LEFKE ÇEVRE VE TANITMA DERNEĞİ                          

 

 Basın Açıklaması

 

Yıllarca C.M.C  kirliliğinin temizlenmesi,  bölge ve ülke insanımıza yaşattığı olumsuz etkilerinin giderilmesi yolunda yaptığımız tüm çabalar ne yazık ki bu yolda uğraşan ve emek veren insanımızı günü birlik oyunlarla aldatma ve Kıbrıs sorununda izlenilen politika gibi “çözümsüzlük çözümdür” mentalitesinin de bu soruna adapte edildiğini görmekten ileri gidememiş ve kirlilik dün olduğu gibi bügün de ülkemizin kanayan bir yarası gibi durmaya devam etmiştir. Uluslararası boyutlardaki bir çevre felaketinin temizlenmesi yolunda uluslararası hukukta; kirleten temizler gibi bir yeri de olmasına rağmen ne yazık ki yetkililerimiz bu konudaki vurdumduymazlıklarını çeşitli vesilelerle göstermişlerdir. Beklerdik ki yalnız bir sivil toplum örğütü olarak değil, ülke ve devlet olarak da bu soruna sahip çıkalım. Bizi duymayan veya duyup da her fırsatta oyalama takdikleri ile zaman kazanmaya çalışan tüm yetkililer yerine, sesimizi daha kolayca ulaştırabileceğimiz ve çözüm bulabileceğimiz insana ve insanca yaşamaya olanak tanıyan ciddi muhattaplar bulma yoluna giderken, yıllarca çözümlenmeyen Kıbrıs sorununda gelinen bu aşamanın, bizim için de bir fırsat olduğu kanaatindeyiz. Barış yolunda atılacak her türlü adıma, insanca yaşam koşullarına ulaşmak bizim hedeflediğimiz ve sonunda  insana, topluma ve  çevreye önem veren bir plan olduğu için de bu fırsatın kaçırılmaması gerekliliği üzerinde tüm gücümüzle çalışmak zorunda olduğumuzun  bilincindeyiz.

Dedelerimiz, nenelerimiz, analarımız, babalarımız Kıbrıs sorunu ile doğup Kıbrıs sorunu ile yaşayıp bu dünyadan çözümsüzlüğün getirdiği sorunlar  içinde göçüp gittiler. Biz de bu sorun ile doğduk. Çözümsüzlüğün getirdiği binbir türlü sorun yanında, sorunlardan bir tanesi olan  C.M.C çevre kirliliğinin temizlenmesi ve insanımıza daha yaşanılabilir ortamların yaratılması ile uğraşıyor ve yetkilileri de her fırsatta göreve çağırıyoruz. Ama hep kandırılıyoruz. Çözümsüzlüğün çözüm gibi görüldüğü mentalitelerin, değil çevre sorunlarına, insanının yaşayabilmesi için elzem olan sorunlara bile çare bulması düşünülemez. Bu bağlamda sorunlu bir Kıbrıs ile sorunlu bir çevreyi de birbiriyle bağlantılı görebiliriz. Kendimizi bildik bileli   her sabah ve öğlen vede akşam, sorunlu bir Kıbrıs  ve dünden daha fazla eriyen ve yok olan Kıbrıs Türkleri ile karşı karşıya kaldığımız olaylar ve bir türlü çözümlenemeyen sorunlar yumağı içinde yaşayıp duruyoruz. Kıbrıs sorununda gelinen aşamada 12 Aralık 2002 öncesine kadar bu sorunun çözümleneceği ve yarınlara daha büyük umutlarla gireceğimiz yönündeki heyecan ve ümidimiz ne yazık ki yerini bir sürede olsa karamsarlık ve endişeye bıraktı. Ama bu karamsarlık  Kıbrıs’ta gerçekten barış ve dünya ile entegrasyon isteyen kişilerin güller arasındaki dikenleri değil de, dikenler arasında kalan son gülü görmeleri ile  son  buldu. Evet,  bir gül daha var. İstesek de istemesek de dikenler arasında bir gül daha “Gel beni kokla.” dercesine bize bakıyor.

Değiştiremeyeceğimiz bir geçmiş geride dururken, şekillendirip sahip olabileceğimiz bir gelecek bizi bekliyor.

Satrançta daima bir sonraki, hadda ondan sonraki hamleden de sonrasını ne kadar çok düşünüp tasarlayabilirseniz oyunu kazanma şansınız da o ölçüde artar.

Yapı ayrı ayrı duranlarla değil, omuz omuza verenlerle kurulur. Toplumsal birlik içinde ve dış dünyada gelişen, siyasal, ekonomik ve sosyal olayları da gözardı etmeden, ufku geniş ve perspektif sahibi insanlarlada birlikte çalışarak, yapmamız gereken dünya ile entegrasyondur. Gelinen bu aşama da göstermiştir ki insanlarımız, yıllarca ufkunu göremeyen insanlarına değer vermeyen sorumsuz ve vasıfsız yöneticiler sayesinde çok şeyler yitirmişlerdir. Onlar, tarih sayfaları içinde, bu topraklardaki vatandaşlarını kendi menfaatleri için yok olmakla karşı karşıya getiren, ama bir avuç gerçek Kıbrıs insanı karşısında yok olmaya mahkum edilmiş vasıfsız ve ideallsiz şahıslar olarak yer almışlardır. Önümüzdeki günlerde de bu konuda aday olanlar kendilerini tek tek belli ettmeye devam edeceklerdir.  Adeta su üzerinde biriken yağ damlacıkları gibi. Bazıları beyinlerini değil de midelerini ihmal etselerdi, Kıbrıs Türk Toplumu, bügün çok daha iyi durumlarda olurdu. Dünyadan bağımsız olarak yaşadığımız bu yılların faturasını bir gün gelip ödeyeceğimiz düşünülmemiş, hep günü kurtarmakla uğraşılmış. İnsanlarımızı da bu emellerine alet etmişlerdir. Ama unutulmaması gereken, Kıbrıs da bir dünya ülkesidir ve özelliği olan müstesna bir yeridir. Kıbrıs, evrenin herhangi bir yerinde tek başına değildir. Dünya üzerinde yaşadığımız, ona göre hareket etmemiz gerektiği unutulmamalıdır. Dünya, değişik bir yörüngede ve hızla ilerliyor. Sratejiler gün ve gün değişiyor. Toplumlar değişikliğe uğruyor ve dünya üzerindeki kaynaklar günden güne tükeniyor. Dünya siyasetine ve ekonomisine sahip dış güçler, dünya üzerinde azalan kaynaklara sahip olabilmek ve halklarını refah içinde yaşatıp daha güçlü olabilmenin senaryolarını hazırlayıp uygulamaya koymaya çalışıyorlar. Bizim bu süreçteki yerimiz ise oyuncu olmamız. Eğer, devlet olmanın ve güçlü olmananın gereklerini yerine getiremiyorsak, ve eğer ki asırlardır bu ada hep bizim dışımızdaki birileri tarafından yönetilmişse; o zaman Kıbrıslı olarak düşünmemiz ve yapmamız gereken, Kıbrıs’taki çözüm değil (nasıl olsa bir çözüm olacak) Kıbrıslı olarak bundan sonra dış güçlerin kendi siyasi ve ekonomik geleceklerini, ada üzerindeki menfaatlerini, asgariye indirecek veya onları bize bağımlı kılacak sorunlu bir Kıbrıs yaratılmasına fırsat tanımayacak önlemler ve çözümler üzerinde tartışmalıyız.

Bügün sorunsuz bir Kıbrıs istenirken niye yakın geçmiştede sorunlu bir Kıbrıs yaratılmıştı yarın yine sorunlu bir Kıbrısın kendi hedefleri için yaratılmak istenmeyeceğini bize kim garanti verebilir.O zaman yarının bügünden daha güzel ve hep güzel olması için çekiç altında ezilen örs  yerine örsü şekillendiren çekiç olmalıyız.Rüzgar, fırtınada esse dağ yerinde durmalıdır.

Kanımca odur ki, Kıbrıs’ta, bir anlaşma önümüzdeki günlerde şekillenip imzalanacak Dünya ile entegrasyon Kıbrıs adasının yaşanılabilir bir ada olması için gereken şartların yanında,  yalnızca bir çevreci olarak düşündüğümüzde bile, bu kirliliğin uluslararası boyutlarda daha çok ses getirmesine ve AB mevzuatı içinde de yeralan çevre politikalarında  temizlenmesine olanak sağlayacaktır. Çünkü büyük güç Amerika, diğer bir güç olma yolunda ilerleyen Avrupa Birliği, Türkiye ve Yunanistan’ın ortak menfaatleri sorunsuz ve yaşanılabilir bir Kıbrıs yaratılması noktasında  kesişti. Kozlar, hiçkimse için bitmemiştir. Ama bana göre en büyük ve son koz  hala bizde,  Kıbrıs ve Kıbrıs insanında.

            Anlamak başka, bilmek başkadır. Bügünden itibaren bilerek anlayalım ve öyle anlatalım. Çünkü bu anlattıklarımız, bizim dünyada hakettiğimiz yerimizi almamıza ve Kıbrıs Türk toplumunun geçmişte kaybettiği saygınlığını kazanmasına ve Türk Ulusu’nun yolunun açılmasına yardımcı olacaktır. Kıbrıs adası üzerinde menfaat peşinde koşan tüm ülkeler ve Kıbrıs halkı da  unutmamalıdır  ki  eşitlik, özgürlük ve barış,  paylaşmaktan geçer ve yine unutulmamalıdır ki bütünden kopan parça hem kendini hemde bütünü öldürür. Bölündükçe eksilir, artılmaz.

 

 

 Hakan Oran    

 Lefke Çevre ve Tanıtma Derneği

 Genel Sekreter