> Kitaplar arasında

 

 

1968: Özgürlük sokaktadır!

• Tarık Ali

• Sokak Savaşı yılları

• Özgür Üniversite Yayınları

1968 hareketi, savaş karşıtlığı ile diğer bütün özgürlük sorunlarını birleştirebilmiş, "hoor" diye gelen bir anti-kapitalist mücadele dalgası. Çürüyen değerlere, emperyalist savaşlara, fakirleşmeye, ırkçılığa ve bireyin yok edilmesine karşı savaş açmış bir kuşağın unutulmaz öyküsü...

Avrupa ve Amerika'da öğrencisi, işçisi, siyahı, kadını, eşcinseli, hippy'si ile savaşa ve kapitalizme isyan; Vietnam'da, Bolivya'da, Hindistan'da Türkiye'de, Küba'da, Filistin'de anti-emperyalist savaşlar; Prag'dan Varşova'ya Doğu Berlin'den Belgrat'a Moskova diktatörlerine karşı başkaldırı...

"Özgürlük Sokaktadır" sloganıyla ilerleyen ve dünyayı sarsan bu mücadele dalgasından öğrenecek çok şey var. Özgürlük ile kitlesel mücadele arasındaki ilişki, tek başına reform mücadelesinin açmazları, kitle hareketlerinin yönlendirilmesi ve savaş karşıtı devasa kampanyaların örgütlenmesi gibi.

Büyük mitingler, genel grevler, dev kampanyalar ve bütün bu atmosfer içinde şekillenen kitlelerin mücadele ruhu. Avrupa'da ve dünyada yeni bir anti-kapitalist rüzgarın ilerlemekte olduğu, savaş karşıtı hareketin hızla yükseldiği günümüzde, 68'in deneylerine sahip olmak çok önemli diye düşünüyorum. Bu, bir yandan dünyayı değiştirme ve kitlelerin mücadelesine güvenme heyecanını arttırırken, bir yandan da toplumsal hareketler, özgürlük, reform-devrim ikilemi ve de aşağıdan sosyalizmin önemine ilişkin tartışmaları başlatacaktır.

Tarık Ali'nin Sokak Savaşı Yılları

68 hareketinin militan ve fikirsel önderlerinden biri olan Tarık Ali, Pakistan'da diktatör Eyüp Han'a karşı başlayan öğrenci hareketinin lideriyken Avrupa'ya gitmek zorunda kalıyor. Bir yıl sonra Oxford Öğrenci Birliği'ne başkan seçiliyor ve bir yandan dönemin en çok okunan muhalif yayınlarından birini çıkarıyor. Neredeyse bütün mitinglerde konuşma yapan, savaş karşıtı kampanyanın simgesi haline gelen bu genç adamın siyasi anılarından oluşan kitap, yüzlerce ilginç ve önemli deneyimi aktarıyor; okuyucuya genelden ayrıntıya dönemin heyecanını yaşatıyor.

Tony Cliff, Pery Anderson, Malcolm X, John Lennon, Marlyn, Brando, İsaac Deutscher, J.P.Sartre, Simon de Beauvoir, Bertrand Russell ve başka tanıdık adlar; dünyanın politik durumu. Ve ilginç anılar: Londra'da son elli yılın en büyük gösterisi yapılıyor, başbakanlık konutunun önünden de geçilecek ve bir mektup bırakılacak; görev Tarık Ali'ye verilmiş:

"... mektubu yazmayı unutmuştuk. Herkes bir şeyler vermemizi bekliyordu. Oracıkta, merdivenlerin dibine bir kamyon dolusu gübre boşaltmayı tartıştık, ama ortamın elektriği göz önünde bulundurulduğunda, bu uygunsuz bir eylem olacaktı. Birkaç yippy gönüllü, Başbakanlık Konutu'nun önünde toplu halde kusmayı önerdi..."

Okunması ve tartışılması bir "hava" değişikliğine yol açıyor...

• Levent Duran


"Buda" dönerken

• Michael Jordan ve Yeni Küresel Kapitalizm

• Walter La Feber

• Cep Kitapları A.Ş., 2001, 5.000.000 TL

  Nike'ın Asya'daki fabrikalarından birini, yanındaki görevli eşliğinde dolaşan kadın, ünlü "just do it" (sadece yap) yazısının altına geldiklerinde görevliye soruyor. "Şu avludaki nesne nedir?"

Görevli, bu küçük abideye tapınmaları için işçilere günde beş dakika izin verildiğini söylüyor. Kadın epey uzakta. Seçemiyor ve yine soruyor: "Buda'ya mı?" Görevli oldukça sakin yanıtlıyor: "Jordan'a"

  Kitabın giriş sayfalarından alıp size aktardığım karikatür, küresel kapitalizmin yüksek teknoloji ürünü iletişim araçlarını kullanarak bir basketbol oyuncusu olan Michael Jordan'ı müthiş bir imgeye nasıl dönüştürdüğünü çarpıcı biçimde anlatıyor.

  Jordan'ın basketbola dönmeye karar verdiği şu günlerde Walter La Feber'in "Michael Jordan ve Yeni Küresel Kapitalizm" adlı kitabının Türkçe’de yayınlanması hoş bir tesadüf oldu. Kitabın ilk bir kaç bölümünde basketbol sporunun tarihsel gelişimi ve bu gelişimin yakın zamanlarında ortaya çıkan Chicago Bulls ve Jordan "efsanesinden" söz ediliyor. Deyim yerindeyse sonlara doğru heyecan artıyor ve küresel kapitalizmin bu sporu ve Jordan imajını kullanarak elde ettiği inanılmaz kârlar sergileniyor.

  Amerikanın küresel ticaret gücünün, kendisini sınırlayacak hiçbir engel ve ölçütün bulunmadığı bir "McDünya" yaratma yönündeki girişimlerinden biri de Amerikan popüler kültürünün yarattığı imgeleri tüm dünyada istenir hale getirmek. Nıke'ın Air Jordan modeli ayakkabılarının sınırlı sayıda ithal edildiği kimi Uzak Doğu ülkelerinde, gençlerin bir çift spor ayakkabıya sahip olabilmek için birbirlerini öldürmeyi göze almaları konunun "ciddiyetini" açıklıyor. Amerikan imgeleri kablolu TV ve iletişim uyduları aracılığı ile tüm dünyada egemen hale getiriliyor. Yazara göre yeni küresel güç, Michael Jordan, Nike ve CNN ile simgeleniyor.

Amerikan ulusal basketbol liginin (NBA) yayın hakkını tüm dünyada elinde bulunduran CNN, Jordan'ın ismini marka haline getiren Nike milyarlarca dolar kazanıyor. Sadece 1980 yılında Jordan imgesini kullanan firmaların yaptığı reklam harcamaları dünyada kişi başına 120 dolardı. Bu, toplamda 720 milyar dolar demek. Elde edilen kazancı siz düşünün. Öyle ki, CNN'in patronu Birleşmiş Milletler örgütüne bağış yapabiliyor.

Kitap Mickey Mouse'tan Microsoft'a sevimli görünen Amerikalılaşma sürecinin, Amerikanın ekonomik başarılarının tüm dünya üzerinde istikrarı bozan bir tehdide dönüştüğü uyarısıyla bitiyor. Ve Amerikalıların bunu sorgulama zamanlarının geldiğini söylüyor yazar. Tehdidin gerçeğe dönüştüğü şu günlerde okumakta yarar var.

• Cem Hire


Terör Ne? Terörist Kim?

• 2 cilt, Ütopya yayınları

• N. Chomsky-T. Demirer- O. Orhangazi

• Mart 2000

Günümüzün en güncel ve üzerinde en çok tartışma dönen kavramlarından birisi terör. Çoğu kez egemenlerin elinde manüplasyon aracına dönen bu kavram, aslında kendi içinde bir karmaşayı da barındırıyor.

1990'ların başında girildiği söylenen yeni dünya düzeni ve küreselleşme serüveni, gerçekte ezilenler açısından açlığın, yoksulluğun ve savaşların küreselleştiği bir dönemi açtı. İki kutuplu dünyadan çok kutuplu dünyaya gelinmesi, çeşitli önemli bölgelerde, Latin Amerika'da, Balkanlar'da ve Orta Doğu'da emperyalistler ve dünya tekelleriyle yerel güçler arasındaki gerilimin giderek artmasından başka bir sonuç vermedi. Körfez savaşıyla başlayan 1990'lar günümüzde Afganistan savaşıyla devam ediyor.

Daha çok şiddet kavramıyla özdeşleştirilen terörizm, günümüzde kimi zaman emperyalizmle çelişkide olan ülkeler için kullanılırken, kimi zaman da ulusal kurtuluş mücadeleleri için kullanılıyor. Kolombiya'da FARC'ın, Guatemala'da URGN'nin, Meksika'da EZLN'nin ve EPR'nin, Peru'da MRTA ve Aydınlık Yol'un, Kuzey İrlanda'da IRA'nın, İspanya'da ETA'nın, Filistin'deki İntifada'nın yaptıkları, egemenlerin terör kavramı içinde yer alıyor.

Oysa, terörü tanımlamak bu kadar basit değil. Filistin'de Siyonist İsrail ordusuna taş atanlar mı terörist, yoksa taş atan çocuklara ateş açan İsrail ordusu mu? Şili'de diktaya direnenler mi, yoksa on binlerce insanı gözaltında katleden Pinochet yönetimi mi? Ya da Meksika'da yerlilerin haklarını tanımayan devlet mi, yoksa buna başkaldıran Zapatistalar mı?

Noam Chomsky'nin önsözünü yazdığı iki ciltten oluşan kitap, çeşitli yazarların, dünyanın önemli gerilim noktalarında odaklaşan çelişkileri ele aldığı makalelerden oluşuyor. Ve bu bölgeleri ele alırken ezilenler açısından gerçek teröristin kim olduğunu araştırıyor.

• Erkin Erdoğan


> Film

 

Yapay Zeka: Uygarlığın öteki yüzü barbarlıktır

Geleceğin toplumu. Küresel ısınma ekolojik dengeyi tamamen bozmuş ve büyük şehirlerin büyük bölümü sular altında kalmıştır. Yoksul ülkelerdeki milyonlarca insan açlıktan yaşamını yitirmiştir. Doğal kaynaklar son derece sınırlı hale gelmiş ve hükümetler sıkı nüfus planlaması politikaları izlemektedir. Her yıl son derece az sayıda çocuğun doğumuna izin verilmektedir. Bu arada yok olan milyonlarca insanın yarattığı işgücü açığını kapatmak için yapay zekaya sahip robotlar kullanılmaktadır.

Büyük yönetmen Stanley Kubrick'in yapımcılığını üstlendiği ve bir başka büyük yönetmen Steven Speilberg'in yönettiği Yapay Zeka bu distopik* kasvetle başlar. 3 saate yakın bir süreye sahip film son derece sofistike bir öyküyü konu edinir.

Robot ve sevgi

Çocukları ölümcül bir hastalığa yakalan çifte, büyük bir şirketten teklif gelir. Şirket, yeni robot serisi hazırlamaktadır: Aile kabul ettiği andan itibaren sadece onları sevmek için programlanmış, üzülen, sevinen, korkan ve canı acıyan, yani yapay da olsa bir düşünme yeteneğine sahip olan ve hiç büyümeyen çocuk robotlar. Çift, başta tereddüt etse de çocuk kabul edilir. Anne ve çocuk ilişkisi doğar. Son derece gerilimli, hüzünlü bir döngüdür bu.

Hikaye bir evde böyle başlıyor. Ama kamera evin buzlu camlarından dışarıya, küresel kapitalizmin cehenneme çevirdiği dünyaya dönüyor.

Ahlâki bir tartışma

Filmin ilk karelerinden birinde robotun tasarımcılarından biri yaptıkları işin başlı başına ahlaki bir tartışma olduğunu vurgular. Film boyunca bu tartışma birden fazla soruyla yapılır.

Sorulardan ilki makine-insan ilişkisidir. Ölümlü insan karşısında yarattığı "ölümsüz" makineler, yani yapay zeka arasındaki gerilim, yer yer insan merkezci bir ırkçılığa dönüşen yapay zeka ve zeka arasındaki mücadele. Makine ve insan çelişkisi, bir başka çelişkinin ürünüdür: İnsanlar arasındaki, yani toplumsal çelişki.

İncil ve Descartes'in "Felsefenin Prensipleri"nden, ünlü masal Pinokyo'ya kadar bir çok başyapıta ve söylenceye yapılan göndermelerle film bu çelişkileri tartışır.

Eleştiri

Full Metal Jacket ve Dr. Strangelove gibi anti-militarist sinema klasiklerine, The Shining ve Space Odysseus 2001 gibi zorlu yapıtlara imza atan Stanley Kubrick'in öldükten sonra yayınlanan son yapıtı Eyes With Shut (Gözleri Tamamen Kapalı) yabancılaşma ve kişilik parçalanmalarını konu edinmişti.

Kubrick'in projesini çeken ve macera-fantastik filmlerin tartışmasız büyük ismi Steven Speilberg diğer filmlerinden son derece farklı bu projenin hakkını fazlasıyla vermiş.

Yapay Zeka, Stanley Kubrick'in temel izleklerinden biri olan uygarlık eleştirisinin bir devamı. Distopik yaklaşımın, kötücül gelecek tasvirinden yola çıkarak bugüne yönelttiği sert eleştiri Yapay Zeka'ya tamamıyla hakim.

Horkhemeir çok önceleri söylemişti: "Uygarlığın öteki yüzü barbarlıktır." Kâr hırsına endekslenmiş toplumsal örgütlenmenin, her biri yıkıcı güce dönüşmüş üretici güçlerin insanlığı götürdüğü yere 21. Yüzyılın başında biraz daha yakınız.

Rahatsız edici bir film izlemek istiyorsanız, Yapay Zeka birebir.

• Volkan AKYILDIRIM

Distopya. Ütopyanın karşıtı. Aydınlık bir geleceğe ve bu geleceği hazırlayacak zorunlu yasalara değil, insanların kendi yazgılarını belirlediklerine inanan ve geleceği karamsar bir tavırla tasvir ederek, bugüne sert bir eleştiri yönelten kültürel akım. Yevgeni Zamyatin'in Biz adlı romanı (Ayrıntı Yay.) ve George Orwell'in 1984'ü (Can Yay.) bu akımın baş yapıtlarından sayılır.

 

Sosyalist İşçi Anti Kapitalist Kadın Özgürlüğü Troçkizm
DSİP Tartışma Forumu
IMF'ye Hayır! e-Grup