
Topkapı sarayını gezen hemen herkes eğer elinde bir kroki yoksa nereye nasıl nereden girdiğini şaşırır. Hatta gezerken tekrar ilk geldiği yere birçok kez dönebilir. Bu, sarayın çok işlevsel fonksiyonlara sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Çünkü bu saray sadece padişah ve ailesinin yaşadığı biryer değil, aynı zamanda Osmanlı gibi dev bir devletin tüm yönetim birimlerinin faaliyetlerini gerçekleştirdikleri bir mekandır. İdari işlerin görüldüğü, kararların alındığı ve yüzlerce insanın sosyal ihtiyaçlarının karşılandığı bir mekan. Üstüne üstlük, ülkenin en büyük eğitim fakültesi olan Enderun'da buradadır. Neyse biz hele bir şu kapıdan girelim de bakalım içeride neler varmış. Evet şuan 3.Ahmet çeşmesinin yanındayız. Topkapı Sarayı tüm sadeliği ile karşımızda.
Dış duvarları geçtikten sonra geniş bir bahce ile karşılaşıyoruz. Burası sarayın tam olarak içi sayılmıyor. Osmanlı döneminde normal halkta buraya girebiliyordu. Günümüzde de buraya ücretsiz olarak girilebiliyor. Bu geniş bahcede ilerlerken sol bölümde karşımıza tarihi bir kilise çıkıyor burası Aya İrini.
Aya İrini:
Konstantinapolis'in en eski kiliselerinden biriyle karşı karşıyayız. Geçmişi Ayasofya'dan daha öncesine dayanan bu yapı Constantius dönemine aittir. Ayasofya'dan önce patriklik kilisesi olarak kullanılmıştır. Nika ayaklanmasından o da nasibini almış ve yakılmıştır.İustinianos tarafından yeniden inşa ettirilmiştir. Aya İrini'nin birbaşka özelliği de İstanbul'da atrium'u ayakta kalmış tek Bizans Kilise'si olmasıdır. Aya İrini'nin bugüne kadar orijinal halde korunmasının nedeni saray sınırları içinde kalmasıdır. Saraya yakınlığı nedeniyle ne kilise nede cami olarak kullanılmayan yapı, silah deposu olarak uzun yıllar vazife görmüştür. Daha sonraları silah müzesi haline gelen yapı günümüzde akustiğinin güzelliği ve otantik ortamı nedeniyle konser salonu olarak kullanılmaktadır.
Arkeoloji Müzesi:
Aya İrini'nin yanından aşağıya doğru uzanan dar bir yol Gülhane Parkına kadar gitmektedir. Burası da Topkapı Sarayı surları içerisinde kaldığı için bugün bizim ilgi alanımız içerisinde. Bu dar yoldan ilerliyoruz. Karşımıza yine içeriği ile mükemmel bir müze çıkıyor. Burası Arkeoloji Müzesi. İçerisinde eski Mısır'dan Roma'ya oradan günümüze kadar birçok arkeolojik kazı ürünü var. Kesinlikle gezmenizi tavsiye ediyor ve devam ediyoruz.
Darphane:
Bu geniş bahceden Gülhaneye giderken gözümüze çarpan ilginç binalardan biri da şüphesiz Darphanedir. Adından da anlaşılacağı üzere para basımı için kullanılan bina kendi haline kaldıktan sonra ciddi şekilde hasarlanmış, Tarih Vakfının çalışmaları ile 1996 2.Habitat toplantısı için sergi yeri haline getirilmiştir.
Çinili Köşk: Sarayını bu mekana kurmayı amaçlayan Fatih'in yaptırdığı ilk binadır. Tüm binayı saran harikulade çinilere sahiptir. Bundan ötürüdür ki bina bir çini müzesi haline getirilmiştir. 12.yy. dan günümüze Türk çiniciliğinin en güzel örneklerini burada bulabilirsiniz.
Nişantaşları:
Saray avlusunda Çinili Köşkün hemen yanında ise Bamya ve Lahana nişan taşları yeralmaktadır. Halk arasındaki söylentiye göre bamyasıyla ünlü Amasya askerleri ile lahanasıyla ünlü Merzifon askerleri Sultan Mehmet zamanında değişik müsabakalar yaparlarmış. Bu karşılaşmalar sonra gelenek haline gelmiş ve bu karşılaşmaların bu nişantaşlarının orada yapılması adet haline gelmiş.
Sepetciler Köşkü:
Topkapı Sarayını direk ilgilendiren son yapının karşısındayız. Burası Sepetciler Köşkü. Gerçi saraydan birhayli uzak ama geçmiş dönemlerde burada Topkapı Sarayına bağlı birçok köşk varmış. Ve bu köşkler bir bütünlük içersindeymişler. Onlardan şuan ayakta kalan sadece bu köşk. Saray muhafızı bostancıların sepetciler bölüğü tarafından yapıldığı için bu isimle adlandırılmış. Mimarı Davut Ağa olan köşk, bugün uluslararası basın merkezi olarak kullanılıyor.



