BİR DELİ YAZI... BİR TARIK SURİ, HIWA VE BAŞKALARI...

Dr. Hakkı Açıkalın

Bugünlerde birkaç insan tanıdım. Onları mutlaka yazmam gerekiyor, yazıyorum;

Adı Tarık Suri... Suri, Ulaştıran, vasıl eden. Böyle bir insanı daha evvel tanımamış olmak büyük bir eksiklik. Tanımakla gidermiş oldum, Allah’a şükür… Bir gece, siyah, lacivert bir ayaz, geç bir saat, kaygılar, sıkıntılar, gitgeller. Bir Teuton gecesi, sanki Esoterikler’in, Merovenj soyunun başlatıcısı Merovenge’e atıfla söyledikleri, koyu bir sis bulutuyla kaplı karanlık bir ormana girdi ve kayboldu cümlesi gibi, karanlık bir ormana girmişiz. Yine Merovenge’e gönderme olarak; Sırtında bir gül veya yılan mührüyle doğdu ve derin sulara atılıp gözlerden uzaklaştı misali… Bir hülyalı nehir kenarı... Hazanın farkında değilim… Hazanla nehrin, nehirle denizin, gül ile yılanın sigmasını ve sigasını kavramaktan acizim ve kafamda kırmızı bereli bir salamander nöbet tutuyor. Tilkilerin dumura uğradığını ve kuyruklarının birbirine değdiğini ilk defa yaşıyorum. Bir gül yalıyor, beresini salamanderin, bir yılan ve ejderin ağzından periyodik olarak yayılan alaz dolduruyor, namevcud boşluğu. Bünyeler ve wreth of chivalry “beni ancak böyle yazabilirsin” diyor. Yoo, yooo… galiba sakallı bir peri konuşuyor tepemde… Hiç sakallı peri de görmemiştim diye geçiriyorum içimden…

Tam böyle iken, külahlı bir Tarık. Bir cebel, bir cedel, bir keskin ustura dolaşıyor aniden sternokleidomastoid kaşlarımda... Çığlıklar, işkenceler, nereden geldi bilmiyorum aklıma bir ezgi işte: “Cereyana zincire boyun eğmedik, direndik direndik işkencelerde, halk uğruna bundan daha evveli…”. Ne ki bu? Rhin olsa gerek, ya da Thorr veya Jupiter’in bir illüzyonu…

Usturaya sarılıyorum, akıp gidiyorum, Jonglor gibiyim. Etek öpmekle konsolidasyon arasında bir berzahtayım… Bire bir örten fonksiyonlardan korktuğum kadar korkuyorum parlayan sırttan… Seretanın kısa kolundan yakalayıp savunmaya geçiyorum; konuşmayan, derin adam tribi… Uzun sürmüyor, disseksiyona başlıyorum… Ucu açık, devam ediyor, negatifleri karanlık odaya taşıyorum… Siyah-beyaz ve gök mavi… İman eksikligim kendini çok siddetli bir biçimde dayatıyor… Direncim düşük…

Bisiklet yolundan yürüyorum inadına ve aklıma brusquement bir isim çarpıyor tekme tokat; Tarık Suri! Allah Allah, ne oluyoruz? Sur borusu geliyor aklıma ilkin, kıyamet mi kopuyor diye düşünüyorum ve “Apocalypse Now” filminin birkaç karesi aklıma geliyor. Oradan da "Escape to Victory"… Tamam diyorum; Tarık, Suri, felaketten kaçıp zafere giden yoldaki ilk kilometre taşları olsa gerek ve filmin adını değiştiriyorum: Zafer hemen şimdi hazır Tarık Suri’yi bulmuşken…

Aslında Tarık Suri, mustaqbel makalelerden birinin daha mevzuu olacağı için İnşaallah, oradan ayrılıyorum…

Sıradan gibi görünen bir ulaştırıcı (mı)? Seher, saba, kızılla beraber… Sual işaretleri de var, güzel san’atların 9 perisinden birinin cilvesi mi acep diyorum, mesela Calliopi’nin veya Erato’nun... Yol ve çok uzun... Spordan anlamamama rağmen futbol konuşuyorum rüyamda. Fiction gereği, ben bir santrformuşum ve adım da Sasu’ymuş, Fenerbahçe futbol klubünde oynuyormuşum. Fenerbahçe-Adanaspor müsabakası var Dolmabahçe’de. Adanaspor’un kalesinde ARAS var. Bir penaltı kazanılıyor ve ben atıyorum. ARAS penaltıyı kurtarıyor. Dost oluyoruz ve birlikte bir seyahata çıkıyoruz, uzaklara. Ulaştırıcı, Suri, Aras... Yucatan yarımadasına gidiyoruz… Bir diş hekimiyle karşılaşıyoruz, adı Sanchez, beraber tatil yapıyoruz. Aras’a A klasman futbol teknik direktörlüğü teklif ediyor, Sanchez ve Altınordu teknik direktörü olacağını söylüyor. Moevenpick restaurant’a geçip Hirschpfefer diye bir yemek yiyoruz. Kısacası, Geyik eti. Yanında da haşlanmış kestane var. ARAS cok değerli, çok tarihi bir aksiyona imza atıyor…

HIWA… Hiwa, bir aks-i sada misali, bir daily mirror… Mesela bir Umut… Odadayım… Yakın maziden gelen amitie, çağla rengi bir kıymet. Muhayyel bir aqabeli, rofleli bakıyor. Aklıma ilk gelen dizeler fransızca ve Corneille’den: “O rage, o desespoir, o vieillesse ennemi/ N’ai-je donc tant vecu pour cette enfamie/Ne suis-je blanchi dans les travaux guerriers »… Hiwa; bir fengari, bir selinos, bir imi-selinos, bir agkalia… HIWA’nın evindeyim, karşımda bir Sargasso denizi ve sevahilde bir şakayık, vazoda anemonlar, anapoda dağlar, yamaçlar. HIWA bir lila ki, sekoyaları aşkın… HIWA kaydadeğer bir pangolin, mütebessim…

Beni Pandemonium’dan çıkaranlar var bu aralar; SURİ, ARAS, HIWA…

ESPERANZA…

Wesselam…

www.drhakkiacikalin.up.to