anasayfa

AKDENİZ’İN EN AĞIR KANSER VAKASI:

CMC

(Cyprus Mines Corporation)

Kıbrıs Maden Şirketi Tesisleri

Lefke/Gemikonağı

 

  Fatoş MİRALAY.

 

 

Her Kıbrıslı vatandaş gibi sık sık olmamakla beraber Lefke bölgesini farklı amaçlar için ziyaret etmiştim. Devam eden bu gezintimin son kısmında gittiğim Kıbrıs Maden Şirketi Tesisleri (CMC) beni bir hayli etkiledi ve gördüklerim karşısında irkildim.

Tarih: 13.10.2002.

Herzaman önünden geçtiğim fakat içerisinde nasıl zehirli bir dünya barındırdığını bilmediğim daha doğrusu hiçbir yaşam belirtisinin olmadığı bir yer ‘CMC’. Yayıldığı alan içerisine ilk adım atmaya başladığım bu ilginç, ilginç olduğu kadar tehlikeli  gezintimde ilk hissettiğim şey ayaklarımın altında milyonlarca ezilen kabuklu böceklerin olduğuydu. Yürürken artık normal bir yeryüzü kütlesi üzerinde değilsiniz ve ayaklarınızın üzerine basmaya alıştığı toprak, toprak özelliğini yitirmiş durumda.

 

Gezide herşey bununla başlıyor, soluduğum oksijen (eğer buna oksijen diyebilirsek), nefes almakta zorlandığım hatta kokusu karşısında tüm solunum yollarıma yapışan ağır bir metal birikintisine bırakmış yerini. Gözlerinizin daha önce insan teni üzerinde görmeye alıştığı ağır yanıkları ve buna benzer deri hastalıkları tahribatlarını bu kez toprak üzerinde ve hayal edemeyeceğiniz boyutlarda karşınıza çıktığının fark ediyorsunuz. Uzun yıllar önce terkedilip kendi kaderiyle başbaşa bırakılan bu ‘hastalıklı mekan’ karşısında hayretimi uzun bir süre gizleyemedim. Tek bir kuş sesinin olmadığı, zehirini kusup esir almaya başardığı alan içerisinde bir tek yeşil bitkiye rastlayamayacağınız, (kanserojen madde içeren zehirli vareller dışında) kuşların bile uzaktan bakıp üzerinden uçmak istemedikleri bir ‘FELAKET BÖLGESİ’. 

 

Yaklaşık 1 saatlik bu tehlikeli gezi sonunda iki adım ötenizde duran Akdenizin sularını bile kendine esir alan bu vurdumduymaz doğa felaketinin doğurduğu sonuçları o masmavi denizin hemen başında uzun süre kanayan bir yara gibi gözünüzün önüne serildiğini görüyorsunuz. ‘’Deniz artık yarıya kadar KIZIL RENGE teslim olmuş durumda.’’  

 

Yürürken gözüme çarpan kırık dökük ve artık yerdeki adı konulamaz kütleye yapışmış bir şekilde öylece duran paslı metal parçaları bunlardan yalnızca birtanesiydi...Bazen yanık bir kağıt parçası takılıyor ayağınıza bazende fosilleşmeye başlayan bir hayvan leşine basmamak için olanca gücünüzle duraksıyorsunuz. İlerledikçe hafif esen rüzgarla daha çabuk yayılan  buram buram kokan Asit havuzları ve Siyanür tepelerinden yükselen ağır kokuyu solumamak için gömleğimin ucuyla burnumu kapatmak zorunda kalıyordum. Karşınıza çıkacak olan herhangi bir su birikintisi, artık görmeye alıştığımız o berrak rengini kapkara yada kızıla bırakmış. Çıkış kapısına geldiğim zaman (sadec iki yada üç araba yağ tenekesi ile barikat kurmuşlar sözde) derin bir oh çekiyorum ama çıktığım andan itibaren içimi daha derin ve yıkıcı bir korku kaplıyor......neden tüm bu insanların yaşadığı evler, binalar ve iş yerleri bu CEHENNEME bukadar yakın kurulmuş? ve hemen aklıma şu soru takılıyor, bir saat bile kalmaya dayanamadığım ölüm korkusuyla burun buruna geldiğim bu FELAKET BÖLGESİNDE  yaşayan tüm bu insanlar nasıl oluyor da yıllarca bu havayı teneffüs edip bunca yıl yaşam mücadelesi verebiliyorlar....?  

 

Bence bukadar vurdumduymaz ve bukadar süratle ilerleyen bir felaketin engellenmesinde yalnızca Lefke bölgesinde yaşayan insanların değil başta devlet yetkilileri olmak üzere, tüm Kıbrıslı vatandaşların da bu konuya duyarlılık gösterip biran önce harekete geçmesi gerekmektedir.    

 

                                                                                             anasayfa