http://www.medyakoop.org/HDetay.asp?ID=163
Bergama'da neler oluyor? |
Asagidaki yazi TMMOB Yönetim Kurulu üyesi Cemalettin Küçük tarafindan kaleme alinmistir Bergama’da hukuksal anlamda nereden nereye gelindi? Bergama altin madeni diye adlandirilan OVACIK altin madeninde yasanan hem hukuksak hem de teknik alandaki olaylara açiklik getirebilmek için, Bergama'da baslatilan Altin madeni hikayesi ve EUROGOLD sirketi ile köylüler arasinda yasanan olaylarin bilinmesi gerekmektedir. 1989 dan günümüze kadar yasanan bu olayin hikayesini açalim. Bergama'da tanimlanan Ovacik altin madeni, Türkiye'nin batisinda, Ovacik köyünün yakininda, Dikili Kasabasi'nin 15 Km dogusunda, Bergama'nin 10 Km batisinda yer alir ve Izmir'e 130 Km uzaktadir. Yöre halki altin madenciligi ve EUROGOLD ile ilk olarak 1989 yilinda bölgelerinde altin bulundugunun duyurulmasi ile tanismis oldu. Altin madeninin bulunmasini sevinçle karsilayan köylüler; EUROGOLD’ un sürdürdügü çalismalara önceleri sessiz kaldilar. EUROGOLD 1989 yilinda Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanligi’ndan Bergama’da altin arama izni, 1992 yilinda yine Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanligi’ndan 10 yil süreli isletme ruhsati, 1993 yilinda Çevre Bakanligindan çevresel etki degerlendirmesi [ÇED] olumlu raporunu ve buna bagli olarak isletme izni aldi. EUROGOLD köylülerin topraklarindan bir miktar satin aldi. Satin aldiklari hisselerin diger hissedari olan köylülere karsi izale-I suyu davasi açma tehdidinde bulundu. Bu yolla da bir kisim daha toprak satin aldi. Daha sonra maden kanununu bahane ederek, [Bu kanunla köylülerin topraklarini kamulastirma yoluyla alacaklarini bu nedenle topraklarin kendilerine satilmasi tehdidi ile] bir miktar topragi daha köylülerin elinden satin aldilar. Köylüler EUROGOLD’ un ilk darbelerini almaya basladilar. Günümüze kadar köylüler üzerindeki baski ve yanlis bilgilendirmeleri artarak gelmistir ve hala daha sürmektedir. Bu arada bilim çevreleri,meslek odalari ve çevreci örgütlenmeler tarafindan, siyanürle altin isletmesi konusunda Köylülere ve kamuoyuna yönelik bilgilendirme çalismalari baslatildi. Dünyadaki uygulama örnekleri incelenerek konu hakkindaki bilgilendirmeler köylülere aktarildi. EUROGOLD ve baglantilari hakkindaki bilgiler arastirmalarla ortaya çikmaya basladi. [EUROGOLD' un kimligi ve baglantilari EK 1] EUROGOLD’ un 1992 yilinda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanligi’ndan alinan iznine kadar tepkisiz kalan köylüler, bu asamadan sonra harekete geçtiler. Bergama’ li Köylüler Izmir barosu avukatlarina basvurarak EUROGOLD’ un baslattigi haksizliklarin ve giderek artan ve ileride dogacak zararlarin durdurulmasi için yardim istediler. Kisaca EUROGOLD’ dan kurtarilmalarini istediler. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanligi’ndan verilen 1989 arama ve 1992 isletme izninin iptali için dava açma süreleri doldugundan Çevre Bakanligi’nin 1993 ÇED olumlu raporunun iptali için 08-11-1994 günü üç adet dava, Izmir 1. idare mahkemesinde 652 yurttas tarafindan açildi. Davalar uzun ve çok ayrintili tartismalardan sonra Danistay 6. Dairesinin 13.05.1997 gün ve E 96/5477 K 97/2312 nolu karar ve gerekçesi ile, yurttaslardan yana sonuçlanmistir. Davada Çevre Bakanligi’nin yaninda EUROGOLD müdahil olarak katilmistir. [DANISTAY'IN gerekçeli karari ' EK 2] Danistay kararindan sonra EUROGOLD çalismalari daha da hizlandirarak, geceleri aydinlatma yaparak kaçak çalismayi sürdürdü. Böylece isletme faaliyetlerini oldu bitti ile dönülmez bir asamaya getirmeyi amaçlamistir. Zaten baskisi altinda olan siyasi mekanizmaya hukuk mekanizmasini da eklemeye çalismistir. Siyasi mekanizmanin TÜBITAK raporu ile bu baski altinda oldugu bir kez daha ortaya çikmistir. Bütün bu yargi süreçlerinde Bergamali köylüler Eylemlilik sürecine girdiler, alinan yanlis kararlara ve uygulamalara karsi toplumun her kesimine seslerini duyurmaya çalistilar. Baskilara karsi sivil itaatsizliklerini sürdürdüler, sürdürmekteler. 1997 yilinda alinan yürütmeyi durdurma ve iptal kararina ragmen, yürütmeden sorumlu olanlar bugüne kadar EUROGOLD hakkinda ve kaçak isletme ile ilgili herhangi bir islem yapilmamakla birlikte, EUROGOLD lehine kamu kurumlari kullanilarak çalismalar baslatmislardir. Bunun son örnegi de Kamuoyundaki adi ile TÜBITAK raporudur. Yürütmeyi durdurma kararini yerine getirmeyenler hakkinda [Vali, Basbakan, Çevre Bakani, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakani] aleyhine Bergamali yurttaslarca dava açildi. Bakanlar hakkinda açilan davada dokunulmazliklari nedeni ile sorusturma yapilip dava açilamadi. Vali hakkinda yapilan sikayet memurun muhakamati kanununa takildi. Tazminat davalari sürmekte idi. Bütün bu süreçlerde Bergamali yurttaslar ülkenin her kösesinde var olan eylemlilikler içerisinde yer almaya basladilar. Hukukla kazandiklarini emperyalizmin azgin kar hirsina karsi kaybetmemek için, mücadelelerini ülkenin her kösesine, her karis topragina, her insanina tasimak ve anlatmak için yillarca yollarda oldular, yollardalar. Bu olaylar yokmus gibi Basbakanlik TÜBITAK Baskanligina bir rapor hazirlatarak, Danistay’in verdigi gerekçeli kararindaki risklerin ortadan kalktigini iddia etmis ve bu nedenle EUROGOLD’ un Ovacik Altin Madeni Isletmesi için bakanliklara da yazi yazarak yeni bir hukuksuzluk sürecini baslatmistir. TÜBITAK-YBADÇAG adi verilen kurul tarafindan ve ekim 1999 da basbakanliga sunulan bu rapor, TÜBITAK baskanliginca sahip çikilmamaktadir. Toplumun degisik kesimlerinden gelen tepkiler üzerine Basbakanlik Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisligi Bölümüne, TÜBITAK-YBADÇAG Raporunun incelenmesi ve Danistay'in verdigi Gerekçeli karardaki risklerin ortadan kalkip kalkmadiginin arastirilmasi için bir görevlendirme yapmistir. Bu görevlendirme ile DEÜ Çevre Mühendisligi Bölümünden 16 ögretim görevlisince yapilan incelemede TÜBITAK-YBADÇAG Raporunun Kamuoyuna sunuldugu gibi gerçekleri yansitmadigi tespit edilmistir. 11 adet eke dayanilarak hazirlanan TÜBITAK-YBADÇAG Raporu, eklerde yer alan olumsuzluklara yer vermeden, Dünyada yasanan olumsuzluklari ve kazalari göz ardi ederek, EUROGOLD firmasinin verdigi bilgilere dayanilarak yazildigi, ayni zamanda yapilmamis tesisler, yapilmis gibi gösterildigini açiklayan Ekim 2000 tarihli bir raporla basbakanliga gönderildi. Ancak Basbakanlik bu rapor yokmus gibi TÜBITAK-YBADÇAG raporu diye adlandirilan rapora dayanarak Ovacik altin madeninin isletilmesi için deneme üretimi yaptirmak üzere ilgili bakanliklara izin verilmesi konusunda yazi yazarak yeni bir hukuksuzluk sürecini baslatmistir. Bunun üzerine köylüler yeniden mahkemeye basvurarak yapilan islemlerin durdurulmasini ve 1997 de verilen Danistay kararinin uygulanmasini istediler. Izmir 1. Idare Mahkemesi mayis 2001 de verdigi kararla ovacik altin madenine verilen izinlerle ilgili islemin durdurulmasi kararini verdi. Dava Danistay'da temiz edildi. Yürütme ile ilgili bir aylik sürenin dolmasina bir kaç gün kala, Izmir 1. Idare mahkemesinin verdigi yürütmenin durdurulmasi kararini; Danistay nöbetçi Mahkemesi, Basbakanligin yürütme yetkisinin bulunmadigi, Basbakanligin bir koordinasyon kurulu oldugunu belirten bir kararla kaldirmis bulunuyor. Burada ki karar sirket lehine degildir. Hukukçulara göre karar basbakanligin yürütme yetkisi olmadigini ve bu nedenle basbakanligin yürütmesi ile ilgili islem yapilmasinin da anlamsiz oldugunu belirtmektedir. Su asamada dosya Danistay'da bulunmaktadir. Ancak burada sunu da açiklamakta yarar vardir. Izmir 1. Idare Mahkemesinin karari Danistay'da görüsülüp, kararin açiklanacagi sirada Basbakan Yardimcisi Hüsamettin ÖZKAN tarafindan, nöbetçi mahkeme baskanliginin ziyaret edilmesi de ilgi çekicidir. Bergama’da [Ovacik’ta ki] altin rezervinin ölçümü tam olarak yapilabildi mi? Mevcut rezervin Türkiye Ekonomisine getirisi nedir? Ovacik altin madeni rezervi ve tenörü ile ilgili olarak 1989 dan sonrasi için sirketin verdigi bilgiler dogrultusunda yorum yapilmakta. Çünkü 1985 yilinda çikarilan 3213 sayili madencilik yasasi ile MTA sadece çalisma izni veren bir kurum haline getirilmesi ile daha sonra yapilan çalismalarda, dogru rakamlara ulasma olanagi ortadan kalkmistir. [EK 3 Türkiyede Madencilik Politikalari Tarihi Gelsisimi] Sirketin Ovacik'ta su ana kadar yaptiklari ve dünyadaki uygulamalari göz önüne alindiginda, Verdigi bilgilerin inandirici olmasi söz konusu olamaz. Ancak su ana kadar EUROGOLD 'un verdigi bilgiler, Bergama Ovacik altin madeninde görülen rezervdeki altin miktari 30 ton gümüs miktari bunun yarisi kadardir. Ancak altin ve gümüs disinda Platin ve paladyum gibi elementlerinde olmasi söz konusudur. Simdiye kadar cevher analizi ile ilgili bagimsiz bir bilgiye sahip olma olasiligi olmadi. Ayni zamanda madenin görünür ,muhtemel ve olasi rezervleri hakkinda da çeliskili açiklamalar söz konusudur. Sirketin 1993 yilinda yaptirdigi çalisma ile Ovacik altin madeninin 8 yillik bütçesinin 280 milyon dolar oldugunu açiklamistir. Ancak bugünlere gelene kadar çesitli zamanlarda, yapilan açiklamalarda gittikçe artan bir yatirimdan söz edilmistir.25-30 derken son zamanlarda 300 milyon dolar yatirim yapildigindan söz edilmektedir. Bu durumda sirket çikarilacak olan madenin, tüm bütçesine göre su anda zararda gözükmektedir. Bütçeden çok yatirim yapilmasi demek isletmeye baslamadan zarar demektir. Sirketin devlete ödeyecegi pay simdiki verilerle % 5 Kardan % 5 de madencilik payi olmak üzere toplamda, karin % 10 u olarak görülmektedir. Simdiden zarar söylemleri olan bir sirketin ileride kar etmesi söz konusu olabilir mi? Bu durumda nasil bir gelir beklenir bilinmez. Zarar edecek bir isletmeyi çalistirmakta, bu kadar israrci olunmasi ne anlami oldugunu herkesçe biliniyor olsa gerek. 1 gram altinin dogaya maliyeti ne kadardir? Bu soruya rakamsal olarak somut bir sey söylemek söz konusu olamaz. Ancak altin madeni cevherinin özelliklerine ve üretim yöntemine, bunlarin yaninda isletilecegi cografyaya bagli olarak degismektedir. Var olan verili kaynaklara göre altin üretiminde dogaya olan maliyet gittikçe artmaktadir. 1980 li yillarda 1gr altin için 1 ton atik ortaya çikarken 1990'lar da 3 ton günümüzde 3,5 ton oldugu tahmin edilmektedir. Sadece atik olarak bu oranlarin ortaya çikmasinin yaninda atiklarin özellikleri, siyanürlü olusu, agir ller bulundurmasi, çesitli kimyasallar içermesi doga açisindan maliyeti etkiler. Bunlarin yaninda isletilecek madenin bulundugu cografya [tarim, orman alani, su havzasi olmasi] ve atiklarin dogaya verilis biçimi ve verildigi cografya ele alindiginda maliyetin hesaplanmasi söz konusu olamaz. Bunun en güzel örnegi Bergama altin madeni için söylenebilir. Çünkü Bergama'da bugdayin,ayçiçeginin,tütünün sari altin; pamugun beyaz altin, zeytinin siyah altin oldugunu herkes bilir. Bu bölgede Subat 2000 de Romanya'da meydana gelen bir altin madeni kazasinin benzerinin nelere mal olacagini düsünmek bile istemiyorum. Subat 2000 de Romanya'da kazaya sebep olan, atiklari isleten sirketin Bergama'da Altin madeni isletmek isteyen sirketle baglantilari basina yansimisti. Bu olayi ele aldigimizda Tisa ve Tuna nehirlerindeki yasamin sona ermesindeki maliyeti nasil hesap ederek altinin maliyetine ekleyebilirsiniz. Doga bu maliyetin altindan nasil kalkar. Dogaya yüklenen bu maliyetler gelecege katlanarak gitmektedir. Altinin üretim yöntemleri dogaya agir yükler yüklemekte. Günümüzde yogun olarak tercih edilen siyanürleme yöntemi, simdiye kadar dogaya çok agir maliyetler yüklemistir. [EK4 Dünyada yasanmis maden kazalarina örnekler] Tüm dünyada çikartilan altinin yüzde kaçi zorunlu ihtiyaçlar için kullaniliyor? Mevcut stoklar ihtiyaçlari karsilayacak durumda degil mi? Altinin kullanim alaninin zorunlulugu tercihlere göre degisir. Birilerine göre süsleme ve ziynet esyasi olarak kullanimi zorunlu tüketim alani olarak, birilerine göre de, merkez bankasi kasalarinda karsiliginda para basmak için zorunlu olarak gösterilebilir. Ancak saglik alani, elektronik ve teknik kaplamacilik alanlari disinda kullaniminin zorunlu olmadigi açiktir. Bu bir tercih sorunudur. Üretim maliyetinin dogaya bu kadar yüklü geldigi bir malzemenin nerelerde kullanilacagina kara vermek zor olmasa gerek. Su an dünyada kullanim alanlari olarak bakildiginda % 70 kadari kuyumculuk sektöründe % 5 kaplamacilik ve süsleme, % 5 elektronik- elektrik, % 2 dis hekimligi alaninda ve kalani da çesitli alanlarda kullanilmaktadir. Kabaca bakildiginda % 5-7 gibi bir zorunlu kullanim alani gözükmekte. Bunu % 10 gibi alirsak yillik olarak üretilen altinin on yillik bir kapasiteyi karsilayacagi açiktir. Yillardir üretilen altinlarin büyük bir kismi Merkez bankalari kasalarinda yerin altinda çelik kasalarda bekletilmektedir. Burada Bernart RUSSEL' in bir sözüne yer vermekte yarar var. '' Altin Güney Afrika'da yerin altindan yogun çalismalarla çikarilarak, hirsizliga ve soyguna karsi genis güvenlik önlemleri altinda tasinarak, Newyork ve Londra'da yine yerin altinda çelik kasalara gömülmektedir. Hiç çikarilmasaydi ne degisirdi?'' Simdi yerin altinda gömülen altinlar çikarilsin ve dünyanin en az 100 yillik gereksinimi olan altin kullanilmaya baslansin. [EK 5 ALTININ KULLANIM ALANLARI] Temel olarak altin tarihinin bir incelenmesi gerekir. Krallari tahtlarindan eden ve savaslara neden olan bu sari lin para ile olan iliskisi nedir? Incelenirse daha çok anlasilmaz ortaya çikacaktir. [EK 6 ALTIN PARA ILISKISI] Altinin yerine ve altinla birlikte kullanilan diger Soy ller de [ gümüs platin, paladyum] altinin üretim yöntemleri ve daha çok birlikte elde edilmektedirler. Bu nedenle birbirlerine fazla alternatif olmamakla birlikte stoklari altina alternatif ve altin ile birlikte kullanilabilir. Zorunlu olarak kullanilacak olan altini ikame edecek baska madenler var mi? Bu sorunun yaniti bir önceki soruda kendiliginden yanitlanmis oldu. Bunu karsilayacak altinin kendisi yerin altinda kasalarda. Eurogold ve Normandy sirketlerinin geçmisteki çalismalarinda ortaya çikan sonuçlar nedir? EUROGOLD VE NORMANY farkli iki kurulus degildir. Normandy 1989 yilinda Almanya ve Kanadali ortaklari ile EUROGOLD' u kurmustur. Çesitli tarihlerde ortaklik hisselerinde degisiklik olmakla birlikte 2000 yilinda sirketin tamami Normandy'nin eline geçmistir. [EK 1 EUROGOLD' un kimligi ve baglantilari] Simdi Bergama Ovacikta EUROGOLD yerine baba sirket NORMANDY faaliyet yürütmektedir. Bu nedenle NORMANDY yada EUROGOLD' un uygulamalari denince tek bir uygulayici görülmelidir. Bu sirketlerin dünyadaki uygulamalari gibi Ovaciktaki köylüler üzerindeki baskilari kisa sürede ortaya çikmistir. Bu konuyu ilk soruda Bergama hikayesini anlatirken açiklamistik. Ancak deginilmeyen bazi konulara burada yer vermek gerekiyor. Bergama altin hikayesinde anlatildigi gibi hiç bir yargi kararina uymadan; insai faaliyetlerini sürdürerek kaçak olarak tamamlamistir. Bu arada taraftar bulabilmek için çesitli yillarda ramazan aylarinda insanlarin dini duygularin sömürmek amaci ile iftar yemekleri vermistir. Sonra kaçak olarak altin üretimi yaptigini açiklayarak kendisini ihbar etmistir. Burada da bir oyun söz konusudur. Kendisini ihbar ederek siyanür kullandigini [ kullanip kullanmadigi meçhul] böylece atik barajinda siyanür limitlerine uyuldugu gibi bir oyunu sergilemis ve ayni zamanda deneme üretimini baslattigini belirterek, bir yillik deneme üretimi yapan tesislerin CED uygulamasinin disina çikarilmasini öngören yasalardan faydalanmanin yolunu aramaktadir. Bütün bu islemleri uygularken basbakan dahil bazi milletvekillerini bu konuda gayet iyi kullanmislardir. Bu sirket dünyadaki uygulamalari ile çesitli ülkelerde çevre kuruluslarinca kara listeye alinmistir. Hatta ABD' de bir yargiç bu sirketin bagli oldugu bir firmanin davasinda söyle söylemek zorunda kalmistir.'' Yillardir bu tür davalara bakarim. Ama bu kadar entrika çeviren bir sirketle ilk defa karsilasiyorum:'' Iste bu uygulamalarda ne kadar entrikaci oldugunu göstermez mi? Siyanür tek basina dogaya zarar verir mi? Siyanürsüz altin çikarma imkani yok mu? Siyanür Türkiye’de baska alanlarda kullaniliyor mu? Elbette ki verir. Siyanür yüksek oranda toksik ve öldürücü oldugu için ayrica uygulamalarda zehir olarak gösterildigi için olumsuz bir anlam çagristirir. Belirli bir miktarin üzerinde dogaya verildiginde içme sularinda zehirlenmelere neden olmasinin yaninda, bazi bilesikler olusturarak, örnegin hidrojensiyanür gibi çok zehirleyici etkiler yaratir. Siyanürün tek basina dogaya verilmesi söz konusu degil. Ancak siyanür bilesiklerinin bir yerden bir yere nakli sirasinda yada kullanim sonrasi bilesiklerinin ortama verilmesi söz konusudur. Örnegin 1998 de bir altin madenine siyanür getirirken Papua Yeni Gine de Barskoon nehrine yuvarlanarak çevre sagligini nasil tehdit ettigini Dünyada olusan maden kazalari örneklerinde görebiliriz. [EK4 Dünyada yasanmis maden kazalarina örnekler] Altin madeni cevher özelliklerine bagli olarak altinin siyanürsüz olarak elde edilmesi mümkündür. Ancak Siyanürleme yöntemine alternatif olan bazi yöntemler daha zehirli olarak ortaya çiktigi söz konusu olmustur. Bunlarin disinda su ile yikama yöntemi olarak adlandirilan bir yöntem iri taneli maden cevherlerine uygulanmaktadir. Bazi ülkelerde siyanürsüz üretimlerin yapildigi yönündeki bazi bilgiler sakli tutulmaktadir. Bütün bunlarin disinda su ana kadar zengin dünya altin madeni cevherleri yogun olarak tüketilmis durumda ve düsük tenörlü ve ince taneli cevherler söz konusu oldugundan, sirketler için en karli yöntem olan siyanürleme uygulamasi sürdürülmektedir. Siyanür bilesikleri dogaya birakildiklarinda suda çözünerek, dogadaki kayaçlarda bulunan agir lleri harekete geçirirler. Örnegin Kütahya Gümüsköy' de ETIBANK tarafindan siyanür kullanilarak 1987 yilinda gümüs madeni isletilmeye basladiktan sonra, havuz çamurunu evlerinin sivanmasinda kullanan köylülerde, ortaya çikan yogun rahatsizliklarin arsenikten kaynaklandigi konusunda Anadolu Üniversitesi'nce yapilan bir çalismanin oldugu bilinmektedir. [EK 4] Yine ülkemiz Kuzey Bati Anadolu cografyasinda yogun miktarda arsenige bagli rahatsizliklarin ortaya çiktigi görülmektedir. Bunun en son örnegi Kütahya'nin Emet ilçesinde görüldü. Siyanürleme yöntemi ile altin üretimi sirketlerin karliligi açisindan tercih edilmektedir. Çevreye olan maliyet göz önüne alinmadan yapilan bu islem gelecekte dogaya neler yükledigini geçmis örneklerinden görmek mümkündür. 2000 yili Subat ayinda Romanya'da geliyorum diyen faciayi unutmak mümkün mü? [EK 4] Siyanür tuzlari ülkemizde Yogun olarak baska alanlarda kullanilmaktadir. Ancak bu kullanim alanlari da çesitli kirliliklere neden olmaktadir. Bunlari örnek göstererek yeni kullanim alanlarinin hem de daha yogun olarak kullanilmasinin savunulmasi art niyettir. Çünkü isil islem tesislerinde, kaplamacilik alanlarinda ramatçilarda ve küçük çaptaki diger sektörlerde kullanildigini ve sektörlere karsi çesitli önlemlerin önerildigini biliyoruz. Bu sektörlerde yeni alternatiflerle yavas yavas terk edilmeye baslandigini bilmekteyiz. Örnegin bu sektörlerden isil islem tesislerinde kullanilan siyanür tuzlari sadece potalarda ergitilerek kullanilmakta. Dogaya desarj edilmemektedir. Ancak bazi isletmeler bu konuda ayni duyarliligi göstermedigi bilinmektedir. Bu konuda önemli tedbirlerin alinmasi gerekir. Bir kirletme islemi örnek gösterilerek diger kirletici islemlerin hakliligi savunulamaz. [EK 7 SIYANÜR BILESIKLERI VE ETKILERI] Altin çikartilmasinin Türkiye ekonomisine somut katkisi ne olacaktir? Önce Bergama Ovacik Madenini ele alirsak, buna daha ikinci sorunuzda yanit vermistim. Hiç bir ekonomik katkisi olmayacagi rakamlarla ortadadir. Bu soruya yinede söyle yanit verebiliriz. Kirletilmis doga, atik havuzlari ile bas basa kalmis bölgeler, madenleri yurt disina gitmis halk olarak açiklayabiliriz. Bunu söylerken dünyada Dogal kaynaklari baska ülkeler tarafindan isletilen, ülkeleri inceledigimizde ne kadar hakli oldugumuzu ve gelecegin kolayca görülebilecegine dayanmaktayiz. Uygulamadaki madencilik yasalari ve degistirilmeye ugrasilan diger kisimlari ele aldigimizda ülke ekonomisine arti bir sey getirmeyi birakin eksi bir durum söz konusudur. [EK 8 ALTIN MADENCILIGI VE TÜRKIYE EKONOMISI] Ancak birde bu konuyu yasanan olaylarla ele almak gerekiyor. Altin madeni ekonomisi neden bu kadar ön plana çikmistir. Bu durumun gündeme gelmesinin en önemli nedeni, ekonomik kriz sürecinde, firsatçiligin yaratilmasidir. Bu firma ile ilgili olarak her türlü yolu deneyebilecegini daha önce söylemistik. Iste bu asamada Bergama davasi yargi sürecinde iken sanki ülkenin kurtulusunun altin madenlerinde imis gibi bir kamuoyu yaratarak, yargiyi etkileme sürecinde ortaya çikmistir. Bu ortamin yaratilmasinda EUROGOLD çalisanlarinin parmaginin görmemek mümkün degil. En azindan ortaya atilan rakamlarla ilgili çalismayi yapan NORMANDY [EUROGOLD] Enformasyon müdürü Vedat OYGÜR ün sesinin çikmasi beklenirdi. Simdi Altin Ekonomisinin yogun olarak tartisildigi bu rakamlar nereden çikti ve gerçekliligi nedir bu konuda bir açiklama yapalim. 6500 TON ALTIN VE 450 MIYAR DOLAR PARA buradan baslamak gerekiyor. Bu 6500 ton altin nerede? Bundan yillar önce NORMANDY [EUROGOLD] Enformasyon müdürü Vedat OYGÜR ve simdi hayatta olmayan Ayhan ERLER bir çalisma sunuyorlar. Bu çalismada ''Türkiye'nin Altin rezervinin 225 ton oldugunu belirtiyorlar. Ancak bu çalismanin sonrasinda birtakim modelle ile Türkiye'nin altin potansiyeli konusunda 1730 ton ile 6490 ton arsinda oldugu tahmininde bulunuyorlar. Burada dikkat edilmesi gereken konu rezervin degil potansiyelin tahminidir. Yani potansiyel tahmin edilmektedir. Hem potansiyel hem tahmin söz konusudur. Bir kez madenler öncelikli olarak görünür rezerv olarak ele alindiginda ekonomik isletmeden söz edilebilir. Madencilikte görünür, muhtemel [olasi] ve potansiyel [olabilir] rezervler söz konusudur. Yapilan bir çalismada, olabilir olarak yapilan tahmini çalismanin en üst rakamindan büyük bir rakami varmis gibi göstermenin arkasinda neler yatmaktadir. Bu bir yaniltmadir, Kullanmadir. Neyi? Ekonomik sikintilari kullanarak kamuoyu yaratarak bagimsiz yargiya baski uygulamadir. Yani kamuoyuna sunulan rakamlari gerçekle bir iliskisi yoktur. Ayrica 6500 ton altinin oldugunu varsaysak, hiç bir masraf etmeden, ekonomik degerini ele aldigimizda; külçe olarak masanin üzerine konuldugunda bile bugünkü degerle en fazla 65 milyar dolar oldugunu herkes bilir. Bu nasil oldu da 450 milyar dolara çikti? Burada da bir yaniltma ile kamuoyu olusturma söz konusu oldugu görülmektedir. Yine bu miktar potansiyel gerçek olsa bile, görünür rezerv haline getirilmesi için 8 milyar dolar gerektigi MTA tarafindan açiklanmistir. Bu islem için 10 yillik bir süreden söz edilmekte. Bergama ile ilgili hazirlanan bilimsel raporlardaki çeliski nereden kaynaklaniyor? Bu soruya özünde çeliski var diyerek yanit verebiliriz. Öncelikle kamuoyunda TÜBITAK Raporu olarak bilinen raporu ele almamiz gerekiyor. Birinci soruda da belirtildigi Bu rapor kamuoyu önünde, ancak bu raporu teknik ve hukuksal alanda çürüten raporlar hukuktan ve kamuoyundan saklanmaktadir. Bunu bilerek TÜBITAK Raporunu ele alalim. TÜBITAK Raporu 11 ekten olusan toplam 22 sayfalik bir rapordur. Hukuki kismini birinci soruda ele almistik. Teknik olarak yeterli olmadigini Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisligi Raporu ile ortaya konduguna deginmistik. Bizim incelemelerimizde çok çesitli teknik yaniltmalar oldugunu tespit ettik. 11 ek çesitli alanlarda [ cevher hazirlamadan, hukuki alandan, depremsellik, hidroloji vs] degisik tirnak içinde bilim ''Adamlarinca'' hazirlanan raporlari içermektedir. Öncelikle bu 11 ekte bile çok yanlislik ve yanliliklari tespit etmemize ragmen, yinede bu eklere atifta bulunularak hazirlanan, bu rapor, eklerdeki olumsuzluklari yansitmamaktadir. Bunlari örneklemek mümkündür. Bunun yaninda 11 ek tamamen EUROGOLD tarafindan verilen bilgilere dayanilarak hazirlanmistir. Bagimsiz degildir. Bir kaç örnek vermek gerekirse; dünyanin çesitli yerlerinde olan altin madeni kazalarinin hiç olmamis gibi gösterilmesi, siyanürün dünyada güvenle kullanildiginin yansitilmak, tamamen insanlari aldatmaktan baska bir sey degildir. [DÜNYADA YASANMIS MADEN KAZALARINA ÖRNEKLER EK4] Depremle ilgili yorumu ele aldigimizda eklerden birinde söyle denilmekte'' atik havuzunun olasi bir depremle yikilmasi yada sel olmasi durumunda , olusacak risk yakin yerlesim alanlarini da etkileyeceginden önemi kalmayacaktir. Bunun açiklamasi 17 agustos 1999 Marmara depremindeki bir örnekleme ile olur. Yalova civarinda faaliyet gösteren bir elyaf fabrikasinin depolarindan sizan ve siyanürle çok büyük bezerlikler gösteren akrilonitrilin sonuçlarini neler oldugunu yeniden hatirlatmakla mümkün olabilir. Yani depremde yerlesim birimlerinin yikilmasi kesin öyleyse yarali olanlari ve sag kalanlarinda zehirlenmesi önemli degil demektir. Yine Prof Dr Aykut BARKA' nin depremle ilgili faylarin bazilarinin aktif oldugu bildirilmesine ragmen bu konuya ana raporda yer verilmemistir. Bu örnekleri artirmak mümkündür. Eklerde olmayan konular varmis gibi eklere atifta bulunularak ana rapora asilsiz bilgiler konulmustur. Burada en önemli konu Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisligi Bölümü tarafindan hazirlanan raporun yargidan ve kamuoyundan sakli tutulmasidir. Sonuç olarak bir olayla konuyu baglayalim. Firma yetkilileri hem bizlere hem de bazi zamanlarda yaptiklari açiklamalarda söyle diyorlardi.'' Çevrecilere ve sizlere tesekkür ediyoruz yogun çalismalariniz ve baskilariniz sonrasi, dünyanin en modern çevreye duyarli tesisini kurduk.'' Simdi bir bu tesis iddia edildigi gibi çevreye duyarli degil. Birde demek ki baski ve çalismalar olmasaydi hiç bir seyi dikkate almayacaklarini kötü niyetlerini açikça beyan ediyorlar. Yani on yil öncesinde ne kadar hakli oldugumuz ortada. Ikincisi su ana kadar mücadele eden insanlar ve örgütler dinlenmedi, sadece baskilarla buraya gelindi. Öyleyse bir kez olsun bu insanlar dinlensin ve hem çevre açisindan felaketin önüne geçilsin, Hem de ülkemize hiç bir ekonomik katkisi olmayacagi konusundaki uyarilarimiz dikkate alinsin. Bir kez olsun bu çalismalar degerlendirilsin. EK 1: EUROGOLDUN KIMLIGI BAGLANTILARI EUROGOLD MADENCILIK SANAYI A.S. EUROGOLD, Avustralya kökenli Normandy Poseidon ve Kanada Kökenli l Mining Corporation’a bagli olarak 29 agustos 1989 da kurulmus ve ortakliklari yillara göre degisiklik göstermistir. EUROGOLD’UN HISSE SAHIPLERI 1989 dan 1994’ e kadar 1. AAC [Anglo Amerikan Corp] Avustralya kökenli Normandy-Poseidon Grup sirketlerinden Poseidon Gold Limited % 66.67 hisseye sahip 2. Alman ve Kanada kökenli lgeselschaft Grup Sirketlerinden l Mining Corporation [Mineral Geselschaf- Degussa -Dresdner Bank] %33.33 hisseye sahip 1994 den 1999’a kadar 1.Normandy -Poseidon + BRGM [ Avusturya-Fransa] %67 hisseye sahip 2.INMET INCO [Kanada] %33 hisseye sahip 1999 dan sonra %100 Normandy EUROGOLD’UN BAGLANTILARI Eurogold; Australien Consolidated Minerals [ACM] ile Kanada l Mining arasinda kurulmus bir ortaklikti. ACM Normandy Posedion ve Western Mining of Avustralya sirketlerinden olusmustur. Baslarinda Ingiliz kökenli olan Yeni Zellanda’li Sir Ron Brierley tarafindan yönetilen GPG firmasi ACM nin % 16 sina sahiptir Ortaklardan ll Mining Büyük Alman Sirketi llgesellschaft ile Italyan Agip Miniere Sirketinin alt kurulusudur. ll Mining* ayni zamanda Kanada sirketi Teck ve Avustralya’li MIM sirketinin ortagi olup Papua Yeni Gine’de bakir madeni ile çevrede yarattigi kirliligi ile taninmaktadir. Ayrica Türkiye’de Çayeli bakir madeni için yatirimlari Dünya Bankasi ve Alman bankasi DEUTSHCE BANK tarafindan finanse edilmektedir. Alman bankasi DRESDNER BANK, Eurogold sirketinin Bergama’daki altin madeni için finanse etme girisimini Alman çevrecilerin baskisi ile askiya almisti. DRESDNER BANK Subat 2000 de Romanya’da meydana gelen Altin madeni kazasina neden olan ESMERALDA’ yi finanse etmektedir. ESMERALDA Avustralya kökenli bir sirkettir. EUROGOLD ‘un eski ortaklarindan L MININGINC çevreye verdigi zararlar nedeni ile Amsterdam’ da ki su örgütü [IWF] tarafindan kara listeye alinmistir. EUROGOLD Baglantili Diger Kuruluslar CMC [Cyprus Mines Corp] Bir ABD firmasidir. 1974’e kadar Lefke’de Bakir ve altin madeni isletti. 1985 yilinda AACO adli baska bir AABD firmasi ile birlesti. 1993’te ‘’Cyprus AMAX Mineral Corp’’ adini aldi. ABD nin bir baska madencilik monopolü AMAX’a katildi. CMC ABD’nin ikinci büyük bakir madencisidir. Lefke’deki çevre felaketinin sorumlusudur. [Bu bölge ot bitmez durumdadir. Çevre felaketi örnegi olarak gösterilmektedir.] AMACO Standart Oil Of Indiana isimli ABD petrol sirketine aittir. Papua Yeni Gine’da Ok Tedi Madeni’nde çevre faciasina yol açti. Burada AMACO[%30]+BHP [Avustralyali altin sirketi] [%20] + [Mineral Geselchaft+Degussa+Drestner Bank] [%20] + Papua Yeni Gine Hükümeti[%20] ile ortakti. BHP 1990 da EUROGOLD’un babasi Poseidon’a katildi. Uranyum arayicisi olan AMACO Yeni Zellanda Coromendel Waitekauti altin madenini çalistirdi. 1988 de Kanadali DOME PETROLEUM’ la birlesti, Kanada’nin en büyük petrol üreticisi oldu. 1978 de petrol atiklari ile Fransanin kuzey kiyilarini kirletti AMAX ABD’nin en büyük madencilik kurulusudur. Molibden çikarir. AMAX ve BHP [Avustralyali altin sirketi] ile demir madeni isletti. AMAX 1986’da hisselerini Poseidon’un ortagi HOMESTROKE’ e satti. 1990’da BHP altin hisselerini Poseidon’a devretti. AMAX –BRGM ortakligi Yeni Koledonya’da Nikel+Molibden çikardi. BRGM bir Fransiz sirketi olup 1994 de EUROGOL’ un ortagi idi. AMAX ve AAC ortakligi Botsvana’da Bakir ve Nikel çikardi. AAC [Anglo Amerikan Corp] Güney Afrika kökenlidir. Poseidon’ un babasidir. EUROGOLD’ un dedesidir. AMAX , British Colombia’ da Nighy Molibden madeninde köylülerce hükümete sikayet adildi. AAC [Anglo Amerikan Corparation]: Patronu New York Chaise Manhattan Bank’in sahibi Ernest Openheimer; 1948 yilinda Filistin topraklarinda Israil Devleti’nin kurulmasina, 1954 yilinda Rodezya’daki [Zimbabve] bagimsizlik mücadelesine karsi, irkçi yönetime el altindan yardimda bulunmustur. INCO [Kanada]: EUROGOLD’ un Ovacik altin madeni projesinde aritma tesisinin insa planlayicisidir.1900’lü yillarin basinda, Kanada Bakir Sirketi adiyla ABD’nin Ohio Eyaletinde kurulmustur. 1920’lerin basinda Uluslararasi Nikel Sirketi adi ile dünya nikel ticaretinin %90’lik bölümünü kontrolünde bulunduruyordu. I. Dünya Savasi’nda hem Itilaf, hem de Ittifak devletlerine kaynak sagladi. II. Dünya Savasi’nda ise Almanya ve Japonya’nin silahlanmasinda kilit rol oynadi. 1970’lerde fasist diktatörlükle yönetilen Guatemala’nin en büyük ve en karli yabanci yatirimcisi oldu. 1984 yilinda, Kanada Hükümeti’nin hazirladigi bir raporda; INCO’ nun bakir ve nikel üretimi sirasinda çevre standartlarina uymadigi belirlenmis ve Kanada’daki asit yagmurlarindan birinci derecede sorumlu oldugudur. *Bu sirket Papua Yeni Gine’de Bakir madeninde yarattigi çevre kirliligi ile taninmaktadir. Ayrica Türkiye ‘de Çayeli bakir madeni için yatirimlari Dünya bankasi ve Alman bankasi tarafindan finanse edilmektedir. EK 2 DANISTAY'IN GEREKÇELI KARARI 1997 Danistay’in gerekçeli kararina göre T.C. Anayasasinin 17. maddesinde: ‘’ Herkes yasama, maddi ve manevi varligini koruma ve gelistirme hakkina sahiptir. Çevreyi gelistirmek, çevre sagligini korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaslarin ödevidir. Devlet herkesin hayatini, beden ve ruh sagligi içinde sürdürmesini saglamak, insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi arttirarak isbirligini gerçeklestirmek amaciyla saglik kuruluslarini tek elden planlayip hizmet vermesini düzenler….’’ Kurallari yer almistir. Canli yasaminin en önemlisi olan insan yasaminin saglikli, dengeli, bozulmamis bir çevrede sürdürmesi esastir. Insan yasaminin korunmasi bir öncelik olduguna göre, insanin dogal yasam temellerinin korunmasi ve gelistirilmesi gerekmekte ve çevrenin korunmasi insan yasaminin vazgeçilmez bir unsuru olmaktadir. Isletmecinin iyi niyeti,önlemlerin titizce denetlenmesi gibi kavramlara bagli kalinarak,yapilacak faaliyet sonucunda elde edilecek ekonomik degerin,dogada ve dogrudan veya dolayli olarak insan yasami üzerindeki risk faktörünün gerçeklesmesi halinde kamu yararinin öncelikle insan yasami lehine degerlendirilmesi dogaldir. Siyanür liçi yöntemi ile altin madeni isletilmesinde isletmeciye ve yapilacak olan denetime duyulan güvene bagli olarak risk olasiliginin azalacagindan söz etmek mümkün degildir. Yukaridaki teknik ve hukuki belirlemeler karsisinda, insanin yasama hakkini ve devletin de çevre sagligini koruma, çevre kirlenmesini önleme, herkesin hayatini beden ve ruh sagligi içerisinde sürdürmesini saglama ödevlerini dikkate aldigimizda, Çevresel Etki Degerlendirme [ÇED] ve bilirkisi raporunda da öngörülen olasi risk faktörleriyle çalisan ve bu riskin gerçeklesmesi halinde dogrudan veya çevrenin bozulmasi ile dolayli olarak insan yasamini etkileyecegi kesin olan siyanür liç yöntemi ile altin madeni isletmesine izin verilmesi yolundaki dava konusu islemde kamu yararina uygunluk bulunmamaktadir.’’ EK 3 TÜRKIYE’DE MADENCILIK POLITIKALARI Dogal kaynaklarin en önemli özelligi, hiçbir topluluk, sinif ve katmanin emegi karsiligi üretilmemis olmasi nedeni ile, hiç kimsenin herhangi bir gerekçe ile sahiplenme hakki iddia edilemeyecegi ve dolayisiyla, tanimi geregi bu kaynaklarin tasarruf hakkinin kamuda olmasidir. Kamu bu kaynaklarin insanlik hizmetine nasil sunulacagina karar verme hakkina sahip olmalidir. Bu haklarin nasil kullanilacagi anayasa ve yasalarla belirlenir. Madencilikte kamu mülkiyetini esas alan ülkelerde devlet, kamu kurumlari araciligi ile dogrudan arama çalismalarini yapmaktadir. Ülkemizde anayasanin 168. Maddesinde ‘’Tabi servetler ve kaynaklar devletin hüküm ve tasarrufu altindadir’’ biçiminde ifade bulunmaktadir. Ülkemiz gelismekte olan ülkeler arasinda yer almaktadir. Dogal kaynaklarin varligi ve çesitliligi ile dünyada önde gelen ülkeler arasinda yer almaktadir. Kurtulus savasi sonrasi Izmir Iktisat Kongresin’ de alinan kararlarla madencilik alani özel sirketlere birakilmistir. Yabanci sermayenin eline geçen madencilikte herhangi bir ilerleme kaydedilememistir. Bu nedenle ulusal politikalarin uygulanmasi gündeme alinmistir. Cumhuriyetin ilk yillarinda Ulusal devlet politikalari ile madencilik sektöründe önemli gelismeler saglanmistir. 1933’te Petrol arama ve isletme idaresi, Altin arama idaresi kurulmustur. 14 haziran 1935’te MTA ve ETIBANK ve 24 Haziran 1935’te EIE[Elektrik Isleri Etüt Idaresi] kurulmustur. Bu kurumsallasma enerji ve madencilik alanlarinda nasil bir bütünlüklü ulusal politikanin baslatildiginin göstergesidir. Özellikle MTA araciligiyla yapilan çalismalar, ülkemiz açisindan önem tasimaktadir.1935 yilinda Maden Teknik Arama Enstitüsünün ve ETIBANK’ in kurulmasi bu politikalari baslangici olup yakin tarihimize kadar sürmüstür. MTA devletin madencilik sektöründe öncülük yapmasi ve madencilikte bilimsel çalismalarin uygulanmasi, bu yolla da rezerv ve özelliklerin belirlenmesi amaciyla kurulmustur. ETIBANK ayni sekilde MTA verileri ile bu rezervlerin isletilmesi ve kamu yararina sunulmasi amaciyla kurulmustur. Ülkemizde madencilik denince ilk akla MTA ve ETIBANK gelir. Cumhuriyetin ilk yillarinda ülkemiz maden rezervlerini belirleme ve isletilmesi amaciyla, iki önemli kurulus gündeme gelmistir. Arama ve fizibilite çalismalarin yapacak olan MTA ve bu raporlar dogrultusunda madenlerimizi isletip kamu yararina sunacak olan ETIBANK tir. MTA kuruldugu günden bu yana ülkemizin madencilik alaninda yaptigi çalismalarla, su ana kadar Ülkemizde isletilmis yada isletilmekte olan madenlerin jeolojisi ile ilgili çalismalari tamamlamistir. Gerekli haritalar hazirlanmis ve madencilik sektörünün hizmetine sunulmustur. Genel olarak MTA Türkiye’nin maden rezervleri açisindan mevcut durumunu saptamistir. Bu veriler isiginda ETIBANK çesitli isletmelere baslamis ve günümüzde bu isletmeler hala devam etmektedir. lurji ve madencilik alaninda büyük hizmetlere imza atan ETIBANK kursun, bakir, alüminyum, krom, bor, gümüs ve elektro lurji konularinda oldukça yogun üretimlerde bulunmustur. MTA ve ETIBANK kurulus yillari sonrasinda 1930’lu yillarin sonunda madencilik üretim alanindaki artis hizi %30’lari geçmistir. Bugün gelinen noktada bütün bu üretimleri sürdüren ETIBANK bir holding durumuna dönüstürülerek 7 ayri A.S. haline getirilmistir. Madencilik MTA nin raporlari dogrultusunda ETIBANK tarafindan ulusal madencilik politikalari olarak uygulanmaya çalisilmistir. 1985 yilinda çikarilan 3213 sayili maden yasasi Dünya egemen politikalarinin etkisi ile MTA nin arama faaliyetlerini ruhsatlandirma ile sinirlandirmistir. Böylece MTA nin en önemli islevi sinirlandirilmis ve yalnizca ruhsat veren bir kurum haline getirilmistir. 24 ocak 1980 ekonomik kararlari ile Türkiye yeni bir sürece girmistir. Madencilik yatirimlari özel ve yabanci sektöre bagimli hale getirilmeye çalisilmaktadir. Günümüzde Osmanlinin son dönemlerinde uygulanan politikalara gelinmektedir. Balikesir ve bölgesinde bulunan Bor madenleri isletmesi 1865 yilinda Fransiz sirketlerine verilmisti. Bakir, kömür gibi madenlerde 1890 li yillarda Alman ve Ingiliz sirketlerinin elinde bulunmakta idi. 1950 li yillardan baslayan, 1970 li yillarda hizlanan bor madeni olayi ülkemizde madencilik sektöründe oynanan oyunlarin en açiklayicisi olarak verilebilir örneklemedir. 1960 li yillardan 1974 e kadar ülkemizde bor madeni 25-30 dolardan satilirken 1974 yilinda taban uygulamasi ile 70 $ sonra 90 $ a kadar yükseltildi. Ancak dünya fiyatlarinin altinda satilmasina engellenmesi için özel sektör elinde bulunan madenlerimiz devletlestirildi. Buna karsilik özel sektör bor cevherinde Türkiye’nin dünya piyasasina girisini engellemeye çalisti. Çünkü rafinasyon sistemi Ingiliz, Fransiz ve Ispanyollarin ortak oldugu Borax holding tarafindan yapilabilmekte idi. Türkiye bor cevherinde dünya piyasasina girisi rafine tesislerini kurup isletmeye baslamasi ile olmustur. !980 sonrasina kadar bor madenlerinde de [ 1978 yilinda ETIBANK a devredilmistir.] yasandigi gibi ulusal politikalardan uzaklasacak politikalar önlenmeye çalisilmistir. Günümüzde Bor madeni stratejik olmaktan çikarilmaya çalisilmakta. 2840 sayili bor kanunu olarak bilinen kanun degistirilmeye çalisilarak, bor madenleri dünya tekellerinin eline birakilmakta. IMF’ ye verilen niyet mektuplarinin içerikleri uygulamaya konulmakta/ konulmaya çalisilmakta. 1994 yilinda çikarilan yap islet devret modelini öngören 3996 sayili kanunla da devletin hüküm ve tasarrufu altindaki madenlerin isletilmesi yabancilarin imtiyazina birakilmistir. 1980 yilinin 24 Ocak ekonomik kararlarinin uygulamaya konulmasinda yasanan zorluklarin 12 eylül 1980 Askeri darbesi ile asilmasinin ardindan, Ülkemizde açik açik yabanci ülkelerin ÇUS inin politikalari uygulanmaya baslanmistir. 1983 seçimleri sonrasi olusan hükümet-meclis yaptigi yasalarla yabanci sermayenin ülkemize girisini, kolayca dolasimini saglamistir. Bu alanlardan en önemli bir tanesi de madencilik alani olmustur. Özellestirme yasalarinin gündeme alinmasiyla 1986 yilindan sonra KIT ler zarar eder duruma getirilmistir. 1985 yilinda çikarilan 3213 sayili maden yasasi ile yerli ve yabanci sermayelere madencilik sektöründe önemli imtiyazlar taninmistir. Bu yasalarla ülkemiz madenlerine ve özelde de altin madenine yönelik yabanci sermayeli sirketlerin ilgisi artmistir. Bugün ETIBANK tarafindan isletilen bor isletmeleri, ETIBANK in holding konumuna getirilip 7 ayri anonim sirkete dönüstürülerek BOR isletmeleri özellestirme kapsamina alinmistir. ETIBANK, ETI HOLDING olarak 7 ayri anonim sirket 1.ETI-BOR 2.ETI-ALÜMINYUM 3.ETI-GÜMÜS 4.ETI-KROM 5.ETI-BAKIR 6.ETI-ELEKTRO LURJI 7.ETI-PAZARLAMA olarak parçalanip sektör, sektör özellestirme kapsaminda yok edilmeye çalisilmaktadir. ETIBANK Türkiye’nin en büyük kamu iktisadi tesekkülü iken, yillik 500 milyon $ satis, 300 milyon $ ihracat 170- 180milyon $ kari olan dönemleri olmasina ragmen, bazi kisimlari zarar ediyor diyerek, kar ve zarar edenleri ayrit edecegiz bahanesi ile kamusal islevini yok ederek, kar eden bölümleri satmak, yillardir yatirim yapilmayan kisimlari da kapatma kapsamina kar etmiyor söylemi ile alinmistir. Ülkemiz yer alti ve yer üstü dogal kaynaklari açisindan [Wolfram, Krom, Bor, Alüminyum, Bakir, Altin, Gümüs vs] oldukça zengin çesitlilige sahip olmasi yukarida anlattigimiz nedenlerden dolayi ÇUS ülkemize yönelmistir. Geçmis dönemde ekonomik olmayan maden tenörleri isletme açisindan bugün ekonomik isleme durumuna gelmistir. Bunlardan en önemlisi devletlerin savasmalarina ve Krallarin tahttan düsmesine neden olan ALTINDIR. 1985 yilinda yürürlüge giren Maden Yasasi ile uluslararasi sirketlerin altin aramalari sonucu tespit ettikleri altin sahalari, beraberinde, bu sahalarin bugüne kadar MTA tarafindan belirlenemedigi elestirisine neden olmustur ve altin yataklarinin bu sirketlerce kisa sürede tespit edilisi alkislanmistir. Altin aramasi için çesitli dönemlerde atilan basliklarda EUROGOLD 40 MILYON $ harcadi, COMINCO 50 MILYON $ harcadi, TÜPRAG 25 MILYON $ harcadi gibi ifadeler gerçekle bagdasmamaktadir. Bu söylemlerin altinda tahkim yasalari ile elde edilmeye çalisilan tazminatlar yatmaktadir. MTA Genel Müdürlügü, kurulusundan günümüze kadar yaptigi çalismalarla Türkiye’nin madencilik alaninda yaptigi her çalismaya imza atmis olup,ülkemizde isletilmis yada isletilmekte olan tüm madenlerin jeolojisi ile ilgili çalismalarini tamamlamistir. Bu çalismalar kapsaminda 1/ 25.000 ölçekli jeoloji haritalarinin yaklasik %90’i bitirilmis hazirlanan 10.000’e yakin raporlarla tüm Türkiye’nin dökümü madencilik sektörüne sunulmustur. Tektonik, morfizma ve metolojeni haritalari hizmete hazir vaziyettedir. Kisacasi, madencilik sektörünün istediginden fazlasi MTA tarafindan, yillar süren emekler sonucu ortaya konmustur. Sonuçta Türkiye’deki mevcut maden potansiyeli MTA tarafindan saptanmis durumdadir. 1938 yilinda 661 rapor numarasi ile yayinlanan ve 10.4 gr/ton tenöründe ki altinin Nigde- Ulukisla- Bolkardag bölgesinde saptanmasindan, 1986 yilinda 8027 rapor numarasi ile yayinlanan Artvin-Borçka-Akarsen yöresindeki altinin saptanmasina kadar, uzun yillar büyük bir emek ve bilgi birikiminin ürünü olarak ortaya çikan çalismalarda hep MTA nin imzasi bulunmaktadir. Yabanci sirketlerce saptandigi idda edilen sahalar, gerçekte MTA tarafindan saptanmis sahalardir. MTA çalisanlari yillarca tüm Türkiye’yi karis karis dolasarak maden potansiyellerini ortaya koymustur. Simdi bu sahalarda yabanci sirketler çalismaktadir. Açik olan sudur ki, ülkemizdeki altin madenleri potansiyelleri tespiti bu sirketlerin ülkeyi taramasi sonucu ortaya konmamistir. MTA nin çesitli bölgelerde yaptigi çalismalarla ortaya koydugu tenör yada rezerve ait rakamlarin yabanci sirketlerce ortaya konmus rakamlarla çakismamasi ise çok dogaldir. Çünkü isletmeye yönelik detay çalismalar sonucu bu rakamlar farkli degerler kazanabilir. Önemli olan sahanin tespitidir. Dikkat edilmesi gereken bir konu da, eskiden ekonomik olmadigi için isletme kapsamina alinmayan düsük tenörlü madenlerin teknolojik gelismelerle yada yüksek tenörlü cevherinin kalmamasi ile günümüzde isletilebilir ekonomik deger tasimis olmasidir. Ancak gelisen teknolojilerin sundugu üretim tarzinin sonuçlarinin tartisilir olmasi da unutulmamalidir. EK 4 DÜNYADA YASANMIS MADEN KAZALARINA ÖRNEKLER Dünyada Yasanmis Altin Madeni Kaza örnekleri Ve Kisa Süreli Sonuçlari Sili’de 1965 yilinda, depren sonucu 14 atik barajinin 10 hasar görmüs ve sizinti sonucu 200 den fazla kisi zehirlenerek ölmüstür. Burada çevrenin diger etkilenmeleri ayrica çok yüksek düzeylerdedir. ABD Bati Virginia’da 1972 yilinda, siddetli yagmurlar sonucu atik baraji çökmüs 155 kisi yasamini yitirmistir. Papua Yeni Gine’de 1984 de Ok tedi altin madeni için 2100 metrelik dag tiraslandi, yogun yagislar nedeni ile siyanürlü toprak akti ve yöre halki baska bölgelere göç etmek zorunda kaldi. Yine bu madende kullanilmak üzere getirilen siyanür varilleri firtina nedeni ile Papua körfezine dökülmüs, körfez ve nehirde hayat uzun süre durmustur. Guyana’da 1985 yilinda, Omai altin madeninde atik havuzu patladi ve 4 miyar ton çamur nehirlere karisti. Yine Guyana’da 1995 yilinda ayni madende siyanür barajinin tasmasi sonucu siki yönetim ilan edilmistir.Güney Colorina’da 1990 da yagmurlar sonucu Brever altin madeninde süzme altin rezervi çökmesi sonucu onbinlerce balik ve canli öldü. Bolivya’da 1993 yilinda maden artiginin kaymasi sonucu binlerce insan öldü ABD New Mexiko’da 1992 yilinda yapilan incelemede 800 den fazla sizintinin oldugu belirlenmistir. Ekvator’da 1993 yilinda toprak kaymasi sonucu 300 kisi ölmüstürABD’de 1993 yilinda tonlarca atigin Idoha’daki Silver Madeninden sizarak çevre sularina karistigi tespit edilmistir. Güney Afrika’da 1994 yilinda siyanürlü altin havuzunun tasmasi sonucu 150 yasamini yitirdi. Afrika’nin Victoria gölünün 1994 yilinda yapilan tespitle altin madenlerinden sizan siyanür nedeni ile eko sistemi yok olmustur. Barksoon nehri ve Issyk Kul Gölü 1998 yilinda bir altin madenine siyanür tasirken yuvarlanan kamyon nehirde ve gölde yasami sona erdirip 2500 kisinin sagligini etkileyip 800 kisinin hastanelik eden ve 4 kisinin de zehirlenerek ölmesine neden olmustur. Romanya’da Subat 2000 ‘’Dogu Avrupa’da siyanür felaketi’’ ‘’Çernobil’den sonra en büyük sonra çevre felaketi’’ gibi verilen haberlerde Romanya’nin Sasar Bölgesin’de Aurual altin madeninden sizan siyanürün Dogu Avrupa’yi etkisine aldigi duyuruldu. Madendeki 100 bin metreküplük siyanür atiklari, Tisza nehrinden, Tuna nehrine oradan da Karadeniz’e kadar geldi. Milyarlarca Balik ve su canlisi yasamini yitirdi. Etkisi uzun süre devam edecek olan olay sonrasi nehirlerdeki canli yasam sona erdi. Bu atiklardan sorumlu Esmerelda Sirketinin, EUROGOLD’la ayni kökenli oldugu basina yansidi. Papua Yeni Gine’de Mart 2000 [Sonuçlari elde edilemedi] Peru’da Haziran 2000 [Sonuçlari elde edilemedi] Avustralya’da Haziran 2000 [Sonuçlari elde edilemedi] Kütahya’ya 35 km uzakliktaki ETIBANK 100. yil gümüs madeni isletmeleri ETIBANK-KRUPP Firmasi ortakligi ile 1987 den beri siyanürleme yöntemi ile gümüs madeni isletmeciligi yapilmaktadir. Fakat isletmenin kurulu oldugu 62 hanelik 293 nüfuslu Dulkadirli köyü 1993 yilinda 12 haneye düsmüs durumdadir. Bu konu ile ilgili TBMM’ne zamanin milletvekilleri tarafindan verilen Bergama’da siyanürlü altin madeni isletmesi konusunda halk oylamasi yapilmasini öngören yasa teklifi sirasinda Izmir milletvekili lurji mühendisi Isin ÇELEBI’nin açiklamalarini yorumsuz olarak sunalim. ‘’Kütahya’da 1987 yilinda kurulan bir tesiste, ETIBANK yillarca siyanürle altin ve gümüs aradi. Ancak burada ciddi rahatsizliklar görülmeye baslayinca, Anadolu Üniversitesi Tip Fakültesi tarafindan bir arastirma yaptiriliyor. Mide ve akciger kanserlerinin büyük ölçüde siyanür yüzünden arttigi saptaniyor. Insanlarin derileri dökülmüs. Ancak bu gizli bir arastirma. Ben bunu ETIBANK’ tan aldim.’’ ‘’Bunlarin paralari çok, karsi çikanlar aleyhine televizyonda haber yaptiracak kadar çok, raporlar hazirlatacak kadar çok.’’* Yine ayni komisyonda görev yapan Trabzon milletvekili [Simdiki Adalet Bakani] H. Sami TÜRK’ ün sözlerini hatirlatmada yarar vardir. ‘’Yapilmasi gerekenin siyanürlü yöntemle altin aramanin yasaklanmasidir.’’ EK 5 ALTININ KULLANIM ALANLARI Altin, fiziksel ve kimyasal özellikleri ile, iyi bir yatirim araci olmustur. Tarihi sürecinde de bu özelligini korumus ve bugün merkez bankalarinin kasalarinda karsiliginda banklot basilmak üzere stoklanmis durumdadir. Altin stoklarinin %40 i merkez bankalarinda bulunmaktadir. Buda yaklasik olarak 32-40 bin ton arasinda degismektedir. Altinin her ülkede ayni ölçülerde islem görmesi ve aninda döviz ve tahvile çevrilmesi insanlarin altina yatirim araci olarak yönlenmelerine neden olmustur. Altin ayni zamanda kendi degerini koruyabilmesinden dolayi ve kriz anlarinda en çok ragbet gören yatirim araci olmustur. Iran–Irak savasi öncesinde 215$/ons olan altin fiyati savas sirasinda ve gelisen Ortadogu siyasal olaylari ve savaslari 875$/ons a kadar çikmistir. Altinin yatirim araci olarak alternatifi hisse senetleri ve dövizin olmasi altinin ortalama fiyatini 500$/ons dan 200$/ons kadar geriletmistir. 1998 yilinda altinin onsu 300 $ dolayinda islem görmekte iken Su anda altinin onsu 265$ dolayinda islem görmektedir. Son olarak ABD nin Afganistan'a saldirisi sonrasi 290 $/ons dolayindadir. Altinin kullanim alanlarini ele aldigimizda yaklasik %70i kuyumculuk.%4-6 si altin kaplama ve süsleme,%5 elektronik sanayi, %2 disçilik , %2dekoratif amaçli, % 4 madalya ve para yapimi, %2-4 diger alanlarda ve % 8 i stoklarda külçe olarak kullanilmaktadir.* Altin stoklari 80 bin ton ile 100 bin ton arasinda degismektedir. 1998 yili için 2000 ton/yil altin üretimi söz konusu iken 1998-2000 arasi 2300 ton/yil 2000 yili için 3000 ton/yil oldugu kaynaklara yansimistir. Buda stoklanan altinin % 2-3 si dolayindadir. Altin stoklarinin % 40 i [32-40 bin ton] merkez bankasi kasalarinda, % 30 u [24-30 bin ton] kisisel tasarruf, % 30 u [24-30 bin ton] ziynet esyasi olarak bulundugu tahmin edilmektedir. EK 6 ALTIN PARA ILISKISI Altin Para Iliskisi Altinin günümüz dünyasindaki, rolünü anlamak için, para nesnesini bilmek gerekir. olarak karsiti takasta yasanan güçlükler parayi dogurmustur. Paranin mübadele araci olarak kullanilabilmesi için kolaylikla tasinabilir dayanikli küçük parçalara bölünebilir, deger ölçüsü fonksiyonunu saglamasi için kendi degerinin nispeten istikrarli olmasi gereklidir. Degerli madenler önemli ölçüde bu nitelikleri tasirlar. Altin-Gümüs bu vasiflari itibariyla para tarihinde; mal-paradan, , insan emeginin ürünlerinin biçiminde, da vücut bulan iliskilerde görür. Bir emek ürününün olabilmesi için onun bir kullanim degeri ve de degisim degerinin olmasi gereklidir. Kullanim degeri, yaratilan ürünün bir baskasinin ihtiyacini karsilamasindan dogar. Emek ürününün olmasi için karsiliksiz verilmemesi, bir baska seyle degistirilmesi gerekir. Iste paranin özü burada dogar. Öz kendini nin gelisim iliskileri arasinda fonksiyonunda gösterir. Altin elde etmek için gerekli emek, emek üretkenliginin artmasi ile azalir yada yükselir. Altinin degeri sabit kalamaz. Altinin degerinin ölçüsü olabilmesi; larin kendi degisim degerini onunla degerlendirdigi içindir. larin degerinin artmasi durumunda fiyati düser. larin degerinin sabit kalmasi durumunda altin degeri alçalir yada yükselir ise larin degeri altin degeri ile ters orantili olarak islev görür. ABD ‘de zengin altin yataklarinin bulunmasi Avrupa’da altinin degerinin düsmesine fiyatlarinin yükselmesine neden olmustur. Ülkeler arsindaki altin-gümüs oranini sabit tutmak mümkün olmamistir. Farkli oranlar uygulandigindan zayif kalan paranin, kuvvetli parayi daima tedavülden kaldirdigi görülmüstür. Birbirine çevrilebilme arasindaki fark spekülatörün kar marjini artirmistir. 19. yüzyilda Fransa’da altin gümüs orani 1/15,5 iken ABD’de 1/15 idi. Tedavüldeki altin sikkeler eritilip ABD’ye getirilmis 1/15 den tekrar sikkeye dönüstürülmüstür. Aradaki fark spekülatörlerin kesesine girmistir. Dolasimda olan sikkeler giderek asinabilir ve agirliklari azalir. Pazardaki dolasimlarinda, degeri üzerine yazili ilk deger sembolüne göre sürer. Asinan sikkeler altin miktari azaldigindan, tam degere sahip degillerdir. Fakat satin alma güçleri degismez. Paranin pazar içindeki serbest dolasimi sikkenin içerdigi altin ile, itibari özelligini birbirinden ayirir. Altin dolasiminda düsük degerli sikkelerin tam degerli parayi temsil edebilmesi, gerçek para yerine kagit para [banknot] fikrini getirmistir. Kagit paranin hiç bir degeri yoktur. Fakat 1 dolar kagit para 10 dolar degerindeki altinla ayni satin alma gücüne sahip olabilir ve onun yaninda dolasimda yer alabilir. Kagit paranin basilmasi temsil ettigi altinin dolasimda ihtiyaç duyulan miktari ile sinirlidir. Dolasim için gerekli altin para kadar, kagit para devreye sokulursa, o zaman kagit para altin para gibi islev yapar ve ayni satin alam gücüne erisir. Dolasim için gerektiginden fazla kagit para devreye sokuldugunda, kagit para degerini kaybeder fiyatlari yükselir. Bu degerin kaybedilmesi üreticilerinin maddi durumlarini etkiler. Paraya olan güven sarsilir. Ekonomide dar bogazlar meydana gelir. Dolasim için gerekli olan para miktari her seyden önce pazarda dolasan larin toplam fiyatina esittir. Toplam fiyatlar ne kadar yükselirse o kadar fazla para gerekli olmustur. Birinci Dünya savasinda, bu süreçte bir çok ülke altin stoklarini kaybetti. Yüksek enflasyon yüzünden halk altina hücum etti. Kagit paraya güven kalmadi. Yeniden altin para sistemine dönülmesi talep edildi. Avrupa ‘nin savas nedeni ile altin stoklarinin azalmasi, tekrar bu sistemi ayaga kaldirmasi ABD kredisi ile mümkün olmustur. Belli program dahilinde New York Federal Rezerv Bankasi araciligi ile açilan kredi sonucunda Avrupa’daki ülkeler altin külçe sistemine döndüler. Bu dönemde ABD altin para stokunu önemli sekilde artirmistir. ABD’nin 1914 yilinda I. dünya savasi öncesi 1,5 milyar altin stoku varken, savas sonrasi 1919 yilinda 2.9 milyara çikmistir. Bu rakam o zamanki altin para stokunun %40’na denk gelmektedir. Altin külçe sisteminde, artik tedavülde altin sikke yoktur. Yasal tedavül zorunlulugu olan para altina çevrilebilen kagit paradan ibarettir. Bu düzenleme altinin iç ödemelerde kullanilmasi sinirlandirilmistir, onu sadece dis ödemelere tahsis etmistir. Ülkeler ellerindeki altin külçe rezervlerini kendi merkez bankalari depolarindan ziyade Londra, Newyork gibi mali merkezlerdeki bankalarin kasalarinda kira karsiliginda muhafaza etmektedirler. Mali merkezlerdeki bu altin külçeler hangi ülkeye ait olduklarina göre isaretlenmektedir. Dis ödemeler bu altinin isaretinin degistirilmesi ve diger ülkenin mali otoritesi namina kaydedilmesi yoluyla yapilmaktadir. Ikinci Dünya savasinda da ülkeler savas sürecinde [Avrupa] artan ithalatin büyük çogunlugu altin stoklariyla karsilamistir. Avrupa’nin altin stoklari erimistir. Avrupa’nin ABD’den ithalati artmis ihracati azalmistir. !944 yilinda ABD de 44 ülkenin temsilcisi ile Bretton Woods anlasmasi imzalanmistir. Bu anlasmada ekonomik is birligi ilke kararina varilmakla birlikte, para siteminde ülkeler paralarinin degerini altin ile ifade edecekler. Ancak dis ödemelerde bilançolarinda bünyesel degisimler meydana geldiginde devalüasyona basvuracaklar. Uluslararasi ödemelerde rezerv olarak altin, IMF kredileri dolar ve sterlin kullanilacagi kabul edilmistir. Bretton Woods sistemi ile ABD dolar hiç bir paranin üstlenemeyecegi fonksiyonlari üzerine almistir. Uluslararasi para piyasalarinda sadece Amerikan parasinin degeri altina baglanmis, diger ülkelerde ise kurlarini dolarin altin degerine göre tespit etmislerdir. Altin para stoklari, merkez bankalarinin yahut resmi mali müesseselerinin elindeki altin stoklari olmustur. Avrupa altin stoklarini büyük ölçüde Güney Afrika’dan altin madenlerinden elde edilmistir. Ikinci Dünya savasindan sonra; Avrupa’nin imari çerçevesinde IBRD ve IMF [Bretton Woods anlasmasi çerçevesinde] kredileri yeterli olmadigindan ABD Marshall plani çerçevesinde dogrudan yardima baslamistir. ABD için büyük tehlike olan sosyalist sistemin varligi ABD’yi bu plana zorlamistir. Avrupa kisa sürede onarimin tamamladiktan sonra, paralarini serbest döviz haline getirmislerdir. 1958 yili dolar kitliginin bittigi bollugun yasandigi yillardir. Bu süreçte, Avrupa ABD den ithalati azalmis ellerindeki dolari rezerv olmaktan çikarmistir. Önde gelen ülkeler dolarini altina dönüstürmüslerdir. Diger taraftan ABD yapilan dis yardimlarin geri dönüsünün aksamasi, savas ve savunma masraflari, Vietnam gibi mevzi savaslari vs yüzünden dis ödemeler bilançosunda açiklar vermeye baslamistir. Altin stoklari erimeye baslamistir. Sermayenin elinde bulundurdugu dolar, altin kambiyo sistemini ve dolari degerini, resmi dolar rezervleri artisina kiyasla tehdit etmeye baslamistir. Herhangi bir kriz aninda sermaye elindeki dolarini altina dönüstürme talebi kütle olarak ortaya çikmaktadir. Bu dönemlerde sermaye güvenli tek servetin altindan baska bir sey olmadigi yönünde degerlendirmektedir. Günümüzde uygulanmakta olan uluslararasi para sistemi sabit kambiyo kuru sistemi yerine esnek kambiyo kuru ilkesine göre ayarlanmistir. Avrupa paralarinin degerleri sabit tutulmayacak, bunlari degerlerinin dünya piyasa borsalarinda serbestçe degismesine izin verilecektir. Yeni sistemin isleyis biçimi su sekildedir. ABD dahil tüm ülkeler kagit para rejimi uygulamaya baslamislardir. Merkez bankalari dis ödemeler rezervi olarak altin stok bulundurabilirler. Bu stoklarin artmasina bagli olarak para emisyonu yapabilirler. Fakat altin stoklari ile emisyon hacmi arasinda belirli bir oran gözetmek, belirli oranda altina karsilik, sarti yine paranin belirli bir parite üzerinden altina çevrilmesi yükümlülügü söz konusu degildir. Altin stoklari uluslararasi rezervlerden biridir. Dolar ve sterlin ve ayni zamanda Alman marki, Fransiz frangi tüm kovertibly yahut serbest döviz niteligindeki paralarda uluslararasi ödemelerde kullanilabilir. Merkez bankasinin elindeki tüm bu tür dövizler uluslararasi rezerv sayilir. EK 7 SIYANÜR BILESIKLERI VE ETKILERI Siyanür l kaplama tesislerinde l kaplama banyolarinda, isil islem tesislerinde isitma tuz banyolarinda, tekstil boya sanayiinde, plastik sanayiinde,fotograf agartmada, hurdadan altin geri kazanimda, kullanilmakta olup madencilik sektöründe gümüs ve altin madenciliginde çok yogun miktarlarda kullanilmaktadir. Bunlarin yaninda gida sektöründe gidalarin kullanim sürelerinin uzatilmasinda, ilaç ve yaban hayvanlari ile mücadelede, zirai mücadelede kullanilmaktadir. Siyanür ve bilesiklerinin kullanildigi alanlarda, önlem alinmamasi, çok tehlikeli sonuçlar dogurur. Bugüne kadar kullanildigi alanlarda kisa ve uzun süreli çesitli etkileri olmustur. Özellikle madencilik alaninda dünyadan örneklerini verdigimiz çok yogun sorunlar yasanmistir. Çok zehirleyici olan siyanür ve bilesikleri için önemli tedbirler alinmasi gerekir. Bazi alanlarda tehlikeleri önlenemeyecek zararlar olusturdugu, bazi alanlarda, uzun süreli etkileri yarattigi, maden isletmelerinde, çalisma ortamlarinda, atiklarin çevreye verilmesinde ve kazalarda görülmüstür. Özellikle altin ve gümüs madenciliginde yasanan kazalar, isletme sirasinda ortama verilen atiklar atik biriktirme alanlari/havuzlari/depolari, isletme sonrasinda terk edilen atik biriktirme alanlari/havuzlari/depolama yerleri dünyada yogun sorunlar yaratmistir. Binlerce insanin ve canlinin aninda, milyonlarca insanin zamanla hastalanmasina, yasadiklari bölgeleri terk etmesine ve milyarlarca canlinin yillarca etkilenmesine neden olmustur. Yabanil hayati ve dogal çevreyi uzun sürelerde etkisi ortadan kalkmayacak sekilde zarara ugratarak etkilemistir. Saydigimiz bu etkilenmeler dünyada yasanan kazalarda, isletmelerde, isleme sonrasi islemlerde görülmüstür. Siyanür çok zehirli bir madde olup, literatürlerde 50 mg alinmasi durumunda ölümlere neden oldugu yer almaktadir. Siyanür tuzlari ve hidrojen siyanür müsterek toksit tepkime verir. Siyanür iyon tutuculugundan dolayi [ bu islem l eldesin de yararlanilan bir özelliktir.] lik molekülleri harekete geçirip oksijen tüketimine neden olur. Böylece oksijen kullanan canlilarda zehirlenmeye neden olur. Deriye yakin damarlarda kirli kan dolastigindan canli vücudu oksijeni kullanamaz ve zehirlenme olur. Bu zehirlenme kimyasal bogulma olarak ölüme neden olur. Siyanür insan vücudunda kandaki oksijeni tüketip zehirlenmeye yol açarken organik bilesiklere döndügünden siyanür zehirlenmesi anlasilamamakta idi. Bu nedenle intihar ve suikastlerde kullanilmakta idi. Siyanür genelde siyanür tuzlari halinde kullanilir. NaCN, KCN seklinde kullanilan siyanür tuzlari asit ve zayif alkalilere birlestiginde yada suda çözündügünde HCN gazi çikar. Bu gaz çok zehirli olup 2.5 ppm dolayinda çesitli etkiler göstermeye baslar. 300 ppm dolayinda alindiginda ani, 100-200 ppm alindiginda 1 saat içinde ölümlere sebebiyet verir. HCN [Hidrojen siyanür ] gazi havadan hafif olup kolayca yayilma özelligine sahiptir. HCN yün,ipek akrilik ve poliüretan gibi dogal ve yapay maddelerin bünyesinde bulundugundan bu maddeler yandiginda açiga çikar. Yangin kazazedelerinde, ölümlerin en önemli sebeplerinden birinin siyanür zehirlenmesi olduguna inanilir. Siyanürle ilgili, olarak dünyada yer alti sularinda, bünyesinde siyanür bulunduran bazi bitkilerde,dogal gidalarda, çalisma ortami havasinda atiklarda çesitli standartlar getirilmistir. Dogal olarak bulunan bazi bitkilerin hayvanlar için belirli miktardan fazla yenmesi zehirlenmelere yol açtigi konusunda literatür bilgilerine rastlanmaktadir. Bu bitkilerden 0.5 kg yiyen 250 kg agirligindaki bir hayvanin ölebilecegi konusunda dikkatler çekilmektedir. Siyanürle ilgili tasinmasi ve depolanmasi konusunda da önemli yasaklamalar getirilmistir. Siyanürle ilgili standartlar ortaya çikan çesitli zararlar ve sakincalar neticesinde sürekli degisiklige ugramistir. ABD’de Bazi bölgelerde atik su desarjinda siyanür konsantrasyonu son zamanlarda daha asagilara çekilmistir. Endüstriyel çikis suyunda siyanür konsantrasyonu üst limiti San Francisco’da 0.025 mg/lt olarak belirlenmistir. Alman parlamentosunda kendi ülkesinin sirketlerine, ülke disinda bile alman standartlarina uyma zorunlulugu getirilmistir. Alman Tehlikeli maddeler kanuna göre; siyanür hidrosiyanik asitler ve tuzlari, zehirli maddeler kapsamindadir. Bu yüzden alimi, satimi ve depolanmasi yasaklanmistir. Ayrica Alman devlet su isleri Kanunu açikça siyanür havuzlarini yeralti su kaynaklarini zehirleyecekleri gerekçesi ile yasaklanmistir. 1971 ve 1977 de kabul edilen yasalarla AT ülkelerinde böyle bir faaliyet yapilmiyor. Altin üretiminde kullanilan siyanür liçi yöntemi, çevreye verdigi yogun zararlardan dolayi ABD’de ve AB ülkelerinde 1992 de standartlar disina çikarildigi konusunda bazi iddialar söz konusudur. Ülkemizde yeralti kaynak sularinda siyanür limiti sifirdir. Avrupa Kimya Endüstrisi Konseyince Siyanür için; toprak, su, hava için hiç bir güvenlik seviyesi tavsiye edilmemistir. Siyanürle altin isletilmesinde siyanürün en tehlikeli olmasi durumu proses çamurunda ve suyunda serbest siyanürün hidrojen ile birlesip HCN gazi olusturmasidir. Olusan HCN yukarida belirttigimiz gibi havada hizla yayilarak ortama dagilmaktadir. Bu tepkime asitik ortamlarda gerçeklesir. Bunun için ortamin sürekli bazik tutulmasi saglanmaya çalisilir. Yalniz bu aralik PH 11-12 olarak dar bir aralik oldugundan sürekli sorunlar yaratmistir. Uygulamalarda kireç eklenmesi ile saglanmaya çalisilan asitik ortamda HCN gazi olusumunun tamamen engellenmesi söz konusu degildir. Ayrica açik havuzlarda yagmur yada ortam suyunun eklenmesi sürekli PH degisimine neden olur. EK 8 ALTIN MADENCILIGI VE TÜRKIYE EKONOMISI Bu açidan bakildiginda altin diger madenlere göre ekonomik açidan herhangi bir kurtariciligi olmamistir ve yoktur da. Ülkemiz açisindan ele alacak olursak düya bor rezervinin ¾ ünü elimizde bulundurdugumuz. Zengin krom ve bakir yataklarina sahip oldugumuz kosullarda kurtarici olabilir mi? Türkiye’nin Rezervleri ve Tenörleri Tespit Edilmis Önemli Altin Yataklari Türkiye’nin tespit edilmis önemli altin madeni yataklarinin altin potansiyeli 140 ton olarak gözükmektedir. Bu miktar siyanürle islem gördügünde verim %55-70 üst seviyeden 100 ton elde edilebilir. Ülkemiz Altin rezervlerini ve diger rezervleri ele aldigimizda altinin Türkiye için bir kurtarici olmadigi ve isletilecek altin madeni yataklarinda sadece kirma –ögütme gibi cevher hazirlama isleminin disinda 100 ton altin için 100 milyon ton dolayinda toprak ve kayac [eger siyanürleme islemi uygulanacaksa ki; bütün projelendirmelerde bu yöntem sunulmaktadir. ] siyanürle islem görecektir. Ayni zamanda maden cevherlerine ulasmak için açilacak tonlarca toprak mevcuttur. Buna karsilik günümüzde 250 ton altin elde edilecegi beyan edilmekte, görünür rezerv olarak bilinmektedir. Bu durumda en az 250 milyon ton atik söz konusudur. Bu dünyada uygulanan yöntemlerde 1 ton altin için 3000-3500 ton atik oldugunu düsünürsek en az 750 milyon tondan atikla karsi karsiyayiz. Ülkemizde Kisi basina 10 ton dan fazla atik birakacaktir. Ayni zamanda altinin ne kadarinin ülkemizde kalacagi belirli degildir. 32 sayili Türk parasini koruma hakkindaki kanunda yapilan ve 21 Mart 1993 tarihinde resmi gazetede yayinlanarak yürürlüge giren degisiklikle;Kiymetli madenler, taslar ve esyalarin Türkiye’ye ithali ve ihraci serbest birakilmistir. Islenmemis altinin ithal ve ihracatinda gümrük idarelerine beyan esas alinmasi getirilmis oldu. Buna göre islenmemis altini yurt disina çikaracak olan firma gümrük idaresine beyan ettigi miktar esas alinacaktir. Ülkemizde çikarilacak altin konsantreleri, rafine islemleri için yurt disina getirilecek oldugundan, firmalarin gümrüklerdeki beyan insafina kalinmasi çevre felaketlerinden büyük bir felaket olarak tarihimize geçecegini kimse görmezlikten gelemez. Islenmemis altin ihracatinda ihracat bedelinin yurda getirilmesi zorunlulugu kaldirilmistir. Bankalar yurt disinda yerlesik kisiler adina altin depo hesabi açabilirler. Bu yasa degisikliginin yapildigi 1993 yillari Ülkemizdeki altin madenciliginin yogun olarak tartisilmaya basladigi ve yabanci sermayeli sirketlere izinlerin verildigi dönemlerdir. Bu açidan altin madenlerinin kurtarici olarak sunulmasi [kaldi ki 300 $ / ons bir fiyatla hesapladigimizda ülkemiz için görünen rezerv 250 ton yaklasik 2 milyar $ bir degere sahip olmaktadir.] anlasilir gibi degildir. Altinin ülkenizdeki toprak altindaki bu degerlendirilmesinin [2 milyar dolar, bu miktarin %10 u beyan edilip ülke gelirine girdigini varsayarsak 200 milyon $] gözden geçirilmesi gerekir. Burada verilen rakamlarin tümü kar sayilarak isletme gideri hesaba katilmadan yapilan degerlendirmeler olarak ele alinmalidir. Bizim açimizdan altin madeni diger madenlerden farkli degildir. Onlar gibi siradan bir maden cevheridir. Ancak 1994 yilinda çikarilan 3996 sayili Yap-Islet-Devret yasasi ile Izmit [Kocaeli] te yapilan yuvacik barajina ödenen aylik tazminatin 15 milyon dolar yillik 180 milyon dolar oldugu bir yerde nasil bir yorum yapilabilir. Simdi Yap-Islet-Devret modelini övenler bu konuda söylenenleri dikkate alacaklar mi? Ovacik Altin madeni için, bugüne kadar arama ve tesis kurulmasi için 30 milyon $ dan baslayip simdi 300 milyon dolar harcama yaptigini, iddia eden bir firmanin, gelecekte isletme giderlerinin ne kadar olacagi/gösterecegi konusunda bir denetim/gözlemin olmasi söz konusu olabilir mi? Bugünkü bedelle 280 milyon $ olan bütçe için 300 milyon $ harcadiginin öne sürülmesi gelecekte nelerle karsilasabilecegimizin ip uçlaridir. Daha isletmeye baslamadan sirket zararda görülmektedir. Buda göstermektedir ki ülkemiz için buradan herhangi bir gelir görülmemektedir. Bu arada görünür rezerv olarak yabanci sermayenin denetimi ve beyanina birakilan altin madenleri ve gümüs madenleri için muhtemel ve mümkün rezervleri de göz önünde tutulmadigi bilinmektedir. Bütün bunlarin yaninda altin ve gümüsün yaninda platin gibi degerli llerin söz konusu edilmemesi de ilgi çekicidir. Altin cevheri yataklari incelendiginde Altin hidrotermal yataklarda Hg,Bi,Sb,As,Se,Te,Cu ve Ag ile manyetik yataklarda ise sadece platin grubu elementleri [Ru,Rh,Pd,Os,Ir,Pt] ile bulunur. Sirket beyanina dayali olarak yurt disina çikarilacak bu konsantrelerin içerigini kim bilebilir. Ayrica degerli ller ne olacak? Yillardir anot çamurunda bulunan altini yurt disina kaçirildigi gerçekleri unutulmamistir. |