TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ
I. GÜMRÜK BİRLİĞİ SONRASINDA YAŞANAN GELİŞMELER
Gümrük Birliği’nin tamamlanma süreciyle eş anlı olarak MDAÜ’ye olan ilgisini yoğunlaştıran AB, bugünkü genişleme stratejisinin ilk adımlarını MDAÜ ile entegrasyon için Kopenhag Zirvesi’nde belirlenen üyelik kriterleri esas alınarak 1995 yılında AB Komisyonu tarafından hazırlanan “White Paper” ile atmıştır.
1997 yılında yayımlanan ve AB’nin 2000’li yıllarda izleyeceği politikalara ve önümüzdeki dönemde AB’ne katılması muhtemel ülkelere yönelik değerlendirmelere yer veren Agenda 2000 isimli belge, Birliğin MDAÜ’ye verdiği önemi bir kez daha ortaya koymuştur. Bununla beraber, Türkiye ile arasındaki ortaklık ilişkisi ve gümrük birliğini de dikkate alarak, aynı belgede taraflar arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Agenda 2000 ile eşzamanlı olarak, Türkiye ile AB arasındaki ilişkileri geliştirmeye ve gümrük birliğinin ötesine taşımaya yönelik bir dizi öneri içeren ve "Reflection Paper" olarak adlandırılan Komisyon Bildirimi, 15 Temmuz 1997 tarihinde yayımlanmıştır. Bahsekonu belgeyle, Türkiye’nin tam üyelik perspektifi teyid edilerek, Türkiye’nin Avrupa’nın bütünleşmesi sürecine dahil olma politikasına katkıda bulunabilmek amacıyla Gümrük Birliğini güçlendiren ve daha da ötesine geçen bir öneriler paketi sunulmuştur.
Aralık 1997 tarihli Avrupa Konseyi Lüksemburg Zirvesi’nde alınan kararlarda, Türkiye’nin katılma müzakereleri yapılacak ülkeler arasında zikredilmemesi, Türkiye için bir katılım öncesi stratejisi (pre-accession strategy) belirlenmemesi ve buna bağlı olarak aday ülkelerin faydalanacağı katılım ortaklığı (accession partnership) kapsamındaki imkanlardan yararlandırılmaması, AB’nin, diğer aday ülkelerle karşılaştırıldığında, ülkemiz aleyhine ayırımcı bir tutum izlediğine işaret etmiştir.
Bu gelişmeler neticesinde, taraflar arasında ilişkilerde başlayan olumsuz süreç, AB Komisyonu’nun ilişkilerin geliştirilmesi ve Gümrük Birliğinin derinleştirilmesi amacıyla hazırladığı "Türkiye için Avrupa Stratejisi-European Strategy for Turkey" adlı belge üzerindeki teknik görüşmelerin başlaması ile bir ölçüde aşılmıştır.
Sözkonusu belgede tarımdan telekomünikasyona, hizmetlerin serbest dolaşımından sınai işbirliğine kadar geniş bir yelpazede ilişkilerin geliştirilmesi, Türkiye’nin aşamalı olarak Topluluk programlarına katılımının sağlanması ve 1980 yılında kabul edilen ancak Yunanistan vetosu nedeniyle yürürlüğe konulamayan IV. Mali Protokol’den bu yana, proje bazında verilen bazı cüzi yardımların dışında çalıştırılamayan mali işbirliği mekanizmasının Türkiye’nin ihtiyaçları doğrultusunda düzenlenerek hayata geçirilmesi hususlarına yer verilerek, sözkonusu stratejinin rasyonel bir biçimde işletilmesi için de mali yardıma ihtiyaç duyulacağı vurgulanmıştır.
Ancak, bahsekonu belgeye nihai halinin verilmesini teminen AB Komisyonu yetkilileri ile gerçekleştirilen müzakerelerde istenen düzeyde gelişme sağlanamamıştır.
Öte yandan Aralık 1997’den bu yana gerçekleştirilen Cardiff, Viyana ve Köln Zirvelerinde de, Türkiye-AB ilişkileri bakımından Lüksemburg Zirvesi’nde alınan kararların ötesine geçilemediği görülmektedir. Bununla beraber, Haziran 1998 tarihli Cardiff Zirvesi’nde, Avrupa Konseyi'nin talebi doğrultusunda Komisyondan, aday Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkeleri'nin yanısıra Türkiye için de gerekçesi Ankara Antlaşması'nın 28inci maddesi ve Lüksemburg Avrupa Konseyi Sonuç Bildirgesi'ne dayanan bir rapor hazırlanması istenmiş ve böylece ülkemiz de bir anlamda izleme prosedürüne dahil edilmiştir. Bu kapsamda Komisyon, ilk olarak 4 Kasım 1998 tarihinde ülkemiz için bir İlerleme Raporu hazırlamıştır.
II. HELSİNKİ ZİRVESİ SÜRECİNDEKİ GELİŞMELER
1999 yılı Ağustos ayındaki deprem felaketinden sonra taraflar arası ilişkilerde yaşanan olumlu havanın ertesinde AB Komisyonu, 13 Ekim 1999 tarihinde Türkiye için ikinci İlerleme Raporu’nu yayınlamıştır. Bahsekonu Rapor’da bir önceki belgeden farklı olarak Türkiye, aday ülkelerin tabi olduğu Kopenhag kriterleri çerçevesinde değerlendirilmiş ve son bir yıl içerisinde kaydedilen gelişmeler incelenmiştir.
Bu kapsamda, ekonomik kriter ve Topluluk müktesebatının üstlenilmesi açısından özetle aşağıdaki hususlara dikkat çekilmiştir:
I. Ekonomik Kriter
II. Topluluk Müktesebatının Üstlenilmesi
a. Gümrük Birliği Kapsamında Mevzuat Uyumu
1. Malların Serbest Dolaşımı: Sanayi ürünleri bakımından genel durumun tatmin edici bulunduğu, Avrupa standartlarının kabulü konusunda belirli bir ilerlemenin kaydedildiği, bununla beraber ticarette teknik engellerin kaldırılmasına ilişkin çerçeve mevzuatın henüz kabul edilmemiş olmasının önemli bir eksiklik olduğu vurgulanmıştır.
2. Rekabet: Anti-tröst alanında kaydedilen gelişmelere rağmen henüz uyum sağlanması gereken alanların bulunduğu, devlet yardımları alanında taraflar arasında görüşmelere ihtiyaç duyulduğu, Komisyon'un TEKEL'in faydalandığı ayrıcalıklı haklar konusunda önemli çekinceleri bulunduğu kaydedilmiştir.
3. Fikri, Sınai ve Ticari Mülkiyet Hakları: Bu alanda önemli bir ilerleme kaydedildiği, ancak asıl önem taşıyan hususun kabul edilen düzenlemelerin etkin bir şekilde uygulanması olduğu vurgulanmıştır.
4. Ticaret Politikası: Türkiye'nin bu alandaki uyumunun tatmin edici bir düzeye ulaştığı, Topluluğun tercihli ticaret politikalarına uyumun hızla sağlandığı, Gümrük Birliği'nin başarılı bir şekilde hizmetler ve kamu alımları alanlarına genişletilmesinin Türkiye'yi uluslararası anlaşmalar bakımından Topluluğun pozisyonuna yaklaştıracağı ifade edilmektedir.
5. Gümrükler: Kaydedilen gelişmelere rağmen henüz tam uyumun gerçekleşmediği, Türkiye'nin gümrük rejimi ile AB'nin Gümrük Kodu arasındaki mevcut farklılıkların özellikle serbest bölgeler bakımından giderilemediği belirtilmiştir.
b)"Avrupa Stratejisi" Kapsamında AB Mevzuatına Uyum
1. Sermayenin Serbest Dolaşımı: Türkiye'de, bazı sektörler itibariyle yabancı sermaye yatırımları hususunda kısıtlamaların devam ettiği, bununla beraber global krizin olumsuz etkilerinin en çok hissedildiği dönemde bile sermayenin serbest dolaşımını kısıtlayıcı tedbirlere başvurulmadığı hususuna dikkat çekilmiştir.
2. Hizmetlerin Serbest Dolaşımı: Finansal hizmetlere ilişkin henüz önemli bir gelişme kaydedilmediği, bu alanda gerçekleştirilmesi öngörülen tercihli anlaşmaya ilişkin görüşmelerin ise olumlu yönde ilerlediği kaydedilmektedir.
3. Kamu Alımları: Mevcut verilerin Türkiye'nin bu alanda dışa açık olup olmadığını değerlendirmeye yeterli olmadığı ifade edilmektedir.
4. KOBİ ve Sınai Politikalar: Türk sanayisinin uluslararası makro-ekonomik dengesizliklerden olumsuz etkilenmesine rağmen korunma yöntemlerine başvurulmamasının olumlu karşılandığı, Türkiye'nin AB'ne ihracatının etkilenmemesi, buna karşılık iç talebe bağlı olarak AB'den ithalatın düşmesinin Gümrük Birliği'nin dengeleyici rolüne işaret ettiği vurgulanmaktadır.
5. Tarım: Canlı hayvan ve et ithalatı konusu ile bazı ürünlerin pazarlanmasında devlet müdahalesinin sürdürülüyor olmasından rahatsızlık duyulduğu belirtilmiştir.
6. Telekomünikasyon ve Bilgi Toplumu: Hizmetlerin modernizasyonu ve altyapı konularındaki gelişmelere dikkat çekilmektedir.
7. Bilimsel ve Teknik Araştırmalar: Kayda değer bir gelişmenin tespit edilemediği ifade edilmektedir.
8. Çevre: Avrupa Stratejisi kapsamında, Türkiye'nin yapıcı öneriler getirdiği, bir sonraki aşamanın ise uygulamaya yönelik mali düzenlemeleri içermesinin gerektiği belirtilmektedir.
9. Ulaştırma: Yeterli mali desteğin olmaması nedeniyle, Avrupa Stratejisi'nde işbirliği öngörülen hususların hayata geçirilmesinin mümkün olmadığı ifade edilmektedir.
10. Enerji: Türkiye'nin enerji politikalarının, AB politikaları ile büyük ölçüde uyumlu olduğu ve ileride enerji verimliliğinin arttırılması hususu üzerinde yoğunlaşılması gerektiği belirtilmektedir.
11. Tüketicinin Korunması: Türkiye'de bu alandaki uyum sürecinin oldukça yavaş seyretmekte olduğu ifade edilmektedir.
Sonuç olarak, makroekonomik istikrarın sağlanması ile hukuksal ve yapısal reform programlarının uygulanmasında olumlu gelişmelere ihtiyaç bulunduğu, bu bağlamda önceliğin enflasyonist baskıların ve bütçe açıklarının azaltılmasına verilmesi, mali disiplin ve yapısal reformların kararlılıkla uygulanması, özelleştirme uygulamalarına devam edilmesi, bölgesel ve yapısal dengesizliklerin giderilmesi ve sosyo ekonomik gelişimin bir parçası olarak eğitime önem verilmesi gerektiği hususları üzerinde durulmaktadır.
Ayrıca, Türkiye’nin AB mevzuatına uyum hususunda en büyük ilerlemeyi Gümrük Birliği kapsamındaki alanlarda, kısmen de Avrupa Stratejisi çerçevesinde sürdürdüğü, malların serbest dolaşımı, standartlara uyum ve sermaye hareketleri alanlarındaki mevcut durumun tatmin edici olduğu, bununla beraber yeni bir Gümrük Kanunu (4 Kasım 1999 tarih ve 23866 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Gümrük Kanunu ve 20 Ocak 2000 tarih ve 23939 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Gümrük Yönetmeliği 5 Şubat 2000 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir) ve telif hakları kanununa ilişkin ilerleme kaydedilmesi gerektiği, tarım sektöründeki korumacı uygulamalara devam edildiği hususlarına yer verilmektedir.
III- HELSİNKİ ZİRVESİ SONRASINDA YAŞANAN GELİŞMELER
10-11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki’de gerçekleştirilen Avrupa Konseyi Zirve toplantısında, ikinci İlerleme Raporu’nda yer alan öneriler ışığında, Türkiye’ye resmi olarak aday ülke statüsü tanınmış ve dolayısıyla taraflar arasındaki ilişkinin tam üyelik hedefine odaklanmasına imkan sağlanmıştır. Türkiye’nin Kopenhag Zirvesi’nde belirlenmiş olan siyasi kriterlere uyumu sağlamadan katılım müzakerelerinin başlamayacağının vurgulandığı Zirve kararları uyarınca Türkiye, mevcut mali kaynakları genişleme perspektifi içerisinde tek bir çerçeve altında toplayan katılım öncesi stratejisine diğer adaylarla eşit statüde dahil edilmiştir.
Türkiye’ye adaylık statüsünün verilmesi ve aday ülkeler için katılıma yönelik olarak belirlenmiş çerçeve, Türkiye’nin de AB adaylığı yönündeki uyum çalışmalarını yeni bir boyutta ve genişletilmiş bir perspektifle yeniden yapılandırması zorunluluğunu beraberinde getirmiştir.
İlk olarak, İlerleme Raporu’nda yer alan saptamalar doğrultusunda, AB Komisyonu, Türkiye ile gerçekleştireceği temaslar çerçevesinde Türkiye’nin Topluluk müktesebatının üstlenilmesine ve katılım öncesi hazırlıkların tamamlanmasına yönelik kısa ve orta vadeli hedeflerini ortaya koyan bir “Katılım Ortaklığı” belgesi hazırlayacaktır. Katılım Öncesi Stratejinin en önemli aracı olan Katılım Ortaklığı, bir taraftan üyeliğe hazırlanma sürecinde aday ülke tarafından kısa ve orta vadede aşama kaydedilmesi gereken öncelikli alanları ortaya koyarken, diğer taraftan katılım öncesi strateji kapsamında sözkonusu uyum çalışmalarına verilecek mali desteğin çerçevesini çizmektedir. “Topluluk Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Ulusal Plan”, orta vadede ekonomi politikasına ilişkin ortaklaşa belirlenen öncelikler, organize suça karşı Pakt ile Ulusal Kalkınma Planları ve Yapısal Politikalara katılım için gerekli olan diğer sektörel planlar Katılım Ortaklığının temelini oluşturmaktadır.
Katılım Ortaklığı, aday ülkelerin üyelik başvurusuna cevaben Komisyon tarafından verilen görüşte yer alan hususları dikkate alacak şekilde, başta demokrasi, makroekonomik istikrar, sınai yapılanma ve Topluluk müktesebatının üstlenilmesi olmak üzere, bir çok alanda her aday ülke için öncelikleri belirlemektedir. Kısa vadeli öncelikler 12 aylık bir dönemde tamamlanması gereken hususları, orta vadeli öncelikler ise bir yıldan uzun bir vadeye sahip olan hususları belirlemektedir. Katılım Ortaklığı, Komisyon tarafından kabul edilmesini müteakip, Konsey’de nitelikli çoğunlukla onaylanmakta ve ilke olarak Avrupa Parlamentosu’na sunulmaktadır. Ayrıca her yıl, Katılım Ortaklığının kısa vadeli önceliklere ilişkin bölümü, gerçekleşmiş hedeflerin yerine yenilerinin belirlenmesi yoluyla güncelleştirilmektedir.
Sözkonusu belgenin hazırlanmasına kadar geçecek dönem için kesin bir yargıda bulunmak mümkün olmamakla beraber, 1999 yılı İlerleme Raporu paralelinde, ekonomik kriterler ve Topluluk müktesebatının üstlenilmesine ilişkin olarak, malların serbest dolaşımı, rekabet, fikri, sınai ve ticari mülkiyet hakları, sermayenin serbest dolaşımı, kamu alımları ve vergi sistemi gibi alanlarda teknik düzeydeki çalışmalara kısa vadede başlanmasının vurgulanacağı tahminini yürütmek mümkündür.
Diğer taraftan, malların serbest dolaşımı, rekabet, sermayenin serbest dolaşımı ve fikri, sınai ve ticari mülkiyet hakları gibi alanlar, kısa vadede çıkabilecek sorunların önüne geçilebilmesini teminen, Türkiye’nin de öncelikleri kapsamında değerlendirilebilecektir.
AB Komisyonu, Mayıs ve Temmuz 2000’de Türkiye ile “Katılım Ortaklığı” taslak metnine ilişkin olarak görüşmelerde bulunmayı ve 2000 yılının Ekim ayında aday ülkelerin tamamı için hazırlanacak yeni kuşak İlerleme Raporları ve Katılım Ortaklıkları ile beraber sözkonusu metnin nihai halini yayınlamayı öngörmektedir.
İkinci olarak, Türkiye, Topluluk müktesebatını üstlenmek için hem kendi Katılım Ortaklığında belirlenmiş olan, hem de kendisinin belirleyeceği öncelikli alanlarda, kullanılacak mali ve beşeri kaynakları, gerçekleştirilecek kurumsal ve idari reformları, AB müktesebatına uyum bağlamında çıkarılacak kanun ve yönetmelikleri ve bunlara ilişkin takvimi gösterir bir "Ulusal Program" hazırlamakla yükümlü kılınmıştır.
Bu doğrultuda, Türkiye’nin adaylık sürecinde sözkonusu belgeyi Katılım Ortaklığında gerçekleştirilen yıllık revizyonlar paralelinde güncelleştirmesi de gerekmektedir. Ayrıca, doğması muhtemel sorunlara yönelik olarak doğru tesbitlerde bulunulabilmesini teminen, kurumsal ihtiyaçlar ve bütçe planlamasına yönelik gerçekçi ifadeler içermesi gereken Ulusal Program hazırlıklarının, Katılım Ortaklığı hazırlıkları ile eşzamanlı olarak yürütülmesi hususu büyük önem arz etmektedir.
Bu bağlamda Türkiye’nin, Ulusal Programın taslak metnini Temmuz 2000’e kadar hazırlayarak Komisyon ile görüşmeler gerçekleştirmek ve 2000 yılı Ekim ayı ortasına kadar da nihai metni Komisyon’a sunması gerekmektedir.
Üçüncü olarak, AB Komisyonu’nun Türkiye için, diğer aday ülkelere yönelik olarak yürütülen çalışmalar paralelinde, katılım müzakerelerine bir anlamda ön adım teşkil eden "screening" (tarama) sürecine ilişkin hazırlıklara başlaması kararlaştırılmıştır. Topluluk müktesebatının 31 bölümünün açıklanacağı bu süreçte esas olarak Türkiye için saptanan öncelikler bakımından uygulamaların hangi çerçeve içinde gerçekleştirileceği belirlenecektir. 11 Nisan 2000 tarihli Ortaklık Konseyi, Topluluk mevzuatının analitik incelemesi olarak tanımlanan screening mekanizmasını işletecek 8 adet alt komite kurulması yönünde bir karar almıştır. Tarım ve balıkçılık; iç pazar ve rekabet; ticaret, sanayi ve AKÇT ürünleri; ekonomik ve parasal konular, sermayenin dolaşımı ve istatistikler; buluşlar; ulaştırma, çevre ve enerji; bölgesel kalkınma; vergilendirme, uyuşturucu madde kaçakçılığı ve kara para aklama alanlarında kurulacak sözkonusu alt komitelerin, Türkiye-AB Ortaklık Komitesi’ne bağlı olarak faaliyet göstermesi hususu da karara bağlanmıştır.
Böylelikle, siyasi ve ekonomik kriterler ve üye ülke yükümlülükleri ışığında Türkiye için müktesebatın analitik incelenmesine yönelik bir yöntem geliştirilecek ve müktesebata uyum açısından uygun izleme mekanizmaları kurulacaktır.
Bu çerçevede, Topluluğun Teknik Yardım ve Bilgi Değişim Bürosu’nun (TAIEX) faaliyetlerinin ve Topluluk müktesebatının uygulanmasını desteklemek üzere eşleştirme mekanizmasının (twinning) Türkiye’yi de kapsayacak şekilde genişletilmesi büyük önem arz etmektedir.
Dördüncü olarak, Türkiye'nin üye ülkeler arasında belirli alanlarda (kamu sağlığı, çevre, araştırma, enerji) işbirliğini artırmak, öğrenci ve gençlerin diğer Topluluk ülkelerinde kültürel ve akademik faaliyetlerde bulunabilmeleri amacıyla (Socrates, Leonardo da Vinci, Youth for Europe) tasarlanan Topluluk programlarına aşamalı olarak dahil edilmesi gündeme gelmiştir. Türkiye’nin de belirli bir ölçüde mali katkıda bulunmasını gerektiren Topluluk programlarına katılım, Türkiye’nin öncelikleri de dikkate alınarak, aşamalı olarak gerçekleştirilecektir. Bunun yanı sıra, Ocak ayında, Türkiye’nin Socrates ve Youth for Europe programlarına dahil edilmesine ilişkin bir Avrupa Parlamentosu ve Konsey Kararı ATRG’de yayımlanmıştır.
Öte yandan, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki mali ilişkiler 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’na kadar Ankara Anlaşmasına ek Mali Protokoller çerçevesinde yürütülmüştür. Türk ekonomisinin hızla kalkınmasına yardımcı olmak amacıyla hazırlanan mali protokollerin üçüne işlerlik kazandırılmış, ancak imzalanan dördüncü protokol siyasi nedenlerle hayata geçirilememiştir. 1964-1982 yıllarını kapsayan üç protokol ve tamamlayıcı protokoller çerçevesinde, Türkiye AB’den 827 MECU tutarında yardım almıştır.
Diğer taraftan, katılım öncesi stratejisi kapsamında diğer aday ülkelerin yararlandıkları Phare, ISPA (Yapısal Politikalar) ve SAPARD (Tarım ve Kırsal Kalkınma) programlarının mali çerçevesi 1999 yılının Mart ayında gerçekleştirilen Berlin Zirvesi’nde belirlenmiş olduğundan, Türkiye’nin katılım öncesi süreçte farklı enstrümanlarla desteklenmesi hususu gündeme gelmiştir.
Katılım öncesi süreçte MDAÜ’nin yeniden yapılandırılması çalışmaları, varolan ekonomik sistemin tamamen değiştirilmesi yoluyla kapsamlı bir düzeyde yürütülmekte, kaynak olarak da Phare programı tahsis edilmektedir. Ancak, Türkiye’nin, Gümrük Birliği’nden kaynaklanan bir deneyime ve işlerliği olan bir serbest piyasa ekonomisine sahip olması nedeniyle, Phare kaynaklarından yararlandırılması teknik olarak mümkün olmamaktadır. Buna karşılık Türkiye’nin MEDA programından kaynak aktarılması gündeme gelmiştir.
Bu kapsamda, 2000-2002 döneminde Türkiye’ye, MEDA II bütçe kaynaklarından %60’ı Türkiye’nin altyapı çalışmaları ve sektörel politikaları, %35’i katılım süreci ve %5’i sivil topluma yönelik olarak toplam 381 Milyon Euro’luk hibe sağlanması öngörülmektedir. Yine,
kullandırılması öngörülmektedir.
Ayrıca, Gümrük Birliği çerçevesinde AB’nin taahhütleri arasında bulunan 750 Milyon Euro’luk AYB kredisinin kullandırılması, AB üyesi ülkelerin toplam 45 Milyon Euro’luk bir tutarı teminat olarak tahsis etmelerine bağlıdır. AYB’den temin edilecek kredilere yönelik olarak 1 Milyar Dolar’lık bir proje paketi kabul edilmiş olup, projelerin hayata geçirilebilmesi için kredinin tahsis edilmesi beklenmektedir.
Öte yandan, ihtiyaç hasıl olması halinde, 200 Milyon Euro’luk bir ek kredinin makro-ekonomik yardım olarak temin edilmesi mümkün görülmektedir. Deprem felaketi nedeniyle bölgede yürütülecek yeniden yapılanma çalışmalarına ve deprem bölgesinde faaliyet gösteren KOBİ’lerin desteklenmesine yönelik olarak kullandırılması öngörülen 600 Milyon Euro’luk AYB kredisinin 450 Milyon Euro’luk kısmı üzerinde anlaşmaya varılmıştır.
11 Nisan 2000 tarihinde Lüksemburg’da yapılan 39. Türkiye-AB Ortaklık Konseyi toplantısında ise, Topluluk tarafı mali kaynakların her yıl iki katına çıkarılacağını, 1996-1999 döneminde Türkiye’ye yıllık olarak ortalama 90 Milyon Euro’nun biraz üzerinde bir mali kaynak aktarıldığını ve 2000 yılından itibaren yıllık tahsisatın 180 Milyon Euro civarına yükseleceğini belirtmiştir.