Küreselleşmenin askeri yüzü

Savaşa Hayır!

 

11 Eylül günü gerçekleşen olay dehşet vericiydi. Çok kısa bir süre içinde binlerce insanın gözlerimizin önünde yıkıntıların altında kalarak ölmesi tam bir trajedi idi.

Bina enkazlarının altında kalan binlerce insan kimilerinin sandığı gibi büyük sermayedarlar değil, tam tersine büyük çoğunluğu ile emekçilerdi.

Bir çoğu yıkılan binalara yardıma giden işçiler, itfaiyeciler, sağlık emekçileriydi.

Olayın hemen ardından, daha toz duman yatışmadan, ABD yönetimi savaş çığlıkları atmaya başladı. Onlar suçluyu bulmuşlardı ve savaş ilanını gerçekleştirmişlerdi.

  Olayın ertesi günü toplanan ABD parlamentosunda Cumhuriyetçi Parti’nin lideri Bush’a “delil toplamakla vakit geçirmeyin, hemen saldırın, öldürün, cezalandırın” diyordu.

Nitekim, belki delil toplandı, ama hiçbir şey kanıtlanamamasına rağmen savaş başladı.

Dünyanın en zengin ve en büyük ordusuna sahip ABD yanına İngiltere ordusunu da alarak yoksul Afganistan’ı bombalamaya başladı.

Açlıktan kırılan Afganistan’a her biri milyarlarca dolarlık bombalar fırlatılmaya başlandı.

Sivil halk, çoluk çocuk, bu bombaların hedefi durumunda. Bombaların yanı sıra atılan sözüm ona yardım malzemesi ise herkesin nefretini toplamakta.

“Üçüncü Dünya Savaşı” mı?

ABD yönetimi hızla savaş kararı alırken bunu “terörizme karşı uzun süreli bir savaş” olarak tanımladı. Zaman zaman ise “Üçüncü Dünya Savaşı” ifadeleri kullanılıyor. Açık ki, ABD ile İngiltere, yanlarına Alman, Fransız, Kanada, Avustralya, İtalyan ve Türk askerlerini de alarak Afganistan’a karşı savaşa girişirken buna “Üçüncü Dünya Savaşı” demek mümkün değil. Öyleyse bu olaya “Üçüncü Dünya Savaşı” denmesinin bir başka nedeni var.

ABD ve müttefikleri 11 Eylül’ü bahane eden küresel sermayenin askeri kanadı olarak hareket etmektedirler. Amaç sadece yoksul Afganistan’a bir ders vermek ve Usame Bin Ladin’i öldürmek ya da yakalamak değil, bütün dünyaya gözdağı vermektir.

Savaş naraları arasında Bush yönetiminin çok büyük bir soğukkanlılık ile söylediği “bu savaşta ya bizden yana olursunuz ya da teröristlerden” sözü “Üçüncü Dünya Savaşı” kavramını açıklamaktadır. Bu ifade aslında “ya ABD’nin, küresel sermayenin dünya hegemonyasına boyun eğersiniz ya da sizi de cezalandırırız” demektir. Zaten aynı anda “sadece teröristlere değil, onlara yataklık edenlere de saldıracağız” ve “dünyada 60 tane böyle ülke var” denmesi bütün dünya ülkelerini hedef haline getirmektedir. Şimdi çeşitli ülkelerin yönetimleri emperyalist orduların hedefi haline gelmemek için “terörizme karşı” savaşta ABD’nin yanında olduğunu ifade etmeyi tercih etmektedir. Küba, Kuzey Kore, Libya, Rusya ve Çin, küresel sermayenin egemenliği karşısında dik başlılık etmekte olan bu ülkeler, derhal boyun eğmişlerdir. Dünya Ticaret Örgütü’nün, IMF ve Dünya Bankası’nın yaptırımları ile askeri kanadın baskısı ve yaptırımları yan yana, el ele ilerlemektedir. Ayrıca, bir çok ülkenin bu boyun eğiş ile birlikte kendi ulusal çıkarları açısından özel kârlar da vardır.Örneğin, Rusya “terörizme karşı savaşa” verdiği destek ile Çeçen sorununu, bu ülkede gerçekleştirdiği ve 250 bin cana mal olmuş katliamını gündem dışına çıkarmaktadır. Artık bütün dünya ülkeleri Çeçen savaşçılarını “terörist” olarak kabul etmek ve Rusya’nın Çeçenistan’da yaptıklarını kabullenmek zorundadır. Hiç değilse bir süre için durum budur.

Bütün emekçiler karşı

Kimileri 11 Eylül saldırısına farklı bir perspektifle, Maocu Üçüncü Dünyacılık perspektifi ile bakmaktadır. Bu bakışa göre, 11 Eylül günü emperyalizmin  simgelerine saldırılmış, emperyalizm hizaya getirilmiştir. Şimdi ise emperyalist Amerika yoksul halklara karşı savaş açmıştır.

Bu bakışa göre dünyada çelişki emperyalizm ile yoksul halklar arasındaki çelişkidir. İşçi sınıfının, hele hele gelişmiş kapitalist ülkelerin işçi sınıflarının bu çelişkide hiçbir rolleri yoktur. Hatta, Üçüncü Dünyacılara göre, gelişmiş kapitalist ülkelerin işçi sınıfları yoksul ülkelerin soyulmasından pay almaktadır. Oysa dünyadaki temel çelişki emek ile sermaye arasındadır. Bütün dünya işçi sınıfı ile bütün dünya sermayesi karşı karşıyadır. Bu nedenle de ABD’nin müttefikleri ile birlikte savurduğu tehditler sadece “Üçüncü dünya” ülkelerine dönük değil tüm dünyaya dönüktür. ABD “ya benden yana olacaksın ya da cezalandırırım” derken Rusya, Çin gibi ülkeler de bu tehditten payını almaktadır. Tehdit sadece ulusal devletlere de dönük değildir. Küresel sermaye bütün işçi ve emekçileri tehdit etmektedir.

Savaş çığlıkları arasında ABD yönetiminin yeni kurduğu Anavatanı Koruma Bakanlığı, bu bakanlığın başına geçirilen Amerikan politik yaşamının en sağcı unsuru, derhal çıkarılmaya başlanan “anti terör” yasaları, yani demokratik hakların sınırlanması ve bütün bunların Afganistan’ın bombalanmasından önce yapılması tehditlerin asıl hedefinin kim olduğunu açıkça gösteriyor. Benzer tedbirler diğer emperyalist ülkelerin hükümetleri tarafından da gündeme getirilmeye çalışılıyor.

Şimdi küresel sermaye silahlı güçlerini donatıyor. Afganistan’a saldıran ABD ordusu sanki çok büyük bir silahlı güce karşı savaşa girişiyormuş havası içinde bütçeden yeni paylar istiyor. Yeni silahlar, yeni ölüm makineleri alınacak. ABD müttefiklerini de silahlanmaya teşvik ediyor. AB ülkeleri silahlanma harcamalarını arttırmaya hazırlanırken, Türkiye’de de silahlanmaya ayrılacak bütçe payı derhal arttırıldı.

Çok kutuplu dünya

Bu savaş bütünüyle haksızdır. Bu savaşın amacı intikam ve adalet paravanası arkasında dünya egemenliğidir. Dün, 1989 öncesinde, hegemonya savaşı iki blok ve bu blokların lider ülkeleri arasında sürmekteydi. Doğu Bloku bu ülkelerin işçi ve emekçilerinin ayaklanmaları ile yıkılınca şimdi dünyada çok kutuplu bir dönem başladı. Bugünkü dünyanın çok kutupluluğu içinde ABD’nin politik ve askeri üstünlüğü vardır. ABD bu üstünlüğünü kullanarak küresel sermayenin askeri gücü olarak davranıyor. Fakat ABD’nin sorunları da var.

Bugün ABD dünyanın rakipsiz en büyük askeri gücüne sahip. Aynı şekilde, ABD dünyanın tartışmasız en büyük ekonomisi. Doğu Bloku’nun yıkılışından sonra ise dünyanın en büyük efendisi. Böyle olmasına rağmen, neden ABD hala dünya hegemonyası için mücadele ediyor? Üstelik, geçtiğimiz 10 yıl içinde ABD ekonomisi üçte bir oranında büyürken rakipleri zor günler yaşamakta. Eski rakibi Rusya aynı dönemde ekonomik yıkıma uğradı. Alman ekonomisi çok az bir gelişme gösterirken, Japonya geriledi. Bütün bu olgulara rağmen, ABD egemen sınıfı biliyor ki ABD 50 yıl önce dünya üretiminin %40’ını gerçekleştirmekteydi, bugün ise durum çok farklı. Avrupa Birliği, Japonya, ABD’nin ekonomik hegemonyasını yaşadıkları tüm sorunlara rağmen tehdit ediyorlar.

ABD’nin rakipleri

Şimdi ABD egemen sınıfının bir kısmı AB ve Japonya tehditlerine ek olarak gelişmekte olan ve belki birkaç on yıl sonra ABD’den daha büyük bir ekonomiye sahip olması olasılığı olan Çin’in gelişmesinden de ürkmektedir. Bir derin kriz ABD’nin ayağının sürçmesine, rakiplerinin ekonomik olarak ileri fırlamasına ve ABD’yi geride bırakmasına yol açabilir. İşte, savaştaki önderlik ABD’ye rakipleri karşısında üstünlük sağlamakta, onları askeri ve politik olarak hizaya sokmaktadır.

Doğu Bloku’nun çökmesinden hemen sonra Irak’a saldırıldığında da ABD gene aynı şeyi gerçekleştirmişti. Bir taraftan petrol çıkarları korunurken, diğer taraftan dünkü rakip blokun liderliğine “artık dünyanın efendisi biziz” denmiş ve aynı zamanda Japonya ve AB’ye de aynı mesaj gönderilmişti. Dünya Ticaret Örgütü’nün kararları her zaman bir ticaret savaşının çıkmasına yol açabilir. Dün de öyleydi, bugün de öyle. Bir ticaret savaşında ise gerçek savaşın güçleri açık ki önemli bir rol oynuyor. ABD’nin bugünkü savaş çılgınlığı bir yandan ABD egemen sınıfını birleştirmeye, diğer yandan AB’yi, Japonya’yı, Rusya ve Çin’i hizaya getirmeyi amaçlamakta ve var olan dünya üstünlüğünü dünya egemenliğine çevirmeyi amaçlamaktadır. Bütün büyük savaşlarda olduğu gibi savaşın asıl nedeni emperyalist ülkeler arasındaki dünya egemenliği sorununu çözmektir. Fakat sorun ABD için tam da burada başlamakta. Hem kendi içinde, hem de müttefiki olan güçlerle çelişkisi burada başlayacak ve bu, savaş karşıtı harekete, sosyalistlere alan açacaktır.

Doğan Tarkan

 

 

Sosyalist İşçi Anti Kapitalist Kadın Özgürlüğü Troçkizm
DSİP Tartışma Forumu
IMF'ye Hayır! e-Grup