil sırasında bir aralık halvete çekilmiş
her sahada ve bilhassa tasavvufi marifetler sahasında hiçbir şey bilmezken ve bu
hususta hiçbir kitap da okumadan, mükaşefe tarikiyle bir çok şeylere muttali olarak
halvetten çıkmıştır.
İbnü'l-Arabî, Endülüs'de bir müddet daha kaldıktan sonra,
seyahate çıkmış Şam, Bağdad ve Mekke'ye giderek orada bulunan tanınmış alim ve
şeyhlerle görüşmüş, onlardan pek çok istifade ve istifaze etmiştir.
Bir aralık Konya'ya gelip Selçuk meliki tarafından hürmet ve ikram
görmüş, burada iken Sadrüddin Konevî'nin dul bulunan annesini de kendisine
nikahlamıştır.
Bundan sonra tekrar Şam'a dönmüş ve 637 (1239) tarihinde orada
vefat etmiştir.
Nefehat'ın beyanına göre, Bağdad ulemasından birisi Muhyiddin
hakkında bir kitap te'lif etmiş ve bu kitapta musannefatının beş yüzden fazla
olduğunu beyan etmiştir.18
Şeyh Şihâbüddin Sühreverdî'ye Muhyiddin İbnü'l-Arabî hakkında
sual sordukları vakit, "O, hakikatler denizidir" diye cevap vermiştir.19
Molla Cami, Hoca Muhammed Parsa'nın "Füsûs" için,
"can", "Fütûhat" için "gönül" dediğini rivayet eder.20
İbnü'l-Arabî'nin eserlerinin sayısı kendine de malum değildi.
Hayatında dostlarının isteği üzerine birkaç defa bunların fihristini yapmak
istemiştir. Bu fihristler birbirinden ayrı üç yazma halinde bugüne kadar gelmiştir.21
Muhyiddin İbnü'l-Arabî'nin eserlerinden bugün elde mevcut
olanlarının bir kısmı şunlardır:
1. Fütûhat-ı Mekkiyye fi Esrâri'l-Mahkiyye ve'l Mülkiyye: Kendi el
yazısı ile olan nüsha, Türk-İslam Eserleri Müzesi no. 1845-1881'dedir. Bu nüsha 31
cild halinde tertib edilmiştir.
2. Füsûsu'l-Hikem: Türkçeye çevrilmiştir.
3. Kitabü'l-İsra ilâ Makâmi'l-Esrâ.
4. Muhadaratü'l-Ebrâr ve Müsameretü'l-Ahyâr.
5. Kelamü'l-Abâdile.
6. Tacü'r-Resail ve Minhacü'l-Vesâil.
7. Mevakiu'n-Nücûm ve Metali' Ehilletü'l-Esrar ve'l-Ulûm.
8. Rühu'l-Kuds fi Münasahati'n-Nefs.
9. Et-Tenezzülatü'l-Mevsiliyye fi Esrari't-Taharat ve's-Salavat.
10. Kitabü'l-Esfar.
11. El-İsfar an Netaici'l-Esfar.
12. Divan.
13. Tercemanü'l-Eşvak.
14. Kitabu Hidayeti'l-Abdal.
15. Kitabu Taci't-Terâcim fi İşarati'l-İlm ve Lataifi'l-Fehm.
16. Kitabü'ş-Şevâhid.
17. Kitabu İşarati'l-Kur'an fi Âlaimi'l-İnsan.
18. Kitabü'l-Ba'.
19. Nisabü'l-Hirak.
20. Fazlu Şehâdeti't-Tevhîd ve Vasfu Tevhîdi'l-Mükinîn.
21. Cevâbü's-Sual.
22. Kitabü'l-Celal vehüve Kitabü'l-Ezel.22
8-ŞÂZELİYYE TARİKATI
1. Cüneyd Bağdadî, 2. Ebûbekr Câfer bin Yûnus Şeyh Şıblî
Bağdadî, 3. Abdurrahman Medenî, 4. Abdüsselam bin Meşiş Mağribî, 5. Ebû Hasan Ali
eş-Şâzelî el-Mağribî bin Abdillah bin Abdi'l-Cebbar.
EBÛ'L-HASAN EL-MAĞRİBÎ EŞ-ŞÂZELÎ
İsmi, Ali bin Abdillah, künyesi Ebû'l-Hasan'dır. 553 (1158)
tarihinde Afrika'da Septe civarında Kâin Gammâra bölgesi köylerinden birinde
doğmuştur. Çocukluğu ve gençliği orada geçmiş tahsilini de o bölgede
tamamlamıştır.
Şazel köyüne nisbetle meşhur olan Ebû'l-Hasan, tahsilini ikmal
ettikten sonra va'z u nasihat ve ders okutarak herkesin teveccühünü ve takdirini
kazanmıştır.
Sonraları seyahate çıkıp pekçok memleketler dolaşıp, zamanının
ulema ve meşayihi ile görüşmüştür. Nihayet İskenderiye'ye gelerek orada
yerleşmiştir.
Bir müddet İskenderiye'de kaldıktan sonra, Mısır'a gidip orada
"İbn Atiyye ve Şifâ" okutmuştur. Bu derse, zamanın meşhur ulemasından
İbni Hacib, İbni Abdisselam İzzeddin, İbni Dakîk, Abdü'l-Azim el-Münzerî,
İbnü's-Salâh ve İbni Usfûr gibi zevat devam ederdi.
Feyzini birkaç vasıta ile Ebû Medyen hazretlerinden istihsal
etmiştir.
654 (1256) tarihinde. Ramazan ayında hacca giderken Mekke yakınlannda
bir sahrada vefat etmiş ve oraya gömülmüştür. Onun güzel sözlerinden bazıları
şunlardır:
"Huzursuz kalbe sahip ve hiçbir eleme dûçâr olmamak ve
günahlardan pak olmak istersen, amel-i salihayı çoğalt".
"Dünya ve ehl-i dünyadan gönül rabıtasını kesmeyen velayet
rayihasını koklayamaz".
Terceme-i ahval-i sofiyyûnu hâvi bir eseri mevcuttur.23
Şazeliyye tarikatinin şubeleri:
Desûkiyye, Ahmediyye, Vefâiyye, Ruzûkiyye, Hanefiyye, Cezûliyye,
Gaziyye, İseviyye, Nâsıriyye, İlmiyye, Mustariyye, Afîfiyye.24
9-MEVLEVÎYYE TARİKATI
1. Cüneyd Bağdadî, 2. Şeyh Ebû'ş-şıblî, 3. Şeyh Muhammed
Züccâc, 4. Ebûbekr en-Nessac, 5. Ahmed Gazzâlî, 6. Şeyh Ahmed el-Hatibî, 7.
Bahâuddin Veled, 8. Burhanüddin et-Tirmizî, 9. Celâlüddin Rûmî.
MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN RUMÎ
Mevlana Muhammed, mutasavvıf bir şair ve Mevlevî tarikatinin
kurucusudur. 6 Rebiü'levvel 604 (30 Eylül 1207) tarihinde Belh şehrinde doğmuş(25) ve 5 Cemaziye'l-ahir 672
(17 Aralık 1273)'de Konya'da vefat etmiştir.
Hayatı için en muteber kaynak, oğlu Sultan Veled'in yazdığı
"İbtidânâme"dir. Fakat bu kitapta hadiseler ekseriyetle kısa
anlatılmaktadır.
Celalüddin'in babası Bahauddin Veled bin Hüseyn bin Hatıbî,
"Sultanü'l-Ulema" unvanını haiz bir zat idi. Çok eskiden Belh şehrinde
yerleşmiş, köklü bir ailenin ahfanındandı. Sultan Veled'in ifadesine göre
Bahauddin, Moğol istilasından bir sene önce bu şehirden ayrılmıştır.
Bahauddin Veled önce hacca gitmiş, bu arada oğlu Celalüddin ile
birlikte meşhur şair Attar ile buluşmak ve tanışmak için Nişabur'a gelmiştir.
Şair Attar, Celalüddin'e "Esrarname"sini vermiştir.26
Bahauddin Veled'in Bağdad'da, Ömer Sühreverdî tarafından
karşılandığı, halifenin verdiği hediyeleri reddettiği ve Medrese-i
Mustansıriyye'de konakladığı söylenir.
Bahauddin Veled Hicaz'dan Şam yolu ile Anadolu'ya geçmiş ise de,
hangi şehre gittiği bilinmemektedir. Zira "İbtidaname"de Rum ve Konya'dan
başka bir memleket ismi zikredilmemektedir.
Bahauddin, Konya'da büyük bir şöhret kazanmıştır. Emirler ve
hatta bizzat Alauddin Keykûbat, onun va'azlarına devam ederdi. Nihayet Konya'da iki sene
kaldıktan sonra vefat etmiştir (18 Rebiü'l-ahir 628).
Hazret-i Mevlana, babasının vefatından sonra tedrise başlamış ve
kısa zamanda takdir toplamıştır. Her tarafta onun dersine devam edebilme iştiyakıyla
yanıp tutuşan insanlar çoğalmıştır.
Bir müddet sonra sofiyyûn yoluna meyledip, Konya'da bulunan Çelebi
Hüsameddin'e intisab etmiş, sonraları Şemsüddin Tebrizî ile tanışması neticesi,
zahiri ilimleri tamamen terkederek münzevî bir hayat yaşamaya başlamıştır. Hazret-i
Mevlana'nın Şems-i Tebrizî ile sahralarda gezip dolaşması, talebeleriyle
ilgilenmemesi dersleri tam manasıyla terketmesi birçok dedikodulara sebebiyet
vermiştir. Muhitin fikirlerinin, Tebrizî'nin aleyhine gelişmesi, onun Konya'yı
terketmesine sebeb olmuşsa da, Mevlana, Tebriz'e kadar giderek Şems'i alıp yine geri
getirmeye muvaffak olmuştur.
Daha sonra tekrar Konya'dan ayrılan Tebrizî, bir daha bulunmamak
üzere izini kaybetmiş, bu hal Hazret-i Mevlana'yı son derece kederlendirmiştir.
Hazret-i Mevlana, 5 Cemaziye'l-ahir 672 (17 Aralık 1273) tarihinde
Konya'da vefat etmiş ve oraya gönülmüştür.27
Vefatına düşürülen tarih "İbret"tir.28
Mevlânâ'nın eserleri
1. Divan: Mevlana'nın divanı gazel ve rubâilerden müteşekkildir.
Gazellerin ekserisinde mahlâs yerine Tebrizî ismi vardır. Bu sebeble divanına
"Divanı Şems-i Tebriz" dahi denir. Bazı gazellerinde mahlâs olarak
"Salâhuddin" ismi görülür.
2. Mesnevî-i Mânevî: Altı defterden mürekkeb olup, 25.700 beyti
ihtiva eder. Mesnevî şârihi Ankaralı Rusûhi İsmail Dede yedinci defterini de bulup
şerhetmiş ise de, bu defterin Mevlana'ya ait olmadığı bilinmektedir.
3. Fihi mâ Fîhh: Hazret-i Mevlana'nın sözlerini içine alan bir
eser olup, hayatı bakımından bazı önemli bilgileri içine alır.
4. Mevaizü's-Seb'a: Hazret-i Mevlana'nın yedi öğüdüdür.
5. Mektûbat: Son iki eser "Anadolu Selçukîleri Mevlevi
Betikleri" ismiyle Türkçeye tercüme edilmiştir.
Ben Kur'ân'ın bendesiyim
Hazret-i Mevlana'ya dair olan bahsi bitirmeden, mühim birkaç hususa
daha temas etmek gerekiyor.
Hazret-i Mevlana: "Ben yaşadığım müddetçe Kur'an-ı Kerim'in
bendesi (bağlısı, kölesi)yim ve onun emirlerine uyarım. Ben Muhammed Muhtar
sallallahu aleyhi ve sellemin yolunun toprağıyım. Eğer benim sözlerimden bunun
dışında bir söz nakleden olursa, hem o sözden, hem de nakledenden eza duyarım"
buyurmuştur.
Gel, yine gel!
Mevlana'nın meşhur bir rubâisi de vardır ki, bu rubâi aleyhde ve
lehte söylentilere sebeb olmuştur. Rubâinin manası, iyi tahlil edilerek izah
edilmediği için Mevlana muhibbi sofiler bir kalemde rubâinin Mevlana'ya isnadıni
reddetmişler, kabul edenler de zahir delaletine göre mana vermişler ve bu suretle
hakikat kapalı kalmıştır. Meşhur rubâi şöyledir; şöylece terceme edilebilir:
"Sen gel, ne olursan, ol yine gel! Kafir, ateşperest, putperest
hasılı her ne mezhebte olursan ol yine gel! Zira bizim dergahımızda ümit kapısı
kapalı değildir, yeis yoktur. Sen günahkar da olabilirsin, belki yüz kerre tevbeni
bozmuş olabilirsin, ümitsizliğe düşme, yine gel!"
şimdi bu parçadan şöyle hatalı bir mana çıkarıyorlar:
"Bizim dergahımız öyle bir dergahdır ki, orada cins ve mezheb
tefrik edilmez. Biz hepsini hoş görürüz, hepsi Allah'ın kuludur, herkes bir yoldan
Hakk'a gitmek istemektedir, topluca bir arada hu çekelim, beraber olalım."
Kur'an'a bende olan ve Hazret-i Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin
yolunda bulunduğunu beyan eden bir mürşid, hak ve batılı ayırdetmeden, tarik-i
müstakîme nasıl rehber olabilir? O halde rubâinin manası nedir?
Hazret-i Mevlânâ demek ister ki:
Sen doğuştan veya herhangi yanlış bir telkine uyarak hakikati
kaybetmiş isen, yani mezheb ve meslekin her ne olursa olsun, bizim dergahımıza gel ki,
o dergahta ümitsizlik yoktur. Kur'an-ı Kerim: "Allah'ın rahmetinden ümidinizi
kesmeyiniz"29 buyuruyor. Bizi sizi işte bu, ye'si reddeden dergaha çağırıyoruz.
Kur'an-ı Kerim ayeti, rahmet ve mağfiretle doludur. Ömründe ve hayatının son deminde
bir kere tevhid edeni cennetle tebşir eden30 son dinin büyük Peygamberinin yolunda bulunanı dergahımıza
davet ediyoruz. Sen günahkar olsan da yine ümidini kesme. Çünkü yine o büyük
Peygamber: "Günahından tevbe eden günah işlememiş gibidir"31 buyurmuştur.
Ayrıca Buharî-i şerifte şöyle bir hadis-i şerif vardır:
"Şeytan diyor ki: Senin izzet ü celaline yemin ederim ki, ruh insanoğlunda bâki
kaldıkça, ben onun içinden çıkmam, iğvâ eder dururum". Ona karşı Zü'l-Celal
buyuruyor: "Ben de izzet ü celalime yemin ederim ki, ruh onda bâki kaldıkça tevbe
ile masiyetkar kulumun arasını açmam yani tevbe eder, affederim".
Şu halde kul asi de olsa, günahkar da olsa tevbe edince Cenab-ı Hak
tevbesini kabul buyuruyor. Buna dair bir çok nusûs vardır.
İmdi Mevlana'nın rubâisine ters bir mana vermeye mahal
kalmamaktadır. Maksadı tevhîde, İslama davettir. Ancak tevhîde davet, manası çekip
uzatılan vahdete davet demek değildir.
10-BEDEVİYYE TARİKATİ
1. Ma'rûf Kerhî, 2. Şihabüddin Ahmed Tebrizî, 3. Şemsüddin
Muhammed bin Yusuf Mağribî, 4. Abdü'l-Kuddüsî el-Mağrib, 5. Ebû Talib Abdürrezzak
Endülisî, 6. Nureddin Hamid, 7. Abdülmecid el-Mağribî, 8. Zeynüddin Abdü'l-Celil
İbni Abdirrahman, 9. Bedrüddin Seyyid Şerif Hasan Mağribî, 10. Eş-şeyh Ebû'l Abbas
Seyyid Ahmed el-Bedevî.
EBÛ'L ABBAS AHMED BİN ALİ EL-BEDEVÎ
596 (1200) tarihinde Fas şehrinde doğup, yedi yaşında iken
ailesiyle birlikte Mekke'ye gitmiştir.
Şeceresi Hazret-i Ali'ye, hatta Ra'ad ve Adnan'a kadar
uzatılmıştır. Ahmed'in birçok lakabı vardır. Ona, Afrika bedevileri tarzında lisam
(yüzü örten peçe) taşıdığından dolayı "el-Bedevî" deniliyordu.
Mekke'ye yapılan seyahat 603-607 (1206-1210) yılları arasındadır.
Bedevilerin, bu aileye fevkalade hüsn-i kabul gösterdikleri söylenir. El-Bedevî, bu
seyahatinden sonra Mısır'a gitmiştir.
Hicrî 627 yılına doğru Ahmed Bedevî'de derûnî bir tahavvül
vukû'a gelmiştir. 633 tarihinde gördüğü bir rüya üzerine Irak ve Şam'a gitmiş ve
daha sonra Mısır'ın Tanta kasabasına, yerleşmiştir. Bu suretle Bedevî, Tantavî
nisbetiyle de şöhret bulmuştur.
Kendisi yedi kıraat üzerine Kur'an-ı Kerim okur ekseri vakitlerini
ibadetle geçirirdi.
Tanta'da, evin damına çıkar, yüzünü güneşe çevirip, gözleri
kızarıp bozuluncaya kadar hareketsiz dururdu. Bazan uzun bir sükûta dalar, bazan
devamlı sayhâlar koparırdı. Geceleri Kur'an-ı Kerim okumak adeti idi.
Tanta'da 41 sene kadar ömür sürdü. Onun güzel sözlerinden
bazıları şunlardır:
"Bizim tarikimiz, Kur'an, Sünnet, hakikat aşkı, safvet,
doğruluk, ızdıraba sabır ve tahammül, ahde sadakat üzerine kurulmuştur".
"Başkasının felaketine sevinilmemeli; iftira etmemeli ve
fenalık yapmamalı; kötülüğe; iyilikle mukabele etmelidir".
"Öksüze acı, çıplağı giydir, açı doyur, garibe ve
misafire layık olduğu hürmeti gösterip; bu suretle belki Allah'a yaranırsın. Sirke
nasıl balı bozarsa, dünya sevgisi de takvayı öyle bozar".
Bedevî tarikatinin alameti kırmızı hırka, nikâb ve kırmızı
alemdir. Ahmed Bedevî 12 Rebiü'l-evvel 675 (24 Ağustos 1276) -'da Tanta'da vefat etmiş
ve orada defnolunmuştur.32
Ahmed Bedevî'nin eserleri şunlardır:
1. Evrâd.
2. Salatlar: Bunlar hakkında hicrî XII. asrın meşhur sofîsi
Abdurrahman bin Mustafa Aydarus "Fethu'r-Rahmân" ünvanlı bir şerh
yazmıştır.
3. Vasâya: Manevî vasiyetnamesidir. Bu eserinde, başta Kur'an ve
sünnete sıkı sıkıya bağlanma nasihati gelir. Geceleyin kılınan namazın her
rek'ati, gündüz kılınan bir nafile rek'atten daha makbuldür. Bilhassa zikrin kıymeti
pek yüksek tutulmuştur; fakat buna kalbin iştiraki lazımdır. Kalb iştirak etmezse,
zikir sadece yaygaradan ibaret kalır. Zikrin son semeresi vecid'dir, Allah aşkıdır,
Şu suretle doğar: Allah'ın vahdeti üzerine teemmül ederken tebcil edilen kalbe,
nûr-i ilahîden bir şua düşer. O zaman onun içinde sevgiyle karışık yakıcı bir
arzu doğar ve o, kuvvetle ona sımsıkı bağlanır. İman, en çok kıymeti haiz olan
şeydir. İçten inanan en mükemmel müslümandır.
Bedeviyye tarikatinin şubeleri:
Şenaviyye, Metbûliyye, Halebiyye, Beyûmiyye, Merzûkiyye,
Sutûhiyye, Ulvâniyye.33
11-DESUKİYYE TARİKATİ
SEYYİD İBRAHİM BURHANEDDİN DESÛKÎ
Dört kutubtan biri ve Desûkiyye (Düssûkiyye) tarikatinin pîridir.
Desûkiyye tarikati Şazeliyye tarikatinin bir şûbesidir.
Aşağı Mısır'da Desûk (Düsûk) kasabasında 636 (1238) tarihinde
doğmuştur. Babası Ebû'l-Feth bin Abdi'l-Ganâim el-Vasıtî'nin damadı ve halifesi
Ebû'l-Mecd'dir. Nesebi Hazret-i Ali'ye kadar ulaşır.
Babası Rıfaî tarikatine mensuptur. Bu cihetle babasının Rıfaî
hırkasını giyen Desûkî (Dusûkî), sonra da hem Rıfaî hem Sühreverdî olan Şeyh
Necmüddin el-İsfahanî'ye intisap etmek suretiyle, her iki tarikatten de hırka
giymiştir.
Hayatının yirmi senesini Desûk'taki halvethanesinde eser yazmakla
geçiren Desûkî 676 (1272) Tâcü'l-Arus'a göre 692 (1294) tarihinde vefat etmiştir.
Tarikat ehli arasında, her birisinin Hulefa-i Raşidîn'den birinin
hidayet ve irşadına mazhar olduğu kabul edilen dört kutubdan Desûkî, İmam Ali'nin
maneviyatına varis addedilerek, kitaplarda keramet ve harikulada hal sahibi velîlerin en
önde geleni olarak zikredilir.
Desûkî, şeriate son derece kuvvetle yapışmıştır. Bu sebeble
tarikatinde şeriatten ayrılmamayı esas ittihaz etmiştir. Müridlerine, şeriate azami
derecede uymalarını tavsiye ettiği gibi, aynı zamanda şeyhin telkin ettiği şeyleri
de bizzat nefislerinde tatbik etmek suretiyle hakikat ile şeriati mezcetmeleri üzerinde
ısrarla dururdu.
Şeriatten ayrılan kimse en yakın hatta evladı dahi olsa, onun
nazarında makbul değildi. Bununla beraber şeriate yapışan kimseyi, dünyanın öbür
ucunda da bulunsa ve hatta onu hiç tanımasa, yine evladı telakki ederdi.
Onun inancına göre şeriat asıl, tarikat fer'îdir.
Desûkî, tarikati dünya menfaatlerine alet edenlere hücum eder,
eserlerini de sadece bazı mes'eleleri izah maksadıyla yazdığını söylerdi.
Desûkî'nin oğlu olmadığı için, tarikatini kendisinden sonra
kardeşi es-Seyyid Ebû'l-Ümrân Şerefüd'din Mûsa yaymıştır.34
Desûkiyye tarikatinin şubeleri: Şernûbiyye ve Âşuriyye.35
12-SA'DİYYE TARİKATİ
1. Cüneyd Bağdadî, 2. Ebû Ali Rudbarî, 3. Ebû Ali Katib Mısrî, 4. Ebû Osman
Mağribî, 5. Ebû Kasım Ahmed Kürkanî, 6. Ebü-bekr Nessac Muhammed Tûsî Ali bin
Abdillah, 7. İbrahim Ebû'l-bakâ, 8. Ebû'l-Berekât Bağdadî, 9. Ebû Saîd
Endülisî,10. Ebû Medyen Mağribî, 11. Abdullah Şeybânî, 12. Yunus bin Şeybanî,
13. Sa'düddin Cebbâvî eş-Şeybanî.
SA'DÜDDİN BİN MÛSÂ EL-CEBBÂVî EŞ-ŞEYBÂNÎ
Künyesi Ebû'l-Fütûh, ismi Muhammed Sa'düddin'dir. 593 (1197)
senesinde Havran'da dünyaya gelmiştir. Sonraları Cebbâ isimli beldeye giderek oraya
yerleşmiştir. Cebbâ, Suriye'de, Havran ovasıyla Kudüs şehri arasında ve Kudüs'e
50-60 kilometre uzaklıkta bir köydür.
Tarikati üç vasıta ile Ebû Medyen el-Mağribî hazretlerine
müntehi olur.
Sa'düddin 700 (1301) tarihinde Cebbâ'da vefat etmiştir.
Harirîzade: "Abiku's-Saadeti'l-Ebediyye fi Tariki
Saadeti's-Sa'diyye" namında bir eser vücûda getirmiştir.
Sa'diyye tarikatinin şubeleri: Tağlebiyye, Vefaniyye, Aciziy-ye, Selamiyye.36
13-NAKŞİBENDİYYE TARİKATI
1. Cüneyd Bağdadî, 2. Ebû Ali Rudbarî, 3. Ebu Ali Katib, 4. Ebû
Osman Mağribî, 5. Şeyh Ebû'l-Kasım, 6. Ebu Ali Fârmedî, 7. Hoca Yusuf Hemedanî, 8.
Abdü'l-Halik Gücdüvânî, 9. Hoca Ârif Rîvigirî, 10. Hoca Mahmud İncir Fağnevî,
11. Hoca Ali Râmitenî (Hazret-i Azizân), 12. Hoca Muhammed Baba Simâsî, 13. Seyyid
Emîr Külal, 14. Hoca Bahâüddin Nakşibend.
BAHÂÜDDİN BİN MUHAMMED EL-BUHÂRÎ
718 (1318) tarihinde Buhara civarında "Kasr-ı Ârifan"
isimli köyde doğmuştur.
Bahaüddin henüz üç günlük bir çocuk iken, Kasr-ı Arifan'a gelen
Hoca Muhammed Baba Simasî (Sammâsî) tarafndan manevî evlatlığa kabul edildi ve
büyüdüğü zaman da tasavvufi terbiyesi o sırada beraberinde bulunan Seyyid Emîr
Külal'e bırakıldı.37
Bahaüddin'de, manevî mürşidi Seyyid Abdü'l-Halik
el-Gücdüvânî'nin te'siri daha büyük olduğu ileri sürülmektedir. Nitekim
kendisinin Emîr Külal'in aksine Abdü'l-Halik Gücdüvanî'ye uyarak zikr-i hafîyi
tercih etmesi, bu sözü te'yid etmektedir.
Zikr-i hafiyi müdafaa ile ona göre amel eden Bahaüddin'in bu hareket
tarzı Emîr Külal'in müridlerinin şikayetine yol açmış, fakat şeyh, her bakımdan
çok takdir ettiği Nakşibend'in bu türlü hareketini boş karşılamıştı.
Nihayet bir gün Suhar'da yaptırmakta olduğu mescid ve imaretin
inşaatında çalışan beşyüze yakın dervişi arasında Bahaüddin Nakşibend'e,
bundan böyle hareketlerinde serbest olduğunu, ister Türk, ister Tacik olsun faydalı
olabilecek her şeyhten feyz alabileceğini söyledi.38
Bahaüddin, yedi sene Mevlana Ârif ile, on iki sene de Halil Atâ ile
sohbet etmiştir. İki kere hacca gitmiş ikinci gidişinde Hoca Muhammed Parsa'ya refakat
etmiştir. Dönüşünde Nişabur ve Herat'a uğrayıp, oradaki bazı büyük şeyhlerle
de görüşmüştür.
Bir müddet Merv'de ikamet etmiş, daha sonra tekrar Buhara'ya avdet
edip, ölünceye kadar orada kalmıştır. Emîr Külal'in vasiyeti üzerine ölümünden
sonra ona halef olmuştur.
791 (1389) tarihinde vefat etmiş, doğduğu yer olan Kasr-ı Arifan'a
defnolunmuştur.
Bahaüdin Nakşibend ölümünden birgün önce, müridlerine,
halifelerinden Muhammed Parsa'ya tabi olmalarını vasiyet etmiştir.
Bahaüddin'in "Hayatnâme" isimli bir manzûmesi ve
"Delîlü'l-Âşıkîn" unvanlı tasavvufa dair bir kitabı vardır.
Nakşibendiyye tarikatinin şubeleri:
Ahrâriyye, Naciyye, Kâsaniyye, Muradiyye, Mazhariyye, Melamiyye-i
Nûriyye, Câmiyye, Müceddidiyye, Hâlidiyye.39
14-HALVETİYYE TARİKATİ
1. Cüneyd Bağdadî, 2. Mimşâd Dîneverî, 3. Ebû Abdillah Muhammed
Dîneverî, 4. Vecîhüddin el-Kâdî, 5. Ebû'n-Necib Zıyaüddin Abdü'l-Kahir
es-Sühreverdî, 6. Ebû Reşid Kutbuddin el-Ebherî, 7. Rüknüddin Muhammed el-Buharî,
8. Şihabüddin Muhammed et-Tebrizî, 9. Cemalüddin Şirazî, 10. İbrahim Zahid
Gîlanî, 11. Sadüddin Ferganî, 12. Kerîmüddin Âhi Muhammed bin Nûri, 13. Ebû
Abdillah Siracüddin Ömer bin Ekmelüddin el-Gîlanî el-Halvetî.
EBÛ ABDİLLAH SİRÂCÜDDİN ÖMER BİN EKMELÜDDİN EL-GÎLÂNÎ
EL-HALVETÎ
Şeyh Ebû Abdillah Sirâcüddin, Lahcan'da doğmuş ve orada
büyüyerek Harezm'de bulunan amcası Ahi Muhammed bin Nûri'l-Halvetî'nin yanına
gitmiştir. Ömrünü ekseri halvette geçirdiği için Halvetî lakabını almıştır.
Amcasının 717 (1317)'de vefatı üzerine Halvetiyye tarikatinin pîri olmuştur.40
Bundan sonra Ebû Abdillah, Tebriz civarında Hûy'a, bir aralık
Mısır'a, oradan da Hicaz'a giderek hac farizasını ifa etmiştir. Daha sonraları
Sultan Üveys'in daveti üzerine Herat'a gelmiş orada 750 (1349) diğer bir rivayete
göre 800 (1397-98) tarihinde vefat etmiştir.41
Halvetiyye tarikatinin şubeleri:
Rûşeniyye, Gülşeniyye, Merdaşiyye, Sünbüliyye, Şa'bâniyye,
Şemsiyye, Ahmediyye, Cemaliyye, Bahşiyye, Uşşâkıyye, Asâliyye.42
15-BAYRAMİYYE TARİKATİ
1. Cüneyd Bağdadî, 2. Mimşad, ed-Dîneverî 3. Ahmed ed-Dîneverî,
4. Muhammed Bekrî, 5. Kâdî Vecihüddin, 6. Ebû İshak el-Kazrûtî, 7. Ömer
el-Bekrî, 8. Abdü'l-Kahir es-Sühreverdî, 9. Kutbuddin el-Ebherî, 10. Rüknüddin
en-Nuhâs, 11. Şihabüddin et-Tebrizî, 12. İbrahim Zahid el-Gîlanî, 13. Mustafa
Safiyyüddin, 14. Sadrüddin el-Erdeblî, 15. Ali el-Erdeblî, 16. İbrahim el-Erdeblî,
17. Hamidüddin Aksarâyî, 18. Hacı Bayram Velî Ankaravî.
HACI BAYRAM VELÎ
Ehl-i tarikat lisanında "pîr" ismiyle anılan bir zat olur,
Bayramiyye tarikatinin kurucusudur.
İsmi Nûman olduğu halde, mürşidi olan Hamid Aksarayî ile
mülakatları bir kurban bayramına tesadüf ettiği için, kendisine Bayram ismi
verilmiştir.
Hacı Bayram Velî, Ankara'ya yakın Çubuk Suyu kenarında bir köyde
753 (1352) senesinde dünyaya geldi. Tahsilini tamamladıktan sonra Bursa ve Ankara'da
müderrislik yaptı. Bilahare Kayseri'de Şeyh Hamid Aksarayî'ye intisab etti. Onunla
birlikte Şam'a, oradan da hac mevsiminde Mekke'ye gitti.
Daha sonraları Ankara'ya dönüp, va'z ü nasihatle halkı irşada
çalışmıştır.
Ektiği burçakla maişetini te'min edip, zenginlerden topladığı
paraları erbab-ı ihtiyaca verirdi.
Bayramiyye tarikati, sonraları altı şûbeye ayrılmıştır. En
meşhurları; Akşemseddin vasıtasıyla münteşir Şemsiyye-i Bayramiyye ve 880
(1475)'de Göynük'te vefat eden Bursalı Dede Ömer vasıtasıyla neşrolunan Melamiyye-i
Bayramiyye ve Hızır Dede halifesi Bursalı Hazret-i Üftâde ile Aziz Mahmud Hüdayî
marifetiyle te'sis olunan Celvetiyye'dir.
Hacı Bayram Velî 833 (1430) tarihinde Ankara'da vefat etmiş ve oraya
defnedilmiştir.43
Bugün elimizde üç nutku mevcuttur. Bu nutuklardan biri:
Çalabım bir şar yatarmış iki cihan aresinde,
Bakılacak didar görünür ol şarın kenaresinde.
Beytiyle başlar. Şeyh İsmail Hakkı, Hoca Mehmed Nûrü'l
Arabî, Bursalı Mehmed Sahfî ve Abdü'l Hayy Celvetî tarafından şerh olunmuştur.
16-EŞREFİYYE TARİKATI
EŞREF RÛMÎ
İsmi Abdullah'dır. Kadiri tarikatinin "Eşrefiyye"
şûbesinin kurucusudur. 754 (1353) yılında doğmuştur. Eşrefoğlu Rumî diye bilinir.
Eşref Rumî, ilk olarak kayınpederi Hacı Bayram Velî'ye intisap
etmiş ve onun yanında on bir sene kalarak türlü riyazet ve nefis mücadelesi
geçirmiştir.
Bundan sonra Hacı Bayram tarafından icazet verilmiş ve İznik
şehrine halife nasbedilmiştir.
Sonraları Hama'da bulunan Abdülkadir Gîlanî evladından Hüseyin
el-Hamevî'ye intisap etmiş, Şeyh Hüseyin kısa zamanda ona hilafet vererek Kadiriyye
tarikatinin Anadolu'da neşrine me'mur etmiştir.
Dergahını İznik'de te'sis eden Eşrefoğlu, tarikatini bilhassa o
civar ile Bursa ve havalisinde yaymıştır. Hatta İstanbul'da da bir zaviye kurmuş, o
devrin sadrazamlarından Mahmud Paşa da bu tarikate intisap etmiştir.
Eşref Rûmî, 874 (1469) yılında İznik'de vefat etmiş ve oraya
defnedilmiştir.44
17-MÜCEDDİDİYYE TARİKATI
1. Hoca Bahaüddin Nakşibend, 2. Mevlana Yakub Çerhî, 3. Hoca
Ubeydullah Taşkend, 4. Kadı Muhammed Zâhid, 5. Muhammed Parsa, 6. Muhammed Derviş, 7.
Muhammed Hâcegi-i Semerkandî, 8. Şeyh Muhammed Bâki Billah, 9. İmam Rabbani.
İMAM RABBÂNİ AHMED EL-FARUKÎ ES-SİRHİNDÎ
971 (1563) tarihinde Sirhind'de dünyaya gelmiştir. Soyu Farukî'dir.
Nakşibendi tarikatinin saliklerindendir ve Müceddidiyye tarikatinin müessisidir. İlk
tahsilini babası Abdü'l-Ahad'dan gördükten sonra, yer yer dolaşarak, zamanının
büyük bilginlerinden fıkıh, kelam, hadîs, tefsîr, aklî ve naklî ilimleri
öğrenmiştir. On yedi yaşında tekrar memleketine dönerek, tedris hayatına
başlamıştır.
Yirmi sekiz yaşlannda Hoca Bâki Billah'dan Nakşibendiyye'nin usul ve
adabını öğrenerek ona intisap etmiştir.
Vefatları 1034 (1624) tarihindedir.
İmam Rabbanî'nin yazmış olduğu "Mektûbat" isimli eseri
çok meşhurdur.
18-CELVETİYYE TARİKATİ
1. Hacı Bayram Velî, 2. Hızır Dede Bursevî, 3. Mehmed Muhyiddin
Üftâde, 4. Aziz Mahmud Hüdaî, 5. Şeyh Ahmed Efendi, 6. Şeyh Abdullah Efendi, 7.
Osman Efendi Atpazarî, 8.îsmail Hakkı Bursevî.
AZİZ MAHMUD HÜDAÎ
948 (1541) tarihinde Koçhisar'da dünyaya geldi.
978 senesinde, tahsilini tamamlayarak, bir müddet Edirne, Şam ve
Mısır kadılıklarında bulundu.
Daha sonraları Bursada mahkeme-i suğra naibliği ve Ferhadiye
Medresesi müderrisliği yaptı.
Bu sırada Bayramiyye Tarikati şeyhlerinden Muhammed Üftâde'ye
intisap etti (984).
Üç sene şeyhine hizmet ettikten sonra İstanbul'a gelerek,
Çamlıca'daki çilehanede bir müddet uzleti müteakip, Üsküdar'daki Rum Mehmed Paşa
Camii'nin sol tarafındaki bir odaya yerleşti.
1002 (1593) tarihlerinde Fatih Camii'nde vaaz vermeye başladı. Daha
sonraları Üsküdar'daki mescide minber koyarak, camie çevirip, cum'a hutbelerini orada
okudu ve perşembe günleri de Üsküdar Mihrimah Sultan Camii'nde halkı irşad ile
meşgul oldu.
1020 (1611) senesinde inşası tamamlanan Sultan Ahmed Camii'nde, her
ayın ilk pazartesi günleri va'z etti. Bu arada Rum Mehmed Paşa Cami'inde tarikatini
neşre devam etti.
Aziz Mahmud Hüdaî 1038 (1628) tarihinde Üsküdar'da vefat etti.
Orada kendi inşa ettirdiği zaviyeye defnedildi.
Eserleri:
1. Nefâisü'l-Mecâlis: Bazı ayetlerin tefsirini beyan eden büyük
bir cildtir.
2. Tecelliyât: Çeşitli tarihlerde kaleme aldığı ve ekseri kısmı
arapça olan bir risaledir.
3. Necatü'l-Garîk: Cem' ve farkı açıklayan türkçe manzum bir
risaledir.
4. Tarikatname: Dervişlerin adab ve erkanını beyan eden türkçe bir
risaledir.
5. Divan-ı İlahiyat.
6. Tezakir-i Hüdaî: Yarısı Türkçe, yarısı Arapça olan
mektûbatıdır.
7. Câmiu'l-Fadâil ve Kaamiu'r-Rezâil: Arapça bir eserdir.
8. Fethu'l-Bâb ve Refu'l-Hicab: Üç bâb üzerine tertiblenmiştir.
Birincisi: Halk-ı İnsan; ikincisi: Tevbe; üçüncüsü: Camiiyetü'l-İhsan ve
İhticabihi bi's-Sırrı'l-îlahîdir.
9. Miftahu's-Salat ve Mirkatü'n-Necat.
10. Habbetü'l-Mahabbe.
11. Hayatü'l-Ervah ve Necatü'l-Eşbah.
12. Hülasatü'l-Ahbar fi Ahvali'n-Nebiyyi'l-Muhtar.
13. Mecmûa-i Hutab.
14. Tarikat-i Muhammediyye.
15. Vâkıât.
16. Şerhu ala Kasîdeti'l-Vitriyye fi Medhi Hayri'l-Beriyye: Ebûbekr
b. Abdi'l-Kerim Halebî'nin Kaside-i Şerife adı eserinin türkçe şerhidir.
17. Haşiye alâ Kuhistânî Şerhu Fıkh-ı Keydânî.
18. Şemâilu'n-Nebeviyyeti'l-Ahmediyye.
19. El-Fethu'l-İlahî.
20. Ahbâru'n-Nebî.
21. Halü'l-Ervah ve Ahvalü'l-Mevta.45
İSMAİL HAKKI BURSEVÎ
İsmail Hakkı, otuz seneden fazla Bursa'da bulunduğu ve sonunda da
orada vefat ettiği için Bursevî diye şöhret bulmuştur.
1063 (1652) senesinde Aydos'da doğdu. On bir yaşlarına geldiği
zaman ebeveyni tarafından tahsil için Edirne'ye gönderildi ve yedi sene orada kaldı.
Yirmi yaşlarına geldiği zaman İstanbul'da geldi ve meşhur
hocalardan ders okudu.
Bir müddet sonra Osman Fazlı'nın derslerine devam ederek ondan
Celvetiyye tarikatinin adab ve talimatını öğrendi.
Bu arada usûl-i fıkıhtan "Tenkîh"i okudu. Farsça
öğrenerek Sâdi'nin Gülistan'ını, Hâfız'ın Divan'ını, Câmi'nin
Baharistan'ını, Kemalpaşazade'nin Nigeristan'ını, Mevlana'nın Mesnevî'si ile Fihi
ma-Fih'ini, Hüseyin Kaşifî'nin Tefsîr'ini mütalaa etti.
İsmail Hakkı ayrıca hat san'atına ve müsikîye de çalıştı.
Tahsilini 23 yaşında tamamladıktan sonra Osman Fazlı onu kendi
mümessili olarak Üsküp'e gönderdi. (1086/1675). Bir sene sonra Şeyh Mustafa
Uşşakî'nin kızı Ayşe Hatun ile evlendi.
Bu sıralarda Osman Fazlı kendisine bir mektup yazarak tedrisata
başlamasını emretti.
İsmail Hakkı'nin feyizli neşir hayatı bu ruhsattan sonra başladı.
Bir taraftan öğrencilerine ders vermeye diğer taraftan kitap yazmaya devam etti.
Bir müddet sonra, Üsküp müftüsü ile aralarındaki anlaşmazlık
sebebiyle Osman Fazlı'nın tavsiyesine uyarak Köprülü'ye geldi. On dört ay kadar
Köprülü'de kalan İsmail Hakkı, Usturanca halkının ısrarlı istekleri üzerine 1093
tarihinde ora ya tayin edildi, İki buçuk sene sonra Osman Fazlı'nın arzusu üzerine
Edirne'ye döndü. Edirne'de üç ay kaldıktan sonra 1096 (1684) tarihinde Bursa'ya
yerleşti.
İsmail Hakkı 1102 tarihinde Magosa'da bulunan şeyhi Osman Fazlı'yı
ziyaret etti. Orada onyedi gün kadar kaldıktan sonra tekrar Bursa'ya döndü.
İsmail Hakkı, II. Mustafa zamanında Nemse seferine iştirak eden
erlere cihadın kudsiyyetini, sabır, sebat ve kararın ecrini anlatmak, onların
hislerine terceman olarak savaşa karşı iştiyaklarının artmasını te'min için
Edirne'ye geldi.
Ordu 1107 (1695) tarihinde hareket edip, Tuna'yı geçip Erdel
dolaylarında düşmanla savaştıktan sonra, kış mevsiminin başlaması sebebiyle
tekrar Edirne'ye döndü ve 1108 tarihinde tekrar Sofya üzerinden Belgrat kal'asına
geldi. İsmail Hakkı, Elmas Mehmed Paşa'nın hazır bulunduğu bütün savaşlara
iştirak etti. Hatta çeşitli yerlerinden yara aldığı için Edirne'ye döndü, bir
müddet sonra da tekrar Bursa'ya gitti.
1111 (1699) senesinde Şam'a, oradan da hac kafilesiyle Mekke'ye
hareket eti. 1122 senesinde deniz yoluyla ikinci defa hacca gitti.
1129 senesinde gördüğü bir rüya üzerine tekrar Şam'a gitti ve
1132 tarihine kadar orada kaldı.
Daha sonraları İstanbul'a gelerek Üsküdar'a yerleşti. Üç sene
sonra Tekirdağ'a, oradan da Bursa'ya geldi. 1137 (1728)'de Bursa'da vefat etti.
Eserleri:
Tesbit edebildiğimiz eserlerinin miktarı yüz altmış yedidir,
bunlardan en meşhurları:
1. Ruhu'l-Beyan: Altı cildiik Kur'an tefsiridir.
2. Nakdü'r-Rical.
3. Şerhü'l-Usûl lite'siri'l-Vusûl.
4. Nefayisü'l-Mesail.
5. Muhammediyye Şerhi: 1252 senesinde Bulak'da basılmıştır.
6. Mesnevi Şerhi: 1287'de Matbaa-yı Amire'de basılmıştır.
7. Şeceretü'l-Yakîn.
8. Silsiletü'z-Zebeb.
9. Kenz-i Mahfî.
10. Şerh-i Usülü'l-Aşere: 1256'de İstanbul'da basılmıştır.
11. Muzîlu'l-Ahzan: Tegannî mes'elesi.
12. Risale-i Vahdet-i Vücûd.46
DİPNOTLAR
1_ Nefehatın beyanına göre,
Abdü'l-Kadir Gîlanî, ilim tahsil etmek için Bağdad'a gitmek istediğini anesine
söylemiş, kadın oğlunun bu teşebbüsüne memnuniyetle rıza gösterdiği gibi,
kocasından kalan seksen dinarın kırkını, oğlunun hırkası koltuğunun altına
dikerek Bağdad'a uğurlamıştır. Abdü'l-Kadir'e annesinin tek nasihati; "Asla
yalan söyleme" olmuştur. Kafile Bağdad'a doğru giderken, eşkiyanın hücumuna
maruz kalmış. Şakilerden biri Abdü'l-Kadir'e, yanında bir şeyler olup olmadığını
sorunca, o da koltuğunun altında kırk dinar dikili olduğunu söylemiş. Şakî,
çocuğun bu sözüne ehemmiyet vermemiş, ikinci bir şakinin sorusuna da aynı cevabı
veren Abdü'l-Kadir'i reislerinin huzuruna götürmüşler ve orada, hırkasının
koltuğundaki kırk dinarı çıkarmışlar.
Eşkiya reisi: "Paranın yerini niçin söyledin?" deyince, Abdü'l-Kadir:
"Anneme asla yalan söylemiyeceğim hususunda söz vermiştim" cevabında
bulunmuş. O zaman reis, bu küçük çocuğun ahde sadakati karşısında hayretler
içersinde kalarak, kötü huyundan vazgeçmiş, efradıyla birlikte, bundan sonra bu gibi
hareketlere tevessül etmiyeceklerine yemin etmişler ve aldıkları eşyayı sahiplerinee
teslim ederek ayrılmışlar (Lamiî, Nefehat Ter., s. 586).
2_ Nefehat Ter., s. 585-586; Kâmusu'l-A'lam, c. IV, s. 3087; İslam Ans., c. I, s. 80-82.
3_ Mir'atü't-Turuk, s. 6.
4_ Reşehat Tere., s. 14; Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, s. 13-201; İslam Ans.,
c. I, s. 210-215.
5- Nefehat Terc., s. 610-612; Kamusu'l-A'lam, c. III, s. 2290; İslam Ans., c. I, s. 202.
6- Mir'atü't-Turuk, s. 8.
7_ Fütûhât, c. I, 205, 247; c. IV. s. 551.
8_ Nefehat Ter., s. 605; Kamusu'l-A'lam, c. I, s. 759; İslam Ans., c. IV. s. 36-37;
İbnü'l-Arabî, Hayatı ve çevresi s. 91-93.
9_ Mir'atü't-Turuk, s. 10.
10_ Nefehat Terc., s. 475-480; Kamusu'l-A'lam, c. VI, s. 4568; İslam Ans., c. 9. s.
163-164.
11_ Mir'atü't-Turuk, s. 12.
12_ Nefehat Terc., s. 527-528; Kamusu'l-A'lam, c. IV, s. 2703; Lügat-ı Tarihiye ve
Coğrafiye, c. IV, s. 156-157; Mu'cem, c. IV, 1060-1061.
13_ Mu'cem, c. IV, s. 1060.
14- Aynı eser, c. IV, s. 1061.
15- Mir'atü't-Turuk, s. 13.
16_ Fütûhat, c. II, s. 20.
17_ İbnü'l-Arabî'nin dayılarından birisi Tilemsen meliki idi. Adı Yahya bin
Yağân'dır. Onun zamanında Ebû Abdillah et-Tûsî isminde bir şeyh yaşıyordu. Bu
zat Tilemsen şehrinin kıyısında ikamet ederdi. Bir gün şeyh, Tilemsen şehrinde
bulunduğu sıralarda Yahya b. Yağan oradan geçiyordu. Kendisine, yanından geçtiği
şeyhin Ebû Abdillah olduğunu söylediler. O da atının başını çekerek ona selam
verdi. Bu sırada da şeyhe, üzerindeki ipekli elbiseleri göstererek, "Bunlarla
namaz kılmanın caiz olup olmadığını" sordu. O zaman şeyh: "Senin halin
pisliğe düşmüş, doyuncaya kadar o pislikten yiyen, her tarafı necasete bulanan,
fakat bevlederken sidik bulaşmasın diye ayağını kaldıran köpeğe benzer. Senin dahi
karnın haramla dolmuştur. O durumda iken bu elbiselerle namazın caiz olup
olmadığını ne diye soruyorsun?" diye mukabele bulunmuştur. Bunun üzerine Yahya
b. Yağân saltanatı terkedip şeyhe intisab etmiş ve ölünceye kadar odun satarak
maişetini te'min edip, geriye kalanını da tasadduk etmiştir..." (Fütûhat'ta
zikredilen bu olay, Nefehat Terc., 627'den alınmıştır.)
18_ Nefehat Terc., s. 662.
19_ Aynı yer.
20_ Aynı eser, s. 623.
21_ İslam Ans., c. VIII, s. 533-555.
22_ Şeyh-i Ekber'i Niçin Severim? Muhyiddin İbnü'l-Arabî ve Çevresi.
23_ Mil'atü't-Turuk, s. 16; Hadikatü'l-Evliya, s. 5-46; Kamusu'l-A'lam, c. IV, s. 2569;
Lügat-i Tarihiye ve Coğrafiye, c. III, s. 14.
24_ Mil'atü't-Turuk, s. 18.
25_ Doğum tarihine düşürülen tarih şudur: "Geldi Mevlanâ'yı Rumî
aleme".
26_ Tezkiretü'ş-Şuarâ, s. 193.
27_ Nefehat Terc., s. 516-520; Kamusul'l-A'lam, c. III, s. 1825; Lügat-i Tarihiye ve
Coğrafiyi c. III, s. 41; İslam Ans., c. III, s. 53-58.
28_ Eski harflerimizle yazılıp, Ebced hesabına göre değerlendirilirse vefat tarihi
çıkar.
29_ Zümer sûresi, ayet: 53.
30_ Bezzâr, Ebu Saîd radıyallahü anh'den.
31_ İbni Mâce, İbni Mes'ûd radıyallahü anh'den.
32_ Kamusu'l-A'lam, c. II, s. 1257; İslam Ans., c. I, s. 176.
33_ Mir'atü't-Turuk, s. 20.
34_ Kamusu'l-A'lam, c. I, s. 570; İslam Ans., c. 3, s. 555.
35_ Mir'atü't-Turuk, s. 21.
36_ Aynı eser, s. 22.
37_ Enîsü't-Talibîn Terc.
38- Reşehat Terc., s. 80.
39- Mir'atü't-Turuk, s. 26.
40_ Seyyid Celalüddin Yahyâ b. Bahaüddin el-Bakûbî, Halvetiyye tarikatinin ikinci
pîridir. Osmanlı Müellifleri'nde kayıtlı eserleri: Esâru't-Talibîn, Şifau'l-Esrar,
Esrar-ı Ulûhî, Keşfü'l-Kulub, Meratib-i Esrar-ı Kalb, Esrani'l-Vudû',
Rumuzu'l-İşarat, Menazilü'l-Arifîn, Şerhu Esma-i Semaniyye, Şerhu Sualat-ı
Gülşen-i Râz, Etvaru'l-Kalb, İlm-i Ledün.
41_ Tomar-ı Turuk-ı Aliyye'de Halvetiyye, s. 20.
42_ Mir'atü't-Turuk, s. 27.
43_ Nefehat Terc., s. 684; Kamusu'l-A'lam, c. 2. s. 1428; Osmanlı Müellifleri, c. I, s.
56.
44- Osmanlı Müellifleri, c. I, s. 17; İslam Ansiklopedisi, Eşrefiye maddesi, c. IV, s.
396.
45_ Külliyat-ı Hazret-i Hüdaî, Osmanlı Müellifleri, c. I, s. 185; Kamusu'l-A'lam, c.
IV, s. 3151.
46_ Kamusu'l-A'lam, c.II, s.950; Osmanlı Müellifleri, c.I, s.28-32; İslam Ans. c.V.,
s.1114
KAYNAK: Mâhir İZ; "Tasavvuf", KİTABEVİ, s.175-210 (KİTABEVİ 2; Hazırlayan: M. Ertuğrul Düzdağ)