FİNNEGANS WAKE – 2 Dr. Hakkı Açıkalın James Joyce’un "Finnegans Wake" isimli eserinde çok sayıda “İngilizce olmayan” (farklı dillerden) melez ve üstelik kimi zaman da “Joyceça” kelime ve mefhumlara bakmaya devam edelim. Kitab "Riverrun" diye başlıyor. En klasik mânâda “river runs” yani “nehir akıyor / akar” olarak ifade edilebilir. Fakat birleşik yazılması ve sonunda bir”s”nin eksik olması gerek estetik gerek esoterik (bâtınî) gerekse de edebî tefsirlere müsaade ediyor. "Rive" fiili İngilizce’de “iki (yapışık) şeyi birbirinden ayırmak” mânâsına geliyor. Yine “yırtmak, paralamak, parçalamak, koparmak” mânâlarına da geliyor. Zira bu “riverrun”ı izleyen cümle “past Eve and Adam’s” şeklinde yani “Asem ve Havva’nın ki geçti”. (Acaba) buradaki “Riverrun”ın “Rive” kısmının “Adem ve Havva’nın birbirinden ayrılması, koparılması” ile bir alâkası olabilir mi? Bence var. Peki “Rrun” veya “Er-Run” kelimelerine hangi mânâları yükleyeceğiz? Run: İngilizce “Koşu, koşmak, akım, akmak vs. gibi anlamlarına geliyor. Rund: Almanca, sıfat olarak “Yuvarlak” mânâsına, zarf olarak “Yaklaşık olarak” mânâsına. Buradan çok tatminkâr bir mânâya varamıyoruz. "Run"ı tersinden okuduğumuzda heyecanlanmak için bir neden buluyoruz: “Nur”. "Rive", Fransızca “Kıyı, yaka, sahil” mânâsına. “Rive en-Nur”: “Nur Kıyısı veye “Nur Yakası”. Yine İngilizce’de “Erroneous” kelimesi: Yanıltıcı, aldatıcı” mânâsına. “Rive Erroneous”: Yanıltıcı / aldatıcı yaka / kıyı. Cennet buudundan, Arz buuduna (aldatıcı buud) tenezzül; Adem ve Havva’nınki?! “Riverrun, past Eve and Adam’s”. Fakat bu “Riverrun”la ilgili en ekstrem değerlendirmeyi Isus Theodoros yapıyor: “Ortadaki 2 “R”, Rahman ve Rahîm’i ifâde ediyor!..” Evet, Joyce, eserine “Rahman ve Rahîm” olanın ismiyle başlamak istiyor. 2. paragrafın başında “Violer d’amores” diye bir tâbir var. “Violer” Fransızca “tecâvüz etmek, şiddet uygulamak” mânâsına. Kelime tâ Yunanca “Ba” (Via: Şiddet) kelimesine kadar gidiyor. “Amore” ise İtalyanca “Aşk” mânâsına. Bu şekilde yazıldığında tâbirin bir mânâsı yok. Doğrusu “Violeur d’ Amours" yani "Aşkların mütecâvizi” meâlen “Aşkları ifsâd eden” mânâsına. Biraz ileride "Passencore" diye bir ifâde-terim var. Bu terimin %90 ihtimâlle Fransızca “Pas encore” (Pazankor diye okunu) olduğunu söyleyebiliriz. Mânâsı: “Henüz değil, Daha değil". Küçük bir ihtimâlle ve zorlama bir tefsirle İngilizce “pass – en – core” (buradaki “en”, Fransızca ve İspanyolca “de”, “da”, “içinde” gibi anlamlar taşır, yani İngilizce değil). Bu melez ifâseyi “çekirdeğe geçiyor” veya “çekirdekte geçiyor” diye tercüme edebiliriz. Az evvelinde bu defâ Lâtince bir ifâde var: "Commodius Vicus". Commodus: Münâsip, vantajlı, şanslı, zevkli mânâsına. Vieus: Cadde, sokak, köy, Roma’da (İmparatorluk dönemi) semt mânâlarında. "Commodus Vicus": Münâsip sokak, şanslı sokak, zevkli sokak, münâsip köy, zevkli semt gibi mânâlara geliyor. Cümledeki kullanımı şöyle: "Sir Tristram, violer d’amores... had passencore rearrived from North Armorica..." Evvelâ Yoyceça’dan İngilizce’ye çevirelim: "Sir Tristram, violeur d’amours... had pas encore rearrived from North America..." Türkçesi: "Sör Tristram, aşkların mütecâvizi, henüz Kuzey Amerika’dan dönmedi...” Sir Trist-tram. Aslında “Tristram” diye bir isim yok; doğrusu “Tristan” olmak gerek, k, bu isimde İngiliz ismi değil. Fakat burada yine melez bir mefhum var: Tris-tram. "Tris": Yunanca, "Üç kere" veya "Üç" mânâsına. "Tram": İngilizce, “Sokak vasıtası, Vagonet” mânâsına. Bildiğimiz Tramvay kelimesi buradan mülhem: Tram-way yani “Tram yolu”. 3Tram, 3 sokak vasıtası, 3 vagonet. Tramvay’ın Kuzey Amerika’dan henüz Küçük Avrupa’ya (Britanya) gelmediği şeklindeki tefsiri çok “sığ” buluyorum. Ama Tramvay’ın -en azından o dönem itibariyle- aşkları ifsâd edici bir şey olmasını anlayabilirim. "The scraggy isthmus of Europe Minor..." Isrhmus: Yunanca "Boğaz, derbend” mânâsına bir coğrafî ve tıbbî terim. Europe Minor: İng. “Küçüj Avrupa” mânâsına. Böyle bir coğrafî-kültürel-siyâsî terim yok, fakat “Asia Minor” (Küçük Asya) diye bir siyâsî-coğrafî terim var ve “Anadolu”yu tanımlıyor. Surope Minor buradan mülhem. Büyük ihtimâlle ""üyük Britanya"yı “Küçük Avrupa” olarak görüyor Joyce. "Küçük Avrupa’nın kemiksi (kemikli) boğazı...” "Oconee" kelimesi kuvvetle muhtemelen "Ocean" (Okyanus-Okeanos). "...by the stream Oconee" yani "by the Ocean stream" (Okyanus akıntısıyla). Belki de “O’Conney” diye okumak gereklidir. "Laurens County’s gorgios..." Γεωργός (Georgos): Yunanca « Çiftçi, rençber mânâsına.County: İng. “Bir eyâletin adârî birimi, eyâlet, vilâyet” mânâsına. "Laurens vilâyetinin rençberi..." "... Jhem or Shen had brewed by arclight and rory end to the regginbrow was to be seen ringsome on the aquaface." Brew: İng. (Çay) Kaynamak, (Bira) Köpürmek. Evvelden hazırlamak, ön hazırlık yapmak, donanmak, techiz olmak mânâlarında. Arc: İng. Yay. Arch. İng. Tak. Kubbe Ancak "Arch", "ARŞ” mânâsına da geliyor. Yani “GÖKKUBBE”. “Arclight”: Yay ışığı. “Archlight”: ARŞ ışığı, ARŞ’ın NURU! Brow: İng. Kaş, uç mânâsına. Regent: İng. Kral yardımcısı, (ABD’de) Danıştay âzâsı. "Regginbrow": Joyceça. Kral yardımcısının kaşı. Doğru yazalım: “Rainbow”. Yani Alâim-i Semâ (Gökkuşağı, Ebemkuşağı): "Jhem": Cem. "Shen": Şen. Cem-şen (Cem-şin) veya “Cim” ve “Şın”. James Joyce’un aile içindeki ismi “Jim”. "Rory" kelimesi Joyceça. Latince "Rorifer" kelimesi "çiğ taşıyan, çiğ taşıma, şebnem taşıyan” mânâsına. "Ringsome" kelimesi de Joyceça, yani İngilizce değil. "Some": İng. Yüzük, halka, çelenk, döngü-çevrim, spiral, çete, zümre, hizb, gürûh, güreş meydanı, ring mânâlarında. Burada "Ring-some"ı çelengimsi”, hâle-aura gibi” şeklinde tercüme ediyoruz. "Aqua": Latince. Su, yağmur, deniz, göl, nehir mânâlarında. "Face": İng. Yüz, veche. "Aqua-face": Su yüzlü. "Âb-ı Rû”: Yüzsuyu. Irz, namus, haysiyet. Şimdi cümleyi yeniden yazalım: "Jhem or Shen had brewed by Arclight and rorifer end to the rainbow was to be seen ring-some on the aquaface". "Cem veya Şen ARŞ’ın NÛRU’yla techiz edildiler (kaynayıp köpürdüler, hazırlandılar) ve Alâim-i Semâ’nın yanında şebnem (çiy, gece nemi) taşıyıcısı, Âb-ı Rû’nun üzerinde hâlevârî (aura gibi) görünüyordu.” Burada "şebnem taşıyıcı” (Rorifer)’dan kasıt, muhtemelen bir “ARŞ MELEĞİ”, diğer bir deyişle “HAMELE-İ ARŞ” (Alun / İlliyun Meleği). İng. “ARCHANGEL”, Fr. “ARCHANGE”, Yun. “ARMANGELOS” mefhumlarıyla karşılanıyor. “ARŞ’IN NURU”nu taşıyanlar da bu “ARŞ MELEKLERİ”. Cem (Jhem) Joyce’un kendisidir ve "ÂB-I RÛ’yu ve onun başının/yüzünün etrafında bir HÂLE (AURA / AYÇA) göründüğünü döylüyor. Evet, Joyce bir “MELEK”i târif ediyor. Bu arada, ÂLAİM-İ SEMÂ kelimesinin Fransızca karşılığının ARC EN-CİEL (Gök’te Yay, kuşak) olduğunu bir not olarak düşelim. Joyce’da görülen bir özellik de, yanyana (ayırımsız) bir sürü harfin tek bir kelime veya cümle gibi yazılması. İlk bakışta mânâsız gibi görünen bu seriler acaba gerçekten mânâsız mı?
"Bababadalgaraghtakamminarronnkonnbronntonnerronntuonnthunntrovarrhounawnskawntoohoohoorderenthurnuk!" Şimdi bu uzun seriyi gelişigüzel ayıralım: Baba – badal – garagh – takam – min – arron – Konn - Bronn – Tonn – Erronn – Tuonn – Thunn – Trovarr – Hounnawn – skawn – too – hoohoor – de – nenthurnuk! GARAGH: Gar: Arapça. 1. Mağara, in 2. Defne ağacı. Yâr-i Gâr: Mağara gönüldaşı. Hz. Ebû Bekir’e verilen bir isim. Âgâh: Farsça. Bilgili, haberli, öngörülü, uyanık. GAR-ÂGÂH: Mağara haberlisi, Mağara öngörülüsü. Mağarayı bilen. ARRONN: Âharôn: İbrânice. Harun (AS). Aaron: İng. Harun (AS). MİN: Min: Arapça. ...den, ...den beri. Mine (Min): Fr. Maden ocağı. Mine (Mayn): İng. 1. Maden ocağı. 2. Benimki. 3. Mayın. 4. Lâğım. 5. Lâğım kazmak. 6. Maden çıkarmak. TONN: Ton: İng. 1. Ağırlık ölçüsü (1000 kg.). 2. Ziyâde, çok. 3. 100 mil seviyesinde hız. Tone: İng. 1. Ton (ses aksi). 2. Ton (Ren tayfı). 3. Ortam, karakter, atmosfer. 4. Tabâbet terimi olarak hâl, durum, dirilik (kas tonusu). TOO: Too: İng. 1. ...de (dahî), ve. 2. Ve de..., 3. Çok, hayli, epeyce. DE: De: Fr. 1. Nın,nin. 2. Den, dan. HOOHOOR (HU – HUR): Hu: Arapça. Allah’ın isimlerinden biri (Hüviyet). Hor: Farsça. 1. Güneş. 2. Işık. 3. Değersiz, ehemmiyetsiz, bayağı. 4. Yiyen, yiyici mânâsına gelen bir son ek. Hur: Farsça. Güneş. Hur: Arapça. Gözünün akı karasından fazla olan iri gözlüler. Hûri: Arapça. Bir cennet varlığı. Sevgili. Hura: Arapça. İri gözlü kadın. Hûr: İbrânice. 1. İnce beyaz pamuklu kumaş, ince pamuk, beyaz kumaş, beyaz elbise. 2. Hol, delik, hapishâne. Hôra: Yunanca. Diyar, memleket, ülke. Hori’: İbrânice. Harâret, kızgınlık, öfke, beyaz ekmek, Seir Dağı’nda yaşayan tarihî bir halk. HOUNNAWN (HUN – AVN) Hûn: Farsça. 1. Kan. 2. Öç. 3. Öldürme. Avn: Arapça. Yardım, yardımcı. THUNN Tun: İng. Varil, bir sıvı ölçüsü (252 galon). Tune: İng. 1. Armoni, aheng. 2. Melodi. 3. Ton. 4. Maksad. 5. Niyet. 6. Gâye. 7. Nöbetçi. 8. Hedef. Tunny: İng. Ton balığı. Tunne: Kürtçe. Yok. TUONN Bu kelime muhtemelen âtîde keşfolunacak bir atom-altı (sub-atomic) partikülü (parçacığı) heber veriyor. Bilindiği gibi “Quark” kelimesi de ilk defa Joyce tarafından kullanılmıştı. Joyce kitabına aldığı bu (Quark) kelimenin ne mânâya geldiğini kendisinin de bilmediğini, rüyâsında gördüğünü söylemişti. Meson – Lepton – Muon – Prion – Hadron gibi bir parçacık olarak “tuon”u da gelecekte görebileceğimizi sanıyorum. KONN (KÜN) Kûn: Arapça. "Ol", "Olsun" mânâsına. Allah’ın yaratma-oldurma emri. Kün: Arâmîce. Bir Fenike şehri. ERRONN Erroneous: İng. Aldatıcı, yanıltıcı. TROVARR (THROW OVER) Trove: İng. Hazine. Trouver: Fr. Bulmak. Throwover: İng. Terketmek. SKAWN (SCAVENGE) Scavenge (Skevenc): Yolları süpürüp temizlemek. Burada Hz. Yahya’nın, Hz. İsa’yı kasden, “Ben, gelecek olanın yollarını süpürüp temizliyorum.” Kelâmına dikkat. BABA Birçok dilde "Baba" mânâsına. Baba: İbrânice. Gözbebeği (Göz elması da denir İbrânice’de). BADAL Badal: İbrânice. 1. Seçilmiş veya ayrılmış olmak (Seçilip ayrılmış olmak). 2. Parça, kısım. 3. Kulak kepçesi. Görüldüğü gibi birçok “mânâsız”(!) mefhumun "Joyceça" bir mânâsı var. Bir diğer Joyceça kelime: “Oystrygods”. Doğrusu “Ostrogots”, yan, “Ostrogotlar”; Kavimler Göçü sırasında Avrupa’ya gelen bir kavim. Ôstrakon: Yunanca. Sedef kabuk, kiremit parçası, çanak-çömlek, kabuklu deniz hayvanları için kullanılan genel terim.; örn. İstiridye. Ôstros: Eski Yunanca. Öfke. Got: Almanca. İlâh. God: İng. İlâh. Ôstrako-gods: Kabuklu deniz hayvanlarının ilâhları. Ôstro-gots: Öfke(li)-İlâhlar. Ve bu kez; "Fishygods" yani "Vizigotlar". Bir diğer kavim. Fish: İng. Balık. Got: Alm. İlâh. God: İng. İlâh. Fishy-Got: Balık-İlâh. Joyce, "Kékkek" diye bir kelime kullanıyor. Kék: Macarca. Mavi. Keg: İngilizce. Küçük varil. Cake (Keyk): İng. Kek. Kék-cake: Mavi Kek. Joyce, "Hayair" diye bir kelime kullanıyor. Hayy: Arapça. Allah’ın bir ismi. Diri, canlı, sağlam. Hayâ: Ar. Ar, namus. Utanma, sıkılma. Günahtan kaçınma. Hayr: Ar. Yarar, fâide, iyilik. Air: İng. / Fr. Hava. Aera: Yun. Hava. HAYY-AİR: Canlı Hava, Hayat veren Hava. Bir diğer uzun kelime: "Hierarchitectitiptitoploftical." Bir kelimeden kaç kelime çıkar? Hierarchy – Architect – Archetype – Topple – Optic(al) – Loft – Tip top. Bir diğeri: "Muzzlenimiissilehims." Buradan neler çıkar? Missile – Muzzle – Muzzlims (Muslims). Bunların dışında sadece ilk 3 sayfada Joyceça veya farklı dillerden kullanılan kelime veya mefhımlar şunlar: Tauftauf Mishe mishe (Mişmiş) Venissoon: Fr. Venir (Vônir: Gelmek) + İng. Soon (Erken). Yani “Erken gelmek? Veya Venice (Venis: Venedik)? Nathandjoe: Nathan – Joe Old Isaac: Eski (Yaşlı) İshak. Pftjschute. Pefto: Yun. Düşmek + Chute (Şüt): Fr. Düşüş, şut. Veya; Pft – Jesuite (Cizvit)? Brékkek Ualu Quâouauh Camibalistic: Cannibalism: Yamyamlık. Veya; Kabbalistic (Kabbala’ya değgin) Malachus: Malachi. Bir İbrânî kabilesi Jiccup Iseut Deuteronomy. Yun. Deftero: İkinci + Nômos: Kanun, nizam. İncil’de bir bölüm. Pentschhanjeuchy: Pentateuch kastediliyor. Pentatefkos: Yunanca 5 cild mânâsına. Hristiyanî bir kavram. Hayre Mithre. Yun. Mithra: Rahim. Yun. Mitera: Ana. Arafatas: Arafat? Wabsanti Jpysian-sea: 1.Caspian Sea (Hazar Denizi)? 2. Gypsian Sea (Çingene Denizi)? 3. Kalker (Kireç) Denizi? Nabir: Neighbour? İng. Komşu. Jebel. Ar. Cebel: Dağ. Ansars. Ar. Ansar: Yardımcı. Hippohobilies. İppos: Yun. At. Hobby: İng. Hobi. Bu Joyceça kelimenin doğrusu: “Hobby-Horse" yani "Tahta At". Aynı zamanda “Dert” mânâsına. Daha neler neler... Bu Joyce daha çok su kaldıracak gibi duruyor... |