CMC’deki Kimyasallar
Enver
Bıldır
Yeniçağ,
Sayı; 612-4
|
CMC
tesislerinde bulunan atıl durumdaki vareller,
yaydıkları korkunç koku yüzünden her zaman dikkatimizi çekiyordu
ama ne oldukları konusunda bir türlü yeterli bilgi sahibi olamıyorduk.
İlk kez 1997 yılında CMC tesislerinde inceleme yapan Ege Üniversitesi Çevre Merkezi öncülüğündeki araştırma ekibi uyardı. Varelleri görür görmez çılgına dönmüşlerdi. Gördüklerine inanamıyorlardı. Birkısmı su içerisinde yüzer vaziyette, birçoğu da patlak ve içerilerindeki sarı renkli madde etrafa yayılmış halde yüzlerce varel etrafa saçılmış. Kesin bir dille uyarıldık; Bunlara yaklaşmayacak hiç bir şekilde temas etmeyecektik. Bizim gibi tesislerdeki sorumlulara da bu kimyasal maddelerin tehlikeleri anlatıldı ve kaldırılıp insan ve hayvan temasının engelleneceği, kuru ve temiz bir yerde gözetim altına alınmaları istendi. Bir süre sonra araştırmaya katılan hocalarımız raporlarını tamamlayıp gönderdiler. Rapor kamuoyunda geniş yankılar uyandırmıştı. CMC tesisleri ve atık bölgelerindeki durum çok açık bir şekilde dile getirilmiş ve sadece bilimsel tanımlamalarla sınırlı kalınmamış herkesin anlayabileceği bir dille CMC gerçeği gözler önüne serilmişti. Raporun altında Prof. Dr. Ümit ERDEM, Prof. Dr. Hans Günter BARTH, Prof. Dr. Ünal ALTINBAŞ, Prof. Dr. Emür HENDEN, Prof. Dr. Şevki FİLİZ, Prof. Dr. İsmail DUMAN ve Bergama köylülerinin avkatları Av. Senih ÖZAY ile Av. Erkan AVŞAR’ın imzaları vardı. Bir çalışmada bu kadronun yan yana gelebilmesi bile başlı başına bir olaydı. CMC atıkları konusu bir daha hiç çıkmamak üzere kamuoyunun gündemine girmişti. Raporda CMC arazisindeki kimyasallar da konu edilmiş ve bunların kanserojen maddeler içerdikleri yazılmıştı. |
Kıbrıs
Türk kamuoyu CMC arazisindeki kimyasallarla işte böyle tanışır.
Doğal
olarak herkes tedirgin olmuştu, en başta da tesislerde çalışan işçiler. Yıllarca
bu varellerin etrafında dolaşmışlar ve kendilerini uyaran olmamıştı.
Lefke
Çevre Derneği ile Ege Üniversitesi Çevre Merkezi arasındaki işbirliği
bundan sonra da artarak devam eder ve yaklaşık iki yıl sonra üniversiteden
yeni bir araştırma ekibi Lefke’ye gelir.
Bu kez ekipte Prof. Dr. Ümit ERDEM, Prof. Dr. Fethi DOĞAN, Prof. Dr. Ünal
ALTINBAŞ ve Prof. Dr. Emür HENDEN vardı. Geçen iki yılda pek birşey değişmemişti.
Her şey yerli yerinde duruyordu. Değişen tek şey CMC atıklarından sorumlu bürokratların bize karşı tutumuydu. İsteyenin elini kolunu sallayarak girebildiği tesislere
bilim insanları ve Lefke Çevre Derneği üyeleri giremezdi. Ümit hoca başkanlığındaki
ekip her biri kendi alanında otorite sayılan uzmanlardan oluşuyordu. Emür
hoca kimya, Fethi hoca halk sağlığı, Ünal hoca ise toprak su uzmanı
idiler. Ekip tesislere giremese de çevreden taşıyabilecekleri kadar toprak,
su ve bitki örneği alarak üniversiteye dönerler ve bugün sahip olduğumuz
en değerli verileri bizlere sağlarlar.
Kısa
süre sonra bu kez Fethi hoca raporunu gönderir. Bizi çok konuşuyoruz diye
cezalandırıp tesislere sokmayanlar da korkmuştu.
Tesislerde
çalışan tüm işçiler “sıkı bir sağlık kontrolundan” geçirilirler,
kan örneklerine kadar alınıp tahlil edilir. Sonunda işçiler tek tek çağrılıp
hiç bir rahatsızlıklarının sözkonusu olmadığı kendilerine açıklanır.
Ama tuhaf bir şekilde iki bekçinin dışında tüm işçilerin tesislerdeki görevlerine
son verilir ve çeşitli devlet dairelerine dağıtılırlar. Kimisi odacı olur
kimisi postacı. İşçilerden birinin atıklardan kaynaklandığı düşünülen
sağlık problemi raporlarda konu edilmiş olmasına rağmen bugüne kadar bu işçi
ile ilgilenen olmaz.
Artık
basında CMC tesislerindeki kimyasal maddeler sürekli konu olmaya başlamış,
Lefke Çevre Derneği her fırsatı değerlendirip konuyu gündeme taşımaya başlamıştı.
Ve nihayet konu Bakanlar Kurlu’nun gündemine getirilir. 15 Eylül 1999 da
toplanan Bakanlar Kurulu ilginç bir karar üretir. Karar aynen şöyle:
“
KARAR NUMARASI : E-1715-99
LEFKE’DEKİ
C.M.C TESİSLERİNDE BULUNAN KSANTAT (KİMYASAL MADDE) DOLU VARİLLERİN ÜCRETSİZ
VERİLMESİ:
(Önerge
No: 1695/99)
Bakanlar
Kurulu, Gemikonağı-Lefke adersinde olup C.M.C Tesislerinde bulunan 250 varil
Potasyum Amil Ksantatın bulunduğu yerde tehlike arz ettiği, süratle oradan
uzaklaştırılması gerektiği, Sağlık ve Çevre Bakanlığı yetkililerinin
de ayni yönde görüş ve talepleri olduğu, bahse konu Ksantatların satışının
da mümkün olmamasını dikkate alarak, uygun bir firmanın çıkıp talep
etmesi halinde, ücretsiz olarak verilmesi için, Ekonomi ve Maliye Bakanlığı’nın
yetkilendirilmesini onayladı. (15/9/1999)”
İsteyene
bedava kanserojen madde
Bakanlar kurulu kararından bir gün sonra Çevre Bakanı gazetelere verdiği demecinde “Çevre konusunda ciddiyiz ancak devletin gücü CMC’yi temizlemeye yetmez” diyordu (16 Eylül 1999/ Kıbrıs). Bakanın açıksözlülüğüne diyecek yok ama ortada niyetin de olmadığı artık ispatlanmış bir gerçek. Ne yazık ki devletin gücü birkaçyüz vareli bile temizlemeye yetmiyor.
Kayıp vareller (Fotoğraf 3 yıl önce çekildi) ve koruma altındakiler! |
Bakanlar
Kurulu kararından üç yıl sonra durum eskisiyle kıyaslanamayacak kadar
kötü bir hale gelmiş, kısmen kapalı ortamda bulunan 200 den fazla
varelin içerisinde bulundukları binaların demiri çeliği sökülerek
satılmış, vareller, yağmur, güneş ve rüzgar altında açık arazide
çürümeye terk edilmiş, duvarları
yıkılıp yağmur suları ile havuz haline gelen labratuvarlardaki
kimyasal vareller suda yüzer hale gelmiş. Tüm engellemelere rağmen
fotoğraflarını çekebilidiğimiz sayıları yüzü geçen varel ortadan
kaybolmuş, onlarca varel dozerlerle sürüklenip parçalanmış içerikleri
etrafa dağılmış, tesislerin güneyinde bugüne kadar varlığından
haberdar olmadığımız tonlarca kimyasal madde korundukları bina sökülünce
açığa çıkmış. Bu kimyasallardan kurtulmak için ateşe vermişler
ama sadece ambalajları yanıp içerisindekiler etrafa saçılmış. Bu
liste daha uzar gider. Bakanlar Kurulu kararı birçok kez gazetelerde imalı espirilere neden olmuştu. “Zehirli vareller bedava” türünden manşetler gazetelerimizde sıkça kullanıldı. Ama ne ciddi eleştirilere hedef olmak ne de espiri konusu olmak kimseyi rahatsız etmedi. Kıbrıs Türk basını birçok kez suç duyurusunda bulunurmuşçasına “Bakanlar Kurulu kararına uyulmadı” başlıkları ile yayın yaptı ama kimse oralı bile olmadı. |
CMC
arazisindeki kimyasallar birçok bilimsel rapora da konu oldu. Bu raporların
sonuncusu kamuoyu tarafından UNOPS raporu olarak bilinen rapordur. 2001 Ocak ayında
araştırmaları başlanan ve Haziran ayında hazırlanan rapor, bir kopyası da
Lefke Çevre Derneğine verilmek üzere CD halinde Çevre Dairesine verilir. Ama
tüm ısrarlı taleplerimize rağmen rapor bize verilmez. Yaklaşık bir
yıl boyunca bu raporun peşinde koşarız. Sonunda Kıbrıs’taki bilim çevreleri
bu raporu elde eder ve bir öğretim görevlisi kopyalayıp bir kopyasını da
bize gönderir. Raporu okuyunca ona ulaşmanın neden bu kadar zor olduğunu da
anlarız!
|
|
|
Yakarak yok etmeye çalışmışlar... |
CMC
Tesislerindeki Kimyasal Maddelerin Miktarı
KKTC Bakanlar Kurulu’na miktarı “250 varel potasyum Amil santat”
olarak bildirilen kimyasal maddelerin tam miktarı bilinmemektedir. Bu konuda
Bakanlar Kuruluna verilen bilginin de eksik olduğu Çevre Dairesi Müdürü’nün
açıklaması ve UNOPS’un sayımları ile belgelenmiş oldu.
UNOPS raporu için yaptığı sayımda, Cohen’in bulguları şöyledir:
“Bakır Flotasyon Ünitesi’nin kuzey doğusu (açık alanda), Yaklaşık
150 varel Ksantat (Amyl Xanthate), binanın güneybatısında 50 – 75 varel
Flocculant (N-200 ), ayrıca içeriği yağ olan 10 dan fazla varel binanın
kuzeydoğusunda açık alanda ve birçoğu patlak ve içerikleri toprağa karışmış
olarak bulunmaktadır. Flotasyon Ünitesinin içerisinde ise , içeriği
Ksantat, Flocculant ve Pine oil olan 50 den fazla varel atıl vaziyette
bulunmaktadır. Yol üzerinde 20 varel Flocculant.
Kimya Deposunda ise, yaklaşık 50 varel ve çoğu
Flocculant içeren kimyasal madde bulunmaktadır.”
Öte yandan Çevre Dairesi Müdürü Ertan Öztek’in UNOPS a verdiği
bilgide ise CMC tesislerindeki kimyasal maddeler ve miktarları şöyledir: “
14 varel Pine Oil, 100 varel Na Nitrite, 100 varel Floucculant ve 15 tanesi kısmen
boşalmış 130 varel ksantat ( Xanthates).
Yani Çevre dairesi toplam varel sayısını 344 olarak verirken, Cohen
yanlarına çok fazla yaklaşamadığı varelleri 330 ile 355 arasında bir
rakam olarak bulgulamıştır.
Bu sayımın üzerinden bugüne kadar yaklaşık bir yıllık bir zaman
geçmiştir. Bir ay kadar önce bizim yaptığımız sayımda ise varellerin
miktarı yaklaşık olarak 272 civarında çıkmıştır. Bizim sayımımıza göre
şu an tesislerde bulunan vareller ve yerleri şöyledir:
Yıkılan foltasyon ünitesinin dışında iki farklı yığıdan birinde
32 diğerinde ise 90-100 civarında, yine ayni yerde ezilip parçalanıp dozerle
sürüklenerek bir araya toplanmış yaklaşık 25 adet varel. Ayni binanın doğu
kısmında molozlar altında 3 adet ve orta bölümünde 13 adet, binanın batısında
ise 59 adet. Flotasyon havuzları yanındaki yıkılan binada, daha önce hiç
bir sayıma girmemiş su içerisinde yüzer vaziyette 40 adet. Kesin sayım
yapmak koruyucu elbiseler olmadan mümkün olmamakla beraber yine de 50 civarında
varelin eksik olduğu ortadadır. Bunu eskiden çektiğimiz fotoğraflardan da görebilmekteyiz.
Yıllardan beridir yağmur ve güneş altında bulunan ve paslanan yüzlerce
varelin bir kısmı patlamış, erimiş halde de olsa bu kimyasallarla dolu idi
ve ve bu varellerin ne boş olanları ne de dolu/kısmen dolu olanları ortada
yoktur.
UNOPS
raporuna göre Tesislerde kullanılan ve birkısmı bugün tesislerde bulunan ve
bazılarının da bulunma ihtimali olan kimyasal maddeler şunlardır:
1-
Sodium Cyanide –NaCN
2-
Sulfuric Acid – H2SO4
3-
Sodium Sulfide – Na2S.9H2O
4-
Potassium Ethyl Xanthane
5-
Sodium Ethyl Xanthane
6-
Carbon Disulfade
7-
Pine Oil
8-
Superfloc HX-300
9-
Trichloroethylene
10-
Arocholor 1254 (PCB)
UNOPS
raporuna göre bugün tesislerde bulunmayan ama tesislerde kullandığı bilinen
kimyasallar ise:
1-
Sodium Isopropyl Xanthate ; 1974
Öncesi CMC tarafından Bakır Flotasyon Ünitesi’nde kullanıldı.
2-
Potassium Amyl Xanthane
Öte
yandan, CMC’nin müdürlerinden Robert J. Hendricks 1956 yılında yazdığı
bir raporda flotasyonda kulandıkları kimyasalları
şöyle sıralar.
1-
Sapinol
2-
Amyl Xanthate
3-
Lime
CMC’nin Kullandığı ve 1975 de bölgeyi terk ederken birkısmını
tesisler içerisinde atıl durumda bıraktığı kimyasallardan başka bir de
1985 yılından sonra Komtex isimli şirketin bıraktığı kimyasal maddeler de
vardır. 1980 sonrası bir süre CMC tesislerinde sorumlu olarak çalışan Nükleer
Mühendis Mehmet Özerkman, 24/02/1999 tarihinde Kıbrıs gazetesine verdiği
demeçte, 1980 sonrasında Kometex firmasının tesislere 300 varil potasyum
email ve hidroklorit asit getirildiğini bunların birkısmının kullanıldığını,
kalanların çok tehlikeli olduklarını ve
yanlarına bir metreden daha
fazla yaklaşmamak gerektiğini bildiriyordu
Carbon Disulfat.
( C-S2 )
Soyum Ksantat, kendisi de insan sağlığı açısından tehlikeli maddeler sınıfına
girse de bu maddenin su ile temas etmesi durumunda çok daha tehlikeli bir gaz
olan karbon disülfat açığa çıkar. Bu yüzden CMC atıkları konusunda
UNOPS ve UNDP için rapor hazırlarken, Dr. Harvey A.Cohen, karbon disülfatı
da CMC tesislerindeki tehlikeli maddeler listesine dahil etmiştir.
Karbon
disülfat’ın solunması durumunda, kendini kaybetme derecesinde titreme,
nefes darlığı, kasların çalışmaması ve ölüme kadar gidebilen sağlık
sorunları ortaya çıkar. Buharı gözler için yakıcı olan karbon disülfatın,
deri üzerinde de ciddi yakıcı etkisi vardır ve deriye teması halinde şişmeler
olabilir. Devamlı olarak karbon disülfat buharına maaruz kalan insanlarda
merkezi sinir sistemi bozukluğu, ayaklardaki kaslarda zayıflama, yorgunluk, kaşınma,
uykusuzluk gibi anormallikler görülür.
Karbon disüfat’ın çevresinde çalışan insanlarda kalp rahatsızlıkları,
görme ve işitme sorunları ortaya çıktığı bilinmektedir. Yine karbon disülfat
ile temas halindeki kişilerde üreme organlarında sorunlar olduğu ve cinsel
isteksizlik başladığı, erkeklerde sperm sayısında azalma, kadınlarda ise
adet düzensizliğine yol açtığı gözlemlenmiştir.
Sodyum etil ksantat.
(Sodium
Ethyl Xanthane)-(Sodium xanthogenate, Sodium ethyl dithiocarbonate)
Sodyum
Etil Ksantat, göze temas etmesi halinde hafif ve orta derece yanmaya neden
olur. Deri üzerinde de orta derecede yakıcı etkisi vardır.
Sodyum
Etil Ksantat’a uzun süre maaruz kalan insanlar ve hayvanlar üzerinde hiç
bir araştırma yapılmamıştır. Diğer ksantat ürünleri ile hayvanlar üzerinde
yapılan deneylerde bu maddelerin merkezi sinir sistemi bozuklukları, ciğer ve
böbreklerde ciddi rahatsızlıklara yol açtığı saptanmıştır.
Bu
maddelerin kapalı, iyi havalandırılmış, soğuk ve kuru yerlerde muhafaza
edilmesi, ateşten uzak tutulması ve ambalajlarının elektriklenmeye karşı
topraklanması ve taşınırken veya ellenirken toz çıkarmamaya dikkat
edilmesi gerekmektedir. (UNOPS
raporundan çeviren Tamer Dayıoğlu)
Sodyum Siyanür.
( Sodium Cyanide -NaCN )
CMC, Sodyum Siyanürü altın madeni çıkardığı dönem olan 1932-1942
yılları arasında kullanmış ve siyanürlü atıkları yoğun olarak denize bırakmıştır.
Bu atıkların yaklaşık 30,000 ton civarında bir bölümü Gemikonağı
Tesislerinde bulunmakta, 150 varellik (yaklaşık 30 ton) siyanür stokunun
akibeti ise tam olarak bilinmemektedir. Siyanürün asitle temasında zehirli
gaz ürettiği bilinmektedir.
Siyanürün
Sağlık Üzerindeki Etkileri.
Yüksek miktarda siyanür,
insan sağlığına çok zararlıdır.Yüksek seviyede siyanür içeren havayla
kısa süreli temas; beyinde, kalbte hasara neden olur ve komayla ölüm meydana
gelebilir. Düşük seviyede Asiyanürle uzun süreli temas sonucunda; soluma güçlüğü,
kalb ağrısı, kusma ,kanda değişiklikler, başağrısı ve tiroid bezinde
genişleme meydana gelebilir. Fazla miktarda siyanür alan kişilerde, derin ve
kısa soluma, konvulsiyonlar (nobetler), bilinç kaybı gibi semptomlar ortaya
çıkabilir ve ölümle sonuçlanabilir. Yüksek kan siyanür düzeyi olan kişilerde,
el ve ayak parmaklarında güçsüzlük, yürüme zorluğu, şaşılık, sağırlık
ve tiroid bezi fonksiyonlarında azalma gibi tehlikeli etkiler görülmektedir. (Dr.
Armağan Karal’ın yayınlanmamış çalışmasından.)
Yaptıkları yapacaklarının teminatıdır
CMC maden atıklarının rehabilitasyonu konusuna sivil toplum örgütleri
geniş bir dayanışma örneği yaratarak müdahale etmediği sürece bürokratlar
bizlerle alay etmeye devam edecekler. Küçük bir arşiv çalışması bile bu
iddianın hiç de temelsiz olmadığını kanıtlamaya yeter. İşte son üç yılda
CMC atıklarının temizlenmesi için başlatılan çalışmalar konusunda basına
yapılan açıklamalardan seçmeler:
“Sağlık
ve Çevre Bakanı, CMC tesislerinin de büyük bir çevre sorunu olarak karşılarında
durmakta olduğunu belirtti. CMC ile ilgili birtakım adımlar atmalarına karşın
olayın boyutlarının çok büyük olduğunu anımsatan Bozkurt, bilinçli
hareket ve adımlarla zaman içerisinde sorunu çözüp Lefke bölgesinin bu çevre
kirliliğinden kurtarılacağına olan inancını dile getirdi…”(6 Haziran
2000 Kıbrıs)
“…CMC
atıkları gibi çevre sorunlarına işaret eden Bozkurt, bunları süreç içinde
çözmek için çalışmalar başlattıklarını…”(7 Haziran 2000-Kıbrıs )
“…bu
tesis şimdilerde bölge için büyük tehlike arz ediyor. Lefke Tanıtma Derneği
de bunu devamlı gündemde tutuyor. Zaman zaman fazla abartılıyor, ancak onların
da haklı olduğu yanlar var. Daire olarak biz de geçtiğimiz günlerde
CMC’ye yönelik uzmanlar bazında bir çalışma başlattık. Çalışmalarımız
uzun süreli ve CMC’nin ortadan kaldırılmasına yönelik olacak…”(Çevre
Dairesi Müdürü’nün açıklaması, 21 Ağustos 2001-Kıbrıs)
“…CMC
ile ilgili çalışmalar aralıksız sürüyor:
Çevre Koruma Dairesi Müdürü, değişik alanlardaki proje ve çalışmaların
sürdürüldüğünü ve sürdürülmeye devam edeceğini ifade ederken CMC
konusuna da değinerek bununla ilgili çalışmaların UNOPS’un da katkılarıyla
aralıksız sürdüğünü bildirdi. Öztek, “Birinci aşaması tamamlanan
projemizin ikinci aşaması olan kısa vadeli tedbirlerin hayata geçirilmesi ve
analiz planının uygulanması için yapılan çalışmalar son aşamasına
gelmiş ve yaz ayları içerisinde de uygulamaya geçilecektir” dedi…”( 6
Haziran 2002 -Kıbrıs)
“…Atıkların
çevreye yayılmasını durduracağız…”( Çevre Dairesi Müdürü, 8
Haziran 2002 Kıbrıs)
Projeler ve vaatler uzar gider, Gazetelerde sık sık “Nihayet, CMC
temizleniyor, CMC ye ilk kepçe, Çalışmalar sürüyor diye başlıklar atılır
ama her seferinde kendimizi başladığımız yerde buluruz.
SON
REHABİLİTASYON ÇALIŞMALARI
CMC atık havuzlarının patladığı, Bakanlar Kurulu kararına rağmen
kimyasal maddelerle ilgili hiç bir önlem alınmadığı haberleri Haziran ayı
boyunca gazetelerde çoğu kez manşetten işlenmeye başlayınca hemen önlem
almak için girişimler de başladı. Aslında patlayan 17 numaralı atık
havuzu ile ilgili ilk haberler Ocak 2000 tarihinden beridir gazetelerde yayınlanıyordu.
Bu havuzun yüzey alanı 70.000 metrekaredir ve patlağı 3 yıl önce kamuoyuna
haber veren Lefke Çevre Derneği yaptığı ölçümlerle bu sürede havuzda
ortalama 1.5 metreye yakın çökme olduğunu tespit etti. Bunun anlamı 150-200
bin ton atığın Lefke deresi yolu ile denize ulaştığıdır. Aradan geçen 3
yıllık zaman süresince önlem almayı aklından bile geçirmeyenler, kamuoyu
baskısı karşısında hemen harekete geçerler. Rehabilitasyon için
3.900.000.000 TL kaynak ayrılır ve çalışmalar başlar. Gemikonağı CMC
tesisleri 725.000 metrekare
tesisler bölgesi ve 841.000 metrekare atık havuzları bölgesi olmak üzere
1.5 milyon metrekareden büyük bir alandır ( 156.6 hektar). Atık havuzları bölgesinde
toplam 12 atık havuzu içerisinde 10 milyon ton civarında maden atığı vardır.
Bugünün şartlarında 100 metrekarelik bir konutun sıradan tamiratı için
bile 4 milyar TL komik bir rakamdır. Yani sonucun nereye varılacağı işin başından
belli idi.
Öte
yandan felaketin boyutlarını tanımlamaya yönelik ciddi hiç bir girişim de
sökonusu değildir. Bugüne kadar CMC atıkları ile ilgili araştırmalardan
elde edilen verilerin büyük kısmı Lefke Çevre Derneği’nin son derece kıt
imkanları ile yaptığı ve yapılmasına öncülük ettiği çalışmalardan
elde edilmiştir. Devlet birimlerinin içme ve sulama sularına ilişkin birçoğu
tartışmalı analiz raporları dışında göze çarpan tek çalışma K.K.T.C
Çevre Koruma Dairesi Müdürlüğü tarafından 28/10/1999 Tarihinde
K.K:T.C. D. Lab. Yaptırılan 89/99-2440 Numaralı Bitki Analiz Raporudur. Bu
rapordaki veriler de çok çelişkili olduklarından raporun altına Radyasyon
ve Çevre Analizleri Şube Amiri Halil Çağnan imzası ile şu not düşülmüş;
“Bir analiz sonucu ile genel bir yargıya varılamaz... Numuneler alınırken
homejen bir karışımdan alınmadığı için, iki numuneye bitkinin değişik
organları değişik oranlarda alınmıştır. Bunun neticesinde bazı metal
sonuçları birbirinden farklı çıkmıştır.” Ama hiç kimse araştırmayı
tekrarlama görevini üstlenmez. Bugün bu konuda elimizdeki sağlıklı veriler
Lefke Çevre Derneği’nin daveti ile ülkemize gelen Ege Üniversitesi Çevre
Merkezi araştırmacılarının yaptıkları analizlerden elde edilmiştir.
Devlet tarafından yaptırılan bir diğer araştırma ise Lefke Bölgesindeki
toprakların iz element tablosudur. Bu çalışmanın da Lefke Bölgesine özel
yapılmadığını, tüm ülkede yapılan genel bir çalışmanın parçası
olduğunu biliyoruz. Eğer ortada başka birşey varsa onlar da kamuoyundan
saklananlardır.
İşte bu düzeydeki “bilgi birikimi” ile başlayan rehabilitasyon çalışmaları,
kamuoyunun bilgisine getirilen heyecanlı açıklamaların arkasında tam bir
rezalete dönüşerek devam eder.
Çalışmalar iki koldan ilerliyordu. İhaleyi alan As-Con firması, 17
numaralı havuzu iki farklı kanalla diğer havuzlara bağlarken, Su İşleri
Dairesinin dozeri de ne işe yaradığı belli olmayan bir kanal açmakla meşguldü.
Kamuoyuna bu kanalla CMC arazisine su girişinin engelleneceği açıklanmıştı.
Oysa CMC arazisi zaten su girişi engellenecek şekilde yapılmıştı. Araziye
su sadece iki yerden giriyordu. Bunladan biri güneyden gelen toprak yoldu.
Yaklaşık 500 metre kanal kazılır ama bu yol hariç. Son haftalarda yağan yağmur
suları buradan yine atıklara ulaşabildi. Sunun girdiği diğer yer ise,
arazisini su basmasın diye bir üreticinin yıktığı ve buradan suyu atıklara
yönlendirdiği 17 numaralı havuzun güneyidir. Buraya da 4-5 kepçe toprak
koyup sorunu giderdiler. As-Con ise her biri 20-30 metrelik iki küçük kanal
kazıp işini bitiriverdi. As-Con’un bir diğer görevi de varellerin konacağı
pirit havuzunu temizlemekti. Daha iş bitmeden ödenek bitiverdi. Ödenek
yetersizliğinden adım atamaz hale gelen şirketin bazı işleri kendi imkanları
ile yapma çabası (Havuzlardaki suyun boşaltılması gibi) faydasız girişimlerdi.
Zaten sonuç başından belli idi.
Yıllardan beridir bu konuda yaşanan ciddiyetsizliklerin bilincinde
olarak durumu değerlendiren Lefke Çevre Derneği, devlet birimlerinin bu kez
de gelenekselleşmiş politikalarını terk etmeyecekleri, yani sorunu uyutup
unutturmaya yönelik bir dizi göstermelik işin dışında birşey yapmaya
niyetleri olmadığı kararına varmıştı. Zaman bizi yanıltmadı. Kamuoyuna
verilen umut bizim en azından bir süre susup izelemizi gerektiriyordu. Bölgede
ciddi çalışmalar olduğuna herkesi inandırmışlardı. Bir de ne yalan söyleyeyim
bu kez en azından 300 civarındaki kimyasal madde dolu varel sorununu
hallederler diye düşünmüştük. En azından bu olsun yanımıza kar kalırdı.
Biz de yanıldık.
Varelleri CMC pirit yüzdürme havuzlarından birinin içine gömme kararı
almışlardı. Beton havuzun içini boşaltmaya başladıklarında itiraz ettik.
Bu işler böyle olmaz, atık gömmenin de bir standardı var diye. Gerekli
testleri yapmadan gömme işlemine geçmeyecekleri sözünü verdiler. Sözlerinde
de durdular. Basından öğrendiğimize göre testlerin sonucu olumsuz çıktı.
Ve 18 Ekim tarihli Kıbrıs Gazetesinde İçişleri Köyişleri ve İskan Bakanı’nın
açıklamasına göre temizliği yapılan havuz bu iş için uygun bulunmadı ve
yeni alternatifler aranmaya başlandı.
Rehabilitasyon için çalışmlar 15 Ağustos 2002 tarihinde başlamıştı,
İki ay sonra 18 Ekim tarihinde hiç de süpriz olmayan açıklama geldi,
“yeni alternatifler aranacak”. Bugün 19 Kasım ve hala alternatif aranıyor.
Öyle görünüyor ki biz sesimizi çıkarmadığımız sürece aramaya devam
edecekler.
UNOPS NE YAPIYOR?
UNOPS ile birlikte çalışmalar yapıldığını/yapılacağını
gazetelerde sık sık okuyoruz. Bu yazı dizisinin önceki bölümlerinde de
UNOPS’un hazırlattığı rapordan bahsettik, bu araştırmadan alıntılar
yaptık. UNOPS’un görevlendirdiği Dr. Cohen çalışmaya Ocak, 2002 de başlar
ve çalışmasını Haziran ayında bitirir.
Özellikle burada bizi ilgilendiren CMC arazisindeki
kimyasal maddeler olduğu için raporun bu konu ile ilgili bölümlerinden alıntılar
yaptık. Anlatılanlar kelimenin tam anlamı ile korkunç şeylerdir. Peki tüm
bunlar bu kadar açık bir şekilde bilinmesine rağmen onlar ne yapıyor?
UNOPS’un CMC atıklarıyla fiili ilgilenmesi nerdeyse bir yılı
buluyor. Yani bir yıldan beridir resmen bu işin içindedirler ve bu konu hakkında
detaylı bilgiye sahiptirler. UNOPS’un önündeki bürokratik-siyasal engeller
onları belli dengeler üzerinde iş yapmaya zorlayabilir, bunlar hepimizin
bildiği sorunlardır, ama öyle anlaşılıyor ki Kıbrıs sorunudan
kaynaklanan engeller çoğu zaman olduğu gibi burada da işten kaçışın iyi
bir bahanesi olmuş durumda.
UNOPS’un bugüne kadar yaptığı tek şey kapsamlı bir rapor hazırlatmak
olmuştur, üstelik onu bile muhataplarına ulaştırmada acze düşmüşler.
Peki rapor hazırlatmaktan başka yapabilecekleri hiç bir şey yok mu? Biz,
ilgili devlet birimlerini 300 vareli bile kontrol altında tutmaktan acizdirler
diye suçlarken, bu eleştirilerden sorundan haberdar uluslararası kurum ve
kuruluşların da payına birşeyler düşmüyor mu?
Üstelik bu sorunla ilgili tek uluslararası kurum da UNOPS değildir.
Avrupa Birliği Kıbrıs Büyükelçisi birçok kez bölgeyi gezip sorunla
ilgilenmiş, Şubat, 2001 de Lefke’de yapılan ve ana konusunu CMC maden atıklarının
oluşturduğu “Avrupa Birliği Çevre Politikaları ve Kıbrıs’ta
Madencilik” isimli konferansın açılış konuşmasını yapmış, Kıbrıs
Avrupa Enstütüsü’nün müdürü bu konferansa bildiri sunmuş, AB
parlamentosundan milletvekilleri Lefke’ye gelip incelemelerde bulunmuşlar gözlemlerini
raporlarına yazmışlar…
Herşeye rağmen değişen hiç bir şey olmuyor…
Avrupa Birliği Kıbrıs Büyükelçisi Donato Charini CMC bölgesinde. |
UNOPS raportörü Harvey Cohen |
NE
YAPMALI?
Elbette ki sorunlarımızın çözümsüzlüğünün önemli bölümünün
nedeni bizleriz.
Kıbrıslı Türkler cemaatten halka doğru evrimleşirken, yani
siyasallaşmış toplum haline dönüşürken, bugün kendilerini arama süreçlerinin
aşamalarından birini yaşıyorlar. Kimliğimiz üzerine yürütülen yoğun çalışmalar,
kimlik tasarımları, bu konudaki belirsizlik ve çeşitlilik, toplumsal adımızın
bile ne olacağı, nasıl yazılacağına yönelik tartışma, öneri ve girişimler
bu dönüşümün hızı ve yönünü işaretliyor ve karşıt süreçlere
tepkiyi ifade ediyor. Kıbrıslı Türkler siyasal bir topluluk olarak tarih
sahnesine çıkabilmenin sancısını yaşıyorlar. Bu ne kadar mümkündür
veya tarihsellik ne kadarına izin verecek onlar ayrı konu, ama modern bir
topluluk olabilme çabası bir gerçeklik.
Eski toplumun bağrından ne kadar çıkabildiğimizin biricik ölçütü
ise toplumsal sorunlarımızın bütünü karşısındaki tutumumuzla ölçülebilir.
Sorunlar karşısındaki duyarsızlık ile her biri belirli alanlardaki sorunları
çözmeye yönelmiş sivil toplum örgütlerinin gücü, yani örgütlü toplum
olama düzeyimiz, toplumumuzdaki ilericilikle gericilik arasındaki dengeyi, dönüşümü
gösteriyor.
Bizler eğer ilericiler olma iddiasında isek, bunun ülkemiz özelindeki
pratiğini yaratmak zorundayız.
Yurdunu sevmek, yurtsever olmak, siyasal sorunlar karşısındaki duyarlılıkla
sınırlanabilecek bir duygusallıkla ifade edilemez. Siyasal sorunlar da dahil
olmak üzere, yurt olarak benimsenen topraklardaki her türlü toplumsal sorunla
eş düzeyde ilgili olmak, yurdun doğasına, ayrım gözetmeksizin insanına aşık
olmak ve bu sevgiyi evrensel bir dünya görüşü ile harmanlayabilmekten geçer.
Bunun da ön koşulu toplumsal sorunları, önemleri hangi düzeyde olursa olsun
hiyerarşik sıraya sokmamaktır.
CMC’deki Kimyasallar başlığı altında bu konulara daha fazla
giremeyiz. Ama var olduğuna inandığım potansiyelimize rağmen, sivil toplum
örgütlerimizde yaşanan çaresizlik büyük oranda yukarıda çok az açabildiğim
teorik çözümlemeleri ülkemiz özelinde yapmamış (ya da çok az yapmış)
olmamızdır.
300 varele teslim olmuş bir toplum olmak, en basit sorunları bile çözme
kapasitesinden yoksun bürokratlar tarafından yönetilmek ile toplumun sivil gücü
arasında kopmaz bir ilişki vardır. Eğer saygın bir toplumsal kimlik
istiyorsak, bu ancak sorunlarımızı çözme konusundaki kararlılığımızla
mümkün olabilecektir.