ALEVILIK ISLAMA ZITTIR

         

 

  Alevieten Koerden

Nederlandse politiek

Turkse Islamitische druk

Brutale gedrag

Herkomstlanden gevaar

Links

Invasie

Forum

Turkije

Uitkering Fraude

Tijdlijn

Islamieten zijn zwaar emotioneel gestoord.

Parasitische Islam

Stop Islam

 

     

 

   
     

 

   
     
 
   
 
islam dininde, imanın şartları var , müslümanlığın şartları var, aleviler bu şartların hiç birini pratik ibadetlerinde yapmadıklari gibi , yorum ve anlatımlarıylada hiçbir zaman sunni islam ulamasının yorumlarına katılmazlar. Tanrıyı  insanda gören, insanı inanç ve ibadetinin merkezine koyan ve insana kutsallık yükleyen bir inanç, ibadetini müzikle yapan, haremlık ve selamlığı kaldırıp kadın ve erkeğin birlikte yan yana ibadet etmeyi hak bilen bir inanç, İslam diniyle örtüşmez. Anadolu Alevileri Hak, Muhammed, Ali  üçlemesini yaratarak ibadet ve deyişlerinde söylerler bu islamda şirktir (günahtır). İslamda Tanrıya eş koşulmaz, bir benzetilme yapılmaz. Oysa ki aleviler Hak ,Muhammed, Ali üçlemesiyle bir birlikten bahsediyorlar( tasavvuf dilinde üçü birdir ).

Bütün inançlar az veya çok birbirlerinden etkilenmişlerdir. Anadolu’da ki aleviler yaşadıkları coğrafyanın en eski inançları olan Zerdüştlük ve Şamanizimden ve de Hiristiyanlık ile Yahudilikten de etkilenmiştir. Aleviler en eski inançlardan olan Zerdüştlüğün bir çok değerlerini halen olduğu gibi ibadetlerinde dile getiriyorlar. Ocak, ateş, güneş gibi tabiat varlıkları Zerdüştlükte ve Şamanizm inançlarında olduğu gibi alevilikte de halen vardırlar. Dua ve gülbenklerinde alevi dedeleri tarafından dile getiriliyor. Yüce dağların dorukları, suyun gözelerinin kutsallığına, ruhların ölümsüzlüğüne halen alevilikte de inanılıyor.

Her Alevi katliamının altından bir Yahudi, bir Hıristiyan çıkmamıştı, daima müslüman çıktı. Bardakoğlu Alevileri İslam'ın tarihi içinde gördü. O tarihin içinde Hıristiyan ve Yahudiler Alevilerden daha çok vardır. Bardakoğlu Alevileri İslam'ın içinde değil de, tarihinin içinde görmekte isabetlidir. Alevileri İslam'ın mezhebi görmüyor bunda da isabetlidir, ama ürkektir. Alevilerin Müslüman olmadıklarını biliyor, görüyor ama dillendiremiyor. Bir handikaptır. Çözüm bekliyor. Alevilerin islami bir mezhep olmayışlarını bir eksiklik, veya kusurlu olma gerekçesi sayılması korkunç bir zaaftır.

Şafii, Maliki, Hambeli mezhepleri islamdırlar. Yaşam tarzları aynıdır. Farklarını hesaba katmazsanız hepsi birdir. Bunlar da sünni mezheptir. Ama bunlar katledilmediler. Birbirlerine saygıda kusur da etmezler. Ancak Aleviler karşı bütünü birden zülmedicidirler. Burada bile Alevilerin İslam olmadıkları çok rahat anlaşılmaktadır. Böylesi yüzlerce örnek mevcuttur. Türkiye'de sünni olmayanlara baskı yapılıyor. Çünkü yukarda saydıklarımız sünnidirler. Baskı da görmüyorlar. Aleviler ise hem devletten ve hem de İslam'ın tüm mezheplerinden baskı görmektedirler.

Aleviliğin islamiyetle uzaktan yakınad alakası yoktur, dolayısyla islamiyetin bir mehzebi değildir, sapık bir mezhebi hiç değildir. islamiyetten, hatta diğer semavi dinlerin öncesinden oluşmuş bir felsefedir, inançtır. Alevilikte Yaradanla yaradılanın bir olduğunu vurgulanır. ayrı bir yaradan ve ayratılan yoktur. dolayıysla yaradılanın yaradana tapmasına gerek yoktur. Enel Hak(Ben tanrıyım-gerçeğim) ifadesi de bu fikrin başka bi şekilde dile getirilişidir. Alevi deyişlerinde, ritüellerinde geçen islami öğeler tamamen islami egemenlerin zulmünden korunmak için büründükleri kisvelerdir, herbirnin karşı geldiği bir alevi öğesi bulunmaktadır.

Alevi kelimesinin de Hz.Ali ile bi alakası yoktur. Alev kelimesinden türemiştir. zaten eskiden kendilerine Işık tayfası denmektedir. Alev ve Işığın aynı şey olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.

İnsana gelince, insan sürekli bir devriye içerisinde dünyaya gelip gider, taki olgun insan olana kadar, daha sonra da tekrar yaradana dönüp, onun içinde erir.

"Alevilik; tarih boyunca ekonomik ve siyasi ortaklığa, ruhsal formasyonun da eklenmesi sonucu oluşmuş kararlı bir insan topluluğudur.
Bu topluluğun esas özelliği; kendini kültür ve inanç ortaklığında dile getiren bir tür ruhsal biçimlenme ortaklığıdır. Bu biçimlenmenin ulaştığı düzey ise zahir ile batinin birlikte algılandığı süreçtir.
Başka bir deyişle zahir ile batinin birlikte algılandığı bir tür manyetik kuzeydir buradaki şekillenme. "  KENDAL DOGAN

 

Buradaki farklılaşmanın nedeni de kader olarak tanımlanmış, sonuçta tek belirleyicinin Tanrı olduğu, Tanrının düzenlemelerine karşı çıkışın mümkün olmadığı ve katlanmak zorunda olduğu hususu yaşam bulmuştur.
Bir devlet dini olarak Müslümanlık, geniş ve ayrıntılı bir hukuk sistemi, tartışmasız, kesin ve değişmez kurallar topluluğu olarak, bir devlet olma çabasıdır. Diğer dinlerden tek ayrılan kısmı da, devlet olma kaygısıdır.
Müslümanlığın temel amacı, ta başta dinsel ve sınıfsal bir devlet örgütünü kurmak konusunda önüne görevler koymuştur.
İslam devleti, ilk kez Peygamber Muhammed tarafından, bir kent devleti olarak Medine’de kurulmuştur.
Müslümanlığın kurduğu devlet, ta başta tartışılır hale gelmesiyle birlikte ilk dört halife dönemi de dahil olmak üzere bir iktidar savaşına neden olmuştur. Bu süreç İslam karşıtı İslam görünümlü insanların ilk kez karşı örgütlenmeye kalkıştıkları dönemdir. Ancak İslam’ın egemen olduğu coğrafya da, İslam’a karşı olmak zor olduğundan, yaşam ile eş anlamlı olması nedeniyle bir tür korunma aracı olan takiyye taktik silahı olarak yerini almıştır. Peki takiyye nedir.
 Takiyye; “zor karşısında inanı yadsıma…Sözcük anlamında gizlemek (Kitman) demektir, …koruma anlamındaki Arapça vikaye teriminden türemiştir, kökeninde korku (havf) ve sakıntı (ihtiyat) anlamlarını da içerir.” (1)
Takiye; alınacak yolda kural haline gelmiş, korunma amacına yönelik olarak geliştirilen ve Anadolu Aleviliğinin günümüze kadar şekillenmesinde esas rol oynayan,ruhi şekillenmede ki en önemli etkendir.
Takiye ilk kez Aleviler anlamında yada ön Aleviler/Rafiziler tarafından İslam’ın ilk Kurulduğu yıllardan itibaren İslam devletine karşı, bir silah olarak kullanılmıştır.
Günümüz adı ile Alevilik; her tarihi kesitte, farklı isimlerle tanımlanmış olsa da, tüm süreçlerdeki en özgün adı Kızılbaşlıktır.
 İlkel topluluk düzeni, nasıl ki insanlık tarihinin ilk evrensel evresi ise Ön Alevilik olarak adlandırdığımız süreçte, Aleviliğin ilk evrelerini de dikkate aldığımızda; en kapsayıcı ve özgün haliyle ; Kızılbaşlık/Sersor olarak tanımlamak doğru olacaktır.
Meşhur Türkolog Irene Melikoff Alevi sözcüğü için “Bilimsel açıdan, bu sözcük yanlıştır. Alevilerin tarihteki adı Kızılbaş’tır.” (2) demektedir .
Ayrıca aynı yazar etimolojik yanlışlığa da dikkat çekerek; “Uzun bir zaman, bu cemaat dışı insanların (heterodoxes) belli bir adları olmadı. Küçültücü olduğu ölçüde cemaat dışılık ifade eden Rafizi, Zındık,Mülhid (Tanrı tanımaz, dinsiz, güvenilmez K.D) adları ile anıldılar. Ya da daha çok, tarihi Safavi taraftarlığının adı olan, Kızılbaş sözcüğü ile ifade edildiler. Ve bu, onların kendilerinin de kullandıkları adları oldu… Türkiye’de, günümüzde, Ali’ye bağlılıkları dolaysıyla, onlara “Alevi” denmektedir. Oysa etimolojik anlamıyla, bir Alevi’nin soyca Ali’ye bağlı olması gerekir.” (A.G.E)
Burada Kızılbaşlık kavramının Safaviler’e bağlamak zamanlama anlamında yanlıştır.   Selçukluların devlet olmasında yada devletin kurumsallaşmasına neden olan Nizamülmülk, Siyasetname adlı eserinde; “Bahsettiğimiz bu köpeklerin her birinin macerası büyük bir kitap gerektirir. Batiniler zaman zaman isyan etmişler her zamanda kendilerine başka bir isim ve başka bir lakap vermişler, her şehir onlara başka bir ad vermiştir. Mısır ve Halep’te İsmaili; Bağdat, Maünnehir ve Gazneyn’de Karmati; Küfe’de Mubareki; Basra’da ravendi, Berkai, Beri Halefi ve Batini; Gürgan’da Kırmızı Bayraklı; Şam’da muniza; Mağrip’te Saidi; Lahsa ve Bahreyn’de Cennabi; İsfahan’da Batini derler. Onlar ise kendilerine Talimi derler. Maksatları her zaman Halkı doğru yoldan çıkararak, Müslümanlığı ortadan kaldırmak olmuştur.(3)
“Kızılbaşlık gerek geçmişteki, gerekse şuünkü haliyle bir İslam heterodoksisidir…İslam heterodoksisi demenin doğru olduğu düşüncesindeyiz.” (4)
Ön Alevilik/Rafizilik/Kızılbaşlık ile ilgili tanımlamada ortak nokta,farklı dinden ve inançtan insanların,İslam’a karşı bir araya gelerek, oluşturdukları bir tür kültür ortaklığında yaşam bulan “İslam’ı kökten veya kısmen reddeden” anlayışın manifestosu olarak sosyo-dinsel devrimciler olarak ta tanımlayabiliriz.
Ruhi şekillenme kavramı, Marksistler tarafından daha çok uluslaşma süreci ile ulusun ulus olmasında olmazsa olmazı,olarak kullanılan bir sözcük olmasına rağmen, bin yıllardır sosyo-dinsel devrimci (Ön Aleviler) olarak tanımlanacak bu kararlı insan topluluğu için de, olmazsa olmaz olarak ele alınabilir.
Farklı uluslardan ve milliyetlerden insanları, inanç ortaklığına götürecek, kültür birikimini sağlayacak yegane süreç ruhsal şekillenme sürecidir.Bu süreç en az beş bin yıllık bir sürecin ürünüdür. Ancak tüm bu şekillenmelerin, sonuca ulaştığı süreç İslam’ın egemenliği ile birlikte ortaya çıkan manyetik kuzeyin belirlendiği, karşı duruşun açıkça ortaya konduğu zaman aralığıdır.
İslam’ın devlet ideolojisi olarak, yoğun baskısı ve halkları zorla Müslümanlaştırma baskı ve sömürge politikası, halkların karşı duruşları ile karşılaşmıştır. Ancak büyük bir güç olarak doğan İslam’a karşı halklar; çoğu kez takiyye yapmaya itse de (korunma amaçlı) başkaldırıları da bir gelenek halini almıştır. Nizamülmülk “onların arzuları İslam’ı yok etmekten ibarettir. Halkı kendi yanlarına çekmek için, önce kendilerini doğru gösteriyorlar”  der. Yine Nizamülmülk “Kafirler bunlara nispeten, Müslümanlara daha merhametlilerdir... Onlar saman altında su yürütenlerdir... Bu kafirler, halkı mal-mülk yıkmaya tahrik ediyorlar, yardıma muhtaç olanların varını yoğunu alıyorlar ve öyle gösteriyorlar ki güya bu, onlar için fazla imiş.” “Yapmış oldukları takiyye ile toplumculuklarını ifade etmektedir.”  (Siyasetname)
Kızılbaşlar; Kuran ve İslam dini hakkında şüphe uyandıracak, sorgulamaya olanak veren savlar ortaya atarak, içsel ve dışsal anlam, kabuk ile çekirdek ilişkilerini esas alan, Tanrının “hem vardır hem yoktur, görür görmez vb.” insanla ilişkilendirilmesinden dolayı tespitler yaparak ideolojik ve toplumsal alt yapılarının oluşmasına neden olurlarken, korunma amaçlı takiyenin yanında ruhsal şekillenmeleri de bu arada netleşmiştir.
Diyalektik anlamdaki bu toplumsal alt yapının gelişim süreci yüzyıllara sarih ruhi şekillenmesi ile bir sıçrama noktası olarak (Ali taraftarlığı, ehlibeyt tutkusu) Kızılbaşlık olarak tarihte yerini almıştır. İslam’ın yeşil bayrağına karşılık “Kızıl bayrakları, beyaz gömlekliler” olarak ilk karşı duruşlarında takkiye politikalarını da terk etmişlerdir.
Anadolu’da bugün ki özgün haliyle, farklı uluslardan ve milliyetlerden insanların yaşam felsefesine dönüşen Alevilik; geçirdiği tüm süreçlerde, kararlılık ve kültür ortaklığıyla sağlamlaşmış, ruhi şekillenmesinde İslam’a karşı korunma amaçlı takiyye politikası ile İslam’i motiflerle bezenmekten de tam olarak kurtulamamıştır. Dört Halife döneminde başlayan, Ali yandaşlığı, Ehli-beyt sevgisi, felsefenin zırhına dönüşmüştür. Bu koruyucu zırh, artık çıkarılamayacak şekilde, yaşamsal bir organa dönüşmüştür. Alevi aydın hareketinin tazyiki ile birlikte yazılan eserlerinde etkilerinin düzeyi bunu göstermektedir. Ancak tartışmalar sürecektir.
Müslüm Doğan’ın bir anısı bu sürece ilişkin olarak çok ciddi işaretler vermektedir. Doğan köylerine gittiğinde yaşlı bir kadın olan Hürü bibi (81)ile karşılaşır.

- Sana bir şey soracağım,sana güvenirim,seksen yaşıma geldim böyle bir şey duymadım. Geceleri rahat uyuyamıyorum. Ankara’da dernekte diyorlar ki; bizim Ali başka,Hz Ali başka, bu ne demek kurban olam, ölmeden bunu bana bir açıkla.

Müslüm Doğan’da;

- Hürü Bibi sen hangi Ali’yi biliyorsan ona inan.der

Bu cevaba çok sevindiğini söyleyerek rahatladığını bildirir.
Bu süreçteki tartışmaların özellikle bilim adamı titizliğinde, ölçülü ve dikkatli yapılması gerekmektedir. Yukarıdaki anıda geçen konuşmalar, Alevilik tartışmalarının, hangi düzlemde ve ne şekilde, bilimsel metodlarla yapılması gerektiğine önemli bir işarettir.
Ruhi şekillenmenin yarattığı kararlı, özgün Alevi/Kızılbaş kültürü bir ileri sürece aktarılmasında, günümüzde sorun yaşamaktadır. Takiyye süreci artık bitmiştir. Ancak geleceğe ilişkin bu kararlı topluluğun projelerinin ortaya konması gerekmektedir.
Kent ilişkileri içerisindeki Alevilik, özgün haliyle korunmasında, Alevi aydınlarına büyük görev ve sorumluluklar yüklemektedir. Bu sorumluluk ve görev bilinci Alevi derneklerinde, geliştirilebilinir. Bu anlamda örgütlülüklerin önemi tekrardan ön plana çıkmaktadır. Alevi derneklerinde görev alacak insanların, yetkin gelişmeye açık toplumsal gelişmemize uygun, özgün halimizi korumadaki hassasiyetinin denenmiş olması gerekmektedir.
Alevi/Kızılbaş örgütlülüğünün, günümüz yaşanılan sürecindeki olumsuzlukları olumluğa dönüştürme kaygısı Alevi aydınlarında maalesef, siyasi gelecek ve grup anlayışını aşamamaktadır. Çok önemli örgütlülükler, hiçbir formasyona sahip olmayan, üretmeyen, üretim süreçlerinde yer almayan insanlar tarafından yönetilmektedir. Alevi/Kızılbaşların her sürece ilişkin, tarihi ve felsefi alana ilişkin yetkin kadroların, geleceğe doğru bilgi aktarımında görev alacak kişileri özenle seçmesi gerekmektedir. Bu sürecin önemi, Yeni bir ruhsal şekillenmenin, başlangıç süreci olmasıdır. Kararlı, kültür ve inanç topluluğu bu yeni sürece hazırlanmalıdır. Bu ise kadrolarla olacaktır. Bu kadrolar çağdaş demokrat bilgili dedeler bilim adamları, Alevi/Kızılbaş aydınları ile olacaktır.
Takiyye sürecini atlatıldığı yada tamamen kurtulunduğu bu süreçte, Aleviliği bilinmezliğe sürükleyen, onu anlaşılmaz kılan çabalara karşıda ayrıca karşı konulmalıdır.
Örnekler  vererek konuyu biraz daha anlaşır hale getirelim.
- Alevilik konusunu derin felsefi, süreçleere götürme ile ilgili sözlük ve benzeri yayınlar. (Konu öyle tarihi kesitlere götürülüyor ki, Antik felsefenin nedeni ve yaratıcısı oluyor Alevilik )
- Bazı tarihi kişiliklerde, tüm süreci etkilediğine ilişkin çabalar (Battal Gazi efsanesi)
- Soy kütüklerinde, kendilerine yer arama çabası (Sivas Divriği Bölgesinde yer alan Bizevi/Karakuzulu köyünde yaşayan Kelhur aşireti vardır. Aşiret İran Kürt yaşam coğrafyasında meskun iken bazı üyeleri ki bunların yezidi ve Aliallah gurubunda yer alan aileleri 1800 yılların başında önce Dersime daha sonrada Hinora ve Karakuzulu köyüne göç etmişlerdir. Bilindiği üzere, aşiretin dili Kürtçenin Gurmanci lehçesidir. Bu aşiretin bazı üyeleri kendilerini Şeyh Hasanlı olarak tanımlarlar. Bu yüzde yüz yanlış bir bilgidir. Çünki Şeyh Hasanlıların kullandığı dil Dımıli lehçesidir. Burada bu sahiplenmenin nedeni kutsallık arama ve nemalanma çabasıdır.) söz konusudur. Öyle ki Etnik olarak Kürt yada Türk olan bir Kişinin Soyunun Muhammed’e kadar uzanmasını söyleyebilmektedir.
- Kent ilişkileri içerisinde ezilmi&##351;, süreçlerden etkin olarak çıkamayan, kişilik sorunları ile karşı karşıya olan kişilerin, gerçek İslami kurallar bizdedir… gerçek Müslümanlar Alevilerdir gibi ruhsal şekillenmesinde sorun olanlar, Alevilere tamamen yabancı İslam Hukukunu dayatma çabaları, yalnızca cahilliklerine verilerek savuşturulmamalıdır.
- Alevi örgütlerinde, özveri ile çalı;şan emeğinin esirgemeyen Alevi aydınları hakkında güvensizlik yaratma (Toplumsal dokumuza uygun olmayan bir vakfın yemeğine zorunlu olarak katılan, tüm kesimlerin inandığı bir Alevi örgüt başkanının, öz eleştiri vermesine rağmen yıllarca eleştirilmesi…) onların yaşamlarını ifşa etmek… gibi örnekler güncel Alevi örgütlülüğü ve öğretisinin önündeki sorunlardır.
Ruhsal Formasyonun ve şekillenmenin beş bin yıllık yolculuğunda, Özgür birleşik ve demokratik toplum yaratma kaygısı dışında kaygısı olmayan bu kararlı kültür topluluğunun, yeni yolculuğunda, özgün halinin geleceğe taşınmasında, herkesime görev düşmektedir.

Kaynakça
1-Orhan Hançerlioğlu, İslam İnançları Sözlüğü,Remzi Kitabevi, Birinci Basım 1984 İstanbul
2-Irene Melikof,Uyur İdik Uyardılar,Cem/Kültür Yayınları,İkinci Baskı,İstanbul
3-Nizamülmülk, Siyasetname, Dergah Yayınları,Üçüncü Baskı, 1995 İstanbul
4-Ahmet Yaşar Ocak, Türk Sufiliğine Bakış,İletişim Yayınevi,6,Baskı İstanbul