Japonya’dan
sonra ABD’de durgunluk tehdidi
Küresel
kriz derinleşiyor
Chris Harman, ekonomik durgunluğun nasıl
ortaya çıktığını anlatıyor.
Bir yılda ne kadar çok şey değişti. Bir yıl
önce, ABD ekonomisinin sınırsızca büyüyebileceği iddialarını tartışmak
ve yanıtlamak hala önemliydi. Şimdiyse bütün dünya borsalarında aşağı
doğru bir trend var ve genel beklenti ABD'de ekonomik durgunluk yönünde.
Artık tartışma, durgunluğun başlamış olup olmadığı ve ne kadar ciddi olacağı
üzerine.
Değişen bir
şey
daha var. Bir yıl önce, Japonya dünya sisteminin hesaplarında dikkate
alınmıyordu. Tıpkı daha önce Rusya için yapıldığı gibi istisnai bir sapma
olarak görülüyordu. Henüz on yıl öncesine kadar dünyanın en büyük ikinci
ve üçüncü büyük ekonomilerinde ciddi sorunlar yaşanmasına rağmen dünya
ekonomisinin bütünü sağlıklıymış gibi gösterilebiliyordu.
Artık Japonya, kendini evrenin efendileri
olarak görenleri en azından kaygılandırmaya başladı. Eski başbakan ve
şimdiki maliye bakanı Kichi
Miyazawa geçtiğimiz Mart ayında "Japonya'nın mali durumunun çöküşe yaklaştığı"
uyarısında bulundu.
Birkaç gün önce Financial Times gazetesi
başyazısında şöyle diyordu: "Ekonomik veriler giderek kötüleşiyor. Japonya
kontrol edemediği bir durumla karşı karşıya... bu son devrevi iniş Japonya’yı
derin bir durgunluğa sürükleyebilir."
Ne var ki endişeler bununla da bitmiyor.
Kimi önde gelen iktisatçılar ABD'nin, Japonya ile aynı yolda olup olmadığını
sormaya başladılar. Yakın zamana kadar ortodoks iktisadi görüşler, enflasyonist
basınçlarla tetiklenmedikçe bir durgunluğun ortaya çıkamayacağı şeklindeydi.
Geçen yıl Ocak ayında, bu görüşün "hem hafıza, hem de öngörü" yoksunu
olduğuna işaret
etmiştim. Enflasyonun yanı sıra birçok faktör genişleme dönemini daralama
dönemine çevirebilir. Kaldı ki tarihteki en ünlü ekonomik çöküş olan 1929
krizi, fiyat artışının olmadığı bir dönemin ardından gelmişti. Şimdi bu
iktisatçılardan bazıları aynı şeyi
söylüyorlar.
New York'daki Morgan Stanley'in baş ekonomisti
Stephen Roach şöyle yazıyor: "20. yüzyılın ilk yarısı boyunca çoğu zaman
enflasyon bir sorun değildi' ancak 'düşük enflasyon dönemindeki arzdan
kaynaklanan durgunluk dönemleri daha uzun ve daha derin olma eğilimi
gösterdi."
Larry Summers da artık aynı görüşü paylaşıyor.
Summers, Ocak ayına kadar ABD Hazine Bakanı’ydı ve ekonomik daralma ve
genişleme çevrimlerinin tarihe karıştığını savunanlardı.
Kısa bir süre önce, on yıl önceki Japonya
krizinin ortaya çıkışında enflasyonun rol oynamadığını belirtti. Guardian
gazetesinden Larry Elliot, Summers'ın görüşlerini şöyle özetliyor: "Nikkei
hisseleri 40 bine doğru yükselirken ve Tokyo'da arazi fiyatları tavana
vurmuşken bile enflasyon yılda yüzde 3 seviyesinde artıyordu.
Tıpkı ABD'de geçen yıl boyunca olduğu gibi. ABD de Japonya gibi eski tip
ekonomik çevrimlere geri dönüyor olabilir' tıpkı '19. yüzyılda net bir
biçimde tarif edilebilen; teknik gelişme, kârlılık ve spekülasyon arasındaki
etkileşimlerin yol açtığı çevrimler
gibi".
Kârlardaki artış daha fazla yatırım ve yüksek
verimliliği teşvik ediyor, birim maliyetlerini ve enflasyonu kontrol altında
tutuyordu. Bu çevrimin iyi dönemiydi, 1980'lerin ortalarında Japonya'da
ve 1990'ların ortalarında ABD'de olduğu gibi. Sonra sorunlar başladı.
"Yükselen grafiklerin çekiciliği ve iyi zamanların
ebediyen süreceği güveni ile yatırımcılar yeterli getirisi olmayacak işletmeleri
finanse eder. Belli bir noktada gerçeklik kendini hissettirmeye başlar.
Spekülatif balon patladı ve ekonomi durgunluğa girerken karlı olmayan
yatırımların çoğu imha oldu. Gelecekten kaygılanan tüketiciler daha fazla
tasarrufa giderek daha az harcamaya başladılar, bu da fiyatları düşürerek,
şirketlerin gelirlerindeki azalmayı besledi". (Larry Elliot).
Summers,
Japonya'nın şu an içinde olduğu berbat duruma böyle düştüğünü anlatıyor
ve ABD'nin de sonunun böyle olacağından kaygılanıyor.
Roach ve Summers gibi iktisatçılar elbette
ansızın devrimci Marksizm taraftarı olmadılar. Her ikisi de ABD ekonomisi
için bir çıkış yolu olduğuna inanıyorlar ancak öngördükleri çıkış yolları
birbirinden tamamen farklı.
Roach'a göre enflasyon-öncesi dönemin ekonomik
durgunlukları 'kendi kendini düzeltiyorlardı' ve durgunluğa son veren
şey hükümet politikaları değil, aşırı-birikim ve spekülasyonun aşırılıklarının
kendi sonuçlarına varmasıydı. Buradaki mantığa göre Japonya'da yapılan
hata, krizin kendi sonuçlarına varmasına izin vermek yerine müdahale etmeye
çalışmak oldu. Summers ise tam tersine; hükümetler ve merkez bankalarının
hızlı
davrandıkları takdirde sorunlarla baş
edebileceğini düşünüyor.
İki görüşte tatmin edici değil. 'enflasyon-öncesi'
dönemin iki savaş arasında yaşanan son büyük ekonomik durgunluğu 'kendi
kendini düzeltmedi'. Hükümet müdahalesinin en ekstrem biçimi- toptan dünya
savaşına yol açan
silahlanma yarışı- sayesinde son buldu. Ayrıca Japonya'da 'kendi kendini
düzletme'ye dair pek bir kanıt yok.
Hükümetlerin daha hızlı müdahale etmesi
konusuna gelince, Japonya'nın
durumunda herhangi birileri daha hızlı hükümet müdahalesi savunmuş olsaydı
bu argüman biraz daha inandırıcı olabilirdi. Ancak şimdi bütün bunlardan
bahsedenler, on yıl önce kapitalizmin 'Japon modelini' ekonomik çöküşe
karşı bağışıklığından söz ederek
göklere çıkarmaktaydılar.
Şüphesi olanlar, William Keegan ve Will Hutton'ın
o dönemde yazdıkları kitaplara bakabilirler.
O zamandan beri, Financial Times gazetesinin
yazdığı gibi:
“Japonya teşvik paketleriyle ekonomiye kamuya
ait paradan 1 milyar 70 milyon Dolar akıttı... ancak bu muazzam para pompalama
çok zayıf bir etki yaptı ve devlet borçları şimdi gayri safi milli hasılanın
yüzde 130'una ulaştı”.
Hepsinin görmeyi başaramadıkları şey ise;
kapitalizm yaşlandıkça, çocukluk dönemine ait özellikleri daha fazla sergilemekte
olması. Marks'ın yazdığı gibi- sermaye birimlerinin büyüme eğilimi ve
birikimin, uzun dönemli karlılığı aşağı iten bir basınç yaratma eğilimi.
Bunlar sistemin çökeceği anlamına gelmiyor,
hatta toptan bir resesyonun ertelenmesi de olası. Ancak sistemin davranışı
giderek ne 'kendi kendini düzeltmesinin' ne de merkez bankasının düzeltmesinin
olanaklı olmadığı bir biçimde artan ölçüde kaotikleşiyor.
(Socialist Review dergisi de
yayınlanan bu makale, Betül Genç tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir).
|