TOPLUMSAL
BOYUTLARIYLA
Enver Bıldır
Yeniçağ
20 YÜZYILIN BAŞINDA LEFKE
1571 de Osmanlılar, Kıbrıs’a geldiklerinde Latinlerle (Venediklilerle) savaşırlar. Adada çoğunluğu oluşturan Ortodoks Rumlara karşı, Latinlerden farklı bir politika izlerler. Rumları kontrol altında tutabilmek için Kilise’ye geniş imtiyazlar sağlayıp zenginleşmesine ve zenginliği oranında Rum nüfusu denetimi altına almasına göz yumup, yönetimin sürekliliğinden birinci derecede çıkarı olan bir kurum yaratmışlardı. Kıbrıs’taki Latin nüfusa gelince; Bu insanların büyük bölümü ya kaçmış ya da Osmanlılar tarafından yerlerinden sürülmüşlerdi. Ada’ya ilk gelen göçmen Türkmenler, kovulan Latinler’den boşalan köylere iskan edilirler.
Lefke, işte bu şekilde Türkler’in iskanına açılan Latin yerleşim
yerlerinden biridir. Lefke’deki Türk nüfusun, Osmanlı idaresinden bugüne
kadar çoğunluk oluşunun nedeni de budur. Venedikliler döneminde yönetici
hanedanın özel mülkü olan Lefke, ayni zamanda Kıbrıs’ın kuzey batısının
idari merkezi idi. Lefke, Kıbrıs’ın kuzey batısının idari merkezi olma
özelliğini Osmanlı yönetimi boyunca da sürdürür.
Osmanlı yönetim biçiminin gereği olarak, Lefke’nin verimli
topraklarının önemli bölümü, yönetici sınıfı oluşturan az sayıda
aile arasında bölüştürülür. Tımar denilen bu sisteme göre, Üst düzey
yöneticilere rütbeleri oranında mülk verilir ve gelirlerini bu şekilde sağlamaları
istenirdi. Ayni zamanda geliri oranında vergilendirilerek devletin en önemli
gelir kaynağını sağlayan bu araziler, yönetici gözden düştüğü zaman
ailenin elinden alınabiliyordu. Ancak Osmanlı bürokrasisi bunun da yolunu
bulmuştu. Yönetici sınıfı oluşturan aileler mallarını vakıf ederek bu
tehlikeden kurtuluyorlardı.
Lefke’deki, nerdeyse tüm kullanılabilir tarım arazisinin 1571 den
sonra el değiştirdiğini söylemek pek yanlış olmaz. Bu araziler az sayıdaki
Osmanlı yöneticisine tahsis edilir ve Lefke’de büyük toprak sahipliği 20
yüzyılın başlarına kadar devam eder. Bu süreç 20 yüzyılın başından
itibaren kesintiye uğrar.
Osmanlı yönetiminin ilk yıllarında Lefke’deki toplam arazinin nasıl
bölüştürüldüğünü tam olarak bilemiyoruz. Bu konuda Evkaf kayıtları
kaynak olarak alınabilir. Günümüz Türkçe’sine çevrilip yayınlanan
Evkaf kayıtları arasında, Lefke’deki arazi bölüşümü hakkında bir
fikir verebilecek en eski kayıt 1690 tarihlidir. ‘Lefkeli EL-Hac Ali
Efendi’ nin su vakfiyesine ait kayıtlara göre, Maratasa deresinden kendisine
ait suyun 64 saatini vakfetmiş (1).
Bugün
Maratasa suyunun dönüşümünde aylık takvimler esas alınmaktadır. O
tarihlerde suyun dönüşüm periyodunun ne olduğunu bilmiyoruz ama bir ay bile
esas alınsa yine de bugünle kıyaslanamayacak kadar büyük rakam söz
konusudur. Bugün Maratasa suyunun en büyük hissesi 24 saati aşmıyor.
Zenginliği atadan gelme, Lefke’nin köklü ailelerinin sayısının günümüzde
8-10 aile civarında oluşu da toprağın ne kadar az sayıda insan arasında bölüşüldüğünün
bir başka işareti. Bu ailelerin çocukları için yaptırdıkları konak sayısı
ise zenginliğin boyutlarının bir başka göstergesi. Yakın zamanlarda, Lefke
kent merkezinde, Turizm bakanlığı tarafından koruma altına alınan Osmanlı
mimarisi tarzında yapılmış konak sayısını 23 adettir ve kent merkezi dışında
ayni özellikleri taşıyan daha birçok bina bulunmaktadır. Bazı araştırmacılar,
Osmanlı mimarisini yansıtan konağın Lefkoşa’dan sonra en çok Lefke’de
bulunduğunu söylemektedirler.
20 yüzyılın başlarında Lefke’de sosyal sınıflar hiyerarşisinin
daha alt basamakları ise buraya kadar anlatılanların tam tersidir. Az sayıda
esnaf ve zanaatkar dışında geri kalan Lefkeli’lerin büyük çoğunluğu
topraksız bahçe işçileridir. Bu fakir insanlar topluluğu kasabanın
zenginliği ile tam bir zıtlık oluşturmaktaydılar. Zenginleri ve
zenginlikleri ile ünlü Lefke’ye, sosyo ekonomik yapısından habersiz dışarıdan
gelenleri hayrete düşüren bu durumu en güzel betimleyen örneklerden biri
1920 de Doğru Yol gazetesinde yayınlanır (2)
1920
de Lefke’ye gelen Doğru Yol Gazetesi muhabiri Lefke’de gördüklerini
gazetesinde gezi notları halinde yayınlamış. Ziyaretçi’nin ilk gözüne
çarpan yeşillikler içerisindeki Lefke’nin olağan üstü güzelliğidir. Çamlıköy’den
Lefke’ye gelirken gördüğü manzara karşısında o kadar etkilenmiş ki gördüklerini
şiirsel bir dille ifade ediyor. ‘Bir iki tepe geçtikten sonra Lefke,
sabah sisleri içinde tüllere bürünmüş ve gerdan-i simine (gümüş gerdanına)
iri mercanlar takarak yemyeşil yastığına ittika etmiş (yaslanmış) bir
nazenin sabahat ve taravetiyle (güzellik ve tazeliği ile) arz-ı didar etti (göründü).
Lefke’nin vasi (geniş) bahçeleri arasında görünen nim- beyaz (yarı
beyaz) evler, insana bir güvercin kümesi oldukları zehabını (sanısını)
veriyordu. Ötede beride semalara ser çeken (uzayan) servilerle çınarlar
gelen misafirleri istikbal (karşılama) için hal-i kıyamda (ayakta) oldukları
görülüyordu. Bu kadar letafet-i mevkiyeye (doğal güzelliğe) malik olan
Lefke...’
Güzelliği ile ünlü kasabanın içerisine girildiğinde ise büyü bir
anda bozuluveriyor. Muhabir bu sefer Lefke’ye girerken yazdıklarının tam
tersini yazmak zorunda kalmış. Yine ayni yazarın kaleminden 1920
Lefkesi’nin içi şöyle anlatılıyor. ‘... Lefke Belediye İdaresi de
halka teşkilat ve tertibatıyla rehberlik etmeye muaffak olamamıştır.
Kasabalarının daha muntazam ve mamur olması için ya hiç düşünmemişler
ya da düşündüklerini uygulamaya koyamamışlar... Lefke sokaklarında birkaç
fener görülür . Fakat geceleri karanlık. Mahallelere henüz isim verilmemiş.
Lefke’de ne bir lokanta ne de bir otel var. Bulunan hanların birkaçar odası
bulunuyorsa da bunlarda yatak olmadığından geceleri yerde yatmağı göze aldıranlar
kalabilir. Hanların ortasına yığılan gübrelerin rahatsız edici kokuları
kasabanın sıhhati için büyük bir tehlike teşkil eder. Dükkanlarda olduğu
kadar kahvehanelerde de temizliğin eseri görülmüyor . Burada silmek ve süpürmek
sanatı galiba ma’lum değildir...’
Şüphesiz bu sorunların önemli bölümü beledi tedbirlerle çözülebilirdi.
Ancak Doğru Yol muhabiri, ‘...Lefke, her nevi mahsulden belediye namına
bir yüzdelik alınsa ve iyi kullanılsa pek az bir zaman içinde Ada’nın en
zengini olur. Özellikle ürünlerinin hiç birinin resmi vergisi (aşır-ı
resmi) yoktur...’diyor.
Yani belediye maddi açıdan berbat bir durumdadır. Hangi belediye başkanı
güçlerinin doruğunda iken büyük toprak sahiplerini ‘haraca’ bağlayabilirdi
ki? Vergi almak bir yana, tam tersine almama yönünde karar bile alınmış.
Her türlü tüketim maddesi üzerinden alınacak ‘çarşı resmi’ adı
altındaki vergileri düzenleyen 1 Mayıs 1909 tarihli Belediye Meclisi kararı,
dışarıdan getirilip Lefke Belediyesi sınırları içinde satılan tüm ürünlerden
çarşı resmi alınmasını karara bağlarken, Lefke’de üretilen her türlü
mahsulden bu verginin alınmayacağını belirtmektedir.
CMC’nin
Gelişi
CMC’nin Kıbrıs’ta
faaliyetleri 1913 yılında başladı. Araştırmalarını tamamladıktan sonra
maden çıkarma işlemine geçişi daha önce anlatılan nedenlerden ötürü
oldukça gecikir. Gerçek anlamda üretim 1919 yılından sonra başlar ve
1921’den sonra da ihracaata başlar. Bu tarihten sonra hızla gelişerek tüm
Lefke yöresine hakim olur. İşçi sayısı kısa zamanda artarak Kıbrıs ölçülerine
göre olağanüstü boyutlara ulaşır. Kendi kayıtlarına göre 1936 yılında
şirkette çalışan işçilerin sayısı 6000’ e yaklaşır(3)
Bu çapta bir genişleme ve nüfus akışı öncelikle Lefke’deki tüm
toplumsal yapıyı parçalar. Tarımsal üretime dayanan bölgenin ekonomik
dengesi tümüyle çöker. Çöken sadece ekonomi ve ona bağlı sosyal sistem
değildi, ayni zamanda Lefke’nin altyapısı da
çökmüştü. İmkansızlıklar içerisinde kıvranan Lefke
Belediyesi’nin böylesi bir nüfüs artışına hizmet götürebilmesi zaten
olanaksızdı. Önceleri, bölgedeki büyük üreticiden vergi alamayan
belediye, CMC gibi dev bir şirketle hiç başa çıkamadı. 1920-1930 yılları
arasında Lefke Belediyesi, şirketten vergi
alabilmek için çırpınıp durur ama bir türlü sonuç alamaz. Sonunda
salgın hastalıklar Lefke’de yaşayanları kırıp geçirir. Doğal
olarak şirket de bundan etkilenir. Zaman içerisinde sayıları 600’ü bulan
CMC işçi evleri, işgücü kaybına hiç tahammülü olmayan şirketin bu
sorunlara kendi bünyesi içerisinde çözüm araması sonucunda ortaya çıkar.
CMC, kurduğu işçi evleri ile başka sorunlarına da çözüm bulur. Özellikle
1926 dan sonra otaya çıkmaya başlayan işçi eylemlerini kontrol altında
tutabilmek için sınıf farklılıklarını gözeten bir mekan
politikası izler(4)
İşçi evleri, ustabaşı evleri ve üst düzey yönetici evleri farklı
alanlara, çok belirgin farklı mimari tarzıyla kurulur. CMC, çalışanlarını
üç sınıfa ayırıp farklı bölgelere iskan etmekle kalmaz, ayni zamanda, gündelik
yaşam içerisinde birbirleriyle ilişki içerisinde olmalarını engelleyecek
her türlü düzenlemeyi de göz önünde
bulundurur. Bu üç sınıfı her şeyleri ile birbirinden ayrı tutar. İşçilerin,
ustabaşıların (ebistatlar) ve yöneticilerin, lokalleri, kahvehaneleri ve alış
veriş yapabilecekleri dükkanlar birbirlerinden kesin olarak ayrılır. Ayrım
o kadar kesindi ki işçilerle ayni maden galerilerine işi kontrol amacıyla
inmek zorunda olan ustabaşıların galerilere indikleri asansörler bile işçilerin
kullandıklarından farklı idi. Maden galerilerinden çıkıp yıkanmaya giden
farklı sınıf mensuplarının hamamlarının ayrılması da ihmal edilmemişti.
CMC, kurduğu marketlerle, sadece farklı sınıfları birbirinden ayrı
tutmakla kalmaz ama ayni zamanda kantin adı verdiği bu işletmelerin, işletme
imtiyazlarını da bir başka amaçla kullanır. Kantin işletme imtiyazlarını,
arazilerini satın alacağı büyük üreticilere vererek mallarını ucuza elde
etmek için kullanır. Bu yolla arazi fiyatlarını düşürerek üreticinin
direncini kırmış oluyordu. Ama bu imtiyazlar işçiler açısından katmerli
bir sömürü anlamına geliyordu. İşçilerin maaşları gerekli kesintilerin
yapılabilmesi için bir zarf içinde kantin işletmecilerine veriliyor, onlar
da işçinin borcu olan miktarı zarfın içinden aldıktan sonra kalanı işçilere
veriyordu. Bu uygulamaya işçilerin gösterdiği tepki hiç dikkate alınmaz.
CMC ye karşı ilk işçi eylemleri bu uygulamanın kaldırılmasına yöneliktir.
Ucuza arazi elde etme politikasının temelini oluşturan kantin imtiyazları sürekli
itirazlara rağmen 1944 yılına kadar kaldırılmaz. 1944 de siyasal örgütlenme
hakkı ile birlikte sendikal örgütlenme hakkını da kazanan Kıbrıs’lılar
kısa zamanda güçlü bir sendikal
örgütlenme oluşturunca, CMC de ilk kez sendikalarla tanışmış olur.
Madenciler arasında süratle örgütlenen PEO ve Kıbrıs Türk İşçi
Birlikleri Federasyonu, CMC’yi kantin imtiyazlarını kaldırmak zorunda bırakır.
Ancak CMC’nin, Lefke bölgesinde kendi ihtiyaçları doğrultusunda bir
toplumsal yapı oluşturma çabası Osmanlılar döneminden beridir bölgeye
hakim olan karşıt güç odaklarının tepkisine neden olur. Bu tepki, Kıbrıs
tarihinin belki de en önemli seçimleri olan 1930 Kavanin Meclisi seçimlerinde
açığa çıkar.
CMC, Lefke ve yöresinde maden üretimini hızla artırırken birçok
kurum, kuruluş, toplumsal sınıf ve kesimle ilişki kurar. Bunları kısaca
ele alacak olursak; İlk başta yerel finans kaynakları,
daha sonra İngiliz Sömürge Yönetimi ve devletin çeşitli kurumları ile
geliştirdiği ilişkiler CMC’nin
1930 öncesi ‘iyi ilişkiler’ içinde olduğu kurumlardır. CMC bu saydıklarımız
dışında nerdeyse hiçbir kurum ve sınıfı ve bunların temsilcilerini
dikkate almaz.
CMC’nin çalışma bölgesi içerisinde bulunan en önemli sivil toplum
kuruluşu olan Lefke Belediyesi ile olan ilişkileri 1930 yılına kadar
olabilecek en kötü durumda idi. CMC, Lefke Belediyesini yok sayma, ya da başka
türlü söyleyecek olursak kaale almama politikasını ancak 1930 dan sonra değiştirir.
Lefke’deki üst sınıf mensuplarına gelince, Lefke’nin özellikle arazi yönünden
(tarımsal veya tarıma açılmamış) varlıklı ailelerinin oluşturduğu bu sınıfın
mensupları, bahsettiğimiz dönem içerisinde tam bir kıyıma uğrarlar.
Binlerce dönümlük arazileri istimlak yolu ile yok pahasına ellerinden alınırken,
tarihleri boyunca örgütlenme deneyimini hiç yaşamamanın bedelini çok ağır
öderler. Bireysel olarak ne kadar çaba harcarlarsa harcasınlar bir sonuç
alabilmeleri mümkün değildi. Yabancı sermaye yatırımına ihtiyaç duyan sömürge
yönetimi onları çoktan gözden çıkarmış, Kavanin Meclisindeki
temsilcileri (ve diğer ‘ileri gelenler’) ise çok daha farklı işlerle meşguldüler.
Ve işçi sınıfına gelince. CMC, tarihi boyunca, işçiler karşısındaki
zorbalığa varan katı politikasını hiç değiştirmez. Bu politikadaki kabalık,
çıkar çatışmaları karşısında bir kapitalist işletmeden beklenebilecek
olanın da çok üzerindedir.
Lefke
Belediyesi ile Vergi Kavgası
Lefke
Belediyesi’nin 1930 yılına kadar kayıtları incelendiğinde görülüyor
ki, CMC, belediye’ye çöken altyapısını düzenleyebilmesi için herhangi
bir yardımda bulunmamıştır. Bırakalım
karşılıksız yardımı, yasal olarak vermekle yükümlü bulunduklarını
bile vermiyordu.
Lefke
Belediyesi’nin önemli gelir kaynaklarından olan ‘kantar resmi’,
1923-1929 yılları arasında bir artış göstermiyor. Toplam gelir içerisinde
yaklaşık % 10 yer tutan bu vergi zaman zaman % 30 civarında düşüyor(5)
Gelirlerinden de hemen anlaşılacağı gibi, Lefke
belediyesi, CMC’den de herhangi bir kantar vergisi alamamış. Çıkardığı
madenin büyük kısmını deniz kenarında inşa ettiği havuzlarda depolayan
CMC, 1924 yılı boyunca 30 gemilik maden ihracatı yapar. Bu rakam ilerleyen yıllarda
gittikçe artar. 1927 de CMC toplam 1.257.132 ton maden üretimi yapar ve bu
miktarın 225.000 tonu gemilere yüklenip
ihraç edilir (6). 1930 öncesinde CMC’nin yatırımlarının toplamının 2.000.000 Sterlin civarında olduğunu ve buna karşılık
Lefke Belediyesinin yıllık bütçesini 300 Sterlin’i zor bulduğunu düşünecek
olursak, uluslar arası dev tekellerin ülke ekonomisine katılarından
bahsetmenin saçmalığı da ortaya çıkar. Bu konuda en çarpıcı örneklerden
biri de Lefke Belediyesi ile CMC arasındaki ilişkilerdir. CMC’nin yarattığı
istihdam ile çok kötü durumdaki Kıbrıs ekonomisine önemli katkılar sağladığını
söylemek hiç de doğru değildir. Alternatif üretim alanlarının gelişiminin
engellenmesi bir yana, var olan üretimin de sistemli bir şekilde yok edildiği
bu dönemde, CMC’nin çalışma bölgesi içerisindeki yerleşim alanlarına,
maden çıkarma faaliyetlerini düzenlemeyi amaçlayan yatırımlar dışında
herhangi bir katkısının bulunduğunu söyleyemeyiz. 1916 da 350 işçisi
bulunan şirket, özellikle 1926 dan sonra hızla büyüyerek işçi sayısını
1930 öncesinde 1800’e çıkarırken, ayni zamanda Lefke’nin nüfusunu da
yaklaşık olarak ikiye katlamış oluyordu. Oysa elimizdeki 1923-1930 yıllarını
kapsayan Lefke Belediyesine ait gelir ve giderlerini gösteren dökümanlar söylediklerimizde
ne kadar haklı olduğumuzun somut delileridir. Belediye kayıtlarına göre,
gelirler toplamı, 1923 de 284 Stg. Bu rakam 1924
ve 1926 da 258, 1927 de 268, 1928 de 285 ve 1929 da 302 Stg. olarak gerçekleşmiş.
Ancak hemen belirtelim 1928 ve 1929
daki gelir artışının nedeni belediyenin içine düştüğü kötü durumdan
kurtulabilmek için koyduğu yeni vergiler sayesindedir. 1926-27 yılları bütçesine
koydukları esnaf vergisi ile gelirin % 10 kadar artışını sağlayıp durumu
kurtarmaya çalışmışlar. Bütün bunların yanında, gelirleri hızla düşen
belediye birçok masrafını kısmasına rağmen yine de bütçesini denkleştiremez
ve borçlanmak zorunda kalır. Belediye’nin, 1926 yılına kadar 7 lira civarında
olan düzenli borç taksitleri, bu tarihten sonra 28 liraya çıkar.
Lefke Belediyesi ile CMC arasındaki çatışmanın
en belirgin olduğu konulardan biri de akaryakıt vergisidir. Devletin,
belediyelere verdiği en önemli gelir kaynaklarından biri olan bu vergiyi
toplayabilmek için, belediye önce satışı kontrol altına almak zorunda idi.
Bu amaçla, 3 Nisan 1900 de resmen
faaliyete başlayan Belediye Meclisi, evrakları için kasa alacak para
bulamayacak kadar kötü durumda olmasına rağmen 22 Mayıs 1900 de, akaryakıt
ambarı ve salhane inşaası için harekete geçer. Yine belediye kayıtlarından
öğrendiğimize göre, belediyelere bu hak 5 Mayıs 1900 de çıkarılan özel
bir kanunla verilmiş (712 numaralı gaz yağı ambarı nizam-ı mahsusu ). Bu
yasaya göre hiç kimse 30 okkadan daha fazla gazyağını belediye deposu
haricinde bulunduramazdı. Belediyenin gelirlerinin yaklaşık %90’a yakın
bir miktarını oluşturan dört büyük kalemden biri olan bu gelirden zaman
zaman gaz yağı ve kibrit ambariyesi olarak da bahsedilmektedir. Gelirin büyüklüğü,
belediyenin bu konuda itina göstermesine sebep olur ve 1920 de yeni bir akaryakıt
ambarı yapılır (26 Eylül 1920 de bu iş için Kıbrıs Hükümetinden 23
Lira 12 şilin 6 kuruş borç alınmış). 1924 den sonra Karadağ’da maden
aramaya başlayınca, CMC’nin, Karadağ’da bulundurduğu akaryakıt için
vergi vermesi gündeme gelir. 15 Ocak 1927’de Lefke Belediyesi, CMC müdürüne
bir mektup göndererek, Karadağ’da kullanılan akaryakıtın miktarının
kendilerine bildirilmesini ve vergisinin ödenmesini talep eder. Ancak CMC’den
para koparmak hiç de kolay değildi ve iş avukatlık olur. 16 Şubat 1927 de
Belediye Meclisi, CMC nin avukatı ile akaryakıt konusunu görüşmek üzere
Lefkoşa’dan bir avukat tutma kararı alır. Bununla da yetinmeyen belediye,
durumu açıklığa kavuşturmak ve kararlılığını göstermek için ayni gün
akaryakıt vergilerini düzenleyen bir dizi karar alır. Bu kararlara göre
Lefke Belediyesi sınırları içine petrol getiren herkes getirdiği
petrol’un her tenekesi için iki kuruş on para vergi verecek ve 30 okkadan
fazla petrol’u belediye ambarında bulunduracaktı. Yine ayni kararlara göre,
Lefke Belediyesi sınırlarına izinsiz petrol sokulursa, belediye bu petrol’a
el koyacaktı. Sanırım belediyenin bu kararları alma nedeni son cümlede
gizlidir. Çünkü alınan kararların hemen hepsi zaten yüzyılın başından
beridir uygulanmakta olan kanun hükümleriydi. Yani aslında Lefke
belediyesi, CMC’yi, vergisini vermezse petroluna el koymakla tehdit
ediyordu.
1927
yılına kadar belediyeye hiç vergi vermeyen CMC gibi bir mali devin, küçük
bir taşra belediyesinin kurusıkı tehditlerinden yılacağı düşünülemezdi
ve öyle de oldu. 30 Nisan 1927 de Lefke Belediye başkanının CMC müdürüne
gönderdiği mektuptan, CMC’nin o güne kadar hiçbir yazıya cevap bile
vermeye tenezül etmediğini anlıyoruz. Nihayet 18 Mayıs 1927 de CMC
kendisinden talep edilen miktarın ne kadar olduğunu sorar ve 21 Mayıs 1927 de
borcu olarak hesaplanan 3 lira 12 şilin 3 kuruşluk çeki belediyeye gönderir.
Araya hangi hatırlı kişilerin girip CMC yi ikna ettiklerini bilmiyoruz, ama
sorunun bu kadarla çözüldüğünü düşünenler yanılmışlar. 18 Ekim 1927
tarihinde, Belediye, CMC den 1 Mayıs 1927 tarihinden itibaren Kradağa gönderdiği
petrolun miktarını sorar. Yani CMC inadına bildirim yapmamaya devam
etmektedir. 2 Kasım 1927 de ise Belediye başkanı gönderdiği bir başka
mektupla henüz cevap almadılarından sitem etmektedir. Ve 3 Kasım 1927 de
Lefke Belediyesi, CMC yi Lefkoşa Komiserliğine şikayet eder.
Belediyenin CMC yi devlete şikayet mektubunu aynen aktarıyoruz.
“Lefkoşa
Komiserliği canibi alisine,
Efendim,
Skuriyotissa Amerikan Maden Kumpanyasının Belediyemiz hudutları
dahilinde bulunan Kara Dağa celb ve istihlak ettiği (getirip kullandığı)
petroller için mevkii mezbure (adı geçen yere) ayrıca Kumpanya bir ambar inşa
ederek Belediyemizin Gaz ambarını nazarı itibare almayarak celbettiği
(getirdiği) petrolleri oraya iddihar (biriktirme) ediyor. Bu hususta Lefke
Belediyesi mütezarrir oluyor (zarar görüyor). 15 Ocak 1913 tarihli Ceridei
Resmiyenin 33. sayfasında münderiç (kapsamlı) Lefke Belediyesinin Gaz hakkındaki
Nizamımızın 21, 22, 23.ncü maddelerine mugayir (uygunsuz) bulunduğunu.
Nizamımızın Kumpanyayı müstesna kılmadığını arz eder ve bu hususta
bendenizi lütfen tenvir buyurmanızı (onaylamanızı – iştirak etmek)
istirham eylerim efendim”
Bu gerilim başka
gerilimlerle de birleşerek 1930 yılına kadar sürer ve sonunda patlar. İyice
karışan Lefke bölgesi hızla örgütlenen maden işçileri sayesinde Kıbrıs
işçi sınıfının kalbinin attığı yer olmaya başlarken, ayni zamanda gelişen
ticari imkanlarla bölgeye akın eden Rum tüccarlar, CMC’den zarar gören üst
sınıflar tarafından ikinci bir tehdit olarak algılanır. Zamanla Kıbrıs’ın
kuzey batısında güçlü bir Türk milliyetçiliğine zemin oluşmaya başlar.
Öte yandan CMC ve sömürge yönetimi dengeyi kurabilmek için Lefke
belediyesini stratejik nokta olarak belirlerler ve üçüncü bir güç odağı
da orada oluşur.
(1).Belgelerle
Kıbrıs Türk Vakıflar Tarihi, Mustafa Haşim Altan, Kıbrıs Vakıflar İdaresi
Yayınları, Cilt 1, s 472).
(2).1920
Lefke’sini anlatan bu makale, Harid Fedai tarafından günümüz Türkçe’sine
çevrilip 2 ve 9 Mart 1998 tarihlerinde Kıbrıs Gazetesi’nde yayınlandı.
(3).
Lefke Kasabası’nın Tarihsel Boyutunda Bir Kesit- Kıbrıs Maden Şirketi
(CMC) ve Bugünkü Demografik Yapı / Feridun Kemal Feridun (Lefke 1 Kültür
Festivalinde (1998) düzenlenen panelde sunulan tebliğ)
(4).
CMC evleri ile ilgili mimari ayrıntılar konusunda daha fazla bilgi için,
(5)Lefke
Belediyesi Tutanakları; 1900-1930, Salim Müdüroğlu tarafından 1976’da
Türkçe’ye çevrildi. Bu yazı boyunca, 1900-1930 dönemini kapsayan
belediye kayıtları bu tutanaklardan alınmıştır.
(6)
The Story of Cyprus Mines Corporation, David Lavender., s 231