Artık bütün masaüstü sistemlerde en
az bir hard disk bulunuyor. Hatta VCR cihazlarından camcorderlara ve mp3
playerlara kadar pek çok elektronik alette de hard diskleri görmeye yavaş yavaş
alışıyoruz. Nerede kullanılırsa kullanılsın bütün hard diskler tek bir amaç için
üretilir: Sayısal bilgileri kalıcı şekilde depolamak.
Bir hard disk bilgisayarlarımızda
kullandığımız ana belleğin aksine güç kesilse bile içindeki bilgileri korur ve
bu özelliğiyle bilgisayarımıza "hatırlama" yeteneği kazandırır. Hard diskinize
bir kez kaydettiğiniz bir dosyaya bilgisayarınızı defalarca açıp kapatsanız bile
onu silmediğiniz sürece ulaşabilirsiniz.
İçeriye giriyoruz
Bütün hard diskler temelde aynı
yapıdadır. Bir hard disk en basit haliyle şu parçalardan oluşur: Bilgilerin
manyetik olarak depolandığı bir veya daha fazla sayıda plaka (platter), okuma
yazma kafaları, plakalarla okuma yazma kafalarının hareketini sağlayan motorlar
ve diskin kontrolünden sorumlu devreleri üzerinde barındıran kontrol
kartı.
Şimdi bu parçaları ve bir hard diskin
nasıl çalıştığını inceleyelim.
Plakalar
Bilgileri saklamak için kullanılan
plakalar alümünyum, cam gibi manyetik duyarlılığı olmayan maddelerden yapılır.
Plakalarda daha uygun ısı direnci özellikleri ve daha ince yapıda
kullanılabildiği için temel madde olarak modern disklerde alüminyum yerine
cam kullanılır ve cama kırılmasını engelleyecek kadar da seramik karıştırılır.
Daha sonra bu plakaların yüzeyleri manyetik duyarlılığı olan bir filmle
kaplanır.

Bir hard diskte birden fazla plaka
bulunabilir.
Eskiden plakaların yüzeylerine temel
maddesi demir oksit olan bir sıvı dağıtılarak sürülürdü fakat hard disklerin
kapasitelerinin artmasıyla bu teknolojinin sınırlarına ulaşılması çok sürmedi.
Ayrıca okuma/yazma kafasının plakaya çarpması durumunda da bu yöntemle üretilen
plakalar kurtulamıyordu ve diski değiştirmekten başka çare yoktu. Günümüzdeyse
electroplating denen bir yöntemle plakaların yüzeyi kobalttan oluşan bir filmle
kaplanır. Son olarak da bu filmin üzerine kafa çarpmalarına karşı bir miktar
koruma sağlayan bir tabaka daha çekilir.
Bilgiler plakalarda sektörler
(sector) ve izler (track) halinde saklanır. Her sektör 256, 512 gibi belirli bir
sayıda byte içerir ve plaka boyunca yanyana duran bütün sektörlerin oluşturduğu
yapılara da iz denir. Diskin kendisi veya işletim sistemi sektörleri gruplayarak
onları cluster denen yapılar halinde topluca işler. Low level formatting denen
işlemle plakalar üzerinde sektörler ve izler oluşturulur, bunların başlangıç ve
bitiş noktaları plakalar üzerinde belirlenir. Daha sonra da high level
formatting yapılarak dosya depolama yapıları oluşturulur ve dosyaların palakarda
oluşturulan sektörlere ve izlere hangi düzende yazılacağı belirlenir. Low ve
high level formatting işlemleri sonrasında plakalar okuma/yazmaya hazır hale
gelir. Aşağıdaki şekilde mavi renkle bir sektör, sarıyla da bir iz
gösteriliyor.

Plakar üzerinde veri depolanan
noktalar moleküler boyutta olduklarından hard diskin içindeki bir toz tanesi
bile plakaları çizerek onlara zarar verebilir. Bunun için hard diskler tozsuz
ortamda üretilir ve üretildikten sonra kapatılır. İç basınçla dış basıncın
dengelenmesi için de çok iyi filtrelenmiş bir havalandırma deliği
bulunur.

Plakalar ortalarından geçen bir mil
üzerine belirli aralıklarla yerleştirilirler ve bu mil etrafında bir motor
tarafından belirli bir hızda sürekli döndürülürler. Böylece plakanın üzerinde
duran okuma/yazma kafası plakanın yaptığı bu dönme hareketi sayesinde bir iz
boyunca işlem yapabilir.
Okuma/Yazma
Kafaları
Bir okuma/yazma kafasının görevi
adından da anlaşıldığı gibi plaka üzerinde okuma/yazma işlemlerini
yapmaktır.

Aslında bir okuma/yazma kafası
yaklaşık 1 mm2 çapındaki minyatür bir elektromıknatıstan başka bir
şey değildir. Aşağıdaki resimde en basit haliyle bir okuma/yazma kafasını
görebilirsiniz. Kafalar okuma yazma işlemi sırasında plakayla temas etmezler,
dönen plakaların yarattığı hava akımı kafaları plakaların sürekli bir miktar
yukarısında tutar. Eski disklerde plakayla kafa arasında 0,2 mm civarında bir
boşluk varken modern disklerde bu boşluk 0,07 mm civarındadır. Disk çalışmadığı
zaman da kafalar plakalar üzerinde Landing Zone denilen bölgelerde sabit olarak
dururlar. Bu bölge bilgi depolamak için kullanılmaz. Güçte ani bir kesilme veya
dengesizlik sonucu kafa disk yüzeyine çarpar ve Head Crash dediğimiz kafa
çarpma olayı olur. Kafa landing zone yerine bir sektörün üzerine düşerse o
sektör hasar görerek kullanılamaz hale gelir ve kullanılamayan bu bozuk sektöre
Bad Sector denir. Diski tekrar sorunsuz kullanabilmek için Scandisk gibi bir
araç kullanarak diskteki bad sectorler kullanılmamaları için işaretlenmelidir.
Başka bir yöntemse diske low level format atarak sektörleri tekrar
oluşturmaktır, bu esnada sektörler plakadaki bozuk kısımlar atlanarak sağlam
bölgelerde tekrar oluşturulur.
Okuma/yazma işlemi aslında çok
karmaşıktır; bunu sizlere en basit haliyle anlatmaya çalışacağım: Bir plakaya
bilgi yazmak için kafadan plakaya akım dalgaları gönderilir ve bu akımla
yüzeydeki hedef nokta polarlanır. O nokta manyetik polarizasyonuna göre 0 veya 1
değerini alır ki ikili sistemle çalışan bilgisayarlarımız için anlamı olan tek
değerler bunlardır. Okuma sırasındaysa okunacak noktanın kafadaki boşlukta
yarattığı manyetik alanın yönüne göre o noktanın değerine (0 veya 1) ulaşılır.

Aslında bir kafada okuma ve yazma
için ayrı kısımlar bulunur ve yukarıdaki şekilde olduğundan çok daha
karmaşıktır.
Kafaların disk yüzeyinde içeriye ve
dışarıya doğru hareketini sağlayan ayrı bir motor vardır ve kafalar bu motora
bağlı kolların ucunda dururlar. Kafayı tutan kolla kafadan oluşan yapıya Head
Gimbal Assembly (HGA) denir. Bu motor sayesinde kafa, plaka üzerindeki farklı
izler üzerinde işlem yapabilir. Modern disklerde voice coil adı verilen
motor teknolojisi kulanılır. Çalışma prensibi hoparlörle aynıdır.

Sarımlardan akım geçtiğinde HGA denen
yapı hareket eder ve sarımlardan geçen bu akımın yönüne göre kafa plaka
yüzeyinde içe ve dışa doğru hareketler yapar. Bu sayede bir okuma/yazma kafası
palaka üzerindeki farklı izlere gidip gelebilir.
Kontrol
Kartı
Son olarak inceleyeceğimiz kısım ise
kontrol kartı. Bir kontrol kartının diski “kontrol” ettiğini söyleyebiliriz.
Plakalardaki sektölerin, izlerin, hatalı sektörlerin ve landing zone denen
bölgenin fiziksel yerleri kontrol kartına kaydedilir ve kontrol kartı da
kafaları bu bölgelere yönlendirir. Hard diskler bilgisayarlarımızla
veriyollarını kullanarak haberleşirler ve veriyoluyla hard disk arasındaki
bağlantıyı kurmak da kontrol kartının en önemli görevlerindendir.

Diskin tamponlama için kullandığı
bellek ve veriyoluyla haberleşmesini sağlayan kontrol yongaları bu kartın
üzerindedir. Hard disk arızaları kontrol kartı yüzünden de meydana gelebilir, bu
durumda diskinizin kontrol kartını aynı model bir kontrol kartıyla değiştirerek
diskinizi tekrar kullanılabilir hale geitrebilirsiniz. Kontrol kartı hard diskin
alt kısmına vidalanır ve sadece tek bir bağantıyla diske bağlanır, bu yüzden
kontrol kartını değiştirmek çok kolay bir iştir.
Bir Hard Diskin Kapasitesini
ve Performansını Belirleyen Özellikler
Bir hard diskin nasıl çalıştığını
öğrendikten sonra bir hard disk hakkında yorum yapabilmek için bilmemiz
gerekenlere kısaca bir göz atalım.
Hard disklerde kapasiteyi
plakalardaki veri yoğunluğu ve plaka sayısı belirler. Modern disklerde çift
yüzlü ve 80 GB`a kadar veri depolayan plakalar kullanılır. Bir hard diskin
performansı hakkında yorum yaparken kullandığımız en önemli kavramlar plakaların
dönüş hızı, erişim süresi ve veri aktarım hızıdır.
- Dönüş
Hızı:
Plakarın dönüş hızıdır. Plakalar masaüstü sistemlerimizde kullandığımız IDE
disklerde genelde 5400 veya 7200 RPM (Rotates Per Second, dakikadaki dönüş hızı)
hızında dönerken SCSI disklerde bu hız 15000 RPM`ye kadar çıkabilir.
- Erişim
Süresi: Okuma/yazma kafasının disk
üzerindeki bir noktaya ulaşması için geçen süre. Ortalama erişim süresi modern
IDE disklerde 10 ms`nin altındayken SCSI disklerde daha da düşüktür.
- Veri Aktarım
Hızı: Hard diskin saniyede aktarabildiği veri miktarıdır.
Kullanılan arabirime ve diskin özelliklerine göre değişir.
Arabirimler
Günümüzde hard diskler için en çok
kullanılan arabirimler masaüstü sistemlerimizde görmeye alışıtığımız IDE ve
sunucularla iş istasyonları pazarına hakim olan SCSI`dir.
IDE bir donanım standardı değil,
işlemciyle hard disk arasındaki veri akışının kontrolüyle ilgili bir
standarttır. IBM`in Advanced Technology (AT) arabiriminden geliştirilen Paralel
ATA (AT Attachment) arayüzüyle arabirim için bir komut seti tanımlanarak hard
disk ve bilgisayar arasındaki haberleşme için evrensel bir standart oluşturuldu.
IDE arabirimin yaratılış amacı uygun fiyat ve uyumluluktur, bu yüzden de
masaüstü sistemlerde kısa zamanda en yaygın arabirim haline geldi. Paralel ATA
arayüzü sürekli gelişerek günümüzde Ultra ATA/133`le 133 MB/s hızına ulaştı ve
bundan sonra da yerini Serial ATA`ya bırakması bekleniyor.
Serial ATA`da veri iletimi paralel
değil seri olarak yapılıyor, Paralel ATA`ya göre avantajlarını kısaca aşağıdaki
gibi sıralayabiliriz:
-
Daha az pin ve daha
düşük voltaj.
-
Daha ince bağlantı kablosu (Belki
de biz son kullanıcıların ilgisini en çok çeken özellik, bu sayede kasa içi
hava akımını düzenlemek çok daha kolay olacak).
-
Daha gelişmiş hata bulma ve
düzeltme olanakları.
SCSI arabirimiyse günümüzde
profesyonel uygulamar için sunucularda ve iş istasyonlarında kullanılır. SCSI
arabirminin maliyeti IDE`ye göre oldukça yüksektir. SCSI arabiriminin IDE
arabirimine göre en büyük avantajı asenkron çalışmasıdır, yani IDE aygıtlarda
olduğu gibi aynı kontrolcüye bağlı SCSI aygıtlar birbirlerinin performansından
ve veri aktarımından çalmazlar. Ayrıca SCSI arabirimi için kullanılan “SCSI Host
Adapter” kartlar üzerlerinde veri aktarımını düzenlemek için ayrı bir işlemci ve
çoğu zaman da tampon olarak kullanmak için ek bir bellek bulundururlar ve bu
yüzden SCSI aygıtlar sisteme IDE aygıtlara göre çok daha az yük bindirirler.
Paralel ATA ile kanal başına sadece iki aygıt kullanılabilirken SCSI
arabirimiyle her kanala 15 taneye kadar cihaz bağlanabilir. Bu sayı stanadart
masaüstü sistemlerin ihtiyaçlarının çok üstünde olsa da özellikle sunucuların
ihtiyaçlarını düşünürsek onlar için bir gerekliliktir.

IDE arabirimini
kullanan disklerin aksine, SCSI diskler uzun yıllar boyunca sorunsuz
çalışmak için üretilirler ve çalışma ömürleri IDE disklerden çok daha uzundur,
sunucular için bu da bir gerekliliktir. Ayrıca sisteme bindirdiği yükün fazla
olmaması ve erişim süresinin de daha az olmasından dolayı özellikle video
montajı gibi sisteme çok ağır yük bindiren ve verilerin sabit bir hızda
kesintiye uğramadan su gibi akması gereken uygulamalarda SCSI diskler IDE
disklerden çok daha üstündür. SCSI disklerin bir avantajı da yapıları gereği
çoklu erişim için uygun olmalarıdır. Bir IDE diskte bir dosyaya aynı anda iki
kaynak ulaşmak isterse performans çok düşer ama SCSI disklerde bu performans
düşüşü IDE disklerdeki gibi abartılı boyutlarda olmaz ki bu da sunucular için
hayati öneme sahiptir. Eğer evinizde bir ağınız varsa ağdan kopyalanmakta olan
bir dosyayı siz de kullanmaya çalıştığınızda bunu açıkça görebilirsiniz.
Kaynaklar:
http://www.pctechguide.com/04disks.htm
http://www.howstuffworks.com/hard-disk.htm
http://www.pcmech.com/show/internal/65/