NİHAÎ AŞAMA
–V- Dr. Hakkı Açıkalın SIR ROGER
PENROSE 8 Ağustos 1931’de Britanya’da Sussex-Colchester’da doğdu.Roger Penrose'un akrabaları, Lionel Sharples Penrose ve Margaret Leathes, tib
doktoruydular. Tibbi genetikçi olan Lionel, Royal Society’nin üyesiydi.
Mental (zihni) bozukluklarda çevre şartlarının ve genetic faktörlerin
etkilerini konu alan bir proje üzerinde calisiyordu. Roger tam o sıralarda
doğdu. Kardeşi Oliver İskoçya’daki
Heriot-Watt University’de (Edinburgh) matematik profesörü oldu. Diğer
kardeşi Jonathan ise psikoloji dalında öğretim görevlisi. Jonathan,
1958-69 seneleri arasında Britanya Satranç şampiyonuydu. Britanya
satranç tarihinin en büyük ustalarından biri olarak Kabul
edilmektedir. 1939’da babası ailesiyle beraber
ABD’ye gitti. Roger Ontario’da (Kanada) okula gitti ve matematiğe
olan ilgisi burada başladı. “10 yaşlarımdayken çeşitli
polyhedralar yaptığımı hatırlıyorum” der… Babası Ontario hastahanesinin
Psikiyatri Araştırma bölümünün müdürü oldu. Ama aynı zamanda
matematikle de çok ilgiliydi ve hususiyetle geometriyle uğraşıyordu
aynı annesi gibi… “Ağabeyim
Oliver benden iki yaş büyüktü ancak 4 sınıf ilerideydi. Genç yaşta
matematik hakkında çok şey bilirdi ve hem matematiğe hem de fiziğe
büyük alaka duyardı”… 45’te 2. Emperyalist Paylaşiı Savaşı
nihayetlendikten sonra, Penrose ailesi Britanya’ya döndü. Babası,
Londra Üniversitesi’nde İnsan Genetiği profesörü oldu. Roger da
Londra Üniversitesi Koleji’ne girdi. Ailesi tabib olmasını
istiyordu ama o, matematiğe aşıktı… “Matematik,
Fizik ve Kimya bölümünü seçmemden dolayı ailem huzursuz oldu, Tıbbi
kariyerim bir anda ortadan kalktı”... Matematik’te Birinci Sınıf Onur
derecesi aldı ve Cambridge’e gidip matematik araştırmalarına başladı.
Oliver da Cambridge’deydi ve fizik’i seçmişti. Roger, Hodge üstadlığında
St. John’s College’de cebir geometrisi araştırmalarına da başladı.
1 yıl sonra yönünü John Todd’a çevirdi. 1957’de, Cambridge üniversitesi’nden
cebir ve geometri alanında Ph. D. derecesi aldı. “3
ayrı kura devam ettim. Biri, Herman Bondi’nin verdiği Genel İzafiyet’ti,
diğeri Paul Dirac’in Quantum Mekaniği’ydi ki çok hoştu, 3.sü
ise Steen’in verdiği Matematik Mantık. Turing makinelerini ve Goedel
teoremini öğrendim”… Onun fiziğe ilgi duymaya iten ilk büyük
etkinin sahibi Dennis Sciama oldu. Sciama, kardeşinin arkadaşıydı. “Sciama
benim üzerimde çok etkili oldu. Beni fiziğe doğru gitmem noktasında
uyardı”… Cambridge’de doktorasına calışırken,
‘yarı-gruplar’ve ‘matrix halkaları’ üzerine makaleler yazmaya
başladı. 1955’de, ‘Matriksler içun genelleşmiş zıd’ isimli makalesini
‘Cambridge Felsefe Cemiyeti’nin İlerlemeleri’ yayınladı (A
generalized inverse for matrices / Proceedings of the Cambridge
Philosophical Society). Burada Penrose, ‘A’ kompleks dikdörtgen matrix’in genelleşmiş inverse
X’ini, AXA=XAX,
XAX=X, (AX)* = AX, (XA)* = XA
denklemlerinin yegane çözümü olarak tanımladı.
Bu genelleşmiş inverse’u matriks denklemlerinin sistemlerini
cözmede ve yeni bir tip spektral decomposition bulmada kullandı.
İkinci yayını Douglas Munn’la beraber ‘Zıd yarı-gruplar
üzerine bir tezkere’ (A note on inverse semigroups) oldu ve aynı organda yayınlandı. 56’da ‘Lineer Matrix
denklemlerinin en iyi yaklaşım çözümleri üzerine’ (On best
approximation solutions of linear matrix equations ) Penrose 1956-57 akademik yılını
Londra’da Bedford College Pure Mathematics (Saf Matematik) bölümünde
asistan okutman olarak tamamlıyor. Bilahare, Cambridge, St John's
College’de Araştırma görevlisi olarak görev alıyor. Bu görev 3 yıllıktır
ve bu dönemde Joan Isabel Wedge’le evleniyor (1959). Bu görevi
bitmeden evvel, 59-61 seneleri arasında, NATO ödülüyle ABD’ye
gidiyor. Önce Priceton’a sonra Syracuse Üniversitesi’ne.
Britanya’ya geri dönüyor ve 61-63 arasında Londra’da, King’s
College’de Araştırma okutmanı olarak işe başlıyor. 63-64’de
yeniden ABD’ye gidiyor ve Austin’deki Texas Üniversitesi’nde
ziyaretçi okutman olarak çalışıyor. 1964’de Birkbeck College’de,
Londra, çalışmaya başlıyor ve iki yıl içinde aynı yerde Tatbiki
Matematik profesörü oluyor. 1973’de Oxford Ün.’de Rouse Ball
derecesiyle Matematik profesörü oldu ve 98’de Emeritus
(Ordinaryus) Rouse Ball derecesini alıncaya kadar aynı görevde kaldı.
Aynı yıl, Londra, Gresham College’e, Gresham Geometry profesörü
olarak atandı. 1959’un başlarında, Penrose
kozmoloji hakkında çok mühim sayılabilecek bir seri yayın yaptı.
İlki, ‘Relativistik olarak hareket eden kűrrenin görünür biçimi’
(The apparent shape of a relativistically moving sphere )
1960’da ise ‘Genel İzafiyet’e bükücü (eğirici) bir yaklaşım’
(A spinor approach to general relativity)
isimli makalesini yayınladı. Bu makalede şunları söylüyordu:
Gravitasyon (Çekim) teorisinin matematik apparatının, Riemann
tensor’unun geometrik teorisine tekidiyle
(vurgusuyla) beraber zarif (narin) ve detaylı bir sergileme… Penrose saf matematik makaleleri yayınlamaya
da devam ediyordu. 1961’de, Henry
Whitehead ve Christopher Zeeman ile birlikte he published ‘Euclide uzayında katmerlerin sıkışması
(bitişmesi, içine sokulmuş olması)’ (Imbedding of manifolds in
euclidean space ). Neticede, eğer 0 < 2m
‘iki komponentli bükücü formalizmin, iki reel hükümsüz vektorden ve
birbirini tasrif eden iki kompleks’ten ibaret olan uzay-zaman’da bir
tetradin mütalaasına öncülük ettiğini...’
gösterdi. 1965’de, topolojik metodları
kullanarak, Penrose ‘tuzağa düşmüş (yakalanmış) sahanın (sathın)
varlığı’ adını verdiği ve tekilliğin çekimsel çöküş (büzüşme)
dahilinde vuk’u bulması gerektiğini kanıtlayan şartlar altında mühim
bir teoremi isbat etti. Temel olarak, bu şartlar altında uzay-zaman
devam edememekte ve klasik genel izafiyet yıkılmaktadır. Penrose,
quantum etkilerinin tekillikte başat olmasından hareketle, izafiyeti
ve quantum teorisini kombine ederek ‘birleşik teoriyi’ (Unified
Theory) araştırdı. Penrose'un en büyük ataklarından biri, izafiyeti (relativity) ve
Quantum nazariyesini birleştirme girişimi dahilinde ‘Burulma-bűkűm
/ twistor’ teorisine girişiydi. Bu, kuvvetli cebirsel ve geometrik
metodları kombine eden kaydadeğer bir matematik teoridir. Wolfgang
Rindler’le beraber, 1984’de ‘Burkucular-Bűkűcűler
ve Uzay-Zaman’ (Spinors and Space-Time) ilk volumünü yayınladı.
Bu volum, iki ‘Burkucu-Bűkűcű’ hesablamasını ve
relativistic (izafiyete değgin) sahaları, ikinci volum ise, Uzay-Zaman
geometrisi dahilinde burkucular- bűkűcűler
(Spinors) ve ‘Saptiricilarin’ (Twistors) metodlarını içeriyordu. 1989’da meşhur kitabı ‘The
Emperor's New Mind : Concerning computers, minds, and the laws of
physics’ (İmparatorların yeni zihni: Bilgisayarlar, zihinler ve
fizik kanunlarıyla münasebeti [bağlamında]) yayınlandı. Bir
sonraki sene kitab, Rhone-Poulenc Science Book Prize ödülünü aldı.
Sklar, kitabın amacını şöyle kaleme alıyordu: ‘... tefsir etme ve tenkidi saldırı bağlamında, zihnin tabiatına yeni
bir bakış…zihni faaliyeti alıp algoritmik sürece taşıma ve
zihnin daha elverişli bir teorisini
teklif etme temelinde ele alınmış ve henüz varolmayan, maddi
dünyanın bilinen tabiatına uygun fizik teorisi bulunmuş
olacak. Argüman sürecinde, öğrenmemiş ancak mantıken
sofistike olan okuyucu içun münasib
seviyede, algoritmaların ve mücerred hesablanabilirliğin tabiatından,
karar verilemezlik ve tamamlanmamışlık bağlamında
ve narin sergilemeler, mevzular dahilinde, klasik fiziğin
temel yapıları, quantum mekaniğindeki temel yapilar ve pazıllar
(puzzles), entropik asimetrinin temel hatları ve kozmolojik yapıyla
ilişkileri, çekimin
münasib quantum teorisinin araştırılması ve bazı nöro-anatomi
neticeleriyle alakası ve beynin fonksiyonunun araştırılması,
zengin bir çeşitlilikle verilmiş…’ .
1994’de Penrose, ‘Shadows of
the mind : A search for the missing science of consciousness’
(Zihnin Gölgesi: şuur’un gayb (noksan) ilimi içun bir araştırma)
isimli eserini yayınladı. Burada birinci kitabını geliştiriyordu.
1996’da Penrose ve Hawking, ‘The Nature of Space ant Time’ (Uzay
ve Zaman’ın tabiatı) isimli eseri yayınladılar. Bu kitab, ikisi
arasında Isaac Newton Enstitüsü / Matematik Bilimler, Cambridge’de,
tartışmalara yol açtı. Her ikisi de, birbirlerinin argümanlarına
cevab teşkil eden 3’er makale yayınladı ve bilahare son oturumda
birbirleriyle tartıştılar. Penrose şöyle diyor: ‘Bu tartışmanın başlangıcında, Stephen kendisinin pozitivist olduğunu,
buna mukabil benim Platoncu olduğumu
düşündüğünü söyledi.
Pozitivist olması hasebiyle onunla beraber olmaktan mutluyum
ancak buradaki en mühim noktanın realist olduğum noktası olduğunu düşünüyorum.
Yine, eğer birisi bu münakaşayı, 70 yıl kadar evvel
Bohr’la Einstein arasındaki meşhur münakaşayla
kıyaslarsa, Stephen’ın Bohr rolünü kendimin ise Einstein
rolünü oynadığını düşünebilirim.
Einstein, dalga fonksiyonu olarak sunulması gerekli olmayan, reel bir
alem gibi birşey olabileceğini ileri sürerken Bohr, dalga fonksiyonunun ‘gerçek’ bir
mikro alem tasvir etmediğini ve fakat sadece kehanetlerde bulunmak içun
faideli bir ‘bilgi’olduğu üzerinde
ısrar ediyordu’. Penrose’un aldığı ödüller; 1-
Science Book Prize (1990) 2-
Adams Prize / Cambridge University; 3-
Wolf Foundation Prize for Physics
(Stephen Hawking’le beraber) 4-
Dannie Heinemann Prize (American
Physical Society ve the American Institute of Physics; the Royal Society
Royal Madalyası); 5-
Dirac Madalyasi ve the British
Institute of Physics madalyası; 6-
Royal Astronomical Society’nin
Eddington Madalyası; 7-
Naylor Prize of the London
Mathematical Society; 8-
Albert Einstein Ödül ve Madalyası 9-
1994’te bilime hizmetlerinden dolayi şovalye. 10-
New Brunswick Üniversitesi onur ödülü(1992),
11-
Surrey Un. Onur ödülü (1993), 12-
Bath Un. Onur ödülü (1994), 13-
Londra Un. Onur ödülü (1995), 14-
Glasgow Un. Onur ödülü (1996), 15-
Essex Un. Onur ödülü (1996), 16-
St Andrews Un. onur ödülü (1997) 17-
Santiniketon Un. Onur odulu (1998). [Penrose’un şu ana kadar Nobel
almamasını isteyen ‘istediği gibi’ yorsun, biz sebebini
biliyoruz!] Quantum şuuru Roger Penrose bütün kainatın esrarı bağlamında
insan şuurunun nasıl işlediğini hala araştırıyor.
O bir Platonist ve bunu her fırsatta ikrar ediyor ve Platon gibi
o da, herşey matematikte ete kemiğe bürünür diyor. Bunun, fizik
alemin ve insane düsüncesinin dışında bir gerçeklik olduğunu
vurgulamayı da ihmal etmiyor. ‘İlim
adamları’ diyor, ‘hakikati
icad etmezler ve fakat kesfederler’. Bu, Allah’in actigi bir
yol mudur? Evet… Estetik nitelikler bilimde ehemmiyet arzederler. Onun
büyük amacı (hayali), Klasik fiziği, quantum fiziğini ve
noro-fizyoloji’yi sentez etmektir. Argümanlarına, bilgisayarların,
matematikçinin düşüncelerini taklid eden yeteneklerini incelterek
(hafifleterek / hor görerek) başladı. İlk bakışta, bilgisayarlar
bu çalışmaya mükemmel uyumlu görünüyorlardı: Herşeyden sonra,
hesab yapmak içun meydana getirilmişlerdi. Fakat Penrose, sun’i
zekanın orijinal şampiyonu Alan M. Turing’in bizzat kendisinin birçok
matematik problemin algoritmik analize ve çözüme hassas olmadıklarını
gösterdiğini vurguladı. Penrose, hesablanabilirliğin hududlarının
Godel teoremine bağlı olduğunu söylemektedir. Godel teoremi her
matematik sistemi, hususiyetle de, sistemin baslangıç verileriyle
isbatlayamadığı vazıh (aşikâr) hakikatleri ihtiva eder. İnsan zihni bu hakikatleri anlayabilir
fakat kaidelerle hududlanmış kompüter anlayamaz. Zihin bilgisayar gibi değil midir? Ona
benzemez mi? Penrose, bu sualin cevabının quantum fiziğinde saklı
olduğunu düşünüyor. Quantum seviyesendeki bir sistem (mesela, bir
grup hidrojen atomu) tek bir davranış veya hal istikametine sahib değildir
fakat her nasılsa birbirlerinin üzerinde superpoze olan (üstüste
gelen) bir kısım değişik mümkün hallere sahibdirler. Mamafih,
Fizikçi sistemi ölçtüğü zaman, bütün superpose haller tek bir
hal dahilinde büzüşür; bütün ihtimallerden sadece bir tanesi
vuk’u bulmuş gibi görünür. Penrose, bu, quantum fiziğinin insan gözlemine
belirgin bağlılığını tesbit etti. Eğer, hakikatin quantum
zaviyesinden görünümü mutlak olarak doğruysa, çayırda kalan tek
bir kriket topu değil ve fakat birçok çayırda hayal meyal bir sürü
top görebilmeliydik. Böylece, quantum fiziğinde göze görünür bir
biçimde na-mevcud olduğu farkedilen kuvvetin belki onun (quantum fiziği)
alanıyla biz insanların mukim bulunduğu deterministik alem-klasik
fizik alanı arasında bir bağlantı olduğunu teklif eder. Bu fikir
yeni değildir: Birçok teorisyen quantum çekimini görmüşlerdi.
Ancak Penrose yeni bir yaklaşım geliştirdi.
Quantum seviye-sisteminin muhtelif superpoze hallerinin zaman ötesinde
etmesi gibi, onların içinde madde ve enerjinin dagılımının yayılmaya
başladığını belirtti. Quantum ve klasik sahaların arasındaki
herhangi bir ara seviyede, superpoze haller arasındaki farklar çekimsel
olarak belirginleşiyordu; haller bilahare, fizikçinin ölçebileceği
tek bir hal içinde büzüşüyordu. Bu, ölçen aletin çekimsel
etkisidir, superpoze hallerin büzüşmesine neden olan gözlemcinin
soyut mevcudiyeti değil. Penrosian quantum çekimi, içinde bir bölgedeki
olayların birbirlerini etkilediği non-local (yerel olmayan) etkileri
de anı anına hesablamaya yardım eder. Einstein-Podolsky-Rosen’in (EPR) meşhur
düşünce deneyi evvela, ‘yersizlik’in (non-locality) nasıl oluştuğuna
işaret etmektedir. Eğer, bozunan parçacık anı anına ve iki zıd
istikamette iki foton yayarsa ve bilahare bir fotonun anlık spin’i (bükülümü)
ölçülmesiyle, ışık-yılları mesafesinde olsa dahi diğerinin
spini tesbit edilir. Penrose quasicrystallerin non-local (yersiz) etkilere de dahil olabileceğini
düşünür. Ona göre, sıradan kristaller seriler halinde büyür,
fakat quasicrystallerin karmaşıklığını daha global bir fenomen
olarak kabul eder: Her atomun, diğer atomların bir yere aheng içinde
düştüklerinde, ne yaptıklarını hissettiği
görünüyor. Bütün bunların şuurla ne alakası
var? Penrose, verilmiş bir düşüncenin temeli olan fizyolojik sürecin
başlangıçta, herbirinin (her bir quantum hali) bir ayıklama (tasnif)
hesabı yaptığı, bir seri superpoze quantum hallerine dahil olmuş
olabileceğini teklif eder. (Quantum)
haller arasındaki madde ve enerji dağılımındaki farklılıklar çekimsel
manada anlamlı bir seviyeye ulaştığı zaman, haller bir tek hal içinde
büzüşür ve ölçülebilir ve mümkün bir biçimde beynin noral
(neural-sinirsel) yapısında non-local (herhangi bir yere tekabül
etmeyen / yersiz) değişimlere sebeb olur. Bu fiziki hadise zihni
(mental) hadiseyle alakalıdır: matematik bir teoremi anlama veya
garsonun ayağına basmama gibi… Hatırlamak mevzuunda önemli olan şeyin,
quantum sürecinin hiçbir bilgisayar tarafından taklid edilemeyeceğini
söyler. Penrose, ‘Bilimin, sırları çözmek veya çözmeye çalışmak
içun hiçbir umudu yok mu? Zaten eğer her sır açığa çıkarılmış
olsaydı bu çok sıkıcı olurdu’ der. 'Acaba, zihinler
fizik kanunlarının özneleri olabilirler mi? Hakikaten ya hu! Fizik
kanunları nelerdir?’ diye de ilave eder. İnsan zekası yapay zekayı geçer
(ondan üstündür) çünkü quantum mekaniği seviyesinde fizikten
istifade eder. Bu, tahrik edici (provokatif) bir konumdur. Ancak
matematik fizikçisi Roger Penrose kitabında bu mevzua eğilir.
Teklifin, o gün içun kesinkes isbatlanmamış olmasına rağmen, kitab
yapay zekanın felsefi temelleri hakkında sağlıklı şübheler ortaya
koydu.
Bu ve benzeri birçok mevzuu, Hawking’le tartışmalarını ve
akdelikler konusundaki değerlendirmelerini [Kainat Simetrik mi,
Asimetrik mi] münakaşalarını takib etmek içun, vakti olan gönüldaşların
bu kitabı okumasında, acizane faide mülahaza ediyorum. |