"Dünya hayatının kısa
olması, ölümlü olmak ve dünyaya bir kere gelmek, her
insan için en önemli gerçeklerdendir. Belli bir yaşa
kadar insan bu önemli gerçeğin farkına varamamış
olabilir ancak bunu fark ettiği anda Allah'ın
kendisinden istediği şekilde yaşantısını düzenlemesi
gerekir."
Çünkü hayat kısadır ama insan ruhu
-Allah'ın dilemesiyle- sonsuza kadar yaşayacaktır.
Sonsuzun yanında 3-5 günlük hayatın hiçbir kıymeti
yoktur. Burada az bir zevk almak için sonsuz hayatı feda
etmek ise elbette akılsızlıktır.
Hiç düşündünüz
mü; 70 yaşında bir insanın geçmişe yönelik düşünceleri
nelerdir? Bu insan her kim olursa olsun muhtemelen
yaşadığı 70-80 senenin nasıl geçtiğini anlayamadığını
düşünüyordur. Hatta kendisine sorsanız, "göz açıp
kapayıncaya kadar geçti, hiçbir şey anlayamadım"
diyecektir. 20'li yaşlarındayken herhalde o da
yaşlanacağını hiç düşünmemiştir. Ancak şu an, çok uzak
gördüğü o dönemin içinde bulunmanın şaşkınlığını
yaşıyordur. Ve bu anı uzak görmekle ne kadar yanıldığını
da çok iyi anlamıştır.
Yaşamı boyunca
yaptıklarını yazmasını veya anlatmasını isteseniz, en
fazla bir defteri doldurabilir veya en fazla beş, altı
saat arka arkaya anlatabilir. "Koskoca 70 sene" dediği
şeyin tamamı işte bu kadardır...
Bu düşünceler
içinde yaşayan kişinin, aklında ise çok önemli bazı
sorular vardır:
"Göz açıp kapayıncaya kadar
geçip giden bu hayatın amacı nedir?"
"Ben bu 70
seneyi ne için yaşadım?"
"Peki bundan sonra ne
olacak?"
Boş Amaç Uğruna Geçen Yıllar
Yukarıdaki sorulara birbirinden farklı cevaplar
verecek iki insan grubu vardır. Bunlardan bir tanesi
Allah'a inanmayan, diğeri ise gönülden katıksız bir
imanla Allah'a bağlanan kişilerdir.
Birincisi
yukarıdaki sorularla ilgili olarak büyük olasılıkla
şöyle düşünür: "Hayatım bugüne kadar boş bir amaç
uğruna geçip gitti. 70 sene yaşadım, ama ne için
yaşadığımı da açıkçası pek anlayamadım. Önce annem babam
için yaşıyorum dedim, sonra eşim, sonra ise
çocuklarım... Ama şu an ölüm yaklaştı. Öleceğim ve bu
dünyadan yok olup gideceğim. Sonrası mı? Sonra ne
olacağını bilmiyorum ama herhalde herşey bitecek!"
Bu insanın içine düştüğü boşluğun nedeni, tüm
evrenin, canlıların ve insanların bir amacı olduğunu
kavrayamamış olmasıdır. Bu amaç, tüm bu varlıkların
yaratılmış olmasından kaynaklanır. Aklı olan insan,
evrenin ve canlıların her noktasında büyük bir plan,
düzen ve akıl olduğunu görür ve dolayısıyla bunların
üstün akıl sahibi bir Yaratıcı tarafından var
edildiklerini anlar. Bunlar yaratılmış olduklarına,
rastgele ve bilinçsiz bir süreçle ortaya çıkmadıklarına
göre, mutlaka bir amaçları vardır. Bu amacın ne olduğu
ise, bize herşeyin yaratıcısı olan Allah'ın insanlara
yol gösterici olarak indirdiği Kuran'da bildirilir.
Bu gerçekleri göz önünde bulunduran ve Allah'a
iman eden kişi yukarıdaki sorulara doğru cevabı verecek
ve şöyle diyecektir: "Beni herşeyin sahibi olan Allah
yarattı ve bu dünyaya gönderdi. Dünyada bulunduğum
sürece beni Yaratana kulluk etmekle emrolundum ve bunu
en güzel şekilde yapıp yapmadığım denendi. Dünyanın
zaten çok kısa olduğunu, göz açıp kapayıncaya kadar
geçeceğini biliyordum. Bu yüzden de Allah'a kulluk
ettim, bu dünya hayatının geçici süslerine aldanmadım.
Sonrası mı? Hayatım boyunca iyi işler yaptığım ve
Allah'ın rızasını kazanmaya çalıştığım için ebedi bir
mutluluk yurdu olan cennete kavuşmayı umuyorum. Ve
Rabbime kavuşacağım günü sabırsızlıkla bekliyorum."
Kaçınılmaz Gerçek
Halk arasında
dünya hayatının kısalığı ve geçiciliği hakkında bazı
deyimler kullanılır; "ölümlü dünya", "üç günlük dünya",
"hayat fani" gibi. Ama bu kalıp sözcükler aslında
insanların samimi görüşlerini yansıtmaz. Bu tarz sözler,
toplumun bir geleneği gibi, aralarında konuşulan bir
sohbet, hatta espri konusudur. Nitekim böyle önemli bir
konunun hemen arkasından dünya ile ilgili planlara
başlarlar. Örneğin "ölümlü dünya", "dünyaya bir kere
geldik" sözünün akabinde "tabii ki dünyayı tepe tepe
yaşayacaksın" tarzında sığ mantıklar öne sürerler.
Oysaki hayatın kısa olması, ölümlü olmak ve
dünyaya bir kere gelmek, her insan için en önemli
gerçeklerdendir. Belli bir yaşa kadar insan bu önemli
gerçeğin farkına varamamış olabilir ancak bunu fark
ettiği anda tüm yaşamını gözden geçirmesi ve Allah'ın
kendisinden istediği şeylere göre yeniden yaşantısını
düzenlemesi gerekir. Çünkü hayat kısadır ama insan ruhu
-Allah'ın dilemesiyle- sonsuza kadar yaşayacaktır.
Sonsuzun yanında 3-5 günlük hayatın hiçbir kıymeti
yoktur. Burada az bir zevk almak için sonsuz hayatı feda
etmek ise elbette akılsızlıktır.
Ancak bu
gerçeği kavrayamayan inkarcılar, tüm ömürlerini Allah'ı
unutarak boş amaçlar uğruna tüketirler. Oysa bu boş
amaçlara bile kavuşmaları mümkün değildir. Doyumsuzluk
içinde yaşarlar ve her zaman bulundukları durumun ya da
sahip olduklarının bir adım ötesini isterler. O adıma
geçince bir adım daha, bir adım daha ve ölene kadar
tatmin olmayan isteklerle ömür sürerler. Arzuladıkları
güzellik ve zenginliğe dünya şartlarında kavuşmaları
mümkün değildir. Çünkü her zaman sahip olduklarından
daha iyisi çıkacaktır karşılarına.
Örneğin, bir
kişinin satın almayı şiddetle arzuladığı son model bir
arabayı düşünün. Büyük çabanın karşılığında sonunda
kavuştuğu bu arabanın, çok geçmeden yeni modelleri
çıkacaktır ve onun için bunlar daha cazip hale
gelecektir. Veya senelerce para biriktirip, emek
harcayıp sahip olduğu bir evi düşünün. Bir gün mutlaka
kendisininkinden daha güzel bir evle karşılaşacak ve
kendi evine olan ilgisini kaybedecektir. Satın aldığı bu
malların eskiyerek, bozularak, tahrip olarak kendisine
vereceği sıkıntılar ise apayrı bir acıdır.
Daha
güzelini ve iyisini arama... Sahip olunca eskisinin
öneminin kalmaması... Bir aşama sonra, yeninin de eski
durumuna düşmesi; işte insanların tarih boyunca içinde
yaşadıkları kısırdöngü budur. Aklı olan insanın bu
gerçek karşısında durup, neden dünyanın peşinde koşmanın
kendisine bir sonuç getirmediğini anlaması ve "bu bakış
açısında köklü bir sorun var" diye düşünmesi gerekir.
Fakat insanların çoğu bu akıldan yoksun bir biçimde
hiçbir zaman yakalayamayacakları hayallerin peşinden
koşmaya devam ederler.
İmtihanın Sırrı
Allah, dünya hayatını, insanlardan hangilerinin
daha güzel davranışlarda bulunacağını, kimlerin sadakat
gösterip, Kendisi'ne bağlı kalacağını denemek için
yaratmıştır. Başka bir deyişle dünya, Allah'tan korkup
sakınanlarla, O'na nankörlük edenleri ayırt etmek için
hazırlanmış bir imtihan yeridir. Bu imtihan yerinde
güzelliklerle çirkinlikler, iyiliklerle kötülükler,
eksikliklerle mükemmellikler biraraya konmuş ve kusursuz
bir imtihan sistemi kurulmuştur. İnsanlar, imanlarının
ortaya çıkması için türlü şekillerde denenmektedirler.
Sonuçta da Allah'ı hakkıyla tanıyıp, takdir edebilenler
inkarcılardan ayrılacak ve kurtuluşa ereceklerdir.
Bu imtihanın sırrını anlayabilmek için öncelikle
evrene tamamen hakim olan Yaratıcıyı çok iyi
tanıyabilmek gerekir. O, gökleri, yeri ve bu ikisi
arasındaki herşeyi yoktan var eden, her varlığın
Kendisine muhtaç olduğu, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan ve
bütün eksikliklerden uzak olan Allah'tır.
Kaynak : www.harunyahya.net - Yazar : Harun Yahya