Bugün;

 

www.egitimcilersitesi.8k.com


REHBERLİK ve PSİKOLOJİK DANIŞMA NEDİR?

 

 

Muhammet DOĞRAMACI -Rehberlik ve Psikolojik Danışman Öğretmen

Okullarımızda rehberlik bürolarınca gerçekleştirilen rehberlik ve psikolojik danışma, bireye kişisel sorunlarının çözümü için gerekli olan olgusal bilgileri sağlayan, kişinin isteklerini ve imkanlarını, çeşitli özelliklerini tanımasına yardımcı olan ve nihayet bu bilgilerden yararlanarak kendisini gerçekleştirmesine yardım eden bir hizmet alanıdır

Rehberlik, kişinin en verimli bir şekilde gelişmesi ve tatminkar uyum sağlamasında gerekli olan tercihleri, yorumları, planları yapmasına ve kararları vermesine yarayacak bilgi ve yetenek kazanması, bu tercih ve kararları yürütmesi için kişiye yapılan sistemli, planlı profesyonel yardımdır.

Rehberlik hizmet ve faaliyetlerinde belirli bir hedefe erişmek isteyen kişi ile bu hedefe giden yolları tanıyan ve bu yolların özellikleri hakkında daha fazla bilgi sahibi olan kimse vardır. Rehberlik görevi bu hedefe giden yolları  ve özelliklerini belirtmek yolda görülecek- durulacak yerlere dikkat çekmektir. Bu yollardan birini seçmek , gidiş şekillerini tayin etmek, elde edilen bilgilerin ışığı altında rehberlik edilen kişinin vereceği bir karardır. Ferdin gideceği yolu yapacağı işleri bir başkasının tayin etmesi rehberlik etmek olmaz. Çünkü böyle bir durumda kişiye tercih yapma imkanı verilmeden, her şey başkaları tarafından empoze edilmiş demektir. Kişinin kendi kabiliyetleri, ilgileri, ihtiyaç ve arzuları verilen kararda dikkate alınmış değildir. Eğer bir eğitimci, bireyin gideceği yolu, yapacağı işleri belirleyerek, öğrencinin bu karar ve kurallara uymasını istiyorsa, yaptığı iş rehberlik değildir. Bu durumda, bireylerin tercih etme ya da seçme özgürlüğü ortadan kaldırılmış olur. Tepkileri ve davranışları kendilerine ait olmaktan çıkar.

GENCİN SORUNLARI ve AİLELERİN YAKLAŞIM BİÇİMLERİ İLETİŞİMDE ENGELLER

1. EMRETME, YÖNETME:

“Yapman gerekir...” “ ... yapacaksın” “yapmak zorundasın...”

  • Korku ya da aktif direnç yaratabilir;

  • Söylenilenlerin tersini “denemeye” davet edebilir;

  • İsyankar davranışlara ya da misillemeye yol açabilir.

2. UYARMA, TEHDİT ETME (GÖZ DAĞI VERME)

“ ... yapamazsın...olur” “ya yaparsın,yoksa...”

  • Korku,boyun eğme yaratabilir;

  • Söz konusu sonuçların gerçekten meydana gelip gelmeyeceğini “denemeye” yol açar;

  • Gücenme,kızgınlık,isyankarlığa neden olabilir.

3. AHLAK DERSİ VERME, VAAZ ETME

“... yapmalıydın” ”Senin sorumluluğun” “...şöyle yapmak gerekir”

  • Zorunluluk ya da suçluluk duyguları yaratır;

  • Çocuğun durumunu daha şiddetle savunmasına yol açabilir ( “Kim demiş?” )

4. ÖĞÜT VERME, ÇÖZÜM GETİRME, FİKİR VERME

“Ben olsam...” “Neden... yapmıyorsun?” “Bence...” “Sana şunu önereyim...”

  • Çocuğun kendi sorunlarını çözmekten aciz olduğunu ima eder;

  • Çocuğun sorunu bütünüyle düşünüp,değişik çözümler getirip seçenekleri denemesine engel olur;

  • Bağımlılık ya da direnme yaratabilir;

5. MANTIK YOLUYLA İNANDIRMA, TARTIŞMA

“İşte bu nedenle hatalısın...” “Olaylar gösterir ki...” “ Evet, ama...” “Gerçek şu ki..."

  • Savunucu tutumları ve karşı koymayı kışkırtır;

  • Çoğunlukla çocuğun aileyle iletişimi kesmesine ve artık dinlememesine yol açar;

  • Çocuğun kendini beceriksiz ve yetersiz hissetmesine neden olabilir.

6. YARGILAMA, ELEŞTİRME, SUÇLAMA

“Olgunca düşünmüyorsun...” “ Sen zaten tembelsin...”

  • Yetersizlik,aptallık,yanlış değerlendirme anlamı taşır;

  • Çocuğun olumsuz bir yargıya hedef olma ya da azarlanma korkusuyla iletişimi kesmesine yol açar;

  • Genellikle çocuk yargı ve eleştirileri gerçek olarak algılar (“Ben kötüyüm!”) ya da karşılık verir (“Siz de mükemmel değilsiniz!”)

7. ÖVME, GÖRÜŞÜNE KATILMA, TEŞHİS KOYMA

“Çok güzel!..” “Haklısın. o öğretmen berbat birine benziyor”  “Bence harika bir iş yapıyorsun...”

  • Ailenin beklentilerinin çok yüksek olduğunu ima eder;

  • İstenilen davranışı yaptırabilmek için, söylenilen içtenlikten yoksun bir manevra olarak algılanabilir;

  • Çocuğun öz-imgesi (Kendini algılayışı) ile övgü uygun değilse çocukta kaygı yaratabilir.

8. AD TAKMA, GÜLÜNÇ DURUMA DÜŞÜRME

"Koca bebek..." "Hadi bakalım süpermen" "Geri zekalı!" "Hadi sen de sulu göz!"

  • Çocuğun kendini değersiz hissetmesine, sevilmediği kanısına varmasına yol açabilir;

  • Çocuğun öz-imgesi üzerinde olumsuz etkileri olabilir;

  • Genellikle karşılık vermeye iteler.

9. TAHLİL ETME, TEŞHİS KOYMA

“Senin derdin nedir biliyor musun?” “Herhalde çok yorgunsun” “ Aslında sen öyle demek istemiyorsun”

  • Tehdit edici, tedirgin edici olabilir ve başarısızlık duygusu uyandırabilir;

  • Çocuk kendini korumasız,kıstırılmış hisseder,kendisine inanılmadığı kanısına varabilir;

  • Çocuk yanlış anlaşılma endişesi ile iletişimi keser.

10. GÜVEN VERME,TESKİN, TESELLİ ETME

“Aldırma... boş ver, düzelir...” “Hadi biraz neşelen...”  “Zamanla kendini daha iyi hissedersin...”

  • Çocuğun kendini “anlaşılmamış” hissetmesine neden olur;

  • Kızgınlık duyguları uyandırır( “Size göre kolay tabi!!”)

  • Çocuk genellikle mesajı “ Kendini kötü hissetmen doğru değil” biçiminde algılar.

11. İNCELEMEK,ARAŞTIRMAK,SORUŞTURMAK

“Neden?... Kim?... Sen ne yaptın?... Nasıl...”

  • Sualleri cevaplama genellikle eleştiri ve zorunlu çözüm getirdiğinden, çocuklar genellikle hayır demeye, yarı-doğru cevap vermeye,kaçamağa yönelir veya yalan söylerler;

  • Sualler genellikle sual soranın nereye varmak istediğini açıklamadığından, çocuk korku ve endişeye kapılabilir;

  • Ailenin endişelerinden doğan sorulara cevap vermeye çalışan çocuk kendi sorununu gözden kaçırabilir.

12. KONU DEĞİŞTİRME, İŞİ ALAYA ALMA, ŞAKA YOLU , KENDİNE ÇEKME

“Daha güzel şeylerden konuşalım...” “ Sen neden dünyayı yönetmiyorsun?...”

  • Yaşamın güçlükleriyle savaşmak yerine, onlardan kaçınmak gerekli, mesajını ima edebilir;

  • Çocuğa, sorunlarının önemsiz,saçma sapan ve geçersiz olduğu anlamını verebilir;

  • Çocuk bir güçlükle karşılaştığında açık davranmaktan çekinebilir.

İletişim engelleri, kendini anlatmaya çalışan çocuğa yardımcı olmadığı gibi, onun ileriki sorunlarını anlatmamasına, içine atmasına neden olur. Bunun yerine yapılacak davranışlar şunlar olabilir:

SESSİZLİK: Sessizlik kadar kişiye konuşma olanağı tanıyan güçlü bir etken yoktur. Sadece sessiz durarak karşıda ki kişiye, çocuğa konuşma alanı bıraktığımız için, çocuk konuşmaya yönelebilir.

EMPATİ: Empati kendini karşısındakinin yerine koyarak olaylara onun gözleriyle, onun dünyasından bakmaya çalışmaktır. Kedisi öldüğü için ağlayan bir çocuğa: “Ne varmış bir kedi için üzülecek” gibi bir iletişim engeli yerine, kendini çocuğun yerine koyarak, kedinin onun yaşamında ne denli önemli olduğunu anlamaya çalışmak, empati kurmaktır. Empatinin en önemli göstergesi, diz çökerek çocukların dünyayı görüş açılarına bakmaktır. Çocuklar küçük yaşlarda bir bacaklar dünyasında yaşarlar. Dolayısıyla, çocuklarla konuşurken diz çökerek onları anlamaya çalışmak veya kaldırıp kucağına almak, çocuğu anlamaya daha açık bir davranış şeklidir.

KABUL: Çocuğu sorunu ile birlikte yargılamadan kabul etmek,çocuğun hata yapabileceğini, yaşının icabı doğru yargılayamayacağını düşünerek, çocuğu o anda (yani sorunu sırasında ) günahı ve sevabıyla kabul ederek, onu anlamaya çalışmaktır.

DÜRÜST OLMAK: Derdini anlatmaya çalışan çocuğa mutlaka yetişkin görüşü ve rolüyle yaklaşmak yerine ( yani anne baba rolü yerine), insan olarak yaklaşmaya çalışmak ve onun duygularını anne baba bakışı ile değil, bir insan bakışı ile algılamaya çalışmak, dolayısıyla gereken cevapları vermek yerine dürüst cevaplar vermeye çalışmak, çocuğa daha yakın, daha anlamlı yaklaşım verir.

Aile üyeleriyle olan ilişkileri, çocuğun diğer bireylere, nesnelere ve tüm yaşama olan tutumlarının temelini oluşturur. Aile aynı zamanda çocuğa, ailenin bir üyesi olduğu bilincini aşılar ve toplumsallaşmanın temelini atar.

Sosyal uyum üzerindeki araştırmalar, ailenin çocuk üzerindeki ilk etkilerinin son derece önemli olduğunu kanıtlamıştır. Evlerinde yakın bir ilgiyle demokrasinin birleştiğini gören çocuklar, en etkin, özgür ve arkadaşlarıyla ilişkilerinde en başarılı çocuklar olmaktadırlar. Araştırıcılara göre, hoş görülü ve demokratik evlerde büyüyen çocuklar, arkadaşlarıyla ilişkilerinde daha etkin, daha girişken, yaratıcı fikirler öne sürebilen fikirlerini serbestçe söyleme eğiliminde görülen çocuklar olmaktadırlar. Bu tür çocuklarda , kendini denetleme arzusuna daha erken rastlanmaktadır. Buna karşılık, daha sert bir denetim altında tutulan ya da eğitim yöntemleri değişken olan ailelerde büyüyen çocuklarsa, boyun eğmeme ve saldırganlık gibi yollarla kendilerini kabul ettirmek istemekte ve kendi iç dünyalarını açıklamakta zorluk çekmektedirler.

Hor görülen, cezalandırılan ya da hem sevilip hem de soğuk davranılan ailelerin çocukları bağımlı olmaktadırlar. Ergenlik çağına gelen genç, yaşadığı toplumda kendi görev ve statüsü hakkında açık ve seçik bir fikre sahip değildir. Kendisine yetişkin görev ve sorumluklarının verilmemesi ve statü belirsizliği, ergeni mutsuz kılar. Ergenin davranışlarına rehberlik edecek değerleri kazanması ve sosyal yönden sorumluklarını öğrenmesi konusunda , yardıma gereksinimi vardır. Bu gereksinimi karşılayan ve ergenin yaşamında etkin olan toplumsal kurum ailedir.

Ergenlik döneminde anne baba kontrolüne karşı gelişen tepkiye koşut olarak,otorite desteğine olan gereksinim, duygusal gerginliğe neden olur. Başka bir değişle ergen isyankar tavır alışının yanında anne babasının desteğine gereksinme duyar. Bu çift kutupluluk. Ergenin iç çatışmasını arttıran bir nedendir.

Ergene karşı yetişkinin baskı yasaklara dayanan disiplin anlayışı olumlu ve yapıcı olması gereken bu dönemi çatışmalarla dolu, olumsuz bir yaşam everesi haline dönüştürebilir.

Aile içindeki erişkinlerin tutumları, ergenin haklarıyla sorumlulukları arasındaki dengeyi kurabilecek türden olmalıdır. Aile içinde ergeni yöneltilen farklı tutumlar, ergenin dengesizlik ve kararsızlığını arttırır. Örneğin bir gün : “ Sen daha çocuksun, bunu bilmezsin ! “ diyen bir yetişkinin , bir başka gün : “ kocaman adam oldun, hala bilemiyorsun!” şeklindeki suçlamaları, ergeni dengesizliğe iten bir nedendir.

Anne babanın duygusal sorunları bulunan kişiler olması, evlilik ilişkilerinde başarılı olamamaları, ergenin aile içinde sürekli kavga ve çekişmeye tanık olması şeklindeki kötü ev koşulları, ergeni bir karmaşaya, bir iç çatışmaya ya da suçlu davranışa itebilir. Aşırı koruma., bir çocuğu diğerlerinden kayırarak daha çok sevme, bazı uyum bozukluklarını görememe, ergenler arasında uyum bozukluğuna neden olan bazı yanlış anne baba tutumları arasında sayılabilir.

ANA, BABA, OKUL, ÖĞRETMEN ve GENÇLER
ANA-BABA, ÇOCUK

Ailenin çocukla olan ilişkisi doğumdan hemen önce başlayan ve uzun yılları kapsayan bir süreçtir. Çocuk ilk olarak beslenme,korunma,temizlik... vb. ihtiyaçları dolayısıyla aileye bağımlıdır. Bu dönemdeki bu tür ilişkiler çocuğun temel güven duygusu kazanmasındaki en baş sebeplerdir.

Büyüyen çocukla kurulan ana-baba ilişkisinin niteliği çocuğun kişilik özelliklerini büyük ölçüde belirler, Çocuk,ailenin ilgisi ve sevgisi gibi bir takım davranışları sonucunda değişken-çekingen... vb. gibi kişilik özellikleri geliştirir.

Kısaca bir sonuç çıkarmak gerekirse ailenin çocukla olan ilişkisinin yetersizliği,devamsızlığı,niteliği ve yoksunluğu gibi sebeplerden dolayı çocuk duygusal,bilişsel zeka gelişimi,uyum sorunları,cinsel kimlik sorunları gibi alanlarda yetersiz olabilir.

Burada üzerinde durulması gereken bir konuda çocuğun anne babasıyla kurduğu özdeşimdir. Zira çocuk için ebeveynleri birer modeldir. Çocuk ilk olarak annesi ve babasını taklit eder. Daha ileriki yaşlarda ise model almada bir çeşitlilik ve bolluk yaşanır.

Anne ve babanın olmayışı çocuğun tutumlarından tutun cinsel kimliğini kazanmasına değin önemli bir takım sorunları da beraberinde getirebilir. Bu gibi hallerde çocuğun model alacağı kişilerin yer alması gerekir; yani baba yerine dayı,amca... vb. anne yerine hala, teyze... vb. geçebilir.

Buraya dek ilk gelişim dönemindeki çocukla ailesinin ilişkisine kabaca değindik. Peki ya aile tutumları dediğimiz yani farklı aile tutumları nelerdir:

Baskıcı ve Otoriter Aileler: Bu tip aileler kuralcı ve katı disiplinci ailelerdir. Anne babadan birisi ya da her ikisinin baskısı altında olan çocuk, nazik, dürüst ve dikkatli olmasına karşın, çekingen başkalarının etkisinde kolay kalabilen, aşırı duyarlı bir yapıya sahip olabilir.

Aşırı Hoşgörülü Aileler : Çocuğun isteklerinin kayıtsız ve şartsız kabul edildiği ailelerdir. Çocuklarına boyun eğen anne babalar evde onların egemenliğini kabullenen kişilerdir. Bu tür ailelerde, genelde aşırı bir sevgi ve dengesiz tutumlar hakimdir. Böyle çocuklar, anne babalarına hükmeder ve onlara çok az saygı gösterirler. Genelde doyumsuz, bencil,kural tanımaz kişiler olabilirler Böyle çocuklar, ev içinde ve dışında çok zayıf bir sosyal uyum gösterirler.

Dengesiz ve Kararsız Tutumlu Aileler: Anne ve babanın çocuk yetiştirme konusundaki farklı tutumlarının çatışması ve anne veya babanın her an aynı konuda dahi farklı davrandığı ailelerdir. Bu tür ailelerde ki çocuklar dengesiz, tutarsız ve kararsız  tutum sergileyebilirler.,duygusal yönden sorunlu olabilir.

Aşırı Koruyucu Tutumlu Aileler: Aile tarafından çocuğa gereğinden fazla kontrol ve özen gösterilmesidir. Bunun sonucu çocuk, diğer kimselere aşırı bağımlı, kendisine güveni olmayan, duygusal kırıklıklara sahip bir kişi olabilir. Bu bağımlılık, çocuğun yaşamı boyunca sürebilir ve yetişkin olduğunda da aynı özen ve korunmayı eşinden bekleyebilir.

Güven Verici ve Hoşgörülü Aileler: Anne ve babanın çocuklarına karşı hoşgörü sahibi olmaları,çocukların bazı kısıtlamalar dışında arzularını diledikleri biçimde gerçekleştirmeleri anlamına gelir. Çocuk bu tür aile ortamında sevgi saygı ve teşvik görür. Bireylik hakkı tanınır. Girişimlerine izin verilir. Dolayısıyla çocuk yetişkinliğe tüm bu özellikleri taşır.

Reddedici Tutumlu Aileler: Reddetme bir anlamda, çocuğun sağlık hizmetlerini aksatarak, ona düşmanca duygular beslemek şeklinde tanımlanabilir. Bu ortamdaki “istenmeyen çocuk” yardım duygusundan uzak, sinirli, duygusal kırıklıkları olan diğerlerine özellikle kendinden küçük ve zayıflara karşı, düşmanca duygulara sahip bir birey olabilir.

Çocuklar Arasında Ayrım Yapan Aileler: Bütün çocuklarını eşit düzeyde sevdiklerini söylemelerine karşın kimi anne babanın bazı çocuklarını daha çok sevdikleri gözlenmektedir. Böyle durumlarda anne babalar, sevdikleri çocukları diğerlerinden ayırarak onları kayırırlar. Aşırı sevgi gören bu çocuklar, daha çok anne babalarıyla oyun oynamayı yeğlerken, akranlarıyla olan ilişkilerinde saldırgan ve baskılı görünüm içindedirler.

Sonuç olarak ana baba tutumları çocuğun kişiliğinin oluşumunda büyük önem taşır ve belirleyicidir. Sevgi temeline dayanan ana baba, çocuk ilişkisinde en önemli nokta şudur; Aile çocuğa nasıl davranırsa  benzer bir davranışı çocuk gösterecektir.

Büyüyen çocuğun yaşamında artık aileden başka etmenlerde ortaya çıkar. Okul yaşamı bunlardan biridir. Bu konuya diğer değişik özellikler de eklenecektir. Bulardan en karakteristik olanı ergenlik dönemidir; diyebiliriz.

Ergenlik dönemine giren çocuğun ailesiyle olan ilişkisi gerek yapı gerekse nitelik bakımından değişiklikler gösterir. Bu dönemde çocuk anne ve babayı adeta terk ederek özgün bir birey olma yolundadır. Kısaca bu dönemdeki çocuğun özellikleri Şunlardır:

  • Ani öfke ve patlamalar.

  • Aile ile iletişimde bozulmalar kopmalar.

  • Alınganlık.

  • Ailenin tercih ve inançlarını hor görme ve eleştirme.

  • Ailenin yerine başkaları veya arkadaş gurubunun alması.

  • Ailesinin kendini anlamadığını düşünme.

  • Vücut yapısındaki değişmeler ve karşı cinse ilgi duyma.

Maddelerden de anlaşılacağı gibi model olarak artık aile değil dışındaki nesne ve kişilerdir. Ergen birey artık kendini bir kişilik olarak tanıtıp öyle görünür,Kuşkusuz bu durum çocuğun ileriki dönemi içinde bir belirleyicidir. Bu dönemde aile çocuğa bir birey gibi davranmalı ,onu dinlemeli ve saygıyla yaklaşmalı . Bu sayede kazanan hem çocuk hem de aile olacaktır.

Buraya kadar kabaca aile ve çocuk ilişkilerine değindik özellikle olumsuz davranışlar yönünden konuya eğildik bu bölümde ise olması gerekenler yani olumlu aile tutumlarını sıralayalım:

ANNE VE BABALARIN DİKKAT ETMESİ GEREKEN BAŞLICA NOKTALAR ŞUNLARDIR:

1. Anne ve baba çocuklarını çok iyi tanımalı bunun için gerekli çaba ve süreyi ayırmalıdırlar.

2. Anne ve baba çocuğun kardeş ve arkadaşlarından farklı, bağımsız kendine özgü zeka ve kişiliği olan bir birey olduğu gerçeğinden hareket etmelidir. Asla çocuğu başkasıyla kıyaslanmamalıdırlar.

3. Aile çocuğa doğru yanlışı öğretirken dengeli ,tutarlı ve kararlı olmalıdır.

4. Anne ve babanın güvenli bir çocuğa sahip olabilmeleri için önce kendilerine sonra birbirlerine ,ardından da çocuğuna güvenmeleri gerekir.

5. Anne ve babanın çocuğunda görmek istediği davranışı önce çocuğa kendilerinin göstermesi gerekir.

6. Aile çocuktan yaşına ve yeteneğine uygun isteklerde bulunmalı yaşına ve yeteneğine uygun beceriler beklenmelidir.

7. Aile çocuğa sevgi ve saygı temeline dayanan bir eğitim vermelidir.

8. Anne ve babalar çocuğa güvenli ve çocuğun kişiliğine saygı duyan özgür bir ortam hazırlamalıdırlar.

Kısaca ana baba çocuğa sevgi veren girişim yeteneği ve özgüvenini kazanabilmesi için onu destekleyen kişiler olmalıdır. Unutulmamalıdır ki çocuk ekilecek bir tarla gibidir . Bir Atasözünde denildiği gibi “Ne ekersen Onu Biçersin”.