BİR
EMEK ÖYKÜSÜ/Aydın
ÇUBUKÇU*
Salihli’den
İzmir’e doğru giderken, Sart (Sardes) harabelerinden geçersiniz.
Sağ tarafınızda, “Bintepeler” adlı başka bir ören yeri (tümülüsler)
vardır. Binlerce yıl öncesinden kalma Lydia kral ailelerine ait
mezarlardır bunlar. Soylunun ölüsü önce kerestelerden yapılmış
bir odaya konulur. Ölüyle birlikte günlük eşyası, kap, kacak,
takılar, giysiler, mobilyalar, ölümden sonra gideceği ikinci
hayatında kullanabileceği her şey, onunla birlikte gömülür.
Sonra bu ahşap yapı kesme taşlarla çevrilir, kapatılır. En
sonunda da üzeri toprakla, ama olabildiğince çok toprakla örtülür.
Öyle ki, uzaktan küçük bir tepe gibi görünür. Yalnızca
arkeologlar, tarih meraklıları ve defineciler onların doğal
toprak tepeler değil de, “tümülüs” adı verilen kralın ya
da ailesinin mezarları olduğunu anlayabilir.
Bunlar arasında, arkeologların yıllardır aradığı önemli
bir tümülüs vardır: Gyges adlı büyük kralın mezarı. Kazılar
sırasında, tümülüslerin birinin iç duvarlarında, taşların
birbirine eklendiği bir yerde, “Gugu” diye bir yazı okunur.
Arkeologlar, büyük bir heyecanla, Gyges’in mezarını
bulduklarına inanırlar. Bir zaman sonra, yeni bir kazıda, bir
başka tümülüste, yine taş duvarlar üzerinde, aynı yazıyı
görürler. Sonra birinde daha... Anlaşılır ki, Gugu, mezarların
yapımında çalışan bir taş ustasıdır.
Gugu, büyük Alman tiyatro sanatçısı ve şairi Berthold
Brecht’in bir şiirinde aradığı insanlardan biridir. Brecht,
tarihte hep kralların, firavunların adlarının anıldığını,
ama onlarla birlikte yaşayan, bütün işleri yapan, aslında
tarihi yapan işçilerin ve emekçilerin adlarına rastlanmadığını
söyleyip sorar: “Yedi kapılı Tebai kentini kim yaptı?/
Krallar, prensler mi taşıdı taşları sırtında./ Bir aşçı
olsun yok muydu yanlarında?/ Savaşlarda ölenler kimdi, kimin
yaptığı ekmekle besleniyor, hangi çobanın güttüğü koyunu
yiyordu bu adamlar?”
Tarih, onların adını anmaz.
Gugu, egemenlerin yazdığı tarih kitaplarında adının asla geçmeyeceğini
biliyordu. Yaptığı işin, emeğinin değerini de biliyor, bir gün
kendisinin de kralların yanında adının sorulacağını düşünüyordu
belki. Tarihe bir yanıt olsun diye, yonttuğu taşların üzerine
adını yazdı.
Öykünün en güzel yanı ise sonu.
Tümülüsü kazanlar, Gugu’nun adını gün ışığına çıkaranlar,
taş ustasının beklentisini en iyi yanıtlayacak olanlardı. Tümülüs
kazılarında deneylerinden, becerilerinden yararlanılan günümüzün
maden işçileri, Zonguldaklı madenciler. Dağı tepeyi delmeyi
en iyi bilen, ister milyonlarca yıldır toprak altında kalan kömür
olsun, ister depremde yıkılmış bir binanın altındaki can
olsun, ister tarihin derinliklerindeki bir emekçinin adı olsun,
her türden cevheri bulup çıkarmanın ustası olan Zonguldaklı
madenciler... Evet, Gugu’yu bulup çıkaranlar, onun sınıf
kardeşleriydi.
***
Şimdi, bu emek öyküsünün son derece ciddi bir devamı
yaşanıyor. Sart, çok eski çağlardan beri Anadolu’nun en
zengin altın yataklarından birini bağrında taşıyor. Bu yüzden
başına gelen kalmamış. Yıkılması, Pers saldırısıyla olmuş.
Sart kralı esir düşmüş, ülke sömürgeleştirilmiş.
Bugün, Pers saldırısını gölgede bırakacak bir yeni saldırı
hazırlanıyor. Tarihteki hiçbir vahşi saldırı, günümüz
emperyalist şirketlerinin saldırısıyla kıyaslanmaz. Pomza
Export ve Güney Afrikalı Multotec Firması, altın aramak için
Sart Kaletepe mevkiinde şantiye kurmuş. İşletme ruhsatını da
almış.
Altın aranacak olan Çaltılı ve civarındaki alanlar, Manisa
Valiliği tarafından Salihli mücavir alanı dışına çıkarılarak,
Salihli Belediyesi altın aranacak bölgede devre dışı bırakılmış.
Bunun üzerine, Gugu’nun torunları harekete geçmiş. Salihli
Demokrasi Platformu, yerel gazetelerin temsilcileri ve EMEP
Salihli İlçe Başkanı Turgut Güler incelemelerde bulunmuşlar.
Turgut Güler kardeşimiz, “Henüz şantiye aşamasında bile
yapılan doğa katliamını gördüğümüzde ağlamamak için
kendimizi zor tuttuk” diyor.
Tarih, yolumuzu aydınlatır. Pers istilası, Lydia Krallığı’nın
sonu olmuştu, ama Lydia ülkesinde yaşayan halk, binlerce yıldır,
başka krallıkların, imparatorlukların egemenliği altında, üreterek
ve yaratarak yaşamaya devam ediyor. Kendi doğalarına, kendi
emeklerine sahip çıkıyorlar. Halk yıkılmaz, halk ölmez. Üstelik,
adlarını yer altından çıkarmak için işçilerin imdada
gelmesini binlerce yıl beklemek zorunda değiller. Sart’taki asıl
altın, emeğin binlerce, on binlerce yıllık tarihidir. Bergama
gibi, Sart’ı da, gözümüzün bebeği gibi kollamaya hazır
olalım.
“Gugu”nun
öyküsünü anlatan, değerli Arkeolog, Bilgin ve Yazar Hande Kökten’e
teşekkürler. *EVRENSEL/31 Ocak 2001 E-Posta:
aydincubukcu@evrensel.net
|