Dr.
Aynur YILMAZ
Nasıl
bir dinleyici olduğumuzu hiç düşündünüz mü? Dilemenin değişik çeşitleri
vardır. Bazıları sizi dinliyor gibidir ama, kafaları başka yerlerdir.
Bazıları konuşanın söylediklerinden sadece kendi ilgilendikleri bölümü
duyar, diğer söylenenleri dinlemez. Bir başka dinleyici de ne duyarsa
duysun, her söyleneni kendine yönelmiş bir saldırı sayar ve hemen karşı
savunmaya geçer.
Kimse
mükemmel değil. Ancak insanın hatalarını bilmesi onun en güçlü
yanlarından birisi.
Ne
kadar üzücü olursa olsun, gerçek şu ki kulağa ulaşan her söz
dinlenmiyor. Sinir sistemimiz dakikada 600 kelimelik bir konuşma hızını
rahatlıkla anlayabilir. Konuşma
hızımız ise dakikada 100-140 kelime arasında. Bu da zihnin her dakika
en azından 460 kelimelik bir zaman süresinde boş kaldığını gösterir.
İşte iyi dinleyiciler bu boş zamanı konuşanın neyi ve niçin demek
istediğini düşünerek kullanırlar.
Ancak
dinleme de insanı mutlaka anlamaya götürmüyor. Söyleneni, söyleyenin
anlatmak istediği anlamda anlamda anlayabilmek sanıldığı kadar kolay
değil. Anlamak isteyip bütün dikkatimizi vererek dinlediğimiz halde,
bir süre sonra bir arkadaşımızın yada çocuğumuzun söylediklerini
anlamamış olduğumuzu fark edebiliriz.
Dinlediğini
anlayabilmek için, iki kişi arasında geçen konuşma sürecinin en önemli
yönlerinden biri de "geri-iletim"dir. Geri-iletim kullanarak
yapılan dinlemeye "etkin dinleme" denir.
Etkin
dinlemede, dinleyen konuşanın duygularını ve söylediklerinin ne
anlama geldiğini anlamaya çalışır. Sonra bunu, doğruluğunu sınamak
için kendi sözcükleriyle konuşana iletir. Böylece konuşan,
dinleyenin ne anlattığını öğrenir. Örneğin;
-Çocuk:
İnsanlar ölünce onları ne yaparlar?
Baba:
İnsanların ölünce nereye gittiklerini merak ediyorsun.
Çocuk:
Evet, onları bir daha göremeyiz değil mi?
-Çocuk:
Ayşe köye gidince oynayacak arkadaşım kalmadı. Canım sıkılıyor.
Anne:
Ayşe'yle oynamayı özledin. Yapacak bir şey bulamıyorsun.
Çocuk:
Evet, keşke aklıma bir şey gelse.
Anne-baba
her iki olayda da çocuğun iletisine etkin dinlemeyle yanıt verdi. Çocuğun
sorununu dinlerken kendi çözümünü, yargısını, değerlendirmesini göndermediği
için iletişim engellerini kullanmadı. Çocuğuna sadece, dinlediklerini
kendi kelimeleriyle geri iletti. Şunu demek istedi: "Senin bunu
hissettiğini sanıyorum. Doğru mu?, yanlış mı?"
Çocuklarımızı
dinlerken uyarmaya, öğretmeye, yargılamaya, sorgulamaya, övmeye o
kadar alışmışız ki, bu dinleme çeşidini ve yeni yanıt türünü
"neden öğrenmemiz" gerektiğini bir türlü anlamayız. Oysa
etkin dinleme, yanlış anlama ve anlaşılmaları ortadan kaldırır. Hem
çocuklarımıza, hem de bize inanılmayacak kadar çok yarar sağlar.
|