Türkiye’de
faşizme karşı mücadele
MHP
istikrarsızlık odağı mı?
DSP-MHP-ANAP hükümetinin kurulduğu günden
itibaren istikrarın savunucusu olarak öne çıkan MHP'nin bugün istikrarsızlık
unsuru olup olmadığı tartışılıyor. Şubat krizini izleyen altı ay boyunca,
başta Telekom olmak üzere belli başlı her konuda bir istikrarsızlık unsuru
olarak gösterilen faşist parti nereye gidiyor?
Sahnede MHP var
18 Nisan seçimlerinde MHP'nin yaptığı oy
patlaması başta sol olmak üzere hemen herkesi şaşırtmıştı. Faşist parti,
1977 genel seçimlerinde yüzde 6,4, yine aynı yılın sonunda yapılan genel
ve yerel seçimlerde yüzde 6.7 oy alabilmişken, 1991'de yüzde 3-4 civarında,
1994'te yüzde 7.9 oy aldı. 1998 seçimlerinde yüzde 18 oy toplayarak en
büyük ikinci parti konumuna ulaştı.
1990'lı yıllar egemen sınıfın "Büyük ve güçlü
Türkiye" hayalleri peşinde koştuğu yıllardı. Ancak egemen sınıfın beklentilerinin
aksine; o yıllar kapitalist sınıf için tam bir hayal kırıklığı oldu. Türkiye
hem siyasal hem de ekonomik olarak ciddi krizler yaşamaya başladı. Kürt
hareketi ve yükselen siyasal İslam, rejimi tehdit
ediyordu. Savaş bütçede koca bir delik oluşturmuştu. 1994 Nisan'ından
itibaren derinleşen kriz, ard arda
koalisyon hükümetleri eskitmeye başladı.
Hızla yoksullaşan orta sınıflar, "güçlü devlet,
büyük Türkiye" politikalarında artan milliyetçiliğin de etkisiyle birlikte
kendilerini ülkücü faşist saflarda ifade etmeye başladılar.
Sermayeyle iyi ilişkiler peşinde koşan MHP,
bünyesindeki İslâmi
unsurları (BBP) tasfiye ettikten sonra kapılarını modern görünüşlü şehir
kesimlerine açtı. Diğer tarafta ise 12 Eylül 1980'de arası açılan devletle
de iyi ilişkiler kurma çabası içerisine girdi. 1994 yılında yapılan MHP
kongresinde ise Alpaslan Türkeş ekonomide neo-liberal programı ve özelleştirmeleri
resmen savundu.
1997 yılı hem toplumsal muhalefetin hem
de işçi hareketinin yükseldiği bir yıldı. 2 Kasım 1997 tarihinde Susurluk'ta
bir kamyonun Çatlı'nın bulunduğu otomobile çarpması sonucu devletin MHP
ile olan tüm kirli ilişkileri ortaya saçılmıştı. Susurluk'u 28 Şubat darbesi
izledi. Laik-şeriatçı kamplaşmayla birlikte
işçi hareketi geri çekilirken, toplumsal muhalefet de hızla laik kanadın
arkasında hizalandı ve Susurluk kapatıldı.
MHP, 18 Nisan 1998 seçimleri arifesinde 28
Şubat'a ve yükselen milliyetçiliğe yaslanarak, hem orta sınıfların desteğini
kazanan hem de büyük sermayeye güven tazeleyen bir parti pozisyonuna ulaştı.
"Tek başına iktidar"
57. koalisyon hükümetinin daha önce kurulan
koalisyon hükümetlerinden farklı olarak istikrarlı bir hükümet olduğu
yalanları kısa zamanda ortaya çıktı. 18 Nisan seçimleri ertesinde kurulan
57. hükümet IMF programını hiç vakit geçirmeden uygulamak için harekete
geçti. MHP, koalisyonun ilk bir buçuk yılında, emekçi sınıflara karşı
yürütülen saldırıda geri planda durdu. Ancak hükümetin gündemine gelen
hemen her konuda ortaklarıyla
anlaşmazlığa düştü ve koalisyon her seferinde çöküşe yaklaştı.
Türkiye kapitalizmi, en büyük krizine Kasım
2000 ve Şubat 2001'de yaşanan mali bunalımlarla girdi. Yaşanan bu krizler
bu hükümetin ne kadar istikrarsız ve acz içinde bir hükümet olduğunu ortaya
çıkarken, merkez sağın çöküşü hızlandı. Faşist MHP, merkez partisi haline
gelmedi, merkez sağı kendine çekmeye devam etti.
Bugün, MHP'nin istikrarsızlık odağı olup
olmadığı tartışılırken, MHP egemen sınıfın istikrar arayışlarını ve sermayenin
saldırı politikalarını hayata geçirebilecek tek parti olduğunu ispatlamaya
çalışıyor. Bundan bir yıl önce MHP kongresinde konuşan Devlet Bahçeli,
AB'yi ve IMF'nin Yapısal Uyum Programı'nı savunmuştu.
Faşist parti, kamu emekçileri mücadelesini
ezmek için hazırlanan sahte sendika yasası meclis gündemine geldiğinden
itibaren yasanın geçmesi için olağanüstü bir müdahaleyi gerçekleştiriyor
ve yan örgütü Kamu-Sen'i öne çıkarıyordu.
Telekom yönetimi konusunda Kemal Derviş ve
Enis Öksüz arasındaki kavga sonrasında, Bahçeli Enis Öksüz'ü görevinden
almaktan çekinmedi. Ve parti kurmaylarını ekonomik program hakkında ulu
orta konuşmamaları konusunda uyardı.
Devlet Bahçeli ile eski ABD Büyükelçisi Mark
Parris arasında yapılan görüşmede ABD eski büyükelçisi, IMF ve Dünya Bankası'nın
MHP'ye karşı herhangi bir olumsuz bakışlarının olmadığını bildirirken
Devlet Bahçeli de ekonomik programın arkasında olduklarını söylüyor.
Ne uluslarası sermaye kuruluşları ne de ulusal
sermayeyle MHP arasında bir sorun yok. MHP'nin sorunu koalisyon hükümetinin
çöküşünden pay almadan büyümek, egemen sınıfın tam desteğini kazanmak
ve tek başına iktidara gelmek.
Bu hedeflere sahip olan MHP her seferinde
28 Şubat'ın arkasında olduğunu belirterek orduyla paralel tutum alıyor.
Mesut Yılmaz'ın başlattığı ulusal güvenlik
tartışmasının ardından yapılan MHP açıklamaları ve MGK'nın yaptığı açıklamalar
arasında bir paralellik var. Bu da gösteriyor ki ordu ve MHP arasında
da herhangi bir sürtüşme yok.
Son Kasım ve Şubat krizi sonrasında yapılan
açıklamalarda işsizlik sayısının yüz binleri bulduğu söylenirken kapanan
işyeri sayıları binlerle anılmaya başladı. Ekonomik krizler karşısında
hızla yoksulluk sınırı altına geçen orta sınıflara ise MHP " Büyük devlet"
hayallerini aktarmaya devam ediyor.
Asıl tehlike
MHP işçi sınıfı ve emekçiler için bugün en
büyük tehlike. Bütün faşist partiler gibi MHP de işçi hareketini atomize
etmeyi ve sermayenin programını kesintisiz hayata geçirmeyi hedefliyor.
Son dönemde yapılan anketlerde görülen MHP'nin
yüzde yedilik oy kaybettiği iddiası da yanıltıcı olmamalıdır.
Özellikle MHP'nin iktidar ortağı olmasından
dolayı oy kaybına uğradığı tespiti oldukça tehlikeli. MHP, tam tersine
iktidar ortağı olmanın olanaklarını da kullanarak iki yıllık koalisyon
hükümeti sürecinde en güçlü parti haline gelmiştir.
MHP'yi yıpratacak, onu kendi inine gönderecek
olan işçi sınıfının birleşik hareketidir. IMF programı ve onun uygulayıcısı
hükümet karşısında verilecek mücadele, hem bu hükümetin yıkılmasını sağlayacak
hem de MHP'nin elinin bu taşın altında kalmasına sağlayacaktır.
Önümüzde duran seçenekler son derece açıktır:
Ya MHP'nin iktidara yürüyüşünü birleşerek engelleyeceğiz ya da hikayedeki
gibi kasaplara boynumuzu uzatacağız.
•
Çağla Oflaz
|