‘İmparatorluk’
üzerine
New
York Times kitabı koca bir başlıkla tanıttı "Son büyük fikir".
Post-marksistler hem insanlığın başına gelen kötülüklerin 'büyük fikirlerden'
kaynaklandığını söylüyorlar. Hem de yeni 'büyük fikir' arayışlarından
vazgeçemiyorlar.
'Biyopolitik',
'biyoiktidar', 'emperyal hak', 'çokluk' gibi yeni kavramlar, Negri ve
Hardt'ın kitabında; emperyalizm, sınıf mücadeleleri gibi eski(!) kavramlarının
yerini almış.
Emperyalizm
yerine İmparatorluk
"Şimdiki
'emperyal' evrede artık emperyalizm yok, ya da varlığını sürdürse bile
bu, İmparatorluk değer ve güçlerinin dolaşımına yönelen bir geçiş olgusundan
ibaret.
Aynı
şekilde artık ulus-devlet de yok: Ulus-devlet, egemenliğinin üç temel
özelliği olan askeri, siyasal ve kültürel egemenliği, İmparatorluk'un
merkezi güçlerine ya devrediyor ya da bu özellikler İmparatorluk tarafından
soğuruluyor. Eski sömürge ülkelerin emperyalist ulus-devletlere tabi oluşu
da, kıtalar ve uluslar arası emperyalist hiyerarşi içinde ortadan kalkıyor
ya da yok oluyor: Bunların tümü İmparatorluk'un birleştirici ufku içinde
yeniden örgütleniyor."diyor Negri.
'İmparatorluk'
kitabında, öne çıkan iki vurgu var. Birincisi; Negri'nin "klasik"
diye adlandırdığı emperyalizm teorisinin, yazarların anlattığı 'büyük
değişimi' açıklayamadığı.
İkincisi
ise Lenin'in emperyalizm teorisinin, bize sunduğu devrimci olanakların
artık anlamlı olmadığı.
Lenin,
emperyalizmi kabaca şöyle özetliyordu;
•
Sermaye ihracı, meta üretiminden ayrı olarak, özel bir önem kazanmaktadır,
•
Sermayenin ve üretimin aşırı yoğunlaşması sonucunda 'tekeller' doğmuştur
•
Uluslararası tekelci kapitalist birlikler ortaya çıkmaya başlamıştır.
•
Kapitalizm 'eşit olmayan,bileşik' bir gelişme içerisindedir,
bunlar
günümüzün dünyasını açıklamak için , hala geçerliliğini koruyan olgulardır.
Bu
sayede Lenin, Kautsky ve diğer reformistlerden farklı olarak, emperyalist
rekabetin bir dünya savaşına yol açacağını öngörebilmişti.
Bugün
de emperyalizm teorisini kullanarak,sermayenin yayılmacılığını, merkez
-çevre ilişkilerini açıklamak mümkündür. Negri'nin 'İmparatorluk' kitabından
yola çıkarak, içinde bulunduğumuz dönemi, çeşitli ulus-devletler arasındaki
çelişkileri ve sistemin gerçekte nasıl işlediğine ilişkin sorulara, net
cevaplar bulmak oldukça zor.
Ulus
devletler öldü mü?
'İmparatorluk'
tezinin en önemli varsayımlarından biri, ulus devletlerin bittiği. Tam
da kitabın Türkçe'de yayınlandığı günlere denk düşen 11 Eylül eylemi ve
sonrasındaki gelişmeler bile, ulus devletlerin bittiği tezini çürütmeye
yetiyor. 'İmparatorluk' sisteminde farklı bir yere sahip olduğu iddia
edilen Amerika'da, 'ulusal çıkarlar' lafı her zamankinden daha fazla ediliyor.
En büyük ulus devlet, kendini yeniden üretmeye çalışıyor.
Negri,
ulus devlet ötesi bir 'emperyal hak'kın ortaya çıktığını ve kendi iktidarını
kurmaya başladığını söylüyor. Fakat 1989'dan sonra, devlet kapitalisti
ülkelerin dağılmasıyla ortaya çıkan durum ile Negri'nin tarif ettiği değişim
(ulus devletlerin yaşadığı değişim) arasında ciddi bir çelişki vardır.
"İmparatorluğa
ulus-devlet adına savaş açmak, uluslarüstü düzenin gerçekliğinden, onun
emperyal varlığından ve sınıfsal tabiatından tam olarak habersiz olunduğunu
gösterir" diyen Negri, Kürtlerin ya da Meksika'daki yerlilerin verdiği
mücadelenin anlamsız olduğunu düşünüyor olsa gerek.
'Çokluk'
mu? İşçi sınıfı mı?
'Çokluk'
kavramı Negri'nin, işçi sınıfı yerine ikame ettiği, kitabın neredeyse
en çok vurgulanan kavramı. Yine de bu 'çokluk' kavramının, ne içerdiğini
anlamak oldukça zor. En iyimser tahminle 'dünyanın her yerine yayılmış,
kapitalizmin kötülüklerinden bezmiş ve direnmeye çalışan halk yığınları'.
"…
zenginliğin fabrikalarda üretilmesinin yerini şirketlere bırakması, çalışmanın
yerini iletişimin alması, disiplinli hükümetlerin yerine denetim süreçlerinin
yerleşmesi artık geri dönülmez bir özellik kazanmış görünüyor". İşte
bu yüzden Negri ve diğer post-maksistler için, işçi sınıfının rolü değişmiştir.
Sürekli mücadele halinde olan iki sınıfın varlığından söz edilemez. Sendikalar
önemsiz ve mücadeleye ayak bağı olan örgütlerdir.
Negri'ye
göre yeni olan bu değişim, işçi sınıfını 'sanayi proleteryası'ndan ibaret
olarak görmeyen biz devrimci marksistler için yeni değil!
Emek
gücündeki bu değişim bizim için işçi sınıfının yayılması, çoğalması, ve
gücünü arttırması anlamına geliyor. İşçi sınıfının gücü hem nitelik, hem
de nicelik olarak artmaktadır. Negri'nin 'artık kullanılamaz' dediği sendikalar
için, dünyanın her yerinde mücadele sürüyor. Kendisinin de içinde yer
aldığı, küreselleşme karşıtı hareketin militanlarının önemli bir çoğunluğu
sendika üyesi.
Yaşanan
kolektif kapitalizm mi?
"İnternette
gezinerek bile piyasanın bu küresel boyutunun yalnızca akıl ürünü bir
şey olmadığı ya da uzun bir hayal etme pratiğinin ufkundan türemediği,
tersine geçek bir örgütlenme ve hatta yeni bir düzen olduğu görülebilir.
… eldeki iletişim gücü tek bir kültürel modelin hatta uzun vadede tek
bir evrensel dilin zaferiyle sonuçlanıyor."
Dünyada
iki milyar insanın telefon bağlantısı yok. İnternete yeni girenlerin sayısında
belirgin bir düşüş var. E-ticaret konusunda, bir çok şirket bekledikleri
gelişmelerin olmaması üzerine bu alandan çekildiklerini açıkladı. Dünya
borsalarının gözdesi olan,teknoloji hisseleri ise debelenmeye başladı.
Dolayısıyla Negri'nin kapitalist gelişmeleri abarttığını söylemek yanlış
olmaz.Afganistan ya da Türkiye'deki bir köylüye kapitalizmin düne göre
daha 'kolektif ' olduğunu anlatırsanız, muhtemelen dayak yersiniz! "Tek
bir kültürel modelin zaferine" gelince, bunun doğru olmadığını anlamak
için, bugünlerde Müslüman ülkelere bakmak yeterli.
Medyanın
'taş devrinden' fırladıklarını iddia ettiği binlerce insan, her gün Amerikan
bayrağı yakıp, fast-food mağazalarına saldırıyorlar. Bütün dünyanın saygısını
kazanan tek televizyon kanalı El-Cezire. Tarihin sonunun geldiğini söyleyenler
kafalarını Körfez Savaşına vurmuşlardı.
Afganistan'daki
savaş da, 'imparatorluğun' , sınırları ortadan kaldırıp, bütün dünyayı
egemenliği altına almakta olduğunu söyleyenlerin kafalarını vuracakları
yer olacaktır.
Kurtuluş
Immanuel
Wallerstein 'Bildiğimiz Dünyanın Sonu' kitabında ‘kapitalizmin sonunun
geldiğini; bundan sonra ya sosyalizmin geleceğini ya da imparatorluklar
çağına geri dönüleceğini’ söylüyordu.
Wallerstein
dışında birçok post-maksist de benzer tespitler yapıyorlar. Peki Negri
ve Hardt'ın 'İmparatorluk' kitabı niçin diğerlerinden farklı bir tezahürat
ile karşılandı? Negri'nin renkli politik geçmişini bir yana bırakırsak,
en büyük nedenin, Negri'nin kendisini anti-kapitalist hareketin içerisinde
tarif etmesi olduğunu düşünüyorum.
Zaten
kitapla ilgili basında çıkan her tanıtım yazısının yanına, Cenova ya da
Seattle'da çekilmiş bir çatışma fotoğrafının yerleştirilmesi de tesadüf
olmasa gerek.
Ayrıntı
yayınları da kitabın arka kapak yazında şunları söylemiş:
“…Seattle'dan
Cenova'ya uzanan isyan dalgasına rağmen, muhalefet güçleri zayıf; karamsarlık
iliklere işlemiş durumda. Mevcut durumu açıklamakta emperyalizm kavramı
yetersiz kalıyor;”
Muhalefet
güçlerinin hala zayıf olduğu doğrudur. Ama Seattle'dan Cenova'ya uzanan
süreç düşünülürse, bu muhalefetin hem sayısal olarak hem de etki alanı
anlamında büyümekte olduğu tartışılmaz.
"Karamsarlığın
iliklere işlediği" lafı ise olsa olsa Ayrıntı Yayınları'nın ruh halini
yansıtır.
Cenova'da en yoğun atılan sloganın "başka bir dünya mümkün"
olması bile muhalefetin karamsar olmadığını gösteriyor. Aynı şekilde Prag
ve Cenova'ya gidenlerin, ülkelerine devrimci bir enerji ile dönmeleri
de, var olan hareketin devrimcilere umut dağıttığının göstergesi. Negri'nin
diğer 'dünya sistemcilerinden' ayrılan yanı bize güçlü bir alternatif
sunma iddiasıdır. Negri'nin, 'İmparatorluğa' karşı savaşta, 'kazanabileceklerimiz'
diye alt alta sıraladıklarına bakarsak, bundan sonra sıkça karşılaşacağımız
"yeni reformizm"i görürüz.
Serbest
dolaşım, küresel vatandaşlık, işsizler dahil toplumsal ücret…Negri'nin
bahsettiği taleplerin büyük çoğunluğu, zaten işçi sınıfının 150 yıllık
mücadelesinin talepleridir.
Burada
sorun, imparatorluğun, emperyalizme göre daha ilerici bir karakterinin
olduğunun düşünülmesinde. Negri, bu talepler etrafında mücadele edecek
bir 'çokluk' olduğunu düşünüyor. Ama bu 'çokluk' nerede, ne zaman ve nasıl
mücadele edecek belli değil.
Burjuva
basınından, kitaba gelen övgüleri bir yana bırakırsak, 'İmparatorluğun'
Türk Solunda, yeni bir tartışma başlattığını söyleyemeyiz. Ama bizimde
parçası olmaya çalıştığımız, uluslararası anti-kapitalist hareket içinde
Negri oldukça tartışılacağa benziyor. Önümüzdeki yılların reformizminin
yüzü şekillenmeye başladı.
•
Ahmet Kılcı
|