ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ KAVRAM VE TANIMI

ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ KAVRAMI

19. Yüzyıl ile başlayan sanayileşme hareketleri, bir çok ülkedeki bazı yerleşme alanlarında endüstriyel çalışmaların artmasına ve öbür uğraşılara üstünlük kurmasına yol açmıştır.

Ekonomik alandaki bu gelişim, fiziki ve sosyal nedenlerin de etkisi ile sınai işletmeleri bir arada kurulmaya zorlamış ve plansız olarak gelişmiş bir takım “sanayi bölgeleri”nin kurulması sonucunu doğurmuştur.

Plansız ve düzensiz bir şekilde gelişmekte olan sanayi bölgeleri ve sınai kuruluşlar, giderek çevre halkı için, kirli ve çirkin görünüşleri ile çıkardıkları duman, koku, pislik ve çirkinlikleri ile istenmeyen komşu durumuna gelmişlerdir.

Yerleşme merkezlerinde var olan alt yapı olanakları, toplumun gereklerini bile karşılayamazken, sanayi için gerekli ek ihtiyaçlar bardağı taşırmaktadır.

Bu olanaksızlıkların doğal sonucu olarak, kurulan işletmeler bir çok alt yapı hizmetinden yoksun ve ekonomik olmayan bir şekilde çalışmaya mahkum olmuşlardır.

Bu durum endüstrinin büyük yerleşme merkezlerinden kaçarak daha ucuz olan kırsal araziye kaymasına ve böylece plansız, her türlü organizasyonlardan uzak, yerleşme bölgelerindeki yetersiz imar ve işletme standartlarından dahi yoksun görünüşler arz eden bir takım “sanayi bölgeleri”nin ortaya çıkmasına yol açmıştır.

Bu olumsuz durumun varlığı ve sanayicilerinde giderek fabrika yerinin seçiminde daha modern eğilimlere yer vermeye başlamaları, trafik sıkışıklığından uzak, tek hatlı tesisler kurup ereğinde genişleme olanakları bulunan, istif yerleri, yükleme rıhtımları ve bunun gibi servislere sahip yerler aramak zorunda kalmışlardır. Böylece sanayi bölgelerinin geliştirilmesinde yeni bir anlayışa yer verilmeye başlanmış ve “üzerinde cereyan eden sınai faaliyetlerin diğer faaliyetlere hakim olduğu bir arazi parçası” olarak tanımlanan, çeşitli nedenlerle sınai işletmelerin belli bir arazi parçası üzerinde kurulmaları sonucunda kendilerinden meydana gelen sanayi bölgeleri yerine yüksek standartlarla işletilebilecek şekilde planlanan, yerleşme bölgelerinin yakınında ve fakat dışında, düzün yolları, yeşil sahaları ve çevre tarafından da istenen bir komşu durumuna getirilmiş işletmeleri ile, “yüksek verimle çalışan bir sınai topluluk yaratabilmek için planlı bir yaklaşım” olan organize sanayi bölgeleri fikri gelişmeye başlamıştır.

Organize sanayi bölgelerinin sahip oldukları fiziki unsurlar, sanayinin kurulabilmesi için gerekli olan fiziki ihtiyaçları karşılarken sınai işletmelerin modern anlamda ve ekonomik olarak işletilebilmesi için elverişli bir çevre ve eğitici bir ortam görevini de yerine getirirler.

Sınai işletmelerin bir arada kurulmak, birbirlerini tamamlamak ve birbirlerine müşteri olmak özellikleri ve aglomerasyon nedeni ile sanayi bölgelerinde kurulan her büyük teşebbüs çevresine kendisinden mal alan yada ona mal satan öbür teşebbüsleri toplamaktadır.

Böylece, tek tek işletmeler tarafından ayrı ayrı geliştirildiğinde ekonomik olarak işlemeyen hizmetler “organize sanayi bölgeleri” içinde ortaklaşa geliştirilebilmekte ve yani yatırımlar için güvenli bir ortam yaratmak mümkün olmaktadır.

Bu durumda konu yalnızca sanayi işletmelerine arsa gösterilmesini kapsayan basit bir iş değildir. Sanayinin gelişmesi kuruluş yeri faktörlerinin iyi seçilmesini ve yol su, enerji, artıkların atılmasını sağlama gibi bazı temel yatırımların evvelden yapılmasını gerektirmektedir. Bir çok sanayi kolları bol ve ucuz suya muhtaçtır. Yine iş yerlerinin çoğu ucuz ve yeterli enerji ister. Taşıma olanaklarının yeterli olması hammaddenin getirilmesi ile ürünlerin pazarlara taşınması işlerinin kolay, çabuk ve ucuza yapılabilmesi gerekir. Eğer bu faktörler uygun yerlerde kamu organları tarafından sağlanırsa, kurulu yeri koşulları bakımından sanayi kuruluşları uygun çevrelere yerleşmiş olur. Böylece anamal oluş unsurlarından olan işletme sabit giderlerinin büyük bir bölümü azaltılabilir.

SANAYİ SİTELERİ

“Organize sanayi bölgeleri”nin tanımına geçmeden önce bir noktayı açıklamakta yarar vardır. Organize sanayi bölgeleri ile ülkemizde küçük sanayi sitesi ve ya sanayi çarşısı adı altında geliştirilen fiziki yerleşmeler tamamen ayrı şekillerdir. Organize sanayi bölgelerinin hedef tutuğu sınai topluluk ile küçük sanayii sitelerinin amacı arasında farklılıklar vardır. Nitekim küçük sanayi sitesi genel olarak siparişle çalışan küçük imalathane ile demir atölyelerini bünyesinde toplamakta ve zamanla bu atölyeleri kendi aralarında birleşmeye teşvik ederek küçük sanayinin gelişmesine hizmet etmektedir.

Fiziki altyapı unsurlarının bir bütün olarak geliştirilmesi gereken küçük sanayi sitelerinde imalathane veya atölye binalarının da geliştirilmesi yoluna gidilmekte ve iktisadi idari teknik ve eğitim hizmetlerine özel bir önem verilmesi gerekmektedir.

Genel olarak bu tip düzenlemelerde fiziki uygulamalar yetersiz olmaktadır. Bu gaye ile düzenlenmiş alanlarda başarı oranının çok düşük olduğu ve çok zaman fiziki planlama ile alt yapı uygulamasının yetersizliği nedeni ile beldenin kötü ve bakımsız bir parçası haline geldiği görülmektedir. Bu başarısızlığın nedeni ülkemizde küçük sanayi sitesi alt yapı inşaatının yöresel belediyeler tarafından yüklenilmesi ve belediyelerin sınırlı olanakları nedeniyle alt yapı inşaatının aksaması veya yetersiz şekilde düzenlenmesidir.

Oysa ki teknik yardım ve eğitime gerek duyan küçük girişimci topluluğunun bünyesinde topladığı için küçük sanayi sitelerinin gerek fiziki gerekse hizmetler bakımından iyi düzenlenmiş ve devamlı bir organizasyona sahip olması gerekmektedir.

Herhangi bir sanayi bölgesi geliştirilirken küçük sanayi sitesine de yer vermek mümkündür. Bu çözüm yöresel ekonominin durumuna göre daha tutarlı olabilir. Fiziki, ekonomik, teknik ve idari organizasyonun tek elden yapılmasının faydaları yanında bu tip bir geliştirme her iki fiziki yerleştirmedeki girişimcilerin daha kolaylıkla ilişki kurmalarına yol açabilir. Böylece yan sanayinin daha kolaylıkla kurulabilmesi ve siparişle çalışan küçük girişimcinin daha ciddi bir üretime yönelmesi olanağını artırabilir.

ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİNİN TANIMI

Organize sanayi bölgelerinin kapsamlı bir plan gereğince parsellenip, yol, su, elektrik vb. gibi alt yapı tesislerine sahip kılınmış arazi parçalarının beraberce yararlanabilecekleri her türlü hizmetlerle birlikte müteşebbis yararına sunulduğu organizasyonlardır.

Organize sanayi bölgesi, organize edilmiş sanayi bölgesidir biçiminde daha kısa basit ve kalın çizgili bir tanımda yapılmakta ise de organize işleminin hiçbir zaman sanayiyi organize etmek değil sanayi bölgesini organize etmek olduğu unutulmamalıdır.

Bir diğer yazara göre de organize sanayi bölgesi tanımı şöyledir. Belediye hudutları içinde veya dışında muayyen bir arazi parçası üzerinde çeşitli ihtiyaçları karşılanmış sanayi tesislerdir ki ortalama olarak beş yüz dönüm civarında bir arazi parçası üzerinde, elli yüz sınai tesisi ihtiva eden bu sanayi sahalarında elektrik, su, yol, telefon gibi zaruri ihtiyaçlardan başka bankalar, eğitim merkezleri, soğuk hava ve merkezi buhar santralleri, müşterek tamir atölyeleri, araştırma laboratuarları, ambarlar ve diğer bir çok lüzumlu tesisler kurulmaktadır. Bu büyüklük ve sayılar her bölgenin ekonomik ve sosyal koşullarına göre değişebilir ve değişmelidir. organize sanayi bölgesinin özellikleri şöylece dizilebilir.

ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ TÜRLERİ

UYGULAMA ŞEKİLLERİ YÖNÜNDEN ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ TÜRLERİ

Araziyi İyileştirip Girişimcilere Arsa Satan Bölgeler

Bu türe giren organize sanayi bölgeleri uygulamasında, uygun bir arazi parçası bulunarak engebeleri giderilmekte ve çeşitli büyüklükte parsellere ayrılarak hiçbir servis ve hizmet donatımı yapılmadan girişimcilere satılmaya çalışılmaktadır. Niteliğinde de belli olduğu gibi bu tip bölgeler genellikle arazi sahipleri veya arazı alım satımı ile uğraşan firmalar tarafından belli bir arazinin satışına sağlamak veya hizmetlendirmek amacı ile kurulmaktadır. Bu nedenle bu türde organize sanayi bölgelerinde çeşitli şekillerden sağlanabilecek ve sağlanması istenen yararların hiçbiri söz konusu edilmemektedir.

Araziyi İyileştirip Gerekli Hizmet Birimleriyle Donatıp Satan Bölgeler Bu türün uygulanmasında arazi iyileştirildikten başka bölgeye yerleşebilecek sanayi kuruluşlarına gerekli zaruri hizmet birimlerini de planlayıp inşa etmekte ve bu birimlerin maliyetler satışa sunulacak parsellerin satış fiyatlarına eklenerek daha çekici hale getirilmiş olan bölge arazisinin daha çabuk ve kârlı satılabileceği düşünülmektedir.

Bu tür sanayi bölgeleri amaçları kâr elde etmek olmayan kamu kuruluşlarınca düzenlendiklerinde ise doğal olarak kâr motifi yerini teşvik unsuruna bırakmaktadır.

İyileştirip Donatılmış Arsalar İle Birlikte Satılık Veya Kiralık Fabrika Binalarını da Yapıp Satan Bölgeler

Bu türe giren bölgelerde sanayici firma bölgeden yer satın alıp kendi tesisini kendi inşa edebileceği gibi bölge yönetimi tarafından daha önceden inşa edilmiş bir fabrika binasını da (advanve factory) kiralayabilir ve satın alabilir.

Sanayici yatırıma karar verdiğinde arazi ile birlikte fabrika binasını da kiralayarak inşaat giderlerinden tasarruf etmekle birlikte en az bunun kadar önemli olarak da binanın inşası için gerekecek zamanı da tasarruf emiş olmakta ve üretime geçiş süresi kısalmaktadır.

İnşa edilmekte olan fabrika binaları en ekonomik ve en çok sayıda ihtiyaca küçük değişmelerle cevap verebilecek tipte yapılmakta ve her an için büyütülebilecek şekilde planlanmaktadır.

Organize Sanayi Bölgeleri İle Birlikte Yani Bir Şehrinde Planlanması

Bu türe giren bölgeler genellikle konuya şehir planlaması açısından da bakan kamu yönetimleri tarafından kurulmaktadır. Küçük şehrin daha fazla büyümesini önlemeyi ve sanayinin getirdiği problemlerin düşük düzeylerde yutmayı amaçlayan ulusal veya yöresel kamu yönetimleri, büyük şehrin dışında planladıkları organize sanayi bölgesinin yanında, bu bölgede kurulacak sanayinin çekebileceği nüfusu barındırabilecek büyüklükte ve bölgenin yanında yeni bir uydu şehirde planlayıp geliştirmektedirler.

KURAN VE FİNANSE EDEN KURULUŞLAR YÖNÜNDEN ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ TÜRLERİ

Özel Kesim Tarafından Kurulan Organize Sanayi Bölgeleri

Yatırımcılar yada arazi sahipleri tarafından kâr elde etmek ve arazilerini daha iyi fiyatlarla satmak amacıyla kurulan bölgelerdir. Bu türe demiryolu şirketlerinin kâr elde etmek ve daha çok ilerdeki taşımalarını arttırmak amacı ile kurdukları organize sanayi bölgelerini de eklemek gerekir. Demiryolu şirketleri kurdukları bölgeden arazi alacak sanayiciler belli miktarlarda vagon yükünü naklettirmek garantisi verdiklerinde arazi fiyatlarında indirimler yapmaktadır.

Özel Ve Kamu Kurumlarının Birlikte Geliştirdikleri Organize Sanayi Bölgeleri

Genellikle yöresel kamu kuruluşlarının arazi sahipleri yada yatırımcılarla işbirliği yapması sonucu geliştirilmekte olan bu tür bölgelerde kamu kuruluşları amaçladıkları kamusal hedeflere finansman sorununu geniş ölçüde çözümlemiş olarak ulaşmaktadırlar. Yatırımcılar veya arazi sahipleri ise paralarını yada arazilerini değerlendirmiş olmakta konunun getirdiği özendirme tedbirleri sonucunda da yatırımlarının daha kolay ve çabuk tekrar paraya dönüşmesinden yararlanmaktadırlar.

Kamu Kuruşlarınca Gerçekleştirilen Organize Sanayi Bölgeleri

Ulusal veya yöresel kamu kuruluşlarının, kalkınma, işsizlik, gecekondu, trafik vb. sorunlara çözüm getirmek amacı ile kurdukları bölgelerdir. Genellikle kâr amacı güdülmeden gerçekleştirilmekte ve işletilmektedir.

ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ TEORİSİNİN ESASLARI

BÖLGE VE ŞEHİR PLANLAMASI VE ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ TEORİSİ

Çağdaş toplumun karakterize eden özelliklerden ikisi, sanayileşme ve şehirleşmedir. Sanayileşmeye yeni yeni başlayan iktisaden az gelişmiş ülkelerde rastlanan hızlı şehirleşme hareketleri, günümüzün en ilgi çekici olaylardan birini oluşturmaktadır. Sanayileşme, beraberinde bölgeler arası dengesizlik, aşırı ve hızlı şehirleşmeden doğan bir çok karmaşık problemi de getirmiş bulunmaktadır. Bu nüfus patlaması ve şehirleşme özellikle az gelişmiş ülkelerin temel sorunları yada temel sorunlarının yaratıcısı olarak görülmeye başlanmıştır. Şehirlere olan hızlı nüfus akımlarının büyük şehirlerde doğurduğu sorunlar geri kalmış bölgelerin kalkınma eşiğinden atlayacak gücü elde edememeleri, şehirleşme hareketlerinin hem hizmet arzındaki etkinlikler, hem de sosyal adalet ilkeleri açısından tartışma konusu yapılmasına yol açmaktadır. Ne var ki şehirleşmeyi durdurucu veya yavaşlatıcı tedbirler almak, bir yerde, ekonomik gelişmeyi de yavaşlatıcı etkilere ol açmak olabilir.

Bu bölümde, sanayi devriminden sonra nüfusun şehirlerde ve özellikle büyük şehirlerde toplanmasının, şehirlerin fiziki, ekonomik ve toplumsal bünye ve fonksiyonlarında meydana getirdiği değişiklikler sonucunda doğan bölge ve şehir planlaması kavramlarının “sanayi bölgeleri” ve özellikle “organize sanayi bölgeleri” ile ilişkileri açıklamaya çalışılacaktır.

Bölge Ve Şehir Planlaması

  1. Bölge kavramı

Bölge kavramı, önceleri idari bölge ve coğrafi bölge olarak ifade edilmekte ve incelenmekte idi. Bölgesel planlama ve bölgesel kalkınma konularının önem kazanması ile birlikte bölge kavramı da gelişmede değişmelere uğramış ve bu konuda çok çeşitli tanımlar verilmiş bulunmaktadır. John FRİEDMAN bölgeyi, mekan ilişkilerinin icra edildiği yerleşme yerleri veya geniş sistemlerin alt sistemleri olarak tanımlamaktadır.

Diğer bir yazar ise bölgeyi belirli kriterler bakımından homojen arz sathı parçası olarak tanımlamıştır.

Daha değişik bir anlatıma göre ise bölge bir şehirden büyük, fakat memleket topraklarının bütününden daha küçük olan ve kendine mahsus bir takım özellikleri bulunan bir ülke parçasıdır.

Bölgesel planlama ve kalkınma açısından konuya yaklaşıldığında, bölgeler çeşitli türlendirmelere tabi tutulmuştur. JOS. G.M. HİLHORST bu türlendirmeyi modern bölgeler polarize olmuş bölgeler ve bağımlı bölgeler olarak ifade eder.

FRİEDMAN bölgesel planlama bakımından 5 tip bölge üzerinde durmaktadır.

  1. Merkez (çekirdek) bölgeler: içinde birbirine bağlı birkaç büyük yerleşme merkezi vardır. Civardan çalışabilmek için şehre gidilip gelinebilmektedir. Ayrıca o bölgeyi besleyecek bir zirai bünye de taşımaktadır. Bu tip bölgeler gelişmesini kendi kendine sürdürmek olanağına sahiptirler.
  2. Yukarı geçiş bölgeleri: doğanın verebileceği bütün yerleşme ve kullanma olanaklarına sahip ve gelenlerin sayısı gidenlerden çok olan bölgelerdir. 1 nolu tipe göre daha az şehirleşmiştir.
  3. Kaynak bölgeleri: yeni yerleşme bölgeleridir. Bakir topraklar üzerinde kurulmuş küçük şehirleri kapsamakla birlikte şehirleşme oranı düşüktür. Gelişme başlangıcı tarımsaldır. Bu bölgelerin 2. Tipi ise maden ve orman bakımından güçlü olanlarıdır.
  4. Aşağı doğru geçiş bölgeleri: eski yerleşme merkezlerine ve tarımsal bir ekonomiye sahip bölgelerdir. Bölge ekonomisi durgunluk ve gerileme halindedir. Gelişen bölgelere göç gönderirler. Endüstri faaliyetleri yavaşlamış eski yerleşme bölgeleri de bu tip bölgeler içinde sayılabilir. Bu durum modası geçmiş üretim yöntemleri yüzünden de oluşabilir.
  5. Özel problemli bölgeler: özel kaynak durumları ve bu kaynakların bulundukları yer dolayısıyla özel yaklaşımlar gerektiren bölgelerdir. Turizm ve balıkçılık örnek gösterilebilir.

Bunlar dışında ekonomik gelişme derecesi göz önünde tutularak gelişmiş ve az gelişmiş bölgeler gibi ikili bir ayrıma gitmekte mümkündür.

  1. Bölge ve Şehir Planlamasının Anlam ve Önemi
  2. a) Bölge Planlaması

    Gelişmekte olan ülkelerdeki sanayileşeme hareketleri, bölge planlaması kavramını son yılların en çok tartışılan konularından biri haline getirmiş bulunmaktadır.

    Bölge planlaması ülke bir bütün olarak ele alındığı taktirde çözümü çok zorlaşacak kadar karmaşık olan bazı konuların bölge denilen daha küçük coğrafi birimler içinde incelenmesi diye tanımlanabilir.

    Başka bir görüşe göre ise şehir ve bölge planlaması insanın fiziki çevresinin belli gayeleri gerçekleştirecek suretle organize edilmesine matuf bir fiziki planlama faaliyetidir.

    HILHORST ise bölge planlamasını belirten amaçları yeterli kaynaklarla yürütülen politika icaplarına göre gerekli aletlerini kullanarak çabaları optimal durumda özel alanlara getirmeyi amaçlayan bir karar verme sürecidir diye tanımlar.

    Bölge planlaması bir bölgenin fiziki ekonomik ve toplumsal özellik ve kaynaklarının en çok verimi elde edecek şekilde kapsamı dengeli ve uzun süreli olarak düşünülmelidir. Ekonomik gelişmelerini tamamlayamamış ülkelerde görülen ikili yapının yani bölgeler arası dengesizliğin yarattığı sorunlar bölge planlamasının bu yönde gelişmesine yol açmış bulunmaktadır.

    Bölgesel politika bir çok hedeflere cevap verebilir ve yaygın olarak şehirleşme ve az gelişmiş bölgeler konularına uygulanır. Bu politika ulusal ekonomik büyüme gelir ve işsizliğin bölgesel dağılımı hedeflerine yönelir. Bölgesel politika ve planlama aynı zamanda etnik ve kültürel grupların yakınlaşıp kaynaşmasına kuvvetlendirmek veya zayıflatmak yönünden taşıdığı önem nedeni ile birçok sosyal sorununda çözümünde ilginç roller oynamaktadır. Bölgesel planlama daha olumlu şekilde ülke işlerini yönetmek için yeni modern hareketin bir kısmıdır.

    Şehir ve özellikle bölge planlaması çalışmaları ulusal planlarsa sağlanan uygun oranda başarı kazanırlar. Bu başarı nüfusun ekonomik çabaların ve kamu hizmetlerinin ülkenin kaynak ve olanaklarını en uygun şekilde bütün yurda ve bölgeler dengeli olarak dağılması dolayısıyla şehirleşmenin istenen yöne çevrilmesi biçiminde ortaya çıkar. Aynı şekilde şehir ve bölge planlamasında da ulusal ekonomik sosyal ve stratejik amaçların ön plana alınması sağlanmış olur. Bölgeler arası dengesizliğin ortaya çıkardığı sorunların azaltılabilmesi için ulusal planlamayla bölgesel planlamanın uyumlu bir görünümle olmaları gerekir. Ulusal planlar genellikle ana unsurları belirtmekte kalkınmanın nerede harekete geçeceği konusunda ayrıntılara inmemektedir. Bu mikro analizlerin yapılabilmesi için görev bölge planlarına düşmektedir.

    Sanayileşmiş ülkelerde bu konu daha çok bölgeler arası gelir farklılıklarını gidermek fazla şişmiş sanayi bölgelerinin yarattığı kaynak israflarını azaltmak amaçlarına yönelmiş bulunmaktadır.

    Hangi esasa göre hazırlanırsa hazırlansın bölge planlamasını uygulanmasında bölge düzeyinde hazırlanacak nazım plan ve projeler ile bu projelerin finansman olanağını ve kaynaklarını gösteren bölge yatırım projelerinin yapılması gerekmektedir.

    b) Şehir Planlaması

    Bir bölgenin gelişmesi geniş ölçüde o bölgenin büyük şehrinin davranışına bağlıdır.

    Bu da şehirler nüfusu içinde büyük şehirlere düşen payın gerek gelişmiş gerekse az gelişmiş ülkelerde gittikçe artmakta olmasıdır. Nüfusun özellikle büyük şehirlerde fiziki, ekonomik ve toplumsal yapı ve fonksiyonlarda oluşturduğu değişiklikler 19. Yüzyıl sonunda bölge planlaması ile birlikte şehir planlaması disiplinin doğmasına yol açmıştır.

    Büyük şehirlerin nüfusun daha fazlasını çekiyor olması giderek büyük şehir bölgeleri (Metropolitan Region) kavramının doğuşunu hazırlamıştır. Büyük şehir bölgeleri bir büyük şehir merkezi ile onun etki alanına ve hinterlandına giren öbür şehirlerden meydana gelir. Teknolojinin ulaştırma olanaklarının çok gelişmiş olması büyük şehirlerin etki alanı çok genişletmiş ve bu şehirlere bölge özelliğini kazandırmıştır.

    Şehir mesken ve zaman içindeki insan yerleşmesinin belli özellikler taşıyan bir özel durum şehirleşme ise, bir yerleşmede yada bir ülkenin yerleşmelerinde tarımsal olmayan üretim oranının artması ve tüm üretimin denetim ve koordinasyonunun yoğunlaşması sonucu, büyüklük, yoğunluk, heterojenlik bütünleşme derecelerinin artması olayıdır diye tanımlanmaktadır.

    Bilinmelidir ki sanayinin gelişmesi bir şehir medeniyeti meydana getirmekte sanayileşme büyük şehirlerin meydana gelmesine yol açmaktadır. Büyük sanayi merkezlerinin ortaya çıkması sonucunda şehir nüfusunun hızla artması planlamayı gerekli kılan çeşitli sorunlar ortaya çıkarmaktadır.

    Bir mekan birimi veya bölge olarak incelenen şehrin bugünkü doku ve görünümünün ortaya çıkmasında iç ve dış olarak ikiye ayırabilecek ilişkiler söz konusudur. İç ilişkiler şehrin yönetim hudutları dışında kalan bütün ilişkilerdir.

    Sonuç olarak şehirlerin yer aldıkları bölge, ülke ve hatta bazı durumlarda dünya ile ilişkileri göz önüne alınmadan tek başına ele alınıp planlamaları olanağının bulunmadığı ileri sürülebilir bu konudaki gelişmeler bölgesel politikaların bir çok hedeflere cevap verebileceği yolundadır. Yaygın olarak şehirleşme ve az gelişmiş bölgeler konularında uygulandığı gibi ulusal ekonomik büyüme ve gelir ve işsizliğin bölgesel dağılımı hedeflerine yöneltilebilir. Bölgesel politika ve planlama teknik ve kültürel grupların kaynaşmasını kuvvetlendirmek veya zayıflatmak açısından taşıdığı önemle ise sosyal konularda dahi kullanıla bilinen özelliği taşımaktadır.

  3. Türkiye’de Bölge Planlaması Uygulamaları

Modern anlamda bölge planlaması bölgesel kalkınma anlayışı, yani, bir bölgenin arazi kullanış şekilleri fiziki olanak ve kolaylıkları, ekonomisi ve toplumsal bünyesi gibi belli başlı özelliklerin birbirleriyle olan bağlantılarının göz önüne alınarak çözümlenmesi Türkiye’de oldukça yakın bir tarihte ortaya çıkmıştır.

Bununla birlikte bir bakıma bölge planlaması ülkeye üzerinde bir Türk damgası ile getirilmiş bulunmaktadır. Bu Türk damgasının niteliğinin açıkça görülebilmesi için konunun Osmanlı İmparatorluğunun tecrübesi ile birlikte bir tarihi bütünlük içinde kısaca incelenmesinde yarar vardır. Osmanlı İmparatorluğunun 19.yyda özellikle, 1838 İngiliz Ticaret Anlaşmasından sonra geçirdiği yarı koloniyel tecrübenin doğurduğu dengesiz dışa bağlı yerleşme yapısı, 1. Dünya Savaşında dışarıdan kışkırtılan etnik problemler ve savaş sırasında ulaştırma zorlukları gibi nedenlerle Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda bilinçli bir yerleşme ve bölgesel gelişme politikası uygulanmasına yol açmıştır.

Osmanlı İmparatorluğunun uyguladığı dış politikaya bir tepki olarak doğan bu politika cumhuriyet döneminde dalgalanmalar geçirmesine rağmen çeşitli nedenlerle oldukça sabit kalmıştır. Son kalkınma planlarında da uygulanan politikanın kökenleri kurada bulunabilir.

16.yyda Osmanlı toplumunda bölgesel merkezler pazar şehirleri, köyler ve göçebeler şeklinde bir kademeleşme görülmektedir. Osmanlı İmparatorluğunun yayılma politikası nedeni ile sınırlar ile merkez, idari ve askeri fonksiyonlar yönünden önem taşımakla birlikte ekonomik güç yerel denetim ve organizasyon oldukça muntazam aralıklarla dağılmış bölgesel merkezlerin varlığına dayanmaktaydı. Bu bölgesel merkezler bir veya daha fazla üretim fonksiyonunda uzmanlaşmalarıyla birlikte bölgeler arası düzeyde olmasa da şehrin ve yakın çevresinin ihtiyaçlarına yönelmiş üretim fonksiyonlarına da sahiptirler. 16.yyda Osmanlı İmparatorluğunda köyler şehirlerle bütünleşmiş ve toplam sistem içinde işbölümüne sokulmuştu.

Osmanlı toplumunun yapısında 17. ve 18.yylarda görülen çözülme kendisini bölgesel konularda da gösterdi ve toplum sanayileşemediği için sınai toplumun, tam olarak bütünleşmiş mekan organizasyonuna geçilemedi.

18.yy’ın sonuna doğru ise, ülkenin başkent dışındaki bütün bölgeleri ancak yerel otoriteler kanalıyla dolaylı bir biçimde yönetilmekteydi. Bu durumda toplum yapısının uç kesimi oluşturan köylü, topraklarını terk ederek işsiz ve çaresiz kalmış, şehirlere ve İstanbul göçe başlamıştı.

19.yy’da ise imparatorluğun bir açık Pazar haline gelmesi sonucu Osmanlı şehirlerindeki üretim faaliyetleri kısa zamanda çökmüş, bölgeler ararsı dengesizlik giderek büyümüş ve ancak bazı liman şehirleri ve demir yolu kavşaklarındaki şehirler dengesiz bir şekilde büyümeye devam etmişler öbür bölgeler ise giderek zayıflayarak küçülmüşlerdir.

Cumhuriyet Türkiye’sinde , daha önce belirtilen nedenlerle Osmanlı dönemine bir karşı çıkma şeklinde beliren bölgesel politika başlıca 4 grupta toplanabilir.

  1. Yeni yönetimsel ve kültürel merkezin İstanbul’dan Orta Anadolu’ya, Ankara’ya taşınması,
  2. Birçok il merkezinin idare ve kültürel merkez haline getirerek çevrelerine ve bölgelerine sosyal değişmeyi yayacak modern şehirler meydana getirmek,
  3. Ülkeyi demir ağlarla örmek, koloniyel yapının ağaç sistemi şemasından ağ şemaya geçmek, karayollarını, demiryollarını besleyecek şekilde geliştirmek.
  4. Küçük Anadolu şehirlerine büyük demir endüstrilerini yaymak

Cumhuriyet döneminde 1950’lere gelene kadar bölgesel politika, yukarıdaki ana çizgiler paralelinde yürütülmüş bulunmaktadır. 1955 yılında İstanbul’un sorunları ile ilgilenmek üzere çağırılan yabancı uzmanların Bayındırlık bakanlığına, İstanbul'u içine alan bölge planlama çalışmaları yapılmasına tavsiye etmeleri ile ülkemizde bölge planlama çalışmaları 5 yıllık sanayi planları ayrıcalı tutulursa ulusal planlamadan önce başlamış ve 1959 yılında, bayındırlık bakanlığı yapı ve imar işleri reisliğine bağlı bir “bölge planlama fen kurulu müdürlüğü” kurulmuştur.

Daha sonra “imar iskan bakanlığı”nın kurulması ile bölge planlama görevi bayındırlık bakanlığından alınarak bu bakanlığa verilmiş ve nihayet DPT’ nın kurulması ile imar ve iskan bakanlığı tarafından yürütülmekte olan şehir ve bölge planlaması çalışmalarının sosyal ve ekonomik planlama ile ilişkilerinin düzenlenmesi, birbirlerini tamamlayacak şekilde ulusal planla bağdaştırılması, gerekli koordinasyonun sağlanması gibi konular önem kazanmıştır.

1’inci 5 yıllık kalkınma planında bölgeler arası dengesizlik konularına değinilerek devletin çeşitli bölgeleri yapacağı alt yapı ve diğer ekonomik yatırımların dengeli dağılımı gerektiği belirtilmiş ve büyüme hızına azaltıcı etkisi olmadığı taktirde yatırımların öncelikle geri kalmış bölgelere yapılması önerilmiştir.

Nihayet 1967 yılında DPT içinde bağımsız bir bölge planlama grubu kurularak, TÜRKİYE 8 bölgeye ve 19 alt bölgeye ayrılmıştır.

Bu aşamalar sonucunda Türkiye’de sırasıyla şu bölge planları hazırlanmış bulunmaktadır.

  1. Marmara Bölgesi
  2. Ege Bölgesi
  3. Antalya Bölgesi
  4. Batı Karadeniz Bölgesi
  5. Doğu Karadeniz Bölgesi
  6. Çukurova Bölgesi
  7. Orta Anadolu Bölgesi
  8. Doğu Anadolu Bölgesi

DÜNYADA ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ KURULMUŞ BELLİ BAŞLI BÖLGELERDEKİ UYGULAMA

İNGİLTERE’DEKİ ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ UYGULAMALARI

İngiltere’de organize sanayi bölgelerinin ilk örneğine 1896 yılında MANCHESTER çevresinde rastlanmaktadır. Konun önem kazanması ise I. dünya savaşından sonraki yıllara rastlar.

1934 yılında çıkarılan “özel alanlar kalkındırma ve geliştirme konusu” ile sanayinin yerleşmesi konusunda devlet bazı tedbirler almaya başlamıştır. Bu kanunla istenen, sanayii güneye oranla geri kalmış olan kuzey İngiltere’ye yaymaktır. Bu sırada çıkan II. Dünya savaşı hükümete savunma ve stratejik amaçları ileri sürerek bu işi kolaylaştırma olanağını vermiştir.

1945 yılında çıkarılan “sanayiin yayılması kanunu” ve 1947 yılında çıkarılan “şehir ve bölge planlaması kanunu” ile hükümete, sanayii geri kalmış bölgelere yaymak için geniş olanaklar sağlanmıştır.

Bu kanunlara dayanılarak, geri kalmış yörelerde, sanayi bölgeleri geliştirilmiş ve bu bölgelerde satılık yada kiralık hazır fabrika binaları da inşa edilmiştir. Yine bu bölgelerde çalışacak girimcilere krediler ve hibe şeklinde yardımlar, vergi indirimleri sağlanmıştır.

Özendirme tedbirlerinin çerçevesi, 1964 yılında bu bölgelerde yapılacak yatırımlarda, inşaat mâl oluşunun %10’u makine mâl oluşunun %25’ni devletçe karşılanmasına kadar genişlemiş bulunmaktaydı. Ayrıca, bu bölgelerde yapılacak yatırımların amortisman oranları tamamen serbest bırakılarak tamamını vergi matrahından düşülmesi sağlanmıştır.

1965-1967 arasında mali yardımlar, arazi alımında %35’e, inşaatta %25’e kadar çıkmış bulunuyordu.

Bu özendirme tedbirlerinin uygulanması için devlet harcamaları 1966-1967’de 80milyon sterline, 1968-1969’da ise 259 milyon sterline ulaşmış bulunmaktadır.

1971 yılındaki bir kararla orta-batı İskoçya’da Güney Galler’de kurulan sanayi bölgelerinde ilk üç yıl firmaların ödediği maaş ve ücretlerin %50’si devletçe karşılanmış bulunmaktadır.

Özel amortisman indirimleri ve sanayi binaları yapım indirimleri, 1973-1974’de 115 milyon sterlin, 1975-1976’da 450 milyon sterlin olarak planlanmıştır. Bölgesel gelişme kredisi olarak aynı yıllarda, sırasıyla 250 ve 300 milyon sterlin harcanması düşülmektedir.

İngiltere’de sanayi bölgeleri konusu iki şekilde ele alınmaktadır:

Birinci tür bölgeler “ındustrial estates curparation” adı verilen kuruluşlar tarafından organize edilmektedir. Bölgeyle birlikte yeni bir şehrin de kurulması planlandığında daha büyük kuruluşlar olan, “development corparation” lar işi ele almaktadır.

Bu organizasyonların her iki türü de merkezi hükümete sorumlu ve devlet kuruluşlarıdır. Her bölge için ayrı ayrı kurulan bu corparationların birbirleri ile hiçbir kademe ilişkisi bulunmamaktadır.

Devlet bütçesinde bu konu için ayrılan para 60 yıl vade ve %9 faizle corparationlara aktarılmakta, sanayi bölgesi için gerekli yatırımın bir bölümü ise uzun vadeli devlet kredilerinden yaralanmakta olan yöresel idareler tarafından yapılmaktadır.

Bu kuruluşların kamulaştırma yetkisi olmakla birlikte, işin çabuk yürümesini sağlamak için, pazarlık suretiyle gerekli araziyi satın almayı tercih etmektedirler.

Her bölgenin başında, corparationun atadığı, geniş yetkilerle donatılmış – tevzi içiyer satın alma kararı dahil – bir müdür bulunmaktadır.

Bölgelerde daima bir “işçi eğitim merkezi” de bulunmakta ve buralarda eğitime gönderilen işçilerin ücretleri, erkek işçiler için haftada 10 sterlin, kadın işçiler için de 7 sterlin olarak firmalara devletçe ödenmektedir.

DİĞER ÜLKELERDEKİ GENEL DURUM

  1. AMERKİ BİRLEŞİK DEVLETLERİ
  2. ABD’de hemen her konuda olduğu gibi organize sanayi bölgeleri de özel girişimciler eliyle geliştirilmiş bulunmaktadır.

    Genellikle gayri menkul alım satımı ile uğraşan firmalar, demir yolu ve hava yolu şirketleri tarafından geliştirilen organize sanayi bölgeleri uygulamalarına özellikle ikinci dünya savaşından sonraki yıllarda daha çok rastlanmaktadır. 1939 yılında ABD’de kurulmuş bulunan organize sanayi bölgeleri sayısı 33 iken 1940 ile 1949 yılları arasında 74 yeni uygulama daha görülmektedir. 1957 yılında ise toplam rakam 302’ye ulaşmakta, 1958’de büyük bir artışla 800’e ve 1959 yılında 1000’e varmaktadır.

  3. İTALYA
  4. 1957 yılında İtalya’da kurulmuş, organize sanayi bölgesi sayısı 22’yi bulmaktadır. 1957 ve 1959 yılında güney İtalya’yı kalkındırmak amacı ile çıkarılan iki kanunda bir teşvik aracı olarak organize sanayi bölgelerinin önemine değinilmekte ve bu konuda hükümetçe yapılacak yardımlar şekle bağlanmaktadır. Buna göre, kuruluş yeri olarak bir organize sanayi bölgesini seçmiş olan firmalara bir devlet kuruluşu olan “Cassa” tarafından yatırım tutarının %6’sı kadar bir bağış yapılmaktadır. Yatırım tutarı 19.2 milyon doları geçen entegre ve grup projelerinde bağış miktarı %12’ye kadar çıkabilmektedir. Ayrıca yatırımlarının %25’i nispetinde düşük faizli kredi sağlanmaktadır.

    Yörelerin sanayileşebilmesi için belediyeler, iller ve ticaret sanayi odaları tarafından, organize sanayi bölgeleri kurmak için özel konsorsiyumlar kurulabilmekte ve bu konsorsiyumların Cassa geniş çapta maddi yardımda bulunmaktadır.

    Sanayi bölgelerinde çalışmakta olan sınai teşebbüsler, kendi işçileri için yapacakları ucuz mesken projelerinin %32-40’ı kadar Cassa’dan yardım alabilmektedirler.

     

  5. HİNDİSTAN

Hindistan’da 1955-1956 yıllarında on ayrı organize sanayi bölgesi inşaatıma birden başlanmış ve 1961 yılında bu sayı 80’ne ulaşmış bulunmaktadır.

Hindistan’da organize sanayi bölgelerinin finansmanı, devlerin bütçeden ayırıp yöresel idarenin emrine verdiği fonlarla yapılmaktadır.

Bölgede, kantin, kreş, postane, banka, yangın söndürme, hastane, genel yarara açık depolar gibi hizmet tesislerinden başka bir devler kimya ve analiz laboratuarı modern bir tav atölyesi, merkezi buhar ve havagazı tesisleri, işletmeleri açısından fazla yatırım gerektiren bazı alet ve presler ortak yarara sunulmuş bulunmaktadır.

TÜRKİYE’DE Kİ ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ UYGULAMALARI

Organize sanayi bölgeleri Türkiye için oldukça yeni bir kavramdır bu konuda ilk defa 1961 yılında sanayi bakanlığınca A.I.D. kanalıyla getirilen bir uzmanlar kurulunun hazırladığı raporda ele alınmış bulunmaktadır.

Bu raporda 9 ayrı muhtemel sanayi bölgesi incelenmiş bulunmakla birlikte, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nın işe sahip çıkması sonucu ilk uygulama Bursa’da yapılmıştır.

Bursa uygulamasının başarı kazanması sonucunda Türkiye’nin bir çok yerinde organize sanayi bölgesi kurmak için adeta bir yarış başlamıştır.

Bu arada 933 sayılı kanunla Bakanlar Kuruluna sanayi bölgeleri kurmak ve düzenlemek için gerektiğinde arazi istimlak edebilme yetkisi vermiştir. Bu kanun “2/c” maddesi ile de, istimlak edilen bu bölgelerde gerektiğinde alt yapı tesislerinin tamamlanarak, buralarda plan ve program hedeflerine uygun tesis kuracaklara arazinin vadeli olarak devredilebileceği öngörülmüştür.

Ne var ki kısa bir süre sonra Anayasa Mahkemesi bu kanunun bazı bölümlerini ve bu arada sanayi bölgeleri ile ilgili “2/c” maddesinin bir kısmını iptal etmiş ve kanuna dayanarak sanayi bölgeleri konusunda herhangi bir uygulama yapılmamaktadır.

Bunanla birlikte organize sanayi bölgelerinin kurulmasına yöresel kuruluşların (ticaret ve sanayi odaları, belediyeler, il özel idareleri) girişimleri ile devam etmiştir.