Kitaplar arasında

 

"Gelecek ümidini küreselleştir"

Fransız anti-kapitalisti José Bové ile Dünyamız Satılık Değil kitabı üzerine söyleşi.

Kitabınız ne hakkında?

Kitap, bizim Fransa'da, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ve tarım konusunda yaşadıklarımızla ilgili. 1999'da Millau kentinde McDonalds'ı nasıl parçaladığımızı anlatarak başlıyor. Bu eylem, DTÖ'nün Avrupa’ya yaptırım uygulama kararını protesto için yapıldı. Çünkü Avrupa, ABD'den hormonlu etlerin ithalini veto etmişti. Fransa için çok önemli bir hareketti, çünkü insanlar DTÖ'nün yaptırımlarının yakında hayatın her alanına gireceğinin işareti olduğunu anladılar. Kitap bu mücadelenin, başka tür bir çiftçilik ve başka türlü bir tarım için verilen daha büyük mücadelenin parçası olduğunu anlatıyor. Küçük çiftçiler olarak bizim mücadelemizin diğer toplumsal hareketlerle aynı olduğunu göstermeye çalıştık.

Kitapta Seattle gösterisinden 'tarihte bir dönüm noktası' olarak bahsediyorsunuz. Neden?

Seattle'da kazanılan sembolik fakat önemli bir zaferdi. İlk kez yeryüzünün her tarafından hareketlerin o şekilde bir araya geldiğini gördük. Çiftçiler, işçiler, çevreciler ama bunun yanında tüketiciler, Kuzey ve Güney'den insanlar. Bütün bu insanların ve ayrıca Güney'den hükümetlerin bir araya gelmesi sonucunda DTÖ yeni bir dizi ticaret kuralı üzerinde anlaşamadı. Seattle, neo-liberalizme karşı dünyanın her yerinde yeni bir tür direnişin başlangıcıydı.

Seattle'daydınız. O zamandan beri, geçen yaz Millau'daki gösterideydiniz, Brezilya'da Porto Allegre ve son olarak da Kanada'da Quebec'teki gösteriye katıldınız. Hareketin gelişimini nasıl gözlemlediniz?

Bence son iki yıl içinde giderek daha fazla insan dünyada neler olduğunu fark ediyor ve bir şeyler yapmak istiyor. Belli başlı uluslararası kurumların hiçbiri protesto ile karşılaşmadan toplanamıyorlar. Porto Allegre'deki Dünya Toplumsal Forumu'ndan bu yana özellikle yeni olan, artık hareketin küreselleşmeye karşı çözümler üretmek, bizim alternatifimizi bulmak için tartışıyor olması.

Bu benim açımdan çok ilginç. Çünkü bu artık insanların kendi hayatları hakkında, kendilerine ve dünyaya olanlar hakkında karar vermek istedikleri yeni bir tür demokrasi.

Geçen yıl Millau'da ve o zamandan beri konuşmalarınızda altını çizdiğiniz iki nokta var. Birisi "az ya da çok önemli mücadele yoktur, bütün mücadeleler yaşamsaldır", ikincisi ise kendi mücadeleniz ile işçilerin, "yasadışı" göçmenlerin mücadeleleri arasındaki bağlantı. Neden bu noktaları vurguluyorsunuz?

Küçük ya da büyük, bütün mücadeleler önemlidir. Küçük mücadeleler olmadan büyük mücadeleler veremezsiniz. Ayrıca; işçiler olsun, çiftçiler olsun veya ülkelerini terk etmek zorunda kalıp Kuzey ülkelerinde kendilerine bir yaşam kurmaya çalışırken birden hiçbir haklarının olmadığını gören insanlar olsun hepsinin mücadeleye itildiğini görüyorsunuz. Bütün bu mücadeleler birbirleriyle ilişkili.

Bunlar birleştiklerinde, insanlar ekonominin köleleri haline getirilmemeli, ekonomi insanların hizmetinde olmalı diyen bir mücadeleyi oluşturuyorlar. Birlikte mücadele etmemizin dışında sorunlarımızın da birbiriyle ilişkili olduğunu göstermeliyiz.

Bazıları; neo-liberalizm ve küreselleşmeye karşı çıkmanın, eski tarz bir ulusalcılık ya da korumacılığa geri dönmek anlamı taşıdığını söylüyorlar. Buna nasıl cevap veriyorsunuz?

Tek bir ülkede değil, dünyanın her yerindeki insanlar için yeni haklar talep ediyoruz. Ulusal sınırlara çekilmek ya da milliyetçiliğe yönelmek ne sorunu ne de çözümü ifade ediyor. Daha fazla hakka, ekonomik, sosyal ve kültürel hakka ihtiyacımız var.

Bu haklar öncelik sahibi olmalı ve piyasaya bağımlı olmamalı. Ticaretin bu tür haklara ve kurallara göre belirlenmesini istiyoruz.

Büyük şirketlere, eğer faaliyet göstermek istiyorsanız bunlara uymak zorundasınız demeye, uluslararası kurallara ihtiyacımız var. Gelecekte insanlara ya da yeryüzüne ne olacağı büyük ulus-ötesi şirketlerin umurunda değil.

Mücadeleniz süresince yasaları ve mahkemeleri tekrar tekrar çiğnediniz. Neden?

Yasalar insanların çıkarına aykırı olduğunda, insanların çıkarlarına öncelik vermek ve yasaya uysa da uymasa da buna göre davranmak zorundasınız. Yasaları insanlar yapıyor. İnsanlar mücadele ederse yasalar değişebilir. Mücadele önemliyse, bence kazanmak için yasayı çiğnemeye de hazır olmalısınız.

Deli dana ve şimdi de şap hastalığından sonra İngiltere'de tarım ve hayvancılık konuları çok tartışıldı. Sizce bu durumdan çıkarılması gereken dersler neler?

İngiltere'de olanlar kaza değildi. Neo-liberalizmin mantığının sonuçlarıydı. Tarımın yok edilişini gördünüz, küçük çiftçilerin sayısı hızla azaldı. Bu tür hastalıklara yol açan sorun, yoğun sınai çiftçiliğin belli bir modeli. Aynı şey başka ülkelerde de olabilir.

Büyük şirketlere meydan okumaktan bahsediyorsunuz. Sizce bu mücadeleyi kazanabilir miyiz?

Sürekli söylediğim tek şey, mücadele etmek zorunda olduğumuz, başka çaremiz yok. Ayrıca kaybetmekten nefret ederim, bu da kazanmak için iyi bir neden! Önemli olan nokta şu; mücadeleyi küreselleştirebilirsek, gelecek ümidini küreselleştirebiliriz.

(Röportaj, Socialist Worker gazetesi tarafından yapılmış ve Betül Genç tarafından Türkçe'ye çevrilmiştir).


Toplumsal patlamanın sonucu

Endonezya Devrimi

• Z Yayınları, 2001, 1.750.000TL,

• Derleme

Türkiye'de sosyal patlama tartışmalarının MGK'nın ve basının gündemini işgal ettiği bir dönemdeyiz. Olabilecek sosyal patlamaya karşı fırınlara el koymak gibi önlemler tartışılıyor. Onlar alacakları önlemleri tartışa dursun, sosyalistlerin de sosyal patlama konusunda kendilerine sormaları gereken sorular var. Bu kitap sosyal patlamanın ne olduğu ve sosyal patlama karşısında sosyalistlerin nasıl bir tutum almaları gerektiği, Endonezya'daki halk ayaklanmasının politik devrim mi yoksa sosyal bir devrim mi olduğu, herhangi bir devrimci durumda devrimci partinin gerekliliği gibi sorulara yanıt veren makaleler içermekte.

Kitap üç makaleden oluşuyor. İlk makale Şeref Işıldak'a ait. 1960'lı yıllarda dünyanın en büyük komünist partisi olan Endonezya Komünist Partisi'nin bir buçuk milyon üyesi, General Suharto darbesi ile oluşan diktatörlük altında katledildi. Suharto, 1998'e kadar iktidarını korudu. 1998'deki halk ayaklanması 33 yıllık kanlı bir diktatörü birkaç gün içinde alaşağı etti. Şeref Işıldak'ın makalesi devrimin arka planını ve Endonezya siyasi tarihini ayrıntılı olarak anlatıyor.

İkinci makale ise ayaklanma günlerinde Endonezya'da bulunan ve devrimi gözlemleyen gazeteci ve İngiltere'deki Sosyalist İşçi Partisi üyesi Chris Bambery'e ait. Bambery'nin makalesi ayaklanmayı günü gününe ayrıntılı bir biçimde anlatıyor.

Üçüncü makale Tony Cliff'e ait. Makalede devrimin kendiliğinden gelişimi ve sonrasında devrimci partinin alacağı tutumun nasıl olması gerektiği ve 1917 Ekim Devrimi ve Bolşevik Partisi'nin rolü tartışılıyor. Cliff devrimin ve devrimci partinin inşasının güncelliğini anlatıyor.

Z Yayınları'ndan çıkan kitap Türkçe'de Endonezya devrimi üzerine yayınlanmış tek kitap. Ayrıca Endonezya'daki halk ayaklanmasını sosyal devrim olarak değerlendirmeyenlere yanıt veren bir kitap.

Fırat Urcan


Seattle ve sonrasını kavramak için

Küreselleşme ve Direniş

• Z yayınları, 2001, 3.000.000,

• Derleme

Seattle bir dönemeç. Bu artık genel kabul gören bir tespit. İyi ama Seattle'dan sonra nereye dönüldü? Seaatle'ın ardından gelen eylemler, bir kartopu giderek gelişen anti kapitalist eylemler zinciri neyi hedefliyor? Bu küresel hareketlerin solla ilişkisi nedir? Hareketin içindeki tartışmalar nasıl bir kutuplaşma içinde cereyan ediyor? Anti kapitalistlerin "düşünsel liderleri" küresel sermayeye karşı gelişen mücadeleyi ve hareket içindeki tekil kampanyaları nasıl değerlendiriyor?

Chris Harman, Küreselleşme ve Direniş kitaptaki iki makalesinde bu soruları etraflıca tartışıyor.

"Seattle" ve "anti kapitalizm". Bu iki kavramın önemi, tüm 1980'ler ve 1990'ların ilk yarısı boyunca kutsanan liberalizm ve bireycilik efsanesinin zehirlediği gezegende, kolektif eylemin yaratıcılığıyla ezilen, yoksul ve dışlananların değişim umutlarının ifadesi olmasında.

Harman, neo-liberalizmin vaatlerinin nasıl tersine işlediğini, soluduğumuz havadan, ormanlara, açlıktan günde 19 bin çocuğun ölmesinden hayvan türlerinin tek tek yok olmasına, sadece 1995'te 25 bölgede 30 büyük savaşın yarattığı acıların kadın emeğinin kapitalizmin ilk çağındakini mumla aratırcasına tırmanmasına kadar, neo-liberalizmin vaatlerinin gizlenemez bir skandalla çöktüğünü anlatıyor. Bu, günde bir dolara yaşamak zorunda kalan yüz milyonların öfkesiyle, liberalizmin sonuçlarına karşı gelişen ahlaki bir öfkenin birleşmesine neden oluyor. Bu yüzden, Amerika'da üniversite öğrencileri, ürettikleri ürünleri üç aylık maaşlarıyla bile alması olanaksız olan Endonezya'daki Adidas ayakkabı fabrikasında çalışan kadın işçilerle dayanışmak için "Markaya Hayır" kampanyası yapıyorlar. İşte Seattle, bu öfke, bu mücadele, bu bilinç çakışmasının ilk ifadesi olduğu için bu kadar önemli ve etkili.

Chris Harman, fikirlerin hareketin ürünü olduğu gerçeğini, bu yeni anti kapitalist hareketin içinden serpilen fikirleri düzeyli bir eleştirellikle aktararak tartışıyor. Hareketin düşünsel liderler faktörü, geniş bir yelpaze sunuyor: “Malezya'dan Martin Khor, Hindistan'dan Vandana Shiva, Küresel Güney Merkezi'nden Valden Bello, Paysanne Europeenne Konfederasyonu'ndan José Bové, Noam Chomsky ve özellikle Susan George.”

Harman bu liderlerin özelliğinin harekete sadece entelektüel değil, militan bir katkıda bulunmaları olduğunu belirtiyor. Harman hareket içindeki tartışmanın Seattle günlerinden beri uluslararası sermaye kuruluşlarının reformu mu yoksa bunların varlığına son verilmesi mi soruları etrafında geliştiğini söylüyor.

Ve önemli bir uyarı yapıyor: Eğer bu tartışmalara verilen yanıtlar netleşmezse ve mücadelenin aygıtı sorunu çözülemezse, roket gibi fırlayan güç, kuru bir sopa gibi yere düşebilir.

Yeni hareketin düşünsel liderleri farkında olmasalar da genç Marks'ın bundan yıllar önce girdiği ve yol alırken temizlediği patikada ilerliyorlar. Harman, hareketin sorularına yanıt vermenin, Marks'ın kapitalizm analizine yaslanmadan olanaksız olduğunu iddia ediyor.

Şenol Karakaş

Sosyalist İşçi Anti Kapitalist Kadın Özgürlüğü Troçkizm
DSİP Tartışma Forumu
IMF'ye Hayır! e-Grup