Enver Bıldır
Yençağ
31/1/2003
Kıbrıs tarihinin bilinen ilk yazılı belgeleri, Kıbrıs’tan, Mısır’a gönderilen bakır madenleri konusundadır. Kıbrıs adının Bakır’dan mı geldiği ( Cyprus-copper) yoksa bakırın mı ismini Kıbrıs’tan aldığı birçok kez tartışılmıştır. Hangisi doğru olursa olsun ( hatta ikisi de yanlış bile olsa), Kıbrıs ile bakır arasındaki ilişki, isim benzerliğinden ötede anlamlar taşımaktadır.
Kıbrıs’ın sahip olduğu madenler ile özdeşleşmesi, tarihinin önemli bölümünde çevresindeki sömürgeci devletler tarafından istila edilmesine yol açmıştır. İ.Ö 15 yüzyıldan itibaren Mısır’a, birkısmını bakır olarak haraç ödeyen Kıbrıs, Mısır egemenliğinin son yıllarında (İ.Ö.12 yy. ortası) Yunan site devletleri tarafından kolonileştirilmeye başlanır. Kıbrıs’ta kurulan ilk Yunan kolonisi olan Aepia[1], Lefke’nin 3 kilometre batısına askeri bir kent olarak Atinalı’lar tarafından kurulur. Aepia’nın amacı Lefke bölgesindeki bakır madenlerini ele geçirmekti. Amacına ulaşan Aepia’nın üretimi artırması bu kez Hititler’i Kıbrıs’a çeker. İ.Ö.1220’den sonra başlayan Hitit işgalinin ana hedefi Kıbrıs’ın bakırı idi. İ.Ö. 12-9 yüzyılları kaplayan “karanlık dönemin” sonunda Kıbrıs’ın hakimi Fenikeliler idi. Fenikeli’ler ticaret yollarını kolonileştirirken, tek istisnaları Kıbrıs idi. Maden üretimi için ele geçirdikleri Kıbrıs’ta yaklaşık 300 yıl egemenliklerini sürdürürler. Fenike egemenliğinin son döneminde Aepia yeniden tarih sahnesine çıkar. Lefke ve Solya vadilerini tekrar ele geçiren kent, sahip olduğu doğal zenginlik sayesinde Kıbrıs’ın ikinci büyük kenti haline gelir. Bundan sonra sırada Asur, tekrar Mısır, Pers ve Ptoleme işgalleri yaşanır. Aepia ve onun devamı Soli, Kıbrıs’ın en önemli bakır yataklarının sahibi olarak varlığını hep sürdürür. Kıbrıs’ın bu asi kenti sık sık ayaklanır, ayaklanmalar örgütler ama kimse ondan kurtulmak için onu yok etmeyi düşünmez. Köleleri maden ocaklarında çalıştırma, madeni işletme ve işlemeyi bilen bu halk, Kıbrıs’ın en önemli insan sermayesi idi.
Ülkemizin bir sonraki hakimi Roma İmparatorluğu, tarihin en acımasız köleci-sömürgeci devleti idi. Köleleştirilmiş binlerce insan maden ocaklarına yığılırken, Kıbrıs’ın bakırı ününe ün katıyordu.
Roma’dan
sonra artık Kıbrısta maden ocakları işletilmez ama Kıbrıs’ın çilesi
bu kadarla bitmeyecekti. Kıbrıslılar’ın başlarının belası durumundaki bakır madenleri
kapandıktan sonra da Kıbrıs’ın sömürge statüsünde değişiklik olmaz.
Roma İmparatorluğu ikiye bölünüp yıkılırken, Kıbrıs, İmparatorluğun
doğu kanadı olan Bizanslılar’ın elinde kalır. Kıbrıs’tan elde
edilebilecek gelir azalmıştı ama hala daha ada üzerinde emeği sömürülebilecek
hatrı sayılır insan potansiyeli vardı. 7,000 altın haraca bağlanan Kıbrıslı’lar bu vergiyi ödeme kaygısı ile yaşamlarını sürdürmeye
çalışırken, çevre ülkelerin haraç kavgalarının hedefi olmaya devam
ederler. Araplarla, Bizanlılar arasında 300 yıl süren haraç kavgası, Kıbrısı
yaşanmaz hale getirirken, Kıbrıslılar’ın “rahat” bırakıldığı tek
dönem haracın iki devlet arasında ortak bölüşüldüğü 3 yıllık kısa
bir süredir.
Kıbrıslılar’ın kendi ülkelerine sahip çıkma mücadelesi
verdikleri bu dönemde, örneğin petrol gibi emperyalist tekelleri ülkemize çekecek
doğal kaynaklara sahip olmayışımız büyük bir şans.
Bu yazının bundan sonraki bölümünde, İngilizlerin sömürgecilik politikaları sonucunda ülkemize gelen Amerikan sermayesinin bir kolu olan CMC’nin, sadece dünyanın en büyük çevre sorunlarından birine neden olmakla kalmayıp ayni zamanda siyasal ve toplumsal yapımız üzerinde de derin yaralar açtığını, yakın tarihimizdeki kirlilikte de önemli katkısı bulunduğunu göstermeye çalışacaktır.
CMC’nin Kıbrıs’taki ilk yıllarında iş alabilmek için sıra
bekleyen Kıbrıslı’ları CMC yöneticileri aç kalabalık olarak tanımlıyordu.
Osmanlı yönetiminden sonra adaya hakim olan İngiliz Sömürge idaresi
döneminde de Kıbrıslılar’ın yoksul yaşamında olumlu yönde değişen
birşey olmamıştı. Birçok kaynak vergilendirme açısından İngiliz sömürgecilerin,
Osmanlı idaresinden daha acımasız bir yönetim kurduğunu belirtmektedir.
Batılı rasyonel yöneticiler, Osmanlı vergilerinin “unutulup”
toplanmayanlarını dahi gündeme getirirken, vergilendirmenin ötesinde Kıbrıs’taki
yönetimin ihtiyaçlarını karşılayacak yeni kaynakların peşine de düşmüşlerdi.
Dünyaya uygarlık taşıyıcıları oldukları propagandası ile yayılan
batılı sömürgeciler, Kıbrıs’ta daha ilk andan itibaren iki önemli
politikayı yürürlüğe koyarlar. Bunlardan birincisi, ünlü “böl ve yönet”
politikalarına uygun olarak adadaki iki halkın bölünmüşlüğü esasına
dayanan bir yönetim kurmak, ikincisi ise tüm değerlerin paraya çevrilebileceği
etkin bir ekonomi yönetimi oluşturmaktı.
Kıbrıs, “uygarlık taşıyıcılarının”sömürgesi olmanın
bedelini daha ilk andan itibaren ödemeye başlar. Önce, Kıbrıs’ta bolca
bulunan tarihi eserler satılığa çıkarılır. Kıbrıslı’ların zaman
zaman kendi aralarında kavga etmeyi bırakıp bu talana karşı birleşmeleri,
mecliste biçok kez bu sömürüyü meşrulaştıracak yasaları engellemeleri
de fayda vermez ve bu çirkin ticaret devam eder[2].
Ama, İngilizler açısından Kıbrıs’tan elde edilebilecek en önemli
gelir kaynağı doğal zenginliklerdi. Osmanlılar döneminde etkin bir şekilde
işletilmeyen doğal kaynaklar, İngiliz yönetiminin daha ilk günlerinden
itibaren gündeme getirilir.
1878 yılında Kıbrıs’ı işgal eden İngilizler, 1882 de ilk bakır
madeni ocağını Limni’de işletmeye açarlar. Limni’den sonra başta
Kalavason, Mitsero, Mathiati, Skouriotissa, Ablıç ve Karadağ madenleri olmak
üzere 30 dan fazla yerde bakır madeni ocakları açılır[3].
Bazı hesaplamalara göre CMC’nin çıkardığı birinci sınıf madenin
miktarı 15,000,000 ton dur. Bu miktar % 4.2 bakır, % 48 kükürt içermektedir.
20 yüzyıl boyunca Kıbrıs’tan ihraç edilen bakır madeni (Konsantrasyonları)
yaklaşık 30,000,000 ton olarak hesaplanmaktadır[4].
1904 yılında ise, bakır madenleri gibi antik çağlardan beridir bilinen
asbest madenlerinin yerleri de tespit edilip işletmeye açılmıştı. 1927 yılında
Kıbrıs’ın 6 limanından (Mağusa, Baf, Limasol, Larnaka, Lefke ve Girne)
yapılan toplam £1,523,596 dış
satımın £207,562 asbestos ve £196,819 pirit idi. Bu iki madenin toplam değeri
dış satımın dörtte birini aşıyordu[5].
1930 yılından sonra asbest üretimi azalırken, onun yerini hızla CMC tarafından
üretilen bakır ve pirit madenleri almaya başlamıştı.
Çeşitli boya taşları (terra umbra ve terra
verta), manganez, krom, mermer, asbest, kükürt, altın madeni ve sarı maden
isimleri altında satılan[6]; altın, gümüş ve
selenyum, pirit içerisinde çeşitli oranlarda bakır demir ve daha birçok
mineralin dış satım içerisindeki oranı gittikçe artırmaya başlamıştı.
1929 bunalımından sonra dünya ticareti hızla gerilemesine rağmen, Kıbrıs’taki
maden üretimi kısa zamanda eski seviyesine ulaşır ve 1934 yılında toplam
maden üretimi £359,263 olarak
gerçekleşir[7].
1938 yılında bu miktar £1,495,112
ulaşmıştı[8].
2 dünya savaşı boyunca duran maden üretimi savaştan sonra yeniden, bu kez
eskisinden de daha yoğun bir şekilde başlar ve uzun yıllar Kıbrıs’ın dış
satımının yarısını oluştumaya devam eder. 1967-68 yıllarında CMC deki
üretim gerilerken, Kıbrıs’ın toplam dış satımının üçte birini
madenler oluşturmaya devam ediyordu[9].
[1] Aepia,
Troya savaşlarından hemen sonra, Atina kralının oğlu Demophon tarafından,
bugünkü Soli’nin 1 km kadar güneyine kurulur. Şehir İ.Ö. 585 yılında
Solon’un isteği üzerine yıkılıp Soli’nin olduğu yere taşınır.
Yeni kurulan şehre Solon’un anısına Soli ismi verilir. Soli’yi kurmak
amacı ile tüm konutları yıklılp, taşları sökülen Aepia’nın yeri
tam olarak bilinmemektedir.
[2] Kıbrıslı Türk ve Rumların eski eser ihracatına karşı birlikte verdikleri mücadele için bkz; Kıbrıs Tarihi, Cilt 1, Şükrü S. Gürel, Kaynak Yay. Sayfa 60-61.
[3] Mining Contamination: A Case Studuy From Northern Cyprus-Gemikonağı (Xeros) Area, Hüseyin Gökçekuş, Mehmet Okaygün, sayfa 13.
[4] Ronald Stross (1925-1932 Kıbrıs valisi) ve Bryan J. O’brien, 1930 da yazdıkları The Handbook of Cyprus isimli kitaplarında 1929 yılına kadar Kıbrıs’tan ihraç edilen maden miktarını 600,000 ton olarak hesaplarlar 1929 yılında ise 288,110 ton üretim yapıldığını yazarlar (sayfa, 267). 1931-1980 yılları boyunca ihraç edilen miktarı ise, Lefke’deki Avrupa Çevre Politikaları ve Kıbrısta Madencilik isimli konferansa sunukları bildiride H.Gökçekuş ve M. Okaygün yaklaşık 28,000,000 ton olarak bildirirler (H.Gökçekuş ve M.Okaygün, agy, sayfa 13)
[5] Stross & J. O’brien, age, sayfa.134
[6] CMC, 1932-38 yılları arasında “Yellow Ore” ve “Gold Ore” adı altında çeşitli metallerin karışımından oluşan maden konsantrasyonları ihraç eder. Bu konsantrasyonlardan gold ore adı altında toplam 365 ton ve yellow ore adı altında da toplam 10,992 ton maden ihraç eder. Bu karışımlar içerisinde yaklaşık 2.5 ton altın ve 80 ton gümüş ihraç edilir. ( bu konuda daha fazla bilgi için; CMC’nin Altın Madenleri, E.Bıldır-www.cmcdosyasi.cjb.net)
[7] Cyprus Blue Book-1934
[8] Cyprus Blue Book-1938
[9] Cyprus Chamber of Commerce and Industry Directory, sayfa 204